“…Siz ey sağlıklı ve varlıklı olanlar. Ey işleri tıkırında gidenler. Ey karnı tok, sırtı pek, yüzü gülenler. Ey seçim kazananlar ve koltuğa kurulanlar. Ey dolar uçuranlar ve muslukların başını tutanlar. Siz ey güç odakları, silah sahipleri, söz ustaları. Beş vakit namazını cemaatle kılanlar. Gece teheccüte kalkanlar. Zikir ile coşup nara atanlar. Defalarca hacca gidenler. Bir koyup beş kazanan tüccar, yağlı müşteriye yaltaklanan esnaf; aracılar, tefeciler, bankerler. Ey mangalda kül bırakmayan siyasiler. Bilim babaları, akademisyenler. Emirle demiri kesebilenler. Unutmayın. Önümüz kış ve yoksullar sizi bekliyor.”
*
FARKETMEZ
Ülke nüfusunun neredeyse yarısı yoksulluk sınırında yaşıyor. Artık enflasyondu, işçiydi, memur maaşıydı, ortadirekti, emeklilerdi, dul ve yetimlerdi, esnaftı, köylüydü, işsiz kitlelerdi bunları bir bir sayıp dökmüyorum. Zaten millet “nutuk” dinlemekten bıkmış durumda.
Boş gözlerle bakınıyor etrafına, çaresiz bir dalgınlık içinde. Farketmiyon onun için, ne vitrinlerin fiyakası, ne kürsülerin şamatası…
Açlığı, yoksulluğu, acıları dahi bir “meta” gibi ekranların malzemesi oluyor.
Siyasete boş gözlerle bakıyor, verdiği oyun nereye gittiği farketmiyor artık, hukuk ona raslayınca görmezlikten geliyor. Düzen nedir, kararlar ve kanunlar kime çalışıyor, bankalar ve reklamlar ne diyor, farketmiyor…
Söz de gücünü yitiriyor.
Şu sütunda hangi kelimeleri yan yana getirsem, hangi cumleleri kursam farketmiyor, ha bir hikâye yazmışım, ha bir slogan atmışım, farketmiyor.
Bir umutsuzluk-çaresizlik edebiyatı kastında değilim. Bunun tam karşısında bir aslanlar-kaplanlar söylemi de bana boş gözüküyor. Peki kardeşim, nedir derdin diyeceksiniz.
Şu: gözünü, kulağını kendinden ötede duran ve muhtemel, muğlak bir gelecek için vaadler, teoriler üreten kişi ve kurumlardan çekip, kendine ve en yakınında bulunan kişilere, objelere çevirmek.
Kendi iradesine, potansiyeline, inanç ve gücüne yaslanmak. Bir fidan dikip onu sulamak. Besmeleyi çekip adımı atmak. Bu bir özel girişim teklifi değil. Bir teori, bir ütopya değil. Sade vatandaş için yapılacak işler de o kadar uzun boylu, karmaşık ve anlaşılmaz değil. Varsın fırtınalar essin, boralar kudursun. Sen arkadaşına, akrabana, ailene, mahallene, sokağına ve bahçene, köyüne ve tarlana, dükkânına, pazarına, geçip gittiğin yola, çocuklara ve yaşlılara, düşküne ve garibe sayamayacağımız kadar elinin erdiği her unsura nasıl yaklaşıyorsun? Yoksa buna hiç niyetin yok mu? Her işi kurumlara, başkalarına, devlete, senden irak bir merkeze mi havale ediyorsun, ona bak. Ne yaptığına bak, nasıl yaptığına bak. Günün ve gecenin muhasebesini yap. Helali, haramı gözet; mazlumun yanında dur, elinden tut.
Modern ve karmaşık bir toplumda yaşıyoruz, düzen ve sistem izin vermez, kişi söylediğin adımları atmak konusunda hür ve güçlü değildir, dünya kadar kumpas, organizasyon, engel bilmem ne var, deme…
Şu gökkubbenin altından geçip giderken, hayır hanesine yazılacak bir işi işlemekten bizi kim men edebilir? Engeller her devirde olmuştur, farketmez. Kazanmak ve kaybetmek, farketmez.
Hesap günü başımız öne eğilmesin yeter ki. Yeter ki bir iyilik yap, at suya…
ÇARE: HEMEN, ŞİMDİ
Burada sürekli yoksulluktan dem vuruyoruz ya; Ekmek Teknesi’nin “kil”ı gibi biri çıkıp:
“İyi de aga, care ne?” diye sorabilir.
Cevaben “care bizi aşar, babaya gidelim” diye konuşacağım ama bu biraz da ipe un sermek oluyor.
Elbette ki başımızda oy verip seçtiğimiz bir hükmet var. İlgili bakanlıklar, bunlara bağlı çalışan bir sürü kuruluş var. Bu memlekette tonla üniversite ve bilim adam var. Danışmanlar, uzmanlar, yetkili ağızlar var.
Yetmedi mi!
IMF var AB var, Kopenhag kriterleri var.
Çareyi bulmak bana mı düşüyor sayın okur.
Yahu şurada oturmuş konuşuyoruz, lafina kira mı istiyorsun, sen de bir-iki cümle söyleyiver; diye israr ediyorsanız, bak ona dayanamam.
İşte çare:
Çare sizsiniz hocam!
Hiç o yana, bu yana bakıp kıvırtmayın.
Çare sizsiniz!
Yok ya, nasıl oluyor da böyle oluyor?
Şöyle oluyor hocam: Bak anlatıyorum, dinle:
Şimdi benim bahsettiğim yoksullar akşamdan sabaha çıkamayacak haldedir. Adam diyor ki, iş aramaya gideceğim dolmuş parası, otobüs parası yok (inanmıyor musunuz?). Yürüyorum, öğlene doğru şehrin belli yerlerine ulaşıyorum, yoruluyorum, yarım ekmek helva ile açlığımı bastırıyorum, sağa-sola bakıyorum, iş yok, cepte para yok, geri dönüyor, başım önümde tek odalı gecekonduya geç vakit varıyorum. Varsa makarna bulgur, yoksa domates ekmek yiyip yatıyoruz. Bakkala yirmi milyon borcum var. Veremedim, kirayı veremedim, elektirik kaçak kullanıyorum, suyu komşulardan alıyoruz, çocuk küçük ne süt alacak para var ne mama. Adamın derdi anlatmakla bitmez.
Yani şimdi şu adama kafadan bir yiiz, ikiyüz milyon versen bir Hac sevabı kazanacaksın (Rakamların ufaklığına dikkat). Yahut çocuk okula başlayacak, forma yok, çanta yok, kitapkalem-defter-beslenme çantası yok, olsa bile içine koyacak bir şey yok. Bu yavrunun arkadaşları sabah güle-oynaya okul yolunu tutuyor, çocuk arkalarından baka baka ağlıyor. Şimdi ben bunları yazıyorum, duygu sömürüsü mü yapıyorum.
Şu çocuğu giydirseniz, donatsanız, ayağına ayakkabı alsanız size kaça patlar?
Durum budur hocam, durum çok açık ve çok acıklıdır.
Çok bilmişler şöyle diyor: Böyle tek tek insanlara yardım ederek mesele çözülmüş olmaz; açlara balık vereceğinize onlara balık tutmayı öğretin.
Ey çok bilmiş arkadaş. Şunu da bil ki bu adama balık tutmayı öğretinceye kadar iş işten geçer. Öğrense bile köşeler tutul-
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme
- Kitap AdıYoksulluk Kitabı
- Sayfa Sayısı186
- YazarMustafa Kutlu
- ISBN9789759953683
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviDergah Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Tek İnsanın Değeri ~ Haldun Taner
Tek İnsanın Değeri
Haldun Taner
Haldun Taner’in düzyazı kitapları serisi yeni derlemelerle sürüyor. Tuncay Birkan’ın hazırladığı “Tek İnsanın Değeri” 1955-1986 yılları arasında Tercüman, Milliyet gazeteleri ve başka yayınlarda çıkmış...
- Cennete Gideceksem Cehennemim de Gelmeli ~ Efe Aydar
Cennete Gideceksem Cehennemim de Gelmeli
Efe Aydar
Antonio Porchia “Boşluğu ancak doldururken fark ediyoruz” demiş. Cennete Gideceksem Cehennemim de Gelmeli de öylesine kışkırtıcı ve elzem bir kitap. Selçuk Altun Ne zaman ki...
- Saldırganı Hoş Tutmak ~ Erendiz Atasü
Saldırganı Hoş Tutmak
Erendiz Atasü
Erendiz Atasü’nün 2004 -2015 arası kaleme aldığı yazılardan derlenen Saldırganı Hoş Tutmak, on bir yıllık Türkiye panoraması seriyor okurun önüne. Kadın mücadelesinden erkek şiddetine,...