İdam talebiyle yargılanan Bediüzzaman’ın hapis ve sürgünlerden dirilip şahlanışının romanı…
Nur Sultan
Barla…
Hani şu “Kuş uçsa bile kervan geçmez” denilen yer… Hani şu kendini dağların arasına çekip bakir güzelliklerini kendinde saklayan yaban gülü; şu yitik Anadolu kasabası
çınarın yaprağına düşen şebnemler gibi.
Barla o bilinmezi kendi sırrına sarıp çekmiş sinesine,emzirmeye durmuş. emicin için bir sevinçle bakıyor Eğridir Golüne, gölün ılgıt ılgıt rüzgârda ninnilenip sallanan kudret beşiğine.
Ve Barla’da sıradışı evin kıyısındaki ulu çınarın toprağında çürümeye bırakılan bir tohum ağır ağır filizleniyor…
Bu, itilen, atılan fikrin yeniden diriliş hamlesidir: Yeniden diriliş hamlesi ve bir büyük mücadelenin hikâyesi.
Büyük mücadele, “öldüreceğim!” diyenlerle, “olduracağım” diyenlerin arasında: Barla da, ulu çınar da bu mücadelenin
Rüzgâr şahit, yağmur şahit, Güneş şahit, Ay şahit; yıldızlar,
insanlar buruk mu buruk Barla’da, insanlar başka başka. Kimi zalimden taraf, zulümden yana; kimi mazluma dost, maznuna yakın. Ama dostlar ürkek, düşmanlar saldırgan; Devir, gerçek dostu düşman görme devri.
Hüküm: “Ya istediğim gibi ol, ya da öl!”
Yaşamak ölmekten beter! Hayat ölümü yazmada: Ölümü ve
Ama ebediyet yolcusu, ölüme de, eleme de, zulme de, zalime de meydan okuyarak mukaddes hedefine yürümede. Mukaddes hedef ilâ ı Kelimetullah! Tek kuvvet kaynağı halis imanı! “Neye güveniyorsun?” diye soran herkese tek kelimelik bir cevap!
“Allah’”
Ardından kısa bir izah: Onu bulan neyi kaybeder ve Onu kaybeden neyi bulur?”
Ebediyet yolcusu cebren sürüldüğü Barla’da ulu çınarı bulmuş, ulu çınar ebediyet yolcusunu; bütünleşmişler. Büyük kâinat kitabını birlikte okurken birbirlerine sırdaş olmuşlar da Barla’nın ebedi sırrı haline gelmişler.
Darla o gün bugündür bu sırrını saklar.
Ve akşamlar hazin ürpertilerle ulu çınarın dallarında ebed sırrını ararken, ulu çınar zikre durur:
Barla’da ulu çınarın üstüne yıldız yağarken, ulu çınar zikre
“Yâ Ilâbenâ… Yâ llâhenâ… Yâ Allah… Ya Allah!”
Cece melteminin hışırtısında yapraklar zikre katılır…
Yıldızlarla arkadaş olan yıldızböcekleri, ışıklarını yanıp söndürerek zikre iştirak ederler:
“Yâ llâhenâ… Yâ llâhenâ!”
Evlerde kandiller sabahlara kadar yanar: Kandil altında sabahlara kadar Risale yazılır.
Ve İslâm köylü Hafız Ali, yine dama çıkıp Bedre köyündeki bir yıldıza doğru seslenir:
“Keçeli İmam, mesulsün, niye geciktin?”
Keçeli İmam, yazmaya çöktüğü yerden yıldızlara gülümser.
“Şu Hafız da amma sabırsız,” diye söylenerek başını sallar.
Barla sürgününü sevenler itilir, dünya cehennemine atılır da ne sevgi yumağı çözülür, ne muhabbet halkası kırılır.
Kardeşlikte bütünleşip ebediyet yolunda kol kola yürürler.
Hepsi de çok faydalı bir 15 yaptıklarına inanırlar, ama hastalık derecesinde vehme müptelâ olanları inandıramazlar.
“Günün birinde karşımıza dikilip iktidarı isteyeceklerine şüphem yok.”
“Biraz büyütmüyor musunuz acaba? Hepsi hepsi kuş uçmaz, kervan geçmez bir köyde birkaç kişi.”
