Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Yoksunlar
Yoksunlar

Yoksunlar

Ferhat Özkan

Ferhat Özkan’ın öyküleri günümüzde revaçta olan çizginin uzağına düşüyor. Bunun nedeni, yazarın, kullanılagelen öykü kalıplarından, dil ve anlatım biçimlerinden uzak durması; biçim oyunlarının, duygu…

Ferhat Özkan’ın öyküleri günümüzde revaçta olan çizginin uzağına düşüyor. Bunun nedeni, yazarın, kullanılagelen öykü kalıplarından, dil ve anlatım biçimlerinden uzak durması; biçim oyunlarının, duygu işlemeciliğinin yapaylığına düşmemesi.

İlk kitabı “Logosoloji”de Özkan bu sıra dışı özelliklerini göstermişti.

Yoksunlar’daki öykülerde günlük somut gerçekler üzerinden, adeta bilimsel bilgi yöntemleriyle insana varılıyor. Ortaya çıkan durumlar, okuru düşünceye dayalı bir ironiyle ve bir dizi kesinliklerle baş başa bırakıyor.

Bir söyleşisinde “Ne anlatırsam anlatayım, insanı ve insani olanı ıskalamayacaktım” diyen Ferhat Özkan, üstünde durulmayı hak eden özgün bir yazar olduğunu “Yoksunlar” ile bir kez daha gösteriyor.

Sınırlarını hiçbir zaman aşamayacağım hayatımda içe doğru bir yol açıyorum. Tünel kazan bir mahkûmum: Kendi hayatımdan, yine kendi hayatıma çıkıyorum.

İçindekiler
Bilgilerinize Ars Longa • 11
Hayatımın Kahvaltısı • 19
Bir Gün Burnum Kokmaya Başladı • 25
Eksik Nefes • 33
Kahkaha Kaybı ve Sonuçları Üzerine • 39
Sahalara Dönüş • 47
Tecrübe Tercümesi • 55
Bir Zarf Bıçağının Ettikleri • 61
Bilgilerin Çözünme Süreleri • 67
0,89 • 73
Orospuyazı • 77

“Başımda bir ağrı var ki sormayın gitsin. Sırtım da ağrıyor biraz.
Tuhaf tuhaf düşünceler doldurmuş kafamın içini, sanki onlar da
ağrıyorlar.”
(Makar Aleksiyeviç)
İnsancıklar, Dostoyevski

Bilgilerinize Ars Longa

Sanat uzun, hayat kısa, fırsatlar geçici, deneyimler yanıltıcı, karar vermek zor; fakat isteğim –en azından sizin için– basit: Sanatımın kısaltılmasını veya ömrümün uzatılmasını talep ediyorum. Doğrusu, ömrümü uzatmanın yetki alanınızda olup olmadığını bilemiyorum. Hem öyle olsa bile nedir hayat, uzayan ıztırâbdan başka? Sonsuz bir hayatın bile, sanatı her an kendisinden bir kulaç öteye atacağını benden daha iyi bildiğinizden kuşkum yok. Bu nedenle, eziyetimi çoğaltmanızdansa sanatımı kısaltmanızı tercih ederim, tabii uygun görürseniz.

