Afacan bir çocuk, onun kendini tüm katkı maddeleriyle mücadeleye adamış annesi ve evinin her köşesinden lavanta ve kurabiye çıkan anneannesi. Yaz tatilinin ardından yeniden erken kalkmaya, annesiyle babasının “hadi”lerine ve atıştırmalık niyetine çantasına koyulan hurma toplarına alışmaya çalışan Nefes, günümüzün hızla tüketilen dünyasından anneannesinin sımsıcak simit kokulu geçmişine yolculuğa çıkıyor.
Sosyal medyada “Akademisyen Anne” hesabı ile yüzbinlerce anne babaya gelişim destek önerileri veren, çocuk gelişimi alanında ülkemizin en üretken ve değerli isimlerinden Doç. Dr. Saniye Bencik Kangal’dan yepyeni bir seri: Hayat Dediğin…
Ne de olsa hayat dediğimiz, iki yelek arası mesafe kadar!
Müfredat temaları:
NESİLLER ARASI İLETİŞİM, DUYGULAR, ÇOCUK DÜNYASI, ZAMAN VE MEKÂN, HAYAT
BECERİLERİ, ERDEMLER
AYÇÖREĞİ
“Nefeeees, hadi kızım uyaan! Daha ilk günden okula gecikeceksin bu gidişle…”
Okulun ilk gününe uyanmak sadece bana mı zor geliyor? Koskoca yaz tatili boyunca geç yatıp geç kalkmaya alışan bünyem bugün hâliyle kendisini şaşırdı. Bence okulun ilk gününe uyanmak rüyanın en güzel yerinde yataktan düşmek gibi bir şey.
“Nefeesss, hadi ama!”
Ve tabii annem tüm ihtişamıyla sahnedeydi sabah sabah. Bünyem ona alışkındı alışkın olmasına da, hadi deyince de hemen kalkılamıyordu işte. Bence birinin çıkıp bizimkilere, “Hadi deyince olmuyor. Hatta, ‘Hadi amaaaa,’ diye uzatınca da işler değişmiyor,” demesi gerekiyor. Sizinkileri bilmem ama benim anne babam bu sonsuz uzayan cümlelere bayılırlar. Görün bakın, birazdan şu bizim hadi’ler kol kola girip halay çekecekler. Tahmin edeceğiniz üzere, halay başı da annem olacak!
“Hadi, daha yüzünü yıkamadın mı?”
“Hadi, kahvaltını çabuk bitir.”
“Hadi, daha giyinmedin mi?
“Hadi, daha ayakkabıların ayağında değil!”
“Nefeees, kalkmadın mı daha? Hadi yavrum. Kalk hemen yüzünü yıka!”
Annemin ayak sesleri bana doğru yaklaşıyordu. Şimdi gelip bir de başucumda hadileyeceğine emindim. Yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı…
“Eee, hadi yavrum, hadi kalk da yüzünü yıka, yoksa geç kalacaksın.”
Yatağımın yanına yavaşça oturdu ve alnıma düşen saçları şefkatle arkaya doğru itip yüzümü okşadı. Eğildi, hep yaptığı gibi boynumu kokladı ve yanağıma bir öpücük kondurdu.
“İlk gün zor olur biliyorum ama bundan sonra akşam erken yatarsan sabah da erken kalkabilirsin,” dedi.
Neyse, beklediğim gibi olmadı. Annemin bu sevgi dolu yaklaşımından aldığım güçle şansımı denedim:
“Anne lütfen beş dakka dahaaaa…”
Son çırpınışlar…
Sanırım okulun ilk günleri, hemen her evde aynı sahne yaşanıyor, tüm çocuklar beş dakika daha fazla uyumak için yarı uyur yarı uyanık hâlde çaresizce yalvarıyor. Hiç bu yaşta çocuk şuncacık uyku için yalvartılır mı?
Yok mu bu işin bir oluru? Okullar biraz daha geç başlasa olmuyor mu?
Annemin gittikçe sertleşen sesi kulağıma, “Durum ciddi, artık kalkman lazım,” diye fısıldayınca üzerimdeki yorganı bir hışım atıp yatağın içinde yavaşça oturdum ve nihayet gözlerimi açtım.
Annem, “Günaydın ayçöreğim, hadi git de yüzünü yıka, uykun açılsın. Kahvaltı hazır, mutfakta bekliyoruz,” dedikten sonra odadan çıktı.
O an annemi yürüyen bir ayçöreği gibi gördüğüme yemin edebilirim ama ispatlayamam.
***
Okulun ilk gününe uyanmak ekşili sakız çiğnemek gibi bir şey. Hem çiğnemek hem de ağzında bıraktığı o ekşi tat yüzünden ondan hemen kurtulmak istersin ya.. Çiğnedikçe çiğneyesin, ağladıkça ağlayasın gelir. Okul da aynı öyle işte. Yazın sonlarına doğru okulu biraz özlersin ama sınavlar, testler, ödevler falan değil tabii özlediğin. Onlar sakızın ekşi kısımları. Gerçi ekşi sevenler de vardır aramızda, o ayrı konu… Öyle ya da böyle, bugün o sakız çiğnenecek, o okula gidilecek.
Yataktan kalkıp ayağıma terliklerimi geçirdim. Bizim ailenin kadınları terlik konusunda çok hassastır. Mesela anneannem, yere terliksiz basar basmaz hasta olacağımı düşünür. Sanki mikroplar küçük birer karınca gibi ayak başparmağımdan yürüyerek vücuduma giriş yapacak ya da yerin tüm soğuğu ayak tabanlarımdan vücuduma yayılacak, donacağım… Sanırsın Norveç’te yaşıyoruz, dışarısı –18 derece. Amaan, şu büyükleri anlamak bazen ne kadar zor! Yine de hemen hemen tüm yazı anneannemle geçirdiğim için terlik giymeye de alıştım artık.
Ama yelek meselesi başka. Yeleğe alışmam söz konusu bile olamaz. Neymiş efendim, sırtım üşürmüş! “Anneanne hava otuz derece, ne üşümesi?” dediğimde, “Uyanınca sırtı terli olur insanın, sen şu yeleği giy de üşüme,” diyerek kendi ördüğü yeleği zorla sırtıma geçirmeye çalışır ısrar kıyamet.
Yine de onu şimdiden özledim. Aynı şehirde yaşasak da okul başlayınca çok sık görüşemiyoruz. Şimdi anneannem burada olsaydı, sofrada off… off… of! Pişiler, börekler, kekler… Neler neler olurdu!
Annem tabii günümüz “organik anne” modeli. Sağlıklı beslenme konusunda son derece hassas. Bu yüzden sabah kahvaltısından pek bir beklentim yok genel anlamda. Aslında kahvaltı beklentim yok da diyebiliriz. Daha gözümü zor açmışken ağzımı açacak, hele hele içine haşlanmış yumurta atacak, yok yok, tıkacak hâlim hiç yok.
Ayaklarımı sürüye sürüye banyoya gittim. Neyse ki hava sıcak da yüz yıkamak işkenceye dönüşmüyor henüz. Soğuk kış sabahlarını ve daha hava aydınlanmadan yataktan kalkıp buz gibi suyla yüzümü yıkamak zorunda olduğum günleri düşününce… Ya da en iyisi, bunu şimdiden düşünmemek. Zaten su soğuk olduğunda yüzümü böyle şapur şupur yıkamıyorum ki… İşaret parmaklarımı suyun altına sokuyor, sonra da parmaklarımda kalan su damlalarını gözlerime götürüyorum. Hem bize durmadan, “Suyu boşa akıtmayın,” demiyorlar mı? Alın işte, böylece hem sudan tasarruf ediyor hem de sıcaklığımı koruyorum.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) 8+ Yaş Çocuk Kitapları Hikaye-Roman-Masal
- Kitap AdıYelekler Arası / Hayat Dediğin 1
- Sayfa Sayısı96
- YazarSaniye Bencik Kangal
- ISBN9786256774421
- Boyutlar, Kapak 13,5 x 19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviKronik Kitap / 2024