Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Yer Değiştiren Sular
Yer Değiştiren Sular

Yer Değiştiren Sular

Pelin Buzluk

“Kırlar çiçeklerle kaplıydı, dağlar yeşile boyanmıştı. Hiç yoktan bir sevinçle dolabilirdi insan. Otların arasına kendini bırakabilir, ulu ağaçlara yüz sürebilir, yüce kayalara, ziyaretlere varıp…

“Kırlar çiçeklerle kaplıydı, dağlar yeşile boyanmıştı. Hiç yoktan bir sevinçle dolabilirdi insan. Otların arasına kendini bırakabilir, ulu ağaçlara yüz sürebilir, yüce kayalara, ziyaretlere varıp şükranla sırtını verebilir, niyaz dağıtabilirdi. Ama cesetler de eriyen karlarla birlikte, çözülüp çürüyerek, kokarak her yerden seslenmeye başladılar. Dere boylarında, uçurum diplerinde, derin bir mağaranın en soğuk köşesindeydiler. O bahar işte öyle bir bahardı.”

Her şeye rağmen gelen baharın, başkaldırıların, isyan içinde çaresiz katılıp kalmanın, bir arkadaşa omuz vermenin, ağaçları çatı bilmenin, sevgiliye doğru akan suların, ölümlü oluşumuzu hatırlamanın, aşka yeniden şans vermenin, arzuya kapılmanın, suç ortaklıklarının, yakada açan çiçeklerin, eksilen bedenlerin öyküleri.

Her bir kitabı günümüzün önemli ödüllerine layık görülen Pelin Buzluk, Yer Değiştiren Sular’la, dostluk, dayanışma, direniş ve aşka bakarak karanlığın içine ışık huzmeleri düşürüyor.

İÇİNDEKİLER

Hüseyin’in İfadesi ………………………………………9
Abla…………………………………………………………………..19
“Şu Anda Buradasınız”……………………….29
Bayram……………………………………………………………41
Bir Dost …………………………………………………………..53
Yangınlar……………………………………………………….59
Kömür……………………………………………………………..65
Bâki Bey Diye Biri ……………………………………71
Parkta………………………………………………………………83
Halam………………………………………………………………89

Hüseyin’in İfadesi

Bir hafta on gün önce bir sabah, koltuğumda kâğıda sarılı ekmeklerle yine İsmet’in dükkâna gittim. Ev tutmaya parası yetişmeyince bu eski, dökük dükkânı kiralamış zamanında. Kapı kapalıydı. Her sabah ben gelmeden çayı demlerdi, kapı da açık olurdu. İçerinin rutubetli, karanlık havası uçsun, uyku açılsın diye. Saate baktım, neredeyse beş olmuştu. Ferforjelerin arasından elimi geçirip kapıya vurdum. Ses gelmedi. İster istemez camları kapatan sararmış gazeteleri okumaya başladım yine. Üçüncü sayfa haberlerinde gözleri bantlılar, elleri kelepçeliler.

Jet sosyeteden birilerinin puanlanmış rüküşlükleri. Cevaplarını bilip de yazamadığım çengel bulmaca. İçim sıkıldı. Yeniden vurdum kapıya. Bu kez daha sert. İçeriden belli belirsiz sesler duydum, yaklaştı. Kilit açılıyordu nihayet. Kapı aralanınca ağır bir rutubet kokusu çarptı yüzüme. İrkildim. İsmet, “Buyur kardeş,” dedi henüz açılmamış sesiyle. Tuvalete seğirtti. Kapıyı aralık bırakıp girdim. Çökük kanepedeki yatağını serili halde ilk görüşümdü. Bir göz dükkân büsbütün daralmış, yoksullaşmıştı. Köşede duvara dayalı leğen, üzerinde kurumuş, çatlamış yeşil sabun. Çivilere asılmış birkaç parça giysi. İki iskemle. Ortada çaput dokuma eski bir kilim, üzerinde sehpa. Yüzünü yıkayıp geldi. Hâlâ berbat görünüyordu.

Çirkinliğine alışmıştım. Bildik, sevilesi yanlar bile buluyordum. Ama bu sabah bir hal vardı üzerinde. “Ekmek mis gibi koktu be,” dedi gülümseyerek, “Uyuyakalmışım.” “Hasta mısın yoksa?” dedim, “İşi kaçırmayalım.” “Pek mecalim yok da toparlanırım şimdi,” dedi. “Uyuyakalmışım,” diye yineledi. Olduğum yerde dikilip onu izlediğimi fark edince de: “Ben hemen giyineyim, sen sofrayı kur. Vakit geçiyor,” dedi, “Çay suyu koydum ben.” “Sucuk kaldı mı?” dedim. “Nereden kalacak zırto…” dedi gülerek. Yalandan hınçlanıp, “Yuttun tabii hepsini,” dedim.

“Akşam ne bok yiyecektim öğretmen bey? Bize anamız bakmıyor.” Bildik laf çarpmalara başlamıştı yine. “Tamam ulan,” dedim, “yarın alırım.” “Yarın alırmış…” dedi eğlenerek. Kısa sürse de iştahla, güzel bir kahvaltı yaptık. Yüzüne biraz renk gelmiş gibiydi. Bizim durağa değil de metronun daha uzakta kalan ilk durağına yürüdük. Ayakta kaldık mı daha işe gitmeden yorgun düşerdik. Hem oturursak uyurduk çoğunlukla. Yol neredeyse bir saat sürüyordu. Yan yana yer bulmayı başarınca hep yaptığımız gibi birbirimize gülümsedik. Sonra ya uyuklayarak ya da kısa konuşmalarla bölünen upuzun mahmurluk haliyle geçerdi yolculuk. Uykumuzu açacak bir mesele olursa yol boyu gevezelik ettiğimiz de olurdu.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. En Eski Yüz ~ Pelin BuzlukEn Eski Yüz

    En Eski Yüz

    Pelin Buzluk

    Yokuşun başında ha düştü ha düşecek bir siluet görüyorum. Yaklaşıyor mu, uzaklaşıyor mu… Birazdan odamız odun ateşiyle, kandil aleviyle, ıhlamur kokusuyla, radyonun duyulur duyulmaz...

  2. Deli Bal – Kanatları Ölü Açıklığında ~ Pelin BuzlukDeli Bal – Kanatları Ölü Açıklığında

    Deli Bal – Kanatları Ölü Açıklığında

    Pelin Buzluk

    Yıllar sonra da ne zaman gizli bir yerden söz edilse hepimiz terk edilmiş bir elma bahçesi düşledik. Ayaklarımızın altında küçük, kurtlu elmalar ezildi. Kokuya...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Yürek Sürgünü ~ Mehmet EroğluYürek Sürgünü

    Yürek Sürgünü

    Mehmet Eroğlu

    Dünyanın değişmeyen yanında olmaktan, geleceği güzelleştiren rüyalar görmekten ve vazgeçmemekten mutlu, dakikalardır hasır bir sandalyenin üstünde, sanki kımıldarsa her şeyi yitirecekmiş gibi soluk almadan...

  2. Mübarek Kadınlar ~ Gaye BoralıoğluMübarek Kadınlar

    Mübarek Kadınlar

    Gaye Boralıoğlu

    Anlatılan her şey gerçeğin bir eksiğidir; ya da beş altı fazlası. Sahiden olanı on ikiden vurmak imkânsız bir şey. On ikiden vurup ne yapacağız,...

  3. Erken Kaybedenler ~ Emrah SerbesErken Kaybedenler

    Erken Kaybedenler

    Emrah Serbes

    AnKara polisiyeleriyle tanıdığımız Emrah Serbes, bu defa direksiyonu kırıyor ve edebiyatımızda pek de işlenmemiş bir başka meseleye el atıyor. Erkek çocukların enerjik, hüzünlü, alengirli...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur