Biz onlara dedik ki, elbette sizin bilmediğiniz öyküleri biz biliriz. Seni yazdıkların için küçümseyenler bilmiyorlar mı, onların akıllarını açıp yazdıklarını biz koyduk. Zenginlik istediler, verdik. Pahalı kumaşlar ve kervanlar dilediler; bir sabah kapılarının önüne koyduk. Ama yine de senin öykülerine güldüler. İçine yeis dolmasına izin verme. Sabretmekten vazgeçersen onlardan ne farkın kalır. Hem senin neyi becereceğini de biz bilirdik.
Onun için çabalasan da, vazgeçsen de fark etmez. Ama vazgeçmemende büyük mükâfatlar olabilir. Olmayabilir de. Ahmet Büke’nin öykülerinde acı ve ironi bir arada; bu yalın öyküler, şaşırtıcılığını da, sarsıcılığını da ülkemizin tükenmek bilmez acı ve ironi kaynağından topluyor. Böylece bir dil sağanağı çıkıyor ortaya: Yoksulun dili, ötekinin dili, zalimin dili ve umut edenin dili hep bir ağızdan öykü söylüyor. Büke, Yüklük’teki öykülerinde artık kangrene dönüşmüş meseleleri anlatırken yer yer sevdiği sanatçılardan da yardım alıyor, edebiyat serüvenindeki köşe taşlarını imliyor. Ahmet Büke, Türkiye’nin yazarı olmakta direniyor.
İçindekiler
hâl
Bu Sene Her Şey İyi Olacak………………………………….. 17
Süngerli Odalarda……………………………………………….. 23
Adana Tutuşsun Ucundan…………………………………….. 27
“Kayayı Delen İncir”…………………………………………….. 31
Giden Çocuklar İçin: Müfredat……………………………… 33
Ben Nasıl Geldim Şu Dünyaya?…………………………….. 39
Her Şeyin Teorisi………………………………………………… 43
Salinger Yazıtları …………………………………………………. 51
Olmayınca Olmuyor……………………………………………. 57
bakiye
“Gevrek Değil de Boyoz Güzelmiş…”……………………… 63
Dostumuz Yaşamasız, Kömürümüz Kara ………………. 67
“Fazla Heveslenme Sen Buraya!”……………………………. 73
Can ve Mutlu Moskova Neden Bizdendir? ………………. 77
“Tina Modotti Ha Muerto”……………………………………. 81
Hayatın Bütün Sokakları………………………………………. 85
hâl
BU SENE HER ŞEY İYİ OLACAK
1. Annemin adı Habibe. “Ben hiç yorulmuyorum. Sen merak etme beni,” diyor. Şerefnur teyzelerde mukabele varmış. “Çorbayı ısıt. Kapama var, salata tezgâhta. Abini boş bırakma ama. Sen sofraya oturmazsan o da yemiyor, biliyorsun.” Şıpıdık terliklerini giydi. Portmantonun aynasında üstüne başına baktı şöyle. Kitabını koynuna aldı. “Ben size bakmaktan yorulmam. Her şey iyi olsun yeter ki…” Annem merdivenlerden inerken, dış kapının mandalını düşürürken, kollarını aşağıya doğru bırakmış hanımelini şöyle alıp yukarıya kaldırırken bunu düşündüm: Her şey iyi olsun yeter ki… Şerefnur Teyze, fıstıklı şerbet de yapmış mıdır acaba?
2. Abimin adı Kadir. Babam o zamanlar Libya’da dozerciymiş. Şehre inip telefonla yazdırmış şirkete. Ankara’dan da anneme telgraf çekmişler: “Oğlan olursa Ateş…” Benim adım Ateş.
3.
Babamın adı Haydar.
Abim askerdeydi o zamanlar.
“Raporu sana verelim,” dedi hükümet tabibi. “Evin
en büyüğü sen misin?”
“Yok, abim var ama o gelemedi.”
“Olsun. Sana verelim. Bunu belediyeye götüreceksin. Defin raporu bu. Bu olmadan gömmezler.”
Sarı bir zarfa koydu. Üzerine mavi tükenmezle yazdı: Haydar Atlığ.
4.
Annemin adı Habibe.
Babam, rahmetli, Haydar.
Abim, Kadir.
Abim, belki yüzüncü kez aynı soruyu sordu yine.
“Benden bahsetti mi?”
“Çok ani oldu abi. Kahvede yığılmış kalmış. Hastaneden aradılar. Koştum…”
“Kahvedekilere bahsetmiş mi benden?”
“Bilmiyorum.”
“Şimdi sorsak hatırlarlar mı?”
“Geçmiş gün. Unutmuşlardır.”
Başını eğip çorbasına devam etti.
İlaçlarını getirdim.
“Bugün hastane günün. Dolmuşa benimle mi çıkarsın yoksa seni gelip alayım mı?”
