Modern Amerikan edebiyatının en önemli yazarlarından biri olan, sıklıkla Herman Melville ve William Faulkner gibi ustalarla kıyaslanan Cormac McCarthy kariyeri boyunca Güney gotiği, Western ve postapokaliptik türlerde verdiği birbirinden başarılı eserlerle Pulitzer, National Book, National Book Critics Circle ve MacArthur Fellowship gibi ödüllerin sahibi oldu. 2009 yılında sinemaya da uyarlanan Pulitzer ödüllü Yol, kıyamet sonrası edebiyatının en önemli örneklerinden.
Bir baba ve oğlu yanıp kül olmuş Amerika topraklarında sonu asla gelmeyecekmiş gibi görünen bir yolculuğa çıkar. Niyetleri orada onları bir şeylerin bekleyip beklemediğini dahi bilmedikleri sahile ulaşmaktır. Rüzgârda uçuşan kurşuni küller her yeri ele geçirmiştir. Bu yıkım sonrası yolculukta kendilerini savunabilecekleri bir tabanca, yağmaladıkları yemekler ve birbirleri dışında hiçbir şeyleri yoktur.
Hiçbir umudun kalmadığı bir gelecekte bir baba ile oğulun hayatta kalmak için verdiği mücadeleyi anlatan Yol nihai yıkım, umutsuz azim ve bunlara rağmen kaybolmayan şefkatin anlatıldığı bir şaheser.
“Hem modern hem de klasik anlatılar üzerine kurulu bir macera hikâyesi. Yol için korkunun lirik epiği demek bu kitabı en iyi şekilde anlatacaktır.” –Michael Chabon
“Amerikan Yüceliğinin pragmatik bir geleneği varsa, Cormac McCarthy’nin kurguları bunun zirvesidir.” –Harold Bloom
*
Ormanda gecenin karanlığı ve soğuğunda uyandığında yanında uyuyan çocuğa dokunmak için uzanırdı. Karanlığın da ötesinde geceler ve bir öncekinden daha kurşuni günler. Dünyayı bulanıklaştıran soğuk bir glokom hastalığı gibi. Eli her kıymetli nefesle birlikte kalkıp iniyordu. Naylon brandayı itti ve kokmuş giysilerle battaniyelerin arasından doğrulup ışık görmek için doğuya baktı ama ışık yoktu. Uyandığı rüyada çocuğun onu elinden tutup yol gösterdiği bir mağarada dolaşmışlardı. Islak akmataşı duvarlarda oynayan ışık, bir masaldaki granitten bir canavar tarafından yutulup onun iç kısımlarında kaybolmuş hacılar gibi. Suyun damlayıp şarkı söylediği yerlerde derin taş bacalar. Sessizlikte dünyanın dakikalarını ve saatlerini ve günlerini ve yıllarını hiç durmadan çan gibi çalarak. İkisi siyah ve kadim bir gölün olduğu büyük taş bir odada durana kadar. Ve öbür kıyıda suların damladığı ağzını kalker çökeltili gölden kaldıran ve örümcek yumurtası kadar ölü beyazı ve kör gözlerle ışığa bakan bir canavar. Sanki göremediğinin kokusunu almak istermiş gibi başını aşağı suya eğdi. Orada soluk ve çiplak ve saydam çömelirken su mermerinden kemiklerinin gölgesi, arkasındaki kayalara vurdu. Bağırsakları, çarpan kalbi. Donuk bir cam fanusta atan beyin. Başını bir yandan diğer yana savurdu ve sonra pes perdeden inleyerek dönüp sendeleyerek uzaklaştı ve hiç ses çıkarmaksızın uzun adımlarla karanlığa koştu.
İlk kurşuni ışıkla kalkıp oğlanı uyurken bıraktıktan sonra yola çıktı ve çömelip güneye uzanan araziyi inceledi. Çorak, sessiz, tanrısız. Aylardan ekimdir diye düşünüyordu ama emin değildi. Yıllardır takvim tutmamıştı. Güneye doğru ilerliyorlardı. Burada bir kış daha sağ kalamazlardı.
Dürbünü kullanacak kadar aydınlanınca aşağıdaki vadiyi dürbünle gözden geçirdi. Karanlıkta her şey solup gidiyordu. Asfaltin üstünde gevşek girdaplar halinde savrulan yumuşak kül. Görebildiği kadarını inceledi. Aşağıdaki ölü ağaçlar arasında yolun parçaları. Renkli herhangi bir şey arıyordu. Herhangi bir hareket. Tüten dumandan herhangi bir iz. Dürbünü indirmesinin ardından pamuklu maskeyi de yüzünden aşağı indirip burnunu bileğinin tersiyle sildi ve sonra araziyi dürbünle yeniden taradı. Sonra da elinde dürbünle orada öyle oturdu ve külümsü gün ışığının toprak üzerinde donup kalmasını izledi. Bildiği tek şey çocuğun onun garantisi olduğuydu. Dedi ki: Eğer o Tanrı kelamı değilse Tanrı hiç konuşmamış demektir.
Geri döndüğünde oğlan hâlâ uyuyordu. Mavi naylon brandayı üstünden çekip katladı ve market arabasına götürüp yerleştirdikten sonra tabaklarıyla ve naylon bir torbada birkaç mısır unu kekinin varu sıra plastik bir şurup şişesiyle geri döndü. Masa niyetine kullandıkları küçük brandayı yere sererek her şeyi üzerine koyduktan sonra tabancayı kemerinden çıkarıp onu da kumaşın üstüne bırakt ve oturup oğlanın uyuyuşunu izledi. Geceleyin maskesini çekip çıkartmıştı ve battaniyelerin içinde bir yerde gömülüydü. Oğlanı zledi ve ağaçların arasından yola doğru baktı. Burası güvenli bir ver değildi. Artık gündüz olduğuna göre yoldan görülebilirlerdi. Oglan battaniyelerin içinde döndü. Sonra gözlerini açtı. Merhaba, baba, dedi.
Buradayım ben. Biliyorum.
Bir saat sonra yoldaydılar. Adam market arabasına itiyordu ve hem o hem de oğlan sırt çantası taşıyorlardı. Çantalarda gerekli olan şeyler vardı. Arabaya bırakıp da kaçmak zorunda kalırlarsa diye. Arabanın sapına arkalarındaki yolu izlemekte kullandığı bir krom motosiklet aynası tutturulmuştu. Çantayı sırtında biraz daha yükseğe kaldırarak çoraklaşmış araziye baktı. Yol boştu. Aşağıda uzanan küçük vadide bir nehrin durgun kurşuni menderesi. Hareketsiz ve belirgin. Kıyıda bir yük ölü kamış. İyi misin? dedi. Oğlan ever anlamında başını salladı. Sonra da asfaltta silahmetali ışıkta, küllerde ayaklarını sürüye sürüye yola koyuldular, her biri yekdiğerinin bütün dünyasıydı.
Nehri eski beton bir köprüden geçtiler ve birkaç kilometre sonra yol boyundaki bir benzin istasyonuna geldiler. Yolda durup incelediler. Bence bir kontrol edelim, dedi adam. Bir göz atalım. Aralarından geçtikleri otlar düşüp toz oldu. Kırılmış asfalt platformu geçtiler ve pompaların deposunu buldular. Kapağı gitmişti ve adam boruyu koklamak için dirseklerinin üstüne çöktü ama benzin kokusu bir rivayetten ibaretti artık, hafif ve bayat. Ayağa kalkıp binayı gözden geçirdi. Pompalar hortumlarıyla garip bir şekilde yerinde duruyordu. Pencerelere el değmemiş. Servis cebinin kapısı açıktı ve o da içeri girdi. Duvara dayanmış duran metal bir alet kutusu. Çekmeceleri elden geçirdi ama orada kullanabileceği hiçbir şey yoktu. Yarım santimlik iyi durumda geçme anahtarları. Bir dişli çark mandalı. Durup garaja bakındı. Çerçöple dolu metal bir fıçı. Büroya girdi. Her yerde toz ve kül. Oğlan kapıda durdu. Metal bir masa, bir de kasa. Eski birtakım otomobil kullanma kılavuzları, şişmiş ve ıslanmış. Muşamba ise sızan çatı nedeniyle lekelenip kivrılmıştı. Masaya gidip orada durdu. Sonra telefonu alıp babasının
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıYol
- Sayfa Sayısı200
- YazarCormac McCarthy
- ISBN9786053759324
- Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİthaki Yayınları / 2019
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Sıfırkent ~ Steve Erickson
Sıfırkent
Steve Erickson
Ağustos 1969. Charles Manson liderliğinde bir hippi “ailesi” Los Angeles’ın üzerindeki vadide beş vahşi cinayet işler. Aynı gün eski teoloji öğrencisi genç bir adam...
- Obsidiyen ~ Jennifer L. Armentrout
Obsidiyen
Jennifer L. Armentrout
Her şeye yeniden başlamak çok berbat. Annemle birlikte Batı Virginia’ya taşındığımızda, kendimi sıkıcı işlere adamıştım, ta ki tüyler ürpertici yeşil gözleri ve kaslı vücuduyla...
- Gökyüzümüzdü Okyanus ~ Patrick Ness
Gökyüzümüzdü Okyanus
Patrick Ness
Beyazperdeye de uyarlanan Canavarın Çağrısı’nın Carnegie Madalyalı yazarı Patrick Ness’ten, dünya edebiyatının en önemli klasiklerinden Moby Dick’in hikâyesini yeniden yaratan, görsel bir başyapıt: Gökyüzümüzdü Okyanus. Etkileyici üslubu...