“Böyle başlar, ama çığ gibi büyür. Derhal icabına bakıl
Ankara’nın bir yerlerinde büyük büyük büyük bir salon. Büyük büyük büyük salonda büyük büyük büyük adamlar, büyük büyük adamlar ve sadece büyük adamlar.
“iskilipli Hoca gibi bunu da…”
Tedbir denince ilk akla gelen sehpadır: Sehpaya bir mazlum…
“Yo yo bu sefer olmaz! Daha sakin, ama emin bir çare bulmalı.
‘”Emrin izdeyim, efendim.”
“İyi de, herşeyi benden bekliyorsunuz. Siz de azıcık düşünse
Pek kimse düşünmez: Sadece emir alırlar ve uygularlar. Ama herkes düşünür gibi yapar.
“Bir çare buldunuz mu? Artık kurtarın beni Said Nursi’den
Yine düşünür gibi yaparlar. Arada bir boyun kıvırır, baş sallar, dudaklarını eze büze ve göbeklerindeki altın köstekleri mıncıklaya mıncıklaya susarlar…
“Evet söyleyin bakalım, çare nedir?”
“Şey, efendim; siz daha iyisini bilirsiniz.”
Tamam tamam… Garson evlâdım, masaya bak… Şerefinize beyler… Ne diyorduk?… Biraz fazla mı kaçırdım yahu. şey oldu…”
‘Estağfirullah efendim.”
“Bakın aklıma ne geldi. Hemen Isparta’ya sürelim.’
“Aman efendim, zaten oradan Barla’ya sürmüştük.’
“Döndürürüz, keyif bizim değil mi? Niye döndürüyoruz bakalım, oyun bu oyun. Oradan bir gece vakti alıp Eskişehir’e derdest edip zindana… Ardından idam talebiyle muhakeme.’
“Delil, şahit?”
“istim arkadan gelsin. Öyle bir tantana ile yakalayacağı! ve Öyle söylentiler çıkaracağız ki, bir daha kendine gelemeyecek. Mahkemeyi önceden ayarlamak sana ait Şükrü. Hatta savcının iddianamesini de birlikte yazalım.”
“Basüstüne, efendim. Yalnız.,.”
Konuşmasına fırsat vermez;
“Yalancı şahitler ayarlayın, deliller uydurun. Isparta’da bir Menemen daha istiyorum, anlaşıldı mı? Hepinize iyi geceler…”
“İyi geceler efendim.”
O kalkınca herkes kalkar, o çıkınca herkes çıkar. Kapıda bekleyen otomobillerine binerler ve evlerine dağılırlar.
Ankara’nın semasında tek yıldız yoktur…
Bütün yıldızlar Barla semasına birikmiştir ve ulu çınarın üstüne şapır şapır yağmakta; yıldızlar, yılda bitcek teriyle arkadaş olup ulu çınardan kâinata akan ezeliyet sırrına eşlik ederler:
Tâ llâhenâ… Yâ llâhenâ… Yâ Allah, yâ Allah
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Belgesel Roman Roman (Yerli)
- Kitap AdıZindanda Şahlanış
- Sayfa Sayısı320
- YazarYavuz Bahadıroğlu
- ISBN9789754081299
- Boyutlar, Kapak 13,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviNesil Yayınları / 2007
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Hep Sondan Başlar ~ Taçlı Yazıcıoğlu
Hep Sondan Başlar
Taçlı Yazıcıoğlu
“Yaşamıma şöyle bir baktığımda sürekli hikâye içinde hikâyeler görüyorum. Hangisi yan, hangisi ön? Birinden daha az söz edince, sansürlemiş gibi mi olur insan? Karar...
- La Sonsuzluk Hecesi ~ Nazan Bekiroğlu
La Sonsuzluk Hecesi
Nazan Bekiroğlu
O zamansızlık zamanında, cennet ırmağının kıyısında Âdem onunla göz göze geldi. Kuşları, tüyleri ürkütmekten korkarcasına elini uzattı yavaşça. Parmaklarının ucundan dökülen yaseminleri gösterdi. İçine dolan ses ve ışığa, sevince sarmaşığa, usulca, sen kimsin, dedi.
- Sürüklenme ~ Latife Tekin
Sürüklenme
Latife Tekin
Yüzümüze ölümün gölgesi düştüğünde hayat ısrarla yaşama şansı tanımak istiyor bize, türlü biçimlerde uyarıp tekrar tekrar sınıyor bunun için. Sürüklenme’nin isimsiz anlatıcısı görünüşte sivil...