“Gelirim.”
Öğlene kadar Buca-Bornova yapıyoruz. Abim muavin koltuğunda. Para alıyor, para üstü veriyor. Bozuklukları düzeltiyor.
Bir ara küçük bir çocuk biniverdi.
“İn lan aşağıya!”
Yüzüne bakıyorum. Kızdım sanıyor.
“Bu veledi bildin değil mi? Sürekli evden kaçıyor.”
Gülümsüyorum. Çocuk her gün dolmuşla, olmadı
yürüyerek cezaevine geliyor. Kapı, olmadı dikenli telleri
geçmeye çalışıyor. Babasıyla kalacakmış damda. Anasını
sevmiyormuş.
Öğleden sonra doktorun kapısındayız.
Girdi.
Annemi cepten arıyorum. Açmıyor. Mutfakta kızartma yapıyor herhalde.
Abim çıkarken, “Doktor seni görmek istiyor,” diyor.
Doktor camı açmış, sigara yakmış. Beni görünce öksürüyor.
“İlaçlarını düzenli alıyor değil mi? Bu çok önemli.”
“Evet. Her gün veriyorum.”
“Vermek yetmez. Yuttuğundan emin oluyor musunuz?”
“Yani su da içiyor üstüne ama…”
“Ağzına bakıp kontrol etmeniz lazım.”
Ağır bir laf boğazımdan dilime kadar varıyor ama tutuyorum kendimi.
5.
Adı Nezih.
Her ay, hastaneden sonra ona gitmek istiyor abim.
Hiç içimden gelmiyor ama mecburen dolmuşu oraya sürüyorum. Susuzdede’ye çıkıyoruz. İki bira alıyorum onlara, biraz da tuzlu çiğdem. Denize bakıp sigara içiyorlar.
“Uyuyor musun?”
“Yok. Biraz gözümü dinlendireyim, dedim.”
“Uyuma.”
“Uyumuyorum, dedim ya.”
“Gözlerini kapadın ama.”
“Evet.”
“Ne görüyorsun?”
“Nasıl, ne görüyorum?”
“Gözlerini kapadığında.”
“Unuttum şimdi. Bir daha kapayayım mı?”
“Olur.”
…
“Ne gördün?”
“Deniz gibi bir şey işte.”
“Hıı, tamam.”
Adı Nezih.
Abimin asker arkadaşı.
Mevzilerine roket atmışlar. Abim her ay hastaneye
gitmek zorunda. Nezih’in kafasının yarısında metal var,
ayakları da tutmuyor. Abim taşıyor onu evinden. Her ay.
6.
Annemin adı Habibe.
Neredeyse hiçbir şey onu yıldırmıyor.
“Yeter ki her şey iyi olsun,” deyip kızartma yapıyor,
sofrayı hazırlıyor, babamın duvardaki fotoğrafını düzeltiyor, mahallede bana uygun kızları aklından geçirip duruyor.
Abim salataya uzanırken aniden durdu.
“Anne,” dedi. “Biz Nezih’le karar verdik, bu sene ölmüyoruz.”
Annem bana bakıyor bir an.
“Tabii oğlum,” diyor sonra. “Ölecek ne var. Gençsiniz daha.”
Abim neşeyle kalkıyor. Annemi iki yanağından öpüyor. Enseme bir şaplak atıyor.
“Hadi iyisin yine. Muavinsiz kalmayacaksın.”
Gülerek odasına geçiyor.
Benim adım Ateş.
Annemle ortadaki kızartmaya bakıyoruz.
“Ateş, bitiriver oğlum. Sarımsaklı bu. Dolaba da girmez şimdi.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yerli)
- Kitap AdıYüklük
- Sayfa Sayısı88
- YazarAhmet Büke
- ISBN9789750759130
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Efsun ~ Şebnem Pişkin
Efsun
Şebnem Pişkin
Berzah âlemi, dünya dışındaki sayısız âlemden yalnızca biridir. Sırrı Yaradan’a ait olan Ruh’un öz vatanının bu Berzah âlemi olduğu söylenir. Mevlânâ Celaleddin-i Rumi der...
- Asıl Adı Atiye ~ Naşide Gökbudak
Asıl Adı Atiye
Naşide Gökbudak
Akıcı üslubu ve anlatımı ile soluksuz okunacak bir roman. Hikayenin geçtği dönem ve gerçekte yaşanmış olması ayrı bir haz veriyor. Türkan Şoray “Sıdıka Hanım”...
- Fink ~ Murat Menteş
Fink
Murat Menteş
Bu romanda anlatılanlar gerçek olmasaydı, onları uyduramazdım. Küresel markaların reklam yüzüydü. Hollywood yıldızlarıyla takılıyordu. Yakuzaların kara listesindeydi. Cami cemaati ona ‘Muhammed Ali’ diyordu. Prensin...