Keşke bu dilekçemde sizlere hangi sanat dalının kısaltılmasını istediğimi de söyleyebilseydim. Karar vermek zor. Her gün başka bir sanatın peşinde koşarak tükettiğim gençliğimin sonunda, hangisinde daha yetenekli olduğumu, beni neyin daha çok heyecanlandırdığını bile bilmiyorum. Güzel bir şarkı dinlediğimde müzisyen, hoş bir tablo karşısındayken ressam, ruhuma ruh katan bir dizeden sonra şair, beynimde bir elektriklenmeye sebep olan birkaç satırı art arda okuduğumda yazar olma sevdasıyla yanıp tutuşuyorum. Hayat yolunun neredeyse yarısını ardında bıraktığı halde zanaatına bile karar verememiş bir insanın, sanatını hâlâ seçememiş olmasına şaşırmayacağınızdan eminim. Ayran gönüllülüğümden çok çektim. Herhangi bir sanat dalının büyüsüne kapılmam için öyle şaheserlere de gerek yok: Kolayca etkileniveriyorum, maalesef. Sonrasında, onu tükettiğim yetmezmiş gibi, benzerini üretebilme arzusuyla bir de kendimi yiyip bitiriyorum. Herhangi bir sanatla meşgul olmaktan değil, hevesimin peşinde oradan oraya savrulmaktan yorgun düştüm. Maymun iştahlılığıma karşı bir at gözlüğü gerekiyor. Bir sanatın herhangi bir köşesini kendime mesken tutup onun küçük bir parçasıyla yetinmekten başka çarem yok. Örneğin edebiyatın, benim kısa ömrüm ve yeteneksizliğim için fazla geniş bir alan olduğu hepinizin malumu. Yine de belki tüm yazın sanatını benim için “ilk cümle”ye indirgeyebilirsiniz. İyi bir ilk cümle yazarı olabilirim pekâlâ. Büyük yazarlar, kitaplarını bana getirip birkaç satır yazmamı isteyebilirler. İstemeseler de dert değil. Tüm kalbimle sesleniyorum sizlere: Şöhret değil yetenek istiyorum. Başkalarının beni sevmesine değil, kendimin kendisini sevebilmesine ihtiyacım var. İlk cümlesini yazmaktan mutluluk duyacağım birkaç satır karalasam bana yeter de artar. Arka kapak yazarlığı da olabilir. Henüz yayımlanmamış bir kitabı okuduktan sonra okurların ilgisini çekecek, kitap hakkında doğru düzgün fikir veren, fakat onu çok da ifşa etmeyen şöyle bir iki paragraf yazabilsem, ne mutlu bana. Hatta bir romandaki karakterleri tam da yazarın kafasında kurduğu gibi çizebilsem muhayyilemde, şu kalın kafamda ağızlarını burunlarını asıllarına sadık bir şekilde canlandırabilsem, kendimi o karakterleri yaratmış gibi hissederdim. Hep bir tarafları silik, kendi dünyamızdan uyarladığımız yalan yanlış parçalarla hayat verebildiğimiz bulanık öykü ve romanlar okumak yerine, asıllarına sadık bir film karesine çevirebilsem okuduğum cümleleri, ne güzel olurdu. Okur sanatçılığını öneriyorum bu nedenle kendim için. Yığınla kitap okumak yerine, kitap seçimlerimdeki incelik sayesinde hayatımı ikiye, üçe, beşe katlayabilirim. Öyle derinden okurum ki bir kitabı, büyük bir kitap daha çıkarırım onun içinden. Öyle bir cümlenin altını çizerim ki, can evinden vururum o cildi. İnsanlar benim okuyup altını çizdiğim bir kitabı okumak için can atarlar, eleştirmenler benden tüyo bekler, yazarlar telefon eder bana: “Son kitabıma göz atma fırsatı bulabildiniz mi efendim? Hangi cümlelerin altını veya üstünü çizdiğinizi ben de çok merak ediyorum. Dilerseniz özel kuryeyle size ulaştırayım kitabı… Adresinizde mi olursunuz yarın öğle üzeri?” Kurulamayan cümlelerin dizeler şeklinde kırılmasından ibaret bir şairliğe gönül indiremeyeceğimi elbette biliyorsunuzdur. Gerçek şairlikse benim mütevazı isteklerimin ötesinde bir talep olur. Kâğıda dökülemeyecek, dökülmeye çalışıldığında kendisini iptal eden bir dil kurabilmeyi, uzay-zaman düzlemine kendi sözcüklerimden ördüğüm bir boyut daha ekleyebilme yeteneğine sahip olmayı aklımın ucundan bile geçirmiyorum. Haddimi aşmak istemem; ama en azından, her duruma en uygun sıfatları bulabilir, isimlere hakkını verebilirim. Hayat bir tanımlama, uygun sıfat bulma sanatı değil midir biraz da? Yine de, söz üzerindeki hâkimiyetimi illa ki yazılı olarak göstermek gibi bir saplantım yok. Biraz ketum olduğum için, gündelik konuşmaların bile bazen nasıl bir işkenceye dönüştüğünü bendeniz çok iyi bilirim. Bazı sohbetlerde konuşma durduk yere kesilir, dünya üzerinde konuşmaya değer bir mevzu yokmuş gibi görünür ve hiç bitmeyecek sanılan bir sessizlik oluşur. Ne yapacağımı bilemem öyle zamanlarda. Sırf sohbet devam etsin diye havadan sudan bir mevzu bulmaya çalışırım. Arkadaşlığımın, dostluğumun, aşkımın tıkanan sohbetle birlikte sona ermesinden korkarım o anda nedense. Ama gelin görün ki dilim bağlanır, lal kesilirim. Olur da bir lakırtı kekeleyecek olursam, dengesiz zihnim ve ayarsız dilim her seferinde hiç olmadık bir konu yumurtlayıverir. Ah, nereden de bulur çıkarırım öyle tuhaf mevzuları bilmem ki? İşte bu yüzden, konuşmaların pat diye kesiliverdiği anda, iki kişi de ne söyleyeceğini düşünerek gözlerini boşlukta çevirmeye başladığı sırada, dostluklara kuvvet ve aşklara heyecan katacak bir sohbeti başlatan o sihirli cümleyi söyleme yeteneğine sahip olabilmeyi öyle isterdim ki… Masal anlatmanın, hatta anlatacak bir masal bulabilmenin ne büyük bir meziyet olduğunu ise geçtiğimiz günlerde yeğenimi uyutmaya çalışırken öğrendim. Karanlık odadaki yumuşacık yatağında, yorganını boynuna kadar çekip masalın tadını çıkarmayı bekleyen dünya tatlısı çocukcağıza, uygunsuz sayılabilecek bir fıkra anlatmak zorunda kalmış, hatta onu bile güzel anlatamamıştım. Muazzam genişlikte bir masal repertuvarı ve bunları layıkıyla anlatmak için gerekli olan meddahlık veya anlatıcılık yeteneğiyle ödüllendirilirsem, burun kıvırmayacağımdan emin olabilirsiniz. Ama daha hayati bir yeteneği uygun görürseniz benim için, neden olmasın. Sizlerin yüce kararına karşı çıkacak değilim elbette. Belagat sanatında, insanları intihar teşebbüslerinden tek bir cümleyle vazgeçirebilecek kadar yetkin olabilir ve insaniyet namına kullanabilirim bu becerimi. Yetkililer bana özel araç, motosiklet, helikopter tahsis eder ve yedi gün yirmi dört saat gökdelenlerin tepelerinden, yüksek binaların pencerelerden, köprülerden, köprü altlarından, uçurum kenarlarından, namluların uçlarından, küvetlerden, yataklardan, egzoz gazının içeri verildiği arabalardan ve kim bilir daha nerelerden insanları tek bir sözümle çekip kurtarırım. (Bazen de kendimi.) Quelle bonne idée! Yahut, bir

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Öykü
  • Kitap AdıYoksunlar
  • Sayfa Sayısı88
  • YazarFerhat Özkan
  • ISBN9789750836015
  • Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2016

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Ciğer – Dört Loblu Yüzey Anatomisine Sahip Bir Organ ~ Will SelfCiğer – Dört Loblu Yüzey Anatomisine Sahip Bir Organ

    Ciğer – Dört Loblu Yüzey Anatomisine Sahip Bir Organ

    Will Self

    Çağdaş İngiliz edebiyatının aykırı kalemi, farklı üslubuyla kendi yolunu açan ödüllü yazar Will Self’in bu dört öyküsünün ortak noktası, farklı hastalık ve çöküş halleriyle iç...

  2. Bir Adam Girdi Şehre Koşarak ~ Tarık TufanBir Adam Girdi Şehre Koşarak

    Bir Adam Girdi Şehre Koşarak

    Tarık Tufan

    “Gidelim buradan. Senin masumiyetini, bilgelik zamanlarından kalma sırları, dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.” Tarık Tufan yüreğimize ve zihnimize dokunan kelimelerle şehirde akıp...

  3. Genç Bir Köy Hekimi ~ Mihail BulgakovGenç Bir Köy Hekimi

    Genç Bir Köy Hekimi

    Mihail Bulgakov

    Birinci Dünya Savaşı sırasında, 1916 yılında üniversiteden diplomasını alan genç doktor Bulgakov gönüllü olarak Kiev’de çalışmaya gitti. Smolensk bölgesinin küçük bir köy hastanesinde çalışmak,...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur