Mesleği: Kadın satıcısı. Çeşitli düşmanları var, başına çok sayıda cinayet sarılıyor… Ve en çok korktuğu ama gizliden gizliye hayranlık duyduğu bir komiser Asım Ağbi’si de var muhitte.
Sinemaya “Şeytan Tüyü” adıyla uyarlanan Yıldız Cinayetleri’nde tarihin en hergele detektifi Metin Çakır’la kendinizi İstanbul’un en karanlık mahallelerinde, acımasız katillerin peşinde, amansız bir koşturmacanın içinde bulacaksınız.
Armağan Tunaboylu’nun Metin Çakır polisiyeleri dizisinin ilki, Yıldız Cinayetleri…
BİR
Yeni evimde ilk günüm ve gecemdi. Tek başıma yere oturmuş, ikinci şişe Güzel Marmara’nın güzelliğine bırakmıştım kendimi. Yegâne mobilyam olan sokak kapısının ne zaman kırıldığını, Hopdediks’in çirkin bir kopyası olan Asım Ağbi’nin içeri ne zaman girdiğini işitemedim. Yalnızca yediğim tokatlardan gözlerimi zorlukla araladığımda bana on santimden bakan çirkin suratını gördüm. Bu mesafeden kim olsa çirkin görünürdü, hele damarlarında iki çarpı yetmiş, Güzel Marmara’nın alkolü dolaşıyorsa.
Asım Ağbi’yi balık gözü bir objektiften görüyordum. Asım Ağbi bir balık gibi dudaklarını oynattı. Ya balık taklidi yapıyordu ya da bana bir şeyler söylüyordu. Komiğime gitti, gülmeye çalıştım. Marmara’nın güzelliği işte. İnsan, Asım Ağbi’nin karşısında asla gülemez. Gülmemelidir de. Tokatlar yağmur olup tekrar yağmaya başladı. Kendimden geçmişim. Kafama dökülen sularla yeniden kendime geldim. Kendime geldim ama pişman oldum. Her yanım sızlıyor, beynimde binlerce sincap koşuşturup duruyordu. Tek bir morluğun olmadığından emindim. Anlaşılan bedenim ayılmayı reddettiği zaman zarfında Asım Ağbi bizzat benimle ilgilenmişti. O, böyleydi işte, sizinle konuşmak için her yöntemi dener ama tek bir iz bile bırakmazdı. Yılların deneyimi. Başımıza neyin geldiğini bizim gibi kaşarlar hemen anlardı ama yeni yetmeler onu şefkatli bile bulurdu. Hiç de şefkatli değildi.
Karakola ne zaman getirildiğimi anlayamadım. Yolculuk kısa sürmüş olmalıydı ama hatırlayamıyordum. Başım ağrıyordu, baş ağrısına hiç dayanamam. Yattığım taştan doğrulmaya çalıştım. Bedenim, “Daha da beteri var” dedi. Bütün organlarım yoklama yapılan öğrenciler gibi “Ben buradayım, ben buradayım” diye bağrışıyorlardı. Bunun tek ilacı vardı, Asım Ağbi bu ilacı biliyordu; gelen çayın yarısını döküp üzerini çekmecesinden çıkardığı şişeyle tamamladı. İlacı fondipledim, ilaç ağzımdan mideme hemen ulaştı, orada kısa bir tur atıp aşağılara indi. Ben zevkten titrerken ayak parmaklarımın ucundan fırladı gitti. Şimdi bir sigara olsa ne iyi olurdu ama daha fazla yüz göz olmaya gerek yoktu. Canım Asım Ağbi bunu anlamış, Malbuş paketini uzatmış, almamı bekliyordu. Kendi ne sigara ne de içki içerdi. İçerken görülmemişti. Malbuş’umu, Zippo’suyla yaktı. Şimdi durum boka sarıyordu, bu kadar ihtimamı hak edecek bir şey yapmamıştım. Sigara, işte o an zehir oldu. Çok yumuşak görünüyordu ki, bu iyiye işaret değildi, tedirginliğim sonuna kadar yükseldi. Gözlerimden çıktı.
“Bu gece neredeydin?” diyerek işkenceye son verdi.
“Aha şimdi tuzağıma düştü” diye sevindim. Çünkü bu gece bütün sermayemi, yani çalıştırdığım kızları Kürdo’ya devretmiştim. Karşılığında doğup büyüdüğüm, yetiştiğim, iş tuttuğum, para kazandığım, kavga edip adam dövüp dayak yediğim, her insanını, her evini, her taşını ezbere bildiğim mahallemde bir ev almıştım. Yıkıntıydı, olsun, yıkıntı mıkıntı benimdi. Artık bu işlerden elimi ayağımı çekecek, namusumla başka işlere girişecektim. Eve yakın, boş duran bir dükkânı da Tekel bayisi yapacaktım. Kim bilir, belki evlenir, çoluk çocuğa da karışırdım. Tam çocuklarımın elinden tutmuş onları okula götürüyordum ki Asım Ağbi’nin tokadı geldi.
“Ne sırıtıyorsun lan?”
“Yeni evimi kutluyordum, hiç dışarı çıkmadım” diye can havliyle cevap verdim.
“Hele hele!”
Hah! Şimdi sıçmıştım işte, Asım Ağbi, “Hele, hele” dedi mi oturup yarım saat düşüneceksin. Asım Ağbi beni düşünmekten kurtardı, tokatlar sağlı sollu yağmaya başladı yeniden. Kırbaç şaklaması gibi sesler geliyordu suratımdan.
“Doğru söyle, neredeydin lan?”
“Ağbi, komiserim, Asım Ağbi, vallahi doğru söylüyorum. Evdeydim, bıraktım artık o işleri.”
“Pezevenkliği bıraktığını biliyorum, kızları Kürdo’ya devrettiğini de biliyorum ama gece neredeydin?”
Asım Ağbi’nin sadece ve sadece benim ve Kürdo’nun bildiği bir şeyi bilmesine hiç şaşırmadım. Bölgesindeki her sineğin her kanat çırpışını bile bilirdi. Nasıl bilirdi, kimse bilmezdi ama bilirdi. Bu yüzden yıllardır bu karakolda komiserdi; nice daha yüksek düzeyde görevi kabul edip gitmemişti. O da buraları severdi. Beni de severdi ama aslında kimseyi sevmezdi, şimdi bana bu gece nerede olduğumu soruyordu, ender olarak yaptığım şeyi yaptım. Doğruyu söyledim.
“Ağbi, valla anamın üzerine yemin ederim ki evdeydim. Hiç dışarı çıkmadım.”
“Seni orospu çocuğu” diyerek yeniden üzerime saldırdı. Ama kısa sürede yoruldu, eskiden olsa daha yarım saat döver, yüzünden tek damla bile ter akmazdı. İçim burkularak yaşlanmasına üzüldüm. Dışarı seslendi.
“Ekrem, bu orospu çocuğu konuşmuyor, biraz gezmeye gidelim.”
Bana orospu çocuğu demesi koymuyordu, aşağı yukarı doğruydu da, ama bu gezme lafı nereden çıkmıştı? Meraktan çatlıyordum. Anlaşılan benim bilmediğim bir şeyler olmuştu, bu şeyler, boktan şeylerdi ve Asım Ağbi benden şüpheleniyordu. Ben olsam ben de kendimden şüphelenirdim. Ama söylediğim gibi pezevenkliği bırakmıştım. Hayallerim vardı. Ev… Tekel bayisi… Okula götürmek için ellerinden tuttuğum çocuklar…
Gerçekçi olmak gerekirse tek bildiğim mesleği, hayallerimi gerçekleştirmek için değil, Kürdo’nun korkusundan bırakmıştım. Benim bölgemi ve kızlarımı istiyordu. Adamları iki defa yolumu kesmiş ve canımı epeyce yakmışlardı. Böyle giderse daha da yakmaktan çekinmeyeceklerini de gayet açık bir dille anlatmışlardı. Zaten kızları da tehdit etmişler, yüzlerini çizeceklerini söylemişlerdi. Kızlar huzursuzdu ama bana da bağlıydılar, beni severlerdi. Ama bu, Kürdo’ya karşı koyma gücü vermiyordu. Mecburen anlaştık, kızları ve bölgeyi bırakıp karşılığında evim dediğim viraneyi aldım.
Gezmeye giderken, yolda, işte bunları düşünüyordum. Düşüncelerim otomobilin durmasıyla kesildi. Etrafıma baktım ve şaşırarak Adli Tıp morguna geldiğimizi gördüm. Asım Ağbi önden, ben arkadan içeri girip koridorlarda yürümeye başladık. Bu iyiye işaretti, Asım Ağbi kaçmayacağıma inanıyor, bana sırtını dönüyordu. Bir sürü koridordan geçip bir sürü merdivenden inip en alt kat olduğunu tahmin ettiğim bir yere geldik. Artık istesem de kaçamazdım. Bu kadar dolambaçlı koridorda kaybolurdum. En sonunda bir yerde durduk, burası filmlerde gördüğüm o çekmeceli yerdi. Korkmaya başladım. Kimse yoktu, anlaşılan bir görevliyi bekliyorduk. Beklerken bana dik dik bakmaya başladı. Ben de, “Burada ne işim var ki? Ben suçsuzum” der gibi bakmaya çalıştım ama olmadı. Asım Ağbi’nin gözlerine iki saniyeden fazla bakmak imkânsızdır, mahallede beş saniye baktıktan sonra çarpılanların olduğu yemin billah edilerek anlatılırdı. Gözler içimde dolaşıyor, minik oklar olup her yerime batıyordu. Huzursuzluğum gitgide artıyordu.
Izdırap, görevlinin gelmesiyle sona erdi. Bir elli boyunda, gözlerinden uyku akan bir adamdı, söylenerek içeri girdi.
“Mesai saatinde gelemez miydiniz? Sabahın bir körü…”
Asım Ağbi gözlerini benden alıp ağır ağır ona çevirdi. Bunu, bir transatlantiğin bir derede manevra yapması kadar uzun bir sürede yapmıştı. Görevli bir daha ağzını açmaya cesaret edemedi. Hatta beş dakika sonra ben her yere kusup etrafı batırdığımda bile.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Polisiye Roman (Yerli)
- Kitap AdıYıldız Cinayetleri - Bir Metin Çakır Polisiyesi
- Sayfa Sayısı224
- YazarArmağan Tunaboylu
- ISBN9789753299046
- Boyutlar, Kapak11x18 cm, Karton Kapak
- YayıneviOğlak Yayınları / 2016
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Haziranın Yirminci Günü ~ Cenap Şahabettin
Haziranın Yirminci Günü
Cenap Şahabettin
Edebiyat-ı Cedide topluluğunun en önemli temsilcilerinden Cenap Şahabettin, yazı hayatına erken yaşlarda başlamış ve şiirde büyük başarı elde etmiştir. Bu başarısını nesirde de kaydeden...
- Tuhaf ~ Ertuğrul Özkök
Tuhaf
Ertuğrul Özkök
Ben size bu kitapta, başkalarının hayatlarından ve kendi hayallerimden inşa ettiğim tuhaf hakikatleri anlatacağım. Onları ben yarattım, onlar da beni yarattı. Sizi inancın labirentlerine...
- Çiftçi Karıncalar Köleci Karıncalara Karşı ~ Toprak Işık
Çiftçi Karıncalar Köleci Karıncalara Karşı
Toprak Işık
Karıncaların çalışkanlıklarıyla ün saldıklarını hepimiz biliriz. Ancak bazı karıncalar çalışmaktansa sömürmeyi tercih ediyorlar anlaşılan. Peki, ya birileri bu düzene isyan ederse? Köleleşmeyi reddedip özgürlükleri...