Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Yeni Ortadoğu Haritası
Yeni Ortadoğu Haritası

Yeni Ortadoğu Haritası

Emin Gürses, Mahir Kaynak

“Ortadoğu’da haritalar değişiyor.. Türkiye kendisine yer arıyor.” “Aynı suda iki kere yıkanamazsınız.” Heraklitos Soğuk savaştan sonra dünya çok değişti. Artık hiçbir şey eskisi gibi…

“Ortadoğu’da haritalar değişiyor.. Türkiye kendisine yer arıyor.”

“Aynı suda iki kere yıkanamazsınız.”
Heraklitos

Soğuk savaştan sonra dünya çok değişti. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil.
11 Eylül’den sonra Amerika kimilerine göre petrol için kimilerine göre dünya hakimiyetini sürdürmek için önce Afganistan’a, sonra Irak’a müdahale etti. Şimdi sırada İran’ın olduğunu herkes biliyor. Ama Amerika’nın yaptıkları sadece bunlarla sınırlı kalmadı. Dış işleri bakanı Condolezza Rice yeni bir Ortadoğu’dan bahsetti. Bir Kürt devleti’nin kurulduğu da su götürmez bir gerçek. Peki ama bundan sonra ne olacak.

Amerika dünyanın en hararetli bölgesi Ortadoğu’da nasıl bir haritanın planlarını yapıyor? Türkiye’nin bu haritada yeri neresi?
Büyük Ortadoğu Projesi şu anda hangi aşamada? Yeni Ortadoğu haritası çizildi mi?

Her şeyden önemlisi Türkiye ne yapmalı? Hem içeride hem dışarıda nasıl bir politika izlemeli? Bölgenin kaderi Amerika ve Batıdan ziyade Türkiye’nin elinde mi?
İşte tüm bu olup biteni ve Türkiye’nin ne yapması gerektiğini ünlü stratejist Mahir Kaynak ve sağlam analizleriyle dikkat çeken Emin Gürses yorumluyor.

Önsöz
Aslında böyle olacağı 11 Eylül olayından belliydi. Amerika rüyasında görse inanamayacağı bu olayla işini kolaylaştırmıştı. Önce Afganistan’a girdi, peşinden Irak’a.
Ama emperyalizm gittiği yere felaketi de götürür. Nitekim öyle oldu. İrak’taki can kaybı 700 bine ulaştı. Her gün meydana gelen yüzlerce olay. Dundan sonra ne olacağını kimse bilmiyor (mu)? Etrafta sürekli elden ele dolaşan haritalar var.
1989 yılında Soğuk Savaş sona erip Sovyetler de dağılınca dünya yeni bir düzene girdi. ABD artık tek başına ve süper güçtü. Komünizm tehdidi de ortadan kalkınca siyaset gereği yerine yenisini ikame etmek gerekiyordu. ABD merkezli Batı bunda çok gecikmedi. Yeni düşman belliydi. Müslümanlar ve islamiyet. Rusya, Çeçenistan’da binlerce Müslüman’ı kırdı, ama kimseden ses çıkmadı. Bosna’da tanı beş yüz bin Müslüman insanın havsalısmın almayacağı yöntemlerle öldürüldü. Batı’dan gene ses çıkmadı. Sonra Afganistan ve derken Irak’ta olup bitenler herkesin malumu. Peki sonuç? Koskoca bir hiç.
Tüm bunlar bir yana bu kez Amerika kendi çıkarına uygun olarak Ortadoğu’ya nizam vermeye başladı. ABD Dış işleri Bakanı Condelezza Rise artık yeni bir Ortadoğu’nun zamanı geldi dedi. Ve haritalar hemen kendini gösterdi. Bir de 2006 Temmuzunda İsrail’in Lübnan’ı insanı hayrete düşüren işgal çabası her şeyin üzerine tuz biber ekti. ABD şimdi elindeki enerji kaynaklarından dolayı İran’ı hedefine almış durumda. Bundan sonra ne olacak? İşte biz de bu soruları iki büyük stratejiste, Emin Gürses ve Mahir Kaynak’a sorduk.
Elinizdeki bu kitap 2006 Eylül’üyle 2007 Ocak’ı arasında Mahir Kaynak ve Emin Gürses’le yapılan röportajlardan oluşuyor.
Bu kitapta Ortadoğu’nun geçmişini, 11 Eylül’ü, Afganistan ve Irak’ın işgalini, Büyük Ortadoğu Projesi’nin hangi aşamada olduğunu okuyacaksınız. Yeni Ortadoğu Haritası’nın ne anlama geldiğini, ABD’nin bundan sonra ne gibi stratejiler izleyeceğini, Türkiye’nin Kuzey İrak’taki PKK meselesini niçin bir türlü halledemediğini öğreneceksiniz.
Emin Gürses ve Mahir Kaynak sadece sorulara cevap vermekle kalmıyor, aynı zamanda önemli stratejik analiz ve çözüm önerilerinde de bulunuyorlar.
Bu kitap Ortadoğu’da bugüne kadar ne olduğunu, Ortadoğu’nun yapısını ve bundan sonra ne olacağını tartışıyor, Emin Gürses ve Mahir Kaynak’ın sağlam sebepsonuç ilişkilerinin nasıl kusursuz bir şekilde kurduklarını ve olaylara farklı yaklaşımlarını hemen fark edeceksiniz.

