Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Yürümeye Övgü
Yürümeye Övgü

Yürümeye Övgü

David Le Breton

Aceleci dünyamızda yürümek bir nostalji veya direniş biçimi değil, dünyaya açılmadır. Tam bir yürüyüş, dünyanın uçsuz bucaksızlığını bedenin oranlarına indirger. Yürümenin bütün yönlerine açılan…

Aceleci dünyamızda yürümek bir nostalji veya direniş biçimi değil, dünyaya açılmadır. Tam bir yürüyüş, dünyanın uçsuz bucaksızlığını bedenin oranlarına indirger. Yürümenin bütün yönlerine açılan kitapta kentin bedeni, hayvanlar, adlar, yolculuğu yazmak, yürüyüşün tinsellikleri başlıklardan bazıları, Rousseau, Nietzsche, Heidegger ise yürümek fiilinin felsefesi üzerinde duruyorlar.

İçindekiler
Yolun eşiği
Yürüyüş zevki
Yürümek  İlk adım  Zamanın krallığı Beden  Eşyalar  Tek başına mı grupla mı? Yaralar  Uyumak  Sessizlik  Şarkı söylemek Uzun hareketsiz yürüyüşler  Dünyaya açılma Adlar  Dünyanın komedisi  Temel unsurlar Hayvanlar  Toplumsal sapma  Gezintiler Yolculuğu yazmak  Yürünen dünyanın küçülmesi
Ufuk yürüyüşleri
Cabeza de Vaca  Tombuktu’ya doğru yürümek Büyük Göller’e doğru yürüyüş  Smara yolu
Kent yürüyüşü
Yürüyüş ritimleri  İşitmek  Görmek  Hissetmek
Koklamak
Yürüyüşün tinsellikleri
Tinsel gezgincilikler  Tanrılarla birlikte yürümek Yeniden doğuş anlamında yürüyüş
Yolculuğun sonu

Yolun eşiği

“Tepeyi enerjik bir biçimde “tırmanan” yolu gözümde tekrar canlandırdığımda yolun da kaşları ve karşıt kaşları olduğundan kesinlikle emin oluyorum. Paris’teki odamda böyle yolu hatırlamam benim için çok iyi bir alıştırma oluyor. Bu sayfayı yazarken yürüme zorunluluğundan kurtulmuş hissediyorum kendimi: evden çıkmış olduğumdan kesinlikle eminim.”
Gaston Bachelard, La Poltique de l’espace

Yürüyüş dünyaya açılmadır. İnsanı mutlu yaşam duyguları içinde yeniden oluşturur. Tam bir duyumsallık isteyen derin düşünmenin etkin bir biçimine sokar insanı. İnsan bazen yürüyüşten değişmiş olarak döner ve çağdaş yaşamlarımızda ağır basan ivediliğe boyun eğmekten çok zamanın keyfini çıkarmaya eğilimli hisseder. Yürümek geçici ya da kalıcı olarak bedenle yaşamaktır. Ormanlarda, yollarda ya da patikalarda yürümek dünyanın düzensizlikleri karşısında gittikçe artan sorumluluklarımızdan uzaklaştırmaz bizi, soluklanmamızı, duyularımızı keskinleştirmemizi, meraklarımızı yenilememizi sağlar. Yürüyüş çoğu zaman insanın kendi içinde yoğunlaşmasını sağlayan bir dönemeç  Tümüyle insana özgü bir yetenek olan dünyaya anlam vermek, dünyayı anlayarak ve başkalarıyla paylaşarak hareket etmek insan varlığının, milyonlarca yıl önce ayağa kalkmasıyla doğmuştur. İki ayakla yürümenin dikey I eşmesi ve entegrasyonu aslında elin ve yüzün özgürleşmesini kolaylaştırmıştır. Kullanılabilen ve yaralanılabilen binlerce hareket iletişim olanaklarını ve insanın çevresindeki manevra sınırını sonsuzca genişletmiş ve insanın beyninin gelişmesine katkıda bulunmuştur. (Leroi Gourhan 1982, 168)* şöyle diyor: çağdaşlarımızın büyük çoğunluğu bu gerçeği unutmuş olsa ve insanın sadece arabadan indiğini düşünse de insan türü ayaklarla başlar. İnsan cilalı taş devrinden beri aynı bedeni, aynı fiziksel potansiyelleri,çevrenin dalgalı verilerinin tersine aynı direnç gücünü taşımaktadır. Bizim kibirli toplumlarımız kendilerine mal eder bunu ama bize göre Nearıdertal insanı için de aynı özellikler söz konusudur. Binlerce yıl boyunca ve dünyanın büyük bir bölümünde bugün de hâlâ insanlar bir yerden bir yere gidebilmek için yürümüşlerdir. İnsanlar dünyayla göğüs göğüse mücadele içinde gündelik üretim kaygılarıyla yaşamaları için gerekli zenginlikleri harcamışlardır. Hiç kuşkusuz çağdaş toplumlarımızda hareketlilikten, bireysel fiziksel dirençten eskisine göre çok az yararlanılmaktadır. Bedenin iradesinden ve belli başlı kaynaklarından doğan bütünüyle insana özgü enerjiden (yürümek, koşmak, yüzmek…) gündelik yaşamda, çalışma, yer değiştirme vb etkinliklerde çok az yararlanılır. İnsanlar artık altmışlı yıllardaki gibi ırmaklarda hemen hemen hiç yıkanmıyorlar (izin verilen belli yerler dışında), pek fazla bisiklet kullanmıyorlar (neredeyse militan amaçlarla ve tehlikeli biçimde bisiklet kullananlar dışında) ve İşe gitmek ya da gündelik yaşam içindeki amaçlarını gerçekleştirmek için de ayaklarından daha az yararlanıyorlar.
Günümüzde otomobil, kentlerde tıkanıklara neden olmasına ve gündelik trajediler yaratmasına rağmen gündelik yaşamın kraliçesidir, bedeni milyonlarca insan için neredeyse gereksiz hale getirmiştir. İnsan oturan ya da hareket etmeyen bir varlık olmaya başlamıştır ve birçok insanın yaşamının yerini de protezler almıştır. Bugün insan bedeninin bir anormallik, düzeltilmesi gereken bir müsvedde gibi görülmesinde şaşırtıcı bir şey yoktur ve hatta kimileri bedenin saf dışı edilmesi gerektiğini bile düşünmektedirler (Le Breton, 1999). Bireysel etkinlikler fiziksel enerjiden çok sinirsel enerji tüketirler. Beden modernliğin karşısındaki bir engeldir. İnsanın çevre üstündeki özel etkinliklerinin kısıtlanmasını kabul etmek daha bir zorlaşmaktadır böylece. Bu silinme insanın dünya görüşünü olumsuz etkilemekte, gerçeklikle ilgili eylem alanını sınırlamakta, kararlılık duygusunu kısıtlamakta, olaylar ve nesnelerle ilgili bilgilerini zayıflatmaktadır. İnsan, kendindeki bu erozyonu bazı ödünleme etkinlikleriyle durdurabilir ancak. Ayaklar daha çok araba kullanmaya ya da yayayı, büyük bir kitleyi, bedenleri yaşamları berbat etmekten başka bir işe yaramayan sakat insanlara dönüştüren asansörde, yürüyen merdivende veya kaldırımda bir süre desteklemeye yaramaktadır artık. Beden bazı kimseler için de gerektiği gibi yararlanılamadığından çoğu zaman çekilmez bir yük haline gelir ve rahatlıkla küçük bir valize yerleştirilebilir. Rol and Barthes daha ellili yıllarda şöyle diyordu: “yürümek belki de en sıradan, en basit mitolojik açıdan eylemdir. Her düş, her ideal imaj, her toplumsal promosyon önce ayakları ortadan kaldırır (portrede olsun, otomobilde olsun)” (Barthes, 1957,25). Zaten saf bir insandan söz ederken “ayakları gibi aptal” demezler mi!
Cd’ler, Xavier de Maistre’in odasındaki gezintilerden daha minimalist potansiyel gezintiler önerirler. Bu bedensiz gezintileri yapanlar odalarında hareketsiz kalıp, otururlar. Bilgisayar ekranları , programına egemen oldukları (son derece görece) bir televizyon gibi çalışır. Şömine yanar, kendilerini barındıran bir sığınaktadırlar, masa ileride yapılacak gezilerin fotoğraflarıyla doludur, bir harita açılmıştır, bir iskemlede dürbün görülür. Bu cansız parkuru inandırıcı kılabilmek için yığınla işaret vardır. Fotoğraflar doğru yerde durdurduğunuzda içeriklerini daha kesin ve belirgin biçimde gösterirler, canlanırlar adeta ve güzergâhta görülmesi gerekli şeyleri gösterirler. Bir başka tık sesi ve kapı açılır, bir patika görünür, kuşlar havalanır. Parenin bir hareketiyle adları, yaşamları vb hakkında bilgi edinilir.
Çağdaş dünya bağlamında yürümek bir nostalji ya da direniş biçimini akla getirebilir. Yürüyüşçüler dünyanın çıplaklığı içinde bedensel maceralar yaşamak amacıyla arabalarından saatlerce ya da günlerce çıkmayı kabul eden ilginç kişilerdir. Yürüyüş, yürüyüşçünün özgürlük düzeyine göre farklı tonlarla bedenin zaferidir. Yaşamın bir yığın önemsiz şeyi konusunda bir teme! felsefenin geliştirilmesine elverişli bir etkinliktir, gezgini, bir süre kendisi, doğayla ya da başkalarıyla ilişkisi hakkında sorular sormaya, beklenmedik bir yığın soru üstüne düşünmeye götürür. Aylaklık, acelesi olan insanın hüküm sürdüğü dünyada bir terslik gibi gözükür. Zamanın ve yerin tadını çıkarma olan yürüyüş bir kaçış, modernliğe bir naniktir. Çılgın yaşam ritimlerimiz içinde bir kestirme yoldur, mesafe almaya elverişli bir etkinliktir.
Ayaklarımızın kökleri yoktur, ayaklarımız hareket etmek için yapılmıştır. Yürüyüş artık en kısa güzergâhlar için bile, çağdaş bireylerin (batı toplumlarında yaşayan) hemen hemen tümünün yer değiştirme biçimi içinde yer almaz, buna karşılık bir boş zaman etkinliği, kendi kendini kanıtlama, huzur ve rahatlık arama, doğayla ilişki kurma bağlamında ağırlığını hissettirmektedir. Uzun gezintiler, doğa yürüyüşleri, yürüyüş topluluklarının ilgi görmesi, eski haç yolları (özellikle Composıela), gezinin yeniden saygınlık kazanması vb. Bu yürüyüşleri örgütleyen seyahat şirketleri vardır ama yürüyüşçüler genellikle ellerinde haritalarla tek başlarına düşerler yollara. Kimileri hafta sonlarında ya da boş zamanlarında birkaç saat yürürler, kimileri Fransa’da biriki milyon insan etapları üstündeki kulübelerde ya da sığınabilecekleri belli yerlerde molalar vererek günlerce süren gezilere çıkarlar. Yürüyüşün gündelik uygulamaları içinde yoğun olarak eleştirilmesi ve bir boş zaman aracı olarak değerlendirilmesi bedenin toplumumuzdaki işlevi konusunda açımlayıcıdır. Bu durumda toplumların tıpkı sessizlik gibi hoş görmedikleri aylaklık, çalışma ya da başka alanlardaki verim, aciliyet, yararlanılabilirlik bağlamında çok güçlü zorlayıcı unsurlarla (cep telefonu kullanımıyla komikleşmiş olan) zıt düşer.
Ben bir yürüyüş ansiklopedisi, bir kullanma kılavuzu ya da bir antropoloji kitabı yazmak istemedim. Alıştığımız toplumsal protesto biçimi haline gelmiş gösteriler dışında gene protesto biçiminde başka yürüyüşler de vardır: Gandhi ya da Mao gibi bazı siyasal muhalifler yaptıkları uzun yürüyüşlerle dünyayı sarsmışlardır (Rausch, 1997). İstasyon istasyon dolaşan genç aylak (Chobeaux,1996), evsiz barksız insanın sürekli yürüyüşü. Ama yollar farklıdır, bunların her biri dünyanın farklı bir boyutunu arşınlar, rastlaşabilmeleri çok zayıf bir olasılıktır. Benim amacım daha çok keyfi, zevk için yapılan yürüyüşten söz etmektir rastlaşmak, tanışmak, konuşmak, zamanın tadını çıkarmak, istediğin yerde durmak, istediğin gibi yola devam etmek… Zevke davet ve olumlu işler yapmak için rehber değil… Düşünmenin ve yürümenin huzurlu mutluluğu.
Bu kitapta yazının ve düşüncenin ruhunu duyumsallık, dünyadan zevk alma oluşturmaktadır. Kırların anahtarını yazıyla ve açılan yollarla ele geçirmek istedim. Bu kitabın sayfalan Pierre Sansot ve Patrick Leiglı Fermor’u birbirine karıştırır, tarihsel uyum kaygısı gütmeksizin Basho ve Stevenson’ı konuşturur çünkü amaç bu değildir, amaç sadece, bir akşam, kendimizi yol kenarındaki bir handa, bir masada oturuyormuş gibi hissetmek, yorgunluk ve şarapla dilimizin açıldığını hissetmiş gibi olmak, birlikte yürümek, duygu ve düşünceleri paylaşmaktır. Sadece, uygun birliktelikler içinde başı boş dolaşma… bu bağlamda tabii ki yazarın sadece yürüyüş zevkinden değil aynı zamanda okumalarından, her yazının başka yazılardan da beslendiğinden söz etmesi de önem kazanmaktadır. Bu bağlamda yazar için ayrıca genellikle yazarın kalemini besleyen bu mutluluk borcunu bir metinle hatırlatmaya da hakkı vardır. Gerisi akıp giden anılar, izlenimler, rastlaşmalar, önemli ve önemsiz konuşmalar, tek kelimeyle yaşamın tadı.

Yürüyüş zevki

“inanıyorum ki günde en az dön saat halta kimi zaman dön saatten de fazla, her türlü maddi kaygılardan uzaklaşarak ormanlarda, dağlarda, tepelerde dolaşmazsam bedensel ve zihinsel sağlığımı koruyamam…Odamda bir gün kapalı kalırsam, paslanırım ve eğer ancak öğleden sonra saat dörtte günü kurtarabilmek için çak geç bir saatgecenin gölgelerinin günün ışıklarına karıştığı saatle kaçabilmişsem, ceza gerektiren bir günah işlemiş gibi olurum. Öte yandan bütün gün. haftalar, aylar hatta yıllar boyunca dükkânlarında ya da bürolarında kapalı kalan komşularımın dirençlerinin beni şaşırttığını itiraf ediyorum ve manevi duyarsızlıklarından da hiç söz etmek is
temiyorum.
Yürümek
Henry D.Thoreau, Yürümek

Yürüyüş dünyayı duyumsamaya götürür, inisiyatifi insana bırakan eksiksiz bir etkinliktir. Bedenin pasifliğine ve dünyadan uzaklaşmaya neden olan trenden, arabadan farklıdır ve sadece bakışa ayrıcalık tanımaz. İnsan hiçbir şey için, geçen zamanın tadım çıkarmak için yürür, yolun sonunda kendisini daha iyi hissedebilmek için yaşamda bir dolambaç yapmak amacıyla, yabancı yerleri ve yüzleri keşfetmek için, anlam ve duyumsallık açısından tükenmez bir dünyayı bedeniyle iyice tanımak için ya da sadece önünde bir yol olduğu için yürür. Yürüyüş zaman ve mekânın yeniden büyülenmesi konusunda son derece rahal bir yöntemdir. Sadece yaşanan anı hissettiren bir iç zenginliğe ulaşma yoluyla geçici bir kendini bırakmadır. İşin içine bir ruhsal durum, dünya karşısında mutlu bir alçakgönüllülük, tekniğe ya da modern yolculuk araçlarına karşı bir kayıtsızlık ya da en azından nesnelerin göreliliği duygusu karışır. Yürüme insanda bir basitlik ve rahatlık duygusu canlandırır, acele etmeden zamanın tadını çıkarma keyfi verir. “Gerçek bir tarikat üyesi güzel manzaralar görmek amacıyla dolaşmaz, bazı keyifli anlar yakalamak amacıyla dolaşır sabahın ilk adımlarına eşlik eden umudun ve düşüncenin, akşamın dinginliğinde manevi huzurun ve doyumun keyifli anları”(Stevenson, 1978,179).
Rousseau yalnız gezer, Rousseau’da yürüyüş özgürlük deneyimidir, tükenmez bir gözlem ve düş kaynağıdır, beklenmedik buluşmalara, sürprizlere elverişli yollarda mutluluk, keyiftir. Rousseau gençliğindeki bir Torino seyahatini anarken yürüyüş nostaljisinden ve mutluluğundan söz eder: ‘Tüm yaşamımda yedi ya da sekiz günlük bu seyahat kadar beni kaygı ve sıkıntılarımdan tamamen uzak tutmuş bu olay hatırlamıyorum… bu anı bu konuyla ilgili her şeyin müthiş, tadını çıkarmama vesile olmuştur. özellikle dağların w yürüyüşlerin. Güzel günlerimde hep yürüdüm ve büyük zevk aldım bu yürüyüşlerden. Daha sonra görevler, işler, taşımak zorunda olduğum bavul beni bir bey gibi yaşamak ve arabaya binmek zorunda bırakmıştır |…j ve bu dönemden başlayarak işler değişti: daha önce seyahatlerimde hep gitmekten zevk alırken, artık bir an önce gideceğim yere varmaktan zevk almaya başladım” (Rousseau, 1972,88).
Genç Rousseau, Soleure’den Paris’e giderken yaşamaktan başka bir şeyin söz konusu olmadığı bu anların olağanüstü çeki….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Deneme
  • Kitap AdıYürümeye Övgü
  • Sayfa Sayısı144
  • YazarDavid Le Breton
  • ISBN9755701936
  • Boyutlar, Kapak 13,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviSel Yayınları / 2008

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Bedene Veda ~ David Le BretonBedene Veda

    Bedene Veda

    David Le Breton

    Dinlerin ve ideolojilerin aşağıladığı, “kirli”, “ahlaksız” gördüğü, yıpranabilir, sakatlanabilir, yaralanabilir ve ölebilir “beden”den kurtulma düşüncesi, yalnızca bedenle ruhu birbirinden ayıran felsefenin ve teolojinin değil,...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Derviş Hüneri ~ Nuri PakdilDerviş Hüneri

    Derviş Hüneri

    Nuri Pakdil

    İstanbul’a veda etmenin derin hüznü ‘Derviş Hüneri’. Pakdil trende giderken, el sallıyor gibi Sirkeci, Bostancı, Süleymaniye, Üsküdar… Dile gelmiş perde, kitap kolileri ve apartman...

  2. Boşluğun Kalbindeki Aşk ~ Hıdır IşıkBoşluğun Kalbindeki Aşk

    Boşluğun Kalbindeki Aşk

    Hıdır Işık

    Her yazdığımda seni, bırakıyorum içimdeki çocuğu, türküsünü söylüyor dilsiz HARFLERİN… Sevgili, yağmurlu bir mayıs gününde oturmuşum pencere kenarındaki masama uzaklığını ve aşk’ın yarattığı o...

  3. Budalalığın Keşfi ~ Hilmi YavuzBudalalığın Keşfi

    Budalalığın Keşfi

    Hilmi Yavuz

    Edebiyatın şiir, makale, anlatı gibi pek çok türünde eser veren Hilmi Yavuz bu kez denemeleriyle okur karşısında. Etik değerlerinin yanında estetik kaygıyı da unutmayan...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur