Reşad Ekrem, Yeniçeri Ocağı’nı, kuruluşundan “şehir eşkıyası”na dönüp kaldırılışına kadar, bütün tarihi içinde ele alıyor. Reşad Ekrem’in dilinde tarih gerçek hayattan daha canlı, daha güzel, daha büyülü… “Yeniçeri Ocağı kimler tarafından ve niçin kuruldu? Nasıl gelişti? Bu asker ocağının teşkilatı, ananeleri, âdetleri nelerdi? Kışlalarında nasıl yaşadılar, gazalara nasıl gittiler, ihtilalleri nasıl çıkardılar, neler yaptılar? Ocaktan yetişmiş iyi ve kötü şöhretleri kimler oldu ve bir gün nasıl yok oldular?”
Popüler tarih yazıcılığının efsane ismi Reşad Ekrem, Osmanlı’nın “güzide asker”i Yeniçeri Ocağı’nı, kuruluşundan “şehir eşkıyası”na dönüp kaldırılışına kadar, bütün tarihi içinde ele alıyor: Yeniçeri Ocağı, “bıyığını balta kesmez” Yeniçeri ağaları, kazan kaldırmayla başlayan kanlı isyanlar, Yeniçeri şairler, Yeniçeri kahvehaneleri ve daha nicesi… “Uzun yıllar öncesine dönüyorum ve Murat Reis’in Oğlu’nu okumaya başlıyorum. Büyük bir hayranlıkla okuduğum bu roman uçsuz bucaksız denizlerden geçip giderek bana Osmanlı tarihini sevdiriyor. Yazarı Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı tarihini ‘bugünde yaşatan’ mucizevi, görkemli bir yazar! Reşad Ekrem’in eşsiz eseriyle dostluğum artık hep sürecek,herhalde ölünceye kadar…” Selim İleri “20. yüzyılın başında şehrin hüzünle yaraladığı ve şehrin hüzünlü ama tamamlanmamış bir imgesini yaratan o özel ruhlardan biridir Reşad Ekrem Koçu” Orhan Pamuk
*
Yeniçeriler
Deli rüzgârlann kamçısı altında kabarmış, köpürmüş denizin yalçın kayalara gürül gürül atılışı gibi, her biri âdem ejderhasi binlerce bekar uşağı erkeğin ağzından çıkan bir gülbank, yeniçerilerin sesi:
“Allah Allah eyvallah
Baş üryan, sine püryan, kılıç al kan
Bu meydanda nice başlar kesilir hiç olmaz soran!..
Eyvallah!.. Eyvallah!..
Kahrımız, kılıcımız düşmana ziyan
Kulluğumuz padişaha ayan.
Üçler, Yediler, Kırklar
Gülbankı Muhammedi, nuri nebi, keremi Âli
Pirimiz, hünkarımız Hacı Bektaş Veli Demine devranına hu diyelim!.. Нuuuuuuuuu!..”
Dört buçuk asır boyunca zaman zaman kendi kaşlalarında, padişahın sarayında, cenk meydanlarında ve İstanbul şehri şehîrinin
alanlar ile sokaklarında yükselmiş olan ve cihana meydan okuyan büyük laf…
Pirleri Hacı Bektaş Veli’ydi; bu asker ocağının kurucuları tarafından yeniçerilerin dini terbiyesi, Islamiyet’i gayet pratik yollardan telkin etmesini bilen ve her türlü hatayı, kusuru rindane felsefeyle örten Bektaşî dervişlerinin eline bırakılmıştı.
Tarih kaynak ve vesikalarında “Zümrei Bektaşîyan” veya “Dudmanı Bektaşiyan” diye de anılan yeniçeriler yüz çizgileriyle ve beden yapılanıyla seçme güzel insanlardı.
Ocaklarının kuruluşu yıllarında esirlerin, sonra da devletin gayrimüslim anasınının çocukları, buluğ çağına yeni basmış körpe delikanlıları arasından toplandılar, sıkı askerî disiplin altında yetiştirildiler, çelik gibi tavlandılar. Kendilerini Ali Osman tahtında oturan padişahın kulları bildiler ve kullukla övündüler. Padişahlık müessesesi de yeniçerileri öylesine benimsedi ki, bu asker ocağının kütük defterine 1 numaralı nefer olarak daima tahtta oturan padişahın adı yazıldı.
Yeniçerilerin tek hüner ve kıymeti demir pençelerindeki palayi hedefine pek yaman ve amansız indirmesiydi; o zağlı palanın karşısında cihanı üç asır titretti.
Tarihimizdeki zincirleme zaferler, parlak, çok parlak zaferler, onları kazanmış olan ordumuzun kadrosuna baktığınız zaman hakikati görür ve teslim edersiniz ki, yeniçerilerin eseri değildir, fakat o zaferlerde yeniçerilerin hissesi pek büyük olmuştur.
Tarihimizi çok iyi bilen Yahya Kemal Beyatli gazellerinden birini yeniçeri şanında yazmıştır, büyük şair yeniçeriyi övmekte haklidir:
“Vur pençei Ali’deki şemşir aşkına Gülbanki asumanı tutan pir aşkına
Vur ruhi pür fütuhi Muhammed’le yekzeban
Fecri hücum içindeki tekbir aşkına…”
Yeniçeri yaya askerdi. Asırlar boyunca Istanbul’dan kalktılar, batida Belgrad’a, Budin’e, Viyana’ya; doğuda Bağdat’a, Tebriz’e, Karabağ’a; şimalde Bender’e, Hotin’e, Rusya stepleri ile Polonya ovalarına; cenupta Halep’e, Şam’a, Kahire’ye, kum çöllerine, orduda herkes atlıyken yalnız onlar yaya gittiler, şahadet şerbetini içmeyenleri yaya döndüler. Bu seferler beş ay, sekiz ay, bir buçuk yıl, üç yıl sürmüştü.
“Olup yeniçeri çektim cefayı Piyade eyledim nice gazayn”
diyen Koca Mimar Sinan Ağa bir yeniçeriydi, elli yaşından sonra Kanuni Sultan Süleyman’ın başmimar oldu ve o haşmetli devri yeryüzünde Türk yapı sanatının şaheserleriyle tespit etti.
Yine o Yeniçeri Ocağı’ndan bir cihan imparatorluğu olan Osmanlı Devleti’nin en yüksek siyasî mevkilerine, sadrazamlığa kadar yükselenler oldu.
İçlerinden çıkan kahramanların maceraları tarihimizde birer hamaset destanıdır, tarih kaynaklarımız şöyle bir karıştırılınca binlerce isim sayabiliriz; şu anda birkaçı celadet timsali halinde gözümün önündedir. Varna’da Hızır, İstanbul surlan üstünde Murad, Burak Adası deniz cenginde Tozkoparan İskender ve İstolni Belgrad’da 45 000 kişilik bir düşman ordusuna sekiz silah arkadaşıyla meydan okuyan Yahya gibi…
İnsan eli hem kurucu, hem yıkıcıdır. Daima silah altında bulunan yeniçeriler bir kuvvetti. Onu siyasî ihtiraslanı yolunda kullananlar ateşle oynadılar ve Ali Osman Devleti’ne en büyük ihanette bulundular. Siyasî ihtiraslara alet edildikten sonradır ki, şöhreti ciharu tutmuş olan o disiplinli asker, cenk yollarında serdarlanına karşı ayak diredi. Padişahtan vezir kelleleri istedi ve hatta padişahına karşı isyan etti. Yeniçeri ihtilalleri tarihimizin kanlı yapraklarıdır.
Nihayet XVIII. asır ortalarında yeniçeri yapılmak üzere oğlan devşirme usulü kalktı, Yeniçeri Ocağı’nın kapısı, herkese, ardına kadar açıldı, ocak haşarat güruhuyla doldu, o güzide asker şehir eşkayası oldu. Cehlin ve taassubun gilzeti içinde, bütün ileri gelişmeleri kösteklediler. Tarihimizin yaprakları, yeniçerilerin irtica ayaklanmalarıyla da kana bulandı.
XVII. asır sonlanı ile XVIII. asırda zincirleme hezimetler, ağır bozgunlar da yeniçerilerin yüzünden değildir, fakat o bozgunlarda da cengâver asalet ve necabetini kaybetmiş yeniçerilerin hissesi pek büyüktür.
Nihayet ocağın 1 numaralı neferi olan Sultan II. Mahmud, efradi her türlü şenaat ve rezalette pervasız olan Yeniçeri Ocağı’nı kanlı bir şehir muharebesiyle kaldırmaya mecbur oldu. Bu kanlı darbe tarihimize “Vakai Hayriye” (Hayırlı Vaka) adıyla geçti.
Kuruluşundan Vakai Hayriye’ye kadar Yeniçeri Ocağı’nın zengin bir tarihi vardır. İşte efendim, biz kitapta o şayanı dikkat yapraklanı açacağız.
Yeniçeri Ocağı kimler tarafından ve niçin kuruldu? Nasıl gelişti? Bu asker ocağının teşkilatı, ananeleri, âdetleri nelerdi? Kışlalarında nasıl yaşadılar, gazalara nasıl gittiler, ihtilalleri nasıl çıkardılar, neler yaptılar? Ocaktan yetişmiş iyi ve kötü şöhretleri kimler oldu ve bir gün nasıl yok oldular?
Yeniçeri Ocağı’nın zengin tarihi içinde öyle yapraklar da vardır ki, tomar tomar hikâye ve roman müsveddeleridir, işlenmek için usta kalemleri beklemektedir.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Tarih
- Kitap AdıYeniçeriler
- Sayfa Sayısı400
- YazarReşad Ekrem Koçu
- ISBN9786050928891
- Boyutlar, Kapak13x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviDoğan Kitap / 2015