Cem Küçük İstanbul
Ocak 2007

İçindekiler
Birinci Bolüm
Yeni Ortadoğu Haritası İsrail’in İstediği Haritadır
Büyük Ortadoğu Projesi Amacına Ulaştı mı?
Amerika Irak’ta Batakta mı?
ABD ve İsrail Hangi Planı Devreye Soktu?
ABD ve Batı’nın Ortadoğu Ülkeleriyle ilişkileri
Yeni Ortadoğu Haritası
Türk Askerinin Lübnan’a Gitmesi Bölge için
Ne Anlam İfade Ediyor?
ABD PKK’yı Kime Karşı Kullanıyor?
İkinci Bölüm
Yeni Ortadoğu Haritası Irak’ın Parçalanmasına Uyumlu
Bir Haritadır
Büyük Ortadoğu Projesi Hangi Aşamada?
ABD Batakta mı?
İki İsrail Askerinin Kaçırılması Nelere Sebep Oldu?
Yeni Ortadoğu Haritası

Birinci Bolüm Yeni Ortadoğu Haritası İsrail’in İstediği Haritadır
Doç. Dr. Emin GÜRSES Sakarya Üniversitesi uluslararası İlişkilerBölümü Öğretim Görevlisi

__Büyük Ortadoğu Projesi Amacına Ulaştı mı?
__ Büyük Ortadoğu Projesi, sonraki adıyla Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’nin temel amacı nedir? Bu projeyi ortaya atanlar ne düşünüyordu?
1990’lı yıllarda öncelikli konulardan biri olarak gündeme getirilmiş olan Genişletilmiş Ortadoğu Projesi tanışmaları aslında özellikle batılı emperyal merkezlerin yeni süreçteki ihtiyaçlarından doğmuş ve yönetimlerle doğrudan ya da dolaylı olarak bağlantı içinde bulunan strateji üretme merkezlerinde kotarılmaya başlanmıştı. ABD dışişleriyle yakın ilişkide olan bu kuruluşlardan Rand Corporation’d a 1993’ıe Genişletilmiş Ortadoğu diye bir bölüm oluşturuldu. Bu coğrafyanın tanımını yaparken, Afganistan’dan başladılar, Hazar’ın doğusu, Kafkasya, geleneksel Orta Doğu coğrafyası, Kuzey Afrika’yı da içine alan bir hat çizdiler. Kissinger, Aralık 1994’de Washington Post’daki bir yazısında ABD’nin hayati çıkarlarının bulunduğu alanı Hindistan’ın batısından başlayan ve Akdeniz’e uzanan bir bölge olarak tanımlıyor ve NATO’ya Hindistan’ı da içeren bir rol verilmesini öneriyordu. Bu coğrafya enerji kaynaklarının da yoğun olarak yer aldığı çoğunlukla İslam coğrafyası. ABD başkanı Bush’un ileri sürdüğü stratejisinde Ortadoğu için daha fazla özgürlük yaratılması amacıyla ‘Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Girişimi’ ortaya atıldı, Batı’nın Arap ülkelerine demokrasi, pazar reformları ve insan haklan doğrultusunda çaba göstermek için destek vermesi öngörülüyordu. ABD başkan yardımcısı Dick Cheney de 24 Ocak 2004 tarihinde İsviçre’de yapılan Dünya Ekonomi Forumu’ndaki konuşmasında proje konusunda ipuçları veriyordu. Özgürlük ve demokrasinin Büyük Ortadoğu’da yaygınlaştırılması herkesin çıkarına olduğunu ifade etmekteydi.
1995’te ABD’nin Ulusal Güvenlik Konseyi direktörü Anthony Lake, “Demokrasi için mücadele ediyoruz, çünkü demokrasi havuzu ne kadar geniş olursa, bizim güvenliğimiz ve refahımız o kadar büyük olur” diyordu.
Wilson Center ve Brooking Instilution ile bağlı çalışan Pensilvanya Üniversitesi’nden Prof. G. John lkenberry Wilson, Quarteriy dergisinin İlkbahar 1999 tarihli sayısında demokrasinin neden ihraç edilmesi gerektiğini tartışırken bu yöntemle Amerika’nın değerlerini yaymakla kalmadığım, çıkarlarını da koruduğunu belirtirken, bunun Amerikanın gizli stratejisi olduğunu ifade ediyordu.
Genişletilmiş (Büyük) Ortadoğu Projesi aslında Kuzey Afrika’yı da içermekteydi. Burada büyük oranda İslam coğrafyası da diyebileceğimiz Büyük Ortadoğu coğrafyası, yeni sistemde hegemonyayı sürdürmek için gerekli olan malı kaynağın saghmmam açısından en uygun ürün olan ve bu nedenle günümüzde hegemonya yansında hayali bir rol oynayan enerji kaynaklarını ve özellikle de petrolü barındırması nedeniyle öne çıkmıştı. Emperyal merkezler arasında geçiş dönemlerinde meydana gelen, sistemden alınan payın yeniden düzenlenmesinde enerji kaynaklarının bulunduğu alanların önemli bir rol oynayacağı açıktır.
Merkezi Avrupa bugün, enerji ihtiyacını önemli oranda başka alanlardan sağlamak zorundadır. Japonya merkezli Batı Asya da Amerika Birleşik Devletleri’ne ekonomik alanda alternatif güç olabilecek bir merkez olarak enerjide dışarıya bağımlıdır. 1992 tarihli Pentagon raporunda da bir risk olarak gösterildiği gibi. ABD’ye ekonomik   alanda alternatif olabilecek ülkelerin enerji

Eklendi: Yayım tarihi

“Yeni Ortadoğu Haritası” için bir yanıt

  1. İsrail’in ESAS HEDEFİ: Türkiye’dir!
    İnsanlığın önündeki ayrım: Türk yolu-Yahudi yolu
    Diasporik Yahudiliğin vatansızlığı
    TÜRKSOLU: Yahudi Sorununu nasıl özetleyebiliriz?
    HASAN BASRİ GÜRSES: Uluslararası siyaset, ticaret ve diğer uluslarası ilişkilerde hep Yahudi öznesi göze çarpar.
    Yahudiliğin diasporik özelliği enternasyonalist ve küresel özelliğini de ortaya çıkarmıştır. Tüm kıtalara yayılmış bir diasporik Yahudi olgusu vardır. İnsanlığın tarihsel sürecinde 2000 yıldır bu çok önemli bir roldür.
    Diasporik Yahudi’nin temel özelliği vatanı olmaması, yerleşik olmamasıdır. Yahudilik devletsizlik ve toplumsuzluktur.
    Bu durum doğrudan doğruya diasporik Yahudi’nin zihniyetini belirlemektedir. Farklı kültürler içinde, kendisini yabancı hissederek yaşamaya çalışır. Hiçbir zaman ne yaşadığı toplum onu, ne de o yaşadığı toplumu benimser.
    Bu tarihi olgunun temelinde şu neden yatar: Yahudilik genetik bir ırkçılık üzerinde yükselir. Bundan dolayı hiçbir zaman bir toplumla bütünleşmezler. Direnirler.
    Bundan dolayı her tarihsel dönemde ve her ülkede bulundukları toplumlarda Yahudi karşıtlığı oluşmuştur. Bunun tek bir mantıklı açıklaması vardır. Ya tüm dünyanın halkları ırkçıdır ve hepsi karar vermişcesine Yahudi düşmanıdır. Ya da bu düşmanlığa aslında Yahudilerdeki genetik ırkçılık neden olur.
    Bir de meselenin siyasi ve sosyal yönü vardır. Azınlık konumundaki Yahudiler genelde mutlaka merkezi iktidara yanaşırlar. Saraylara yanışıp, ekonomi konusunda danışman olurlar. İspanyol Kralı’nın da, Selçukluların da hazinesi Yahudilerin elindedir. Avrupa’da tüm prensler, kontlar, soylular süreç içerisinde bunlara borçlanır. Halk tabi bu gelişmeleri sezer ve tepki gösterir.
    Yahudilerin temel ekonomik misyonu ise, uluslararası ticareti kontrol etmektir. Saraylara ipek, baharat gibi lüks tüketimin teşvik edilmesi ve bu kanalla para kazanmak gibi rolleri var. Kısacası Yahudiler egemen sınıflarla çok özgün bir ilişki içindedir, sorun da buradan kaynaklanır.
    Tüm bu ekonomik ve siyasi nedenlerden dolayı Yahudi düşmanlığı her dönem yaşayacak bir zemin bulur. Örneğin Ortaçağ’da antisemitizmi Katolik Kilisesi yürütür. Bu karşıtlık dinsel gibi gözükse de aslında sosyal ve ekonomik temellidir.
    Osmanlı’nın çözülmesinde Yahudiliğin rolü
    Aslında Yahudilerin devletleri ve toplumları içten bölen gizli rolünü en belirgin Osmanlı’da görebiliriz. Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri iyi incelenirse bu görülebilir.
    Birincisi klasik Osmanlı toplumunun çözülmesinde başrol Yahudilerindir. 1492 İspanya’dan Yahudiler kovulunca onların bir kolu Amsterdam’a gider, dünya finans kapitalinin ilk borsasını kurarlar ve sömürgecilik mayalanır.
    Diğer kolu ise Osmanlı’ya gelir. Saraya sızarlar. Kösem Sultanlar, saray entrikaları falan türemeye başlar. Kısa sürede Osmanlı’nın tımara dayalı toprak düzeni, ahiliğe dayalı esnaf düzeni ve devletin adaletle hükmetmek ideolojisine dayalı yönetim sistemi dağılır. Tam istihdam politikası biter.
    Yahudiler Osmanlı’ya kamusal ekonominin çözülmesine yol açacak öneriler getiriyorlar. Bu en son aşamada toprak satışının serbestleştirilmesine yol açar.
    Ahilik sistemi ve tımar düzeni bozuluyor. Bu çok önemli; mültezimlik sistemini getirerek, “devlet vergilerini ihale edin biz toplayalım” düşüncesini hakim kılıyorlar. Tüm mültezimler de Galata’daki Yahudi bankerlere bağlanıyor. Böylelikle devletin halk gözünde otoritesi sarsılır ve klasik Osmanlı düzeni çözülür. Derken darphanenin kontrolü Yahudilerin eline geçer. Paranın değeri düşürülür, bildiğimiz yeniçeri isyanları başlar.
    Yahudilik 1800’lerle Theodor Herzl’in öncülüğünde siyonizm ile birlikte bir siyasal harekete dönüştü. Siyonizm ilk olarak Yahudi orta sınıfın ideolojisi olarak çıkar. Çünkü Yahudi oligarşisinin neden olduğu antisemitizmin esas baskısını Yahudi orta sınıfı çekiyor. Bizim de devletimiz, vatanımız, toplumumuz olsun düşüncesi ilk bu kesimlerde somutlaşıyor.
    Bu sırada Yahudi oligarşisi aristokratlaşır. Avrupa aristokrasisi Yahudilere borçlandıkça ünvanlarını Yahudilere satar. Rothschild, Disrael gibilerin aristokrat ünvanı kazanmaları böyle başlar.
    Modern çağa geldiğimizde bütün ulus devletlerin yine Yahudilere borçlu olduğu görülüyor. Hatta birbirine karşı savaşan iki devleti aynı Yahudilerin finanse ettiği ilginç durumlar çoktur.
    TÜRKSOLU: Yahudilik ile kozmopolitizm ve küreselleşme doğrudan ilişkilidir denilebilir mi?
    Küreselleşme Yahudiliğin en büyük zaferidir
    HASAN BASRİ GÜRSES: Yahudilik ile kozmopolitiklik, melezlik doğrudan ilişkilidir. Diasporik Yahudilik, içinde bulunduğu topluma entegre olamadığı ikili bir görev üstlenir. Örneğin Alman isimli Yahudi hem modern Alman kültürüne yön verir hem de örtük olarak diasporik kültürünü yaşatır.
    Modern dönemdeki kozmopolitizm ve küreselleşme olgusunun da baş unsuru yine Yahudilik oluyor. Zaten kapitalizmin, sermayenin doğasında da milletsizlik ve sürekli dolaşım vardır. Bunlar hep Yahudilikle örtüşüyor.
    1990’lara geldiğimizde karşımıza çok önemli bir gelişme çıkıyor. Bu tarih adeta Dünya Yahudi Partisinin bir zaferi gibidir. Sovyetlerin çöküşü, tek kutuplu dünyanın ve Yeni Dünya Düzeni’nin kurulması kozmopolitizmin ve Yahudiliğin bir nevi zaferidir.
    Yahudi düşünürler ve rabbiler önce hıristiyan Avrupa’yı hallettiler. Hıristiyanlık tartışmaya açıldı ve Yahudi karşıtlığının temel temsilcisi Katolikliğin Avrupa’daki bütünlüğü parçalandı.
    Engizisyon hikayelerini bilirsiniz. Bir kısmı doğru olmakla beraber, önemli bir abartı da içermektedir. Tıpkı Yahudi soykırımı gibi hep gündemde tutulur. Aslında bu Yahudilerce finanse edilen Protestan ayaklanmasının ideolojik olarak doğrulanması içindir.
    Şimdi bu dinsel opersayonun ikinci aşamasına geçilmiştir. “Kitapların kitabı bizimkidir. Diğerleri bizim kitabımızın taklidi ve bozulmuşudur. Dinler diyaloğu adı altında İbrahimli dinler Yahudilik egemenliği altında toplanmalıdır.”
    Mesele şudur. 1990’larla birlikte Yahudiler artık “hem geleneğin hem de geleceğin sahibi olan ırk biziz” iddiasını açıkça ifade etmeye başlamıştır.
    Aslında Yahudilerin kendi teolojisi bile bu iddiayı sarsmaktadır. Yahudilere yüzlerce peygamber gönderildiği söylenir. Oysa Sami kavimlerin diğer kolu olan Araplara yalnızca bir tane gönderilmiştir. Ama Yahudiler kendilerine gönderilen tüm peygamberleri ya öldürmüş ya da sözünden çıkmışlardır. O zaman şu sonuç çıkmaktadır. Adalet, kardeşlik ve eşitlik getirmekle görevli peygamberler asla Yahudileri adam edememiştir. Yahudi sorunu kendi kaynaklarında bile böyle karşımıza çıkmaktadır. Yahudi kavimlere yüzlerce peygamber geliyor ve Yahudi kavminde toplumsallığı yaratamıyor. İşin püf noktası; toplumsallık ile Yahudiler arasındaki bu çelişkidedir.
    TÜRKSOLU: Bugün Yahudiliğin diğer dünya halkları özellikle mazlum milletler karşısındaki somut konumu nedir?
    HASAN BASRİ GÜRSES: Yahudi teolojsinde kendileri seçilmiş ırktır. Nitekim diğer kavimler alt sınıf görüldüğü için Yahudilik evrensel bir din değildir ve misyonerlik yapmaz.
    Yahudilik bugün diğer halklar üzerinde açık egemenliğini ilan etme noktasına gelmiştir. Örneğin tarih boyu kendini gizli tutmuş olan ve Yahudiliğin modern bir tarikatı olarak adlandırabileceğimiz masonluk ilk defa açıkça kendini ifade etmeye, kendisini legalize etmeye başladı.
    Enternasyonal siyonizm ve milli siyonizm birleşti
    Bugün enternasyonal siyonizm ile milli siyonizm kader birliği içindedir. Bu çok müthiş bir tehlike yaratmaktadır. Enternasyonal siyonizm, Soros, Albright, Brezezinski ve Kissinger gibi temsilcileriyle global siyasi ve ekonomik gücünü, milli siyonizmin yani İsrail’in açıkça hizmetine sunmuştur.
    İsrail kurulmadan önce Hertz, Batı’ya “Biz Batı medeniyetinin en doğudaki savunma kalesi olacağız” demiştir. Gerçekten de İsrail kurulduğundan beri Ortadoğu Batı tarafından bir kan gölüne çevrilmiştir.
    Bugün dünya siyaseti Büyük Ortadoğu Projesi üzerine dönüyor. Büyük Ortadoğu Projesi, bizim Türk-İslam coğrafyası diye bildiğimiz eski Osmanlı coğrafyası’nın yeniden sömürgeleştirilmesidir.
    Bölgenin gerçek tarihsel halklarından söz hakkı alınmak isteniyor. Tarihte üç büyük kavim bu bölgeye ve dünyaya şekil vermiştir: Türk, Fars ve Arap. Bu üç kavim enternasyonel Yahudi’nin en büyük düşmanıdır.
    Bu bölge yeniden yapılandıralacaktır. İsrail ise tek egemen özne olarak bu üç kavme karşı öne sürülüyor. Dünya Yahudi finans merkezleri ve Anglo-Sakson emperyalizmi aynı denklemde buluşuyor. Bu amaçla tüm dünyayı bir Roma arenasına dönüştürdüler. “Sizi caminizde bile öldürürüz” mesajını dünya medyasına geçtikleri filmlerle duyurdular.
    1,5 milyar Müslüman’ın arasında 50 senedir Filistin halkını katlederek varolan İsrail’in modeli, şimdi tüm Müslüman coğrafyaya yayılmak isteniyor.
    Bundan dolayı Yahudi sorunu günümüzde tarihteki her dönemden daha yakıcı bir şekilde ezilen halkların ve insanlığın gündemine oturmuştur.
    Bu gelişmelerle birlikte tüm dünyada üçüncü dalga bir antisemitizim akımı yayılmaktadır. Tüm dünyada durup dururken insanların kafasına birden düşmez ki bu. Dünya Yahudi Partisinin eylemleri antisemitizime neden olmaktadır. Bu çok doğaldır.
    TÜRKSOLU: Türkiye’nin bu saflaşmada yeri nedir?
    İsrail’in esas hedefi Türkiye
    HASAN BASRİ GÜRSES: Devlet özlemi 2000 yıldır Yahudiliğin içindedir. Bu dünyanın doğal siyasal yapısıyla hep çelişir.
    Örneğin bundan 100 yıl öncesine gidelim. Yahudi’nin vatan yapmak istediği bölge Osmanlı‘nın yönetimindedir. Osmanlı parçalanmadan burada bir İsrail düşlemek mümkün mü? Zaten İsrail’i kurmanın Osmanlı’dan geçtiğini bizzat gören siyonizmin kurucusu Theodor Herzl, Osmanlı padişahının huzuruna gelerek tehditte bulunmuştur.
    Osmanlı padişahı Filistin topraklarını parayla satmaya yanaşmayınca, bu sefer Anglo-Sakson emperyalizmi ve diğer emperyalistler Osmanlı’ya saldırarak parçalamışlardır. Daha bu saldırı tamamlanamadan 1916’da Balfour Deklarasyonu ile İngliz emperyalizminden İsrail’i kurma izni çıkmıştır.
    Osmanlı’daki tüm milliyetçilikleri Yahudiler çıkarmıştır. En son Türk milletidir milliyetçilik davası güden ancak o da imparatorluk dağıldıktan sonradır.
    Osmanlı parçalanmadan İsrail’in kurulması hayal bile edilemezdi. Bugün ise Türkiye parçalanmadan Büyük İsrail kurulamaz. Bu denklem bu kadar basittir. Tüm sorun buradan çıkmaktadır.
    1990’lardar itibaren Türkiye’nin Türk Dünyası ile ilişkilerini engelleyen kim? Elçibey’i iktidardan düşüren kim? Bugün Türkiye’nin Türk Dünyası ile bağları tamamen kesildi ama İsrail’in Orta Asya’da her yerde kolu var. Orta Asya’daki havaalanlarını kim yapıyor, işletmesini kim sürdürüyor? Bugün Türklere Türk Dünyası yasak, İsrail ve ABD’ye serbettir.
    Enternasyonal siyonizm ile milli siyonizmin kader birliği, dediğimiz gibi bir insanlık sorunu haline gelmiştir. Tüm dünyanın merkez bankaları, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası, IMF, BM organları Yahudi oligarklarının elindedir. Bu güç İsrail’in hizmetindedir. Türk milleti ve Türk Dünyası’na yansıması da kısaca budur.
    Önemli bir örnek daha… Immanuel Wallerstein aslında Batı emperyalizmin en büyük ideoloğudur. Kendisi aslında Dünya Yahudi Partisinin büyük bir düşünürüdür. Tüm dünyada akademisyenler ona bağlıdır, adeta onun için veriler toplamaktadırlar. Dünya Sosyoloji Topluluğunun başkanıdır. Kendisini sınıflar ve ideolojiler üstü ilan etmektedir.
    Wallerstein “Amerikan sistemi çökecek” dedi diye kendisi muhalif ilan edilmektedir. Aslında ABD’yi uyarmaktadır. Ve dünya çapında sosyoloji kuramları, dünya sistemi tezleri geliştiren bu insan, bunca süper işinin arasında, gün aşırı PKK’yla ilgili makale yazabilmektedir. Özgür Gündem bunları yayınlıyor. Bu Türkiye ve PKK’ya ne büyük ilgidir? Bunlar gözden kaçmamalıdır.
    TÜRKSOLU: Peki dünya küresel kapitalist sistemi ve sizin tanımınızla Dünya Yahudi Partisi’nin dayattığı yeni sömürgecilik düzenini yıkacak dinamikler nelerdir? Türk milletinin burada rolü ne olabilir?
    Sömürge halkları hortumları kesmeli
    HASAN BASRI GÜRSES: Marks emperyalist dönemi ve siyasi sonuçlarını görmedi. Kendisinin emperyalizm üzerine tahlilleri yok. Lenin daha sonra kendini bu işe adadı.
    Marks’a göre kapitalizmi en çok geliştiği yerde, Avrupa’da, işçi sınıfı yıkacak ve özlenen kardeşlik düzenini getirecekti. Ancak Avrupa Marksizmi 2. Enternasyonal ile zirvesine çıktı ve bu zirve tamamen kapitalizm ve emperyalizm yandaşlığıydı. Bunu Engels biraz gördü. Esas Lenin en çok Avrupa Marksizmine saldırdı.
    Avrupa’da işçi sınıfı bir tane bile kapitalizm karşıtı devrim yapmamıştır. Örneğin 1955’te Fransa’ya karşı Cezayir Kurtuluş Savaşı başlar. Fransa 60’lara kadar 1,5 milyon insanı öldürür. Ama Fransız Komünist Partisi bu dönem bile “Cezayir Fransız’dır” demektedir bildirilerinde.
    O zaman ne ortaya çıkmaktadır? 20. yy’ın da gösterdiği gibi kapitalizmi yıkmanın yolu sömürgelerdeki halkların, Batı’ya akan sömürü hortumlarını kesmeleridir.
    Son Irak yağması emperyalizmin doğasını bir kez daha gösterdi. İngiliz emperyalizmi korsanlıkla başlamıştır. Daha sonra korsanlar Doğu Hint Kumpanyasını kurmuştur. Hindistan’da 100 binlerce kişinin kolu İngilizlerce kesilmiştir: dokumacılık yapmasınlar diye. Çin, afyon tüketsin diye Afyon Savaşlarında topa tutulmuştur. Şimdi de Irak’ta aynı hırsızlık ve cinayet açıkça işlenmektedir. Dolayısıyla emperyalizmin karşıtları bu katledilen halklardır. 1492’lerde Batı, Azteklere İnkalara ne yaptıysa, bugün de yaşanan budur.
    “Şark Meselesi”nin özü
    Batı emperyalizmi Amerika’da ve Afrika’da karşısında direnebilecek, büyük bir güç ile karşılaşmadı. Buralardan alınan güçle Asya’ya, Doğu’ya yöneldiler.
    Şark Meselesi ancak böyle gündeme gelmiştir. 1. Dünya Savayı kimle yapılmıştır. Osmanlı’yla Batı arasındadır aslında bu savaş. Batı’nın karşısına ilk defa yenemediği bir rakip çıkmıştır. 1915’te Çanakkale’de ilk defa Anglo-Sakson emperyalizmi yenilgiyi tatmıştır. İngiliz generalleri ve askerleri, işte General Townshed topluca esir alınmıştır.
    Gerçek Dünya Savaşı, Doğu ile Batı arasındadır. Osmanlı coğrafyası, Türk Dünyası ve İslam coğrafyasını sömürgeleştirme savaşıdır bu.
    Bugün yaşananların özü de bu. Arada 100 yıl yaşanan varyasyonlar geçilmiş, yine aynı bölge, aynı çatışmaya dönülmüştür. Yeniden Doğu’nun sömürgeleştirilmesine başlanmıştır. Bu sefer İsrail en ön planda rol almaktadır. Bunu da diğer kavimler üzerinde dinsel bir egemenlik ve üstünlük hakkı düşüncesini taşıyan Yahudilik davasıyla birleştirmiş durumdadırlar.
    Doğu halkları yeniden vahşi bir istilayla karşı karşıyadır. Bu, yüzyıllarca sürecek bir kaos ve toplumsallığı çürütme üzerine kurulacak bir istiladır. Asla bir düzen getirme davası değildir.
    Kaldı ki Yahudiler tarihin hangi döneminde bir düzen getirmiş, bir devlet kurabilmiştir. Kurdukları yegane devlet olan İsrail’in 50 yıldır Filistinlilere karşı uyguladığı faşist katliamlar ve rezalet ortadadır. Hayır bu devlet kurmak demek değildir. Devlet kurmak toplumsallık gerektirir.
    Türk kavminin tarihi misyonu
    Bu ise Türk milletinin tarihi misyonudur. 20.yy’daki gibi, 21.yy’da da bu misyon ve Doğu’yu savunmak görevi omuzlarımızdadır. Zaten dünya tarihinde iki kavmin çok önemli rolü vardır. Biri Yahudiler diğeri Türkler. Bu kesin bir olgudur.
    Yahudiler daha önce belirttiğimiz gibi diasporik konuma düşmüş, bu konumda zihniyet dünyaları biçimlenmiş, daha sonra belli arayışlarla dünya tarihsel sürecine etkilerini bırakmış bir kavimdir.
    “Tüm dünya global oldu, milli devletlerin zamanları geçti” denirken, 2000 yıl sonra İsrail’in Ortadoğu’nun göbeğinde kurdurulup, halklara kan kusturulduğu görülüyor.
    Türk kavminin tarihsel rolü ise Türk etnikliğini aşmış bir roldür. Bugün Batı-Doğu dediğimiz kamplaşma, Osmanlı döneminde Hıristiyan-İslam olarak daha da doğrusu Türk-Batı kamplaşması olarak algılanıyordu. Son 500 yıl Batı tarihinin tek ülküsü zaten budur. Türkleri Avrupa’dan atmak, Anadolu’dan atmak. Burada bir yanlışlık yok. Çünkü Batı Türk’e karşı kendini savunmak tavrıyla modernleşme arayışlarına girmiştir.
    500 sene önceki dünyaya bakın. Kuzeyde ne var? Cengiz’den geride kalan Altınordu Türk- İslam İmparatorluğu. İran’da yine bir Türk hanedanı Safeviler ve onlardan sonra 1922’ye kadar yine Türk olan Kaçarlar. Peki Horasan’da ne var? Timur İmparatorluğu. Hindistan’da 1100’lerdeki Gaznelilerin kurulmasından 1857’deki İngilizlere karşı sipahi isyanına kadar Türk egemenliği var. Memlük’te Mısır’da Sultan Bayparslar Türkler var. Ve tabi merkezde Osmanlı. Batı sömürgeciliğinin hemen arifesinde yeryüzünde Türk’ten başka bir güç yoktu. Büyük anlaşmazlık çıktığı zaman bile Türkler arasında çıkıyordu. Örnek Yavuz ile Şah İsmail. Bu egemenliğe saldıran Batı ve esas olarak Anglo-Saksonlar olmuştur. Hem Osmanlı’yı, hem İran’da Kaçarları, hem de Hindistan’daki Türk egemenliğini İngiliz emperyalizmi yıktı.
    İki kavim iki yol
    Bu kadar geniş bir coğrafyada, farklı kültürler, farklı diller, dinler ve milletler üzerinde egemenlik kurmak, devlet kurmak ve tüm bu coğrafyanın kültürel zenginliğini koruyup, yaşatacak kamusallığı yaratmak ancak Türk kavmine hasdır. İşte medeniyet kurmak asıl budur.
    Milletlerin ve dinlerin zenginliğini korumak ve kendinden birşeyler katarak daha üst bir seviyeye çıkarmaktır bu. Bunu ırkçılık anlamında söylemiyorum. Bu tarihi bir realitedir. Batı tarihçileri “Türkleri çıkarın, dünya tarihi kalmaz” demektedir.
    Devlet kurmak, toplumsallaşma yaratmak, düzen yaratmak, kanun yaratmak büyük bir iştir. Yahudilerin son 50 yıldır bir tane devleti var, işte ne olduğunu hep birlikte görüyoruz. Yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. Devlet kuruculuğu bu değildir.
    Temel sorun bu iki kavmin medeniyet anlayışlarının çatışmasıdır. Bugün sözünü ettiğimiz coğrafya sömürgeleştirilmek istenen coğrafyadır. Böl, yönet, çatıştır stratejisi bu bölgede uygulanmaktadır. Türk milleti bölge haklarına tam tersine bir yolu, kendi gücüyle kendilerini yönetme yolunu göstermektedir.
    Birinci yol gösterici, Mustafa Kemal’in önderliğindeki Türk Kurtuluş Savaşıdır. Dünyadaki ilk başarılı antiemperyalist Milli Kurtuluş Savaşıdır. Öncüdür. İkincisi Sultan Galiyev’in Sömürgeler Enternasyonali düşüncesidir. Bütün mazlum sömürge uluslarının kurtuluşudur. Bugün de çözüm bu örneklerde yatmaktadır.
    Dünyada, ya Yahudi kavminin toplumsallığı dışlayan, bireyci, özel mülkiyetçi, sermayeci, talancı küresel sistemi hakim olacaktır; ya da Türk kavminin tarihsel özelliği olan özel mülkiyeti dışlayan, devlet kuruculuğu, toplumsallık, kamusallık ve eşitlik modeli egemen olacaktır. Tarihte hep öne çıkan bu iki kavmin belirleyiciliği yine ortadadır.
    Biz Türkler böylelikle devletçi, kamusal ve eşitlikçi milli karakterimizle insanlığın evrensel kaderinde olumlu bir rol oynayabiliriz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Aktüel Siyaset
  • Kitap AdıYeni Ortadoğu Haritası
  • Sayfa Sayısı176
  • YazarEmin Gürses,Mahir Kaynak
  • ISBN9759960537
  • Boyutlar, Kapak 13,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviProfil Yayıncılık / 2008

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Erdoğan Operasyonu ~ Ömer Lütfi Mete/ Prof. Dr. Mahir KaynakErdoğan Operasyonu

    Erdoğan Operasyonu

    Ömer Lütfi Mete/ Prof. Dr. Mahir Kaynak

    “Bugün iki düşman gibi görünen ABD ve Rusya perde arkasında yeni bir denge politikası kurmak için anlaştılar. Türkiye’nin bu yeni düzende hangi safta yer...

  2. İstihbaratta Yeni Stratejiler Örtülü Operasyonlar ~ Mahir Kaynakİstihbaratta Yeni Stratejiler Örtülü Operasyonlar

    İstihbaratta Yeni Stratejiler Örtülü Operasyonlar

    Mahir Kaynak

    Bireysel vatan kurtarma eylemleri devletin yeterli olmadığı, bu duruma seyirci kalınamayacağı ve herkesin üstüne düşen görevi yapması gerektiği tezine dayanıyor. Bu durumda bazı kurallar...

  3. Gizli Servisler – Karanlık Odalar, Kör Noktalar… ~ Mahir Kaynak,Ömer Lütfi MeteGizli Servisler – Karanlık Odalar, Kör Noktalar…

    Gizli Servisler – Karanlık Odalar, Kör Noktalar…

    Mahir Kaynak,Ömer Lütfi Mete

    İsrail gizli servisi Mossad neden dünyanın en iyi ve en çabuk iş bitiren istihbarat teşkilatı olarak biliniyor? Dünya üzerindeki uyuşturucu, fuhuş, silah kaçakçılığı, insan...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur