Yazmadan dur da görelim!
“Yazmamanın ya da yazmanın grevi olmaz; yazmak da bir çeşit mahkûmluk, yazıya mahkûm olma hâli.”
Güzel yemekleri düşünmeden dur da görelim!
“Olur mu öyle şey? Hayata gözlerini yummaya benzer güzel, lezzetli yemekleri düşünmemek, düşlememek.”
“Yemekle ilgili cümleler, paragraflar, sayfalar da öykülerin, romanların kahramanlarından sayılırlar. Yani vazgeçilemezler.”
Ne çok şey yemişim, ne çok değişik yemeğin varlığından haberim olmuş. Hepsi… hepsi… günlerime sığmış, anılarımda yer etmiş.
Günlük mü?
Günle yol alan ömür!
İşte hepsi bu!
önsöz / 7
Günlük
2019 / Berlin – İzmir – Adana – Bursa – Ayvalık – Fransa – Yozgat
(Bahadın) – İstanbul / 9
kişi dizini / 169
kaynakça / 172
önsöz
Yeme içme!
Gel de yemeden, içmeden dur da görelim!
“Açlık grevleri başka, onlara saygı duyuyorum!”
Yazmadan dur da görelim!
“Yazmamanın ya da yazmanın grevi olmaz; yazmak da bir çeşit mahkûmluk, yazıya mahkûm olma hâli.”
Güzel yemekleri düşünmeden dur da görelim!
“Olur mu öyle şey? Hayata gözlerini yummaya benzer güzel, lezzetli yemekleri düşünmemek, düşlememek.”
Şiirlerin gövdesine ağıyor dizeler.
“Şiirin, şairin yemekle bir ilişkisi vardır öteden beri.”
Öykü ve romanlardaki öyküye dahil olan yeme-içme kültürü.
“Yemekle ilgili cümleler, paragraflar, sayfalar da öykülerin, romanların kahramanlarından sayılırlar. Yani vazgeçilemezler.”
Kentler ve ülkelere göre değişen yeme-içme kültürü…
“Ne çok yere gidip gidip gidip gelmişim gelmişim gelmişim.”
Ne çok şey yemişim, ne çok değişik yemeğin varlığından haberim olmuş.
Hepsi… hepsi… günlerime sığmış, anılarımda yer etmiş.
Sonra Gülseren Kayalı’nın metinleri bütünleyen çizimleri…
“Onlar da ayrıca yemeye-içmeye-mekânlara-günümüze dahil değil mi?”
O çizimler olmadan bu metinler, bu yeme-içme betimlemeleri, bu günlükler de eksik olurdu hem de çok eksik olurdu.
Esnaf Lokantaları
Berlin, 3 Ocak 2019
Berlin’de de vardır mutlaka esnaf lokantaları benim bilmediğim ve hiç gitmediğim. Denk geldiğinde öğle yemeği yediğim Ayvalık’takileri biliyorum. İstanbul’u pek bilmem. Onu da Orhan Duru’dan öğreniyorum. “Yaşasın Esnaf Lokantaları” diyor İstanbulin’de.
Elbette, “Bir yiyecekten lezzet almak onu çok özlemekle de orantılı” dedikten sonra, “Ankara’da, Ulus’ta İdare Doyumevi”nden söz ediyor. “Doyumevi. Doymaktan kaynaklanıyor … Aşevi ise bir başka öztürkçe sözcük. Onu da seviyorum” dedikten sonra, “Yıllarca daha alla Turca bir biçimde lokanta sözcüğünü yeğledik. Oysa İtalyanlar artık bu sözcüğü kullanmıyorlar. Trattoria ya da Ristorante diyorlar. Bizdeki restoran sözcüğü ise anlaşılır gibi değil. Kimi zaman Restoran Lokantası’na rastlıyoruz inanılmaz bir biçimde.” Nasıl bir mantık, sözcük ve dil yanlışı karmaşası var restoran ve lokanta sözcüğünün etrafında dönüp duran!
Orhan Duru, öğle yemekleri yediği Bursa Gül Lokantası’nın duvarında şöyle bir yazı asılı olduğuna değiniyor: “İnsan yanılır ama mide yanılmaz.” Çok doğru mu desem, ne kadar haklı mı desem! Bu lokantada kuru fasulyenin adı “Kanarya”ymış. Garson, “Ver bir pilav üstü az kanaryalı” ya da “Ver bir pilav, kanaryasız olsun” diye seslenirmiş ocağa doğru.
“Nuruosmaniye ile Çemberlitaş arasında, deri giyim eşyaları satan dükkânlarla sıkıştırılmış ufak, kemerli” aşevinde, fazla oturan müşterilere aşçı, “Suyu çiğnemeyelim” diye seslenirmiş, kalkın gidin artık anlamında.
Ahçının çeşitli yemekleri karıştırıp hazırladığı tabağın adı ise, “Karma ekonomi”ymiş. Garson, “Ver bir karma ekonomi… Yağsız olsun” diye seslenirmiş aşçıya.
Orhan Duru, öğle yemeği turunu sürdürürken, bir yandan da bize esnaf lokantalarını, yemek yediği yerleri ve oralarda ne yediğini tatlı tatlı anlatıyor: “Kapalı Çarşı’da, Çukur Muhallebici’yi öldürüp turistik eşya satan bir dükkâna dönüştür”müşler. Ama S lokantasını yok edememişler. Yani, “Sevim Lokantası”nı. Müşterilerine, “1945 tarihli kendi tabaklarında kabak tatlısı” sunan bu lokantanın bir köşesinde döner kebap da yapılıyormuş.
Büyük kentlerin lokantalarına kebabın yavaş yavaş sokulmaya başladığı yıllar 1990’lı yıllar. Sonradan takma olarak getirilmiş bir öge bu. Yoksa eski yıllarda bu beyaz örtülü masalarla süslü bir aşevinde bulamazdınız böyle bir döner kebap. Yakın çağların bir gelişimi işte.
“Subaşı Lokantası ise bir macera”ymış. Kılıçlar’da bir köşebaşıymış bu yer. “Kuzu sarma bir çeşit kokoreç. Reçkuzu derlerdi eskiden ve bu lokantada bulunabiliyor. Uykuluk yanına az pilav. Bir formül bu. Uykuluk yağlı bir parça….” Burada, “fındık köfte… tepside levrek buğulama” da varmış. “Doyumsuz bir lezzet.”
“Biz, yani gerçek gourme’ler, aradığımızı o çok pahalı lüks lokantalarda değil, büyük otellerin pençe kalınlığındaki bonfile ya da bifteklerinde değil, herkesin elinde birer ekmek içi döner sıkıştırdığı ayaküstü tıkımevlerinde değil, Amerikalardan getirilmiş olan ve içinde ne olduğu belli olmayan köfteleri ekmekle patates kızartması ve domates salçası ile satan, pazarlayan fast-food fabrikalarında değil, işte örneklerinde sıralamaya çalıştığım esnaf lokantalarında buluyoruz.”
Buralarda yalnızca öğle yemeği yeniyor. Akşamları hangi meyhaneye gidiyorlar acaba, diye merak edenler için söyleyelim: “Akşamların ise gidilecek meyhane, zaten kalktı ortadan, çoktan.”
Haydar Ergülen’in yeni şiir kitabı İdilikler’i okuyorum. Onun dervişçe söylemine, dünyaya, çevresine, hele ailesine ve de kızı Nar’a nasıl büyük bir sevgiyle baktığını bilmeyen yoktur sanıyorum. Yeme-içme de eksik olmaz dizelerinde, şarap da.
Şarap ne ki üzümün gölgesi
gece ne ki aşkın gölgesi
şiir ne ki insanın gölgesi
insan ne ki?
Gelin de bunu şarabı ve üzümü işin içine katmadan yanıtlayın! Bir de kısa mı uzun mu bir yolculuk var sırada. Yok, yolculuk değil bu, ziyaret:
Bir akşam şarabı alıp
üzüme gidelim
annesini özlemiştir diye şarap
onun tatlı mı tatlım
saklı mı salkım
memelerinden içelim!
Aşkı üzmeyelim, üzümü incitmeyelim, şarabı hep sevelim, şiirsiz de olmayalım, yaşamayalım.
Şarap gecedir, açınca başlar
şarabın varsa geceyi bekleme
şiirin varsa şarabı bekleme
aşkın varsa üzümü bekleme
üzümün varsa güzü bekleme
mavin varsa göğü bekleme
Son dize ise yukarıdaki dizelerin hepsini kapsıyor:
Üzüm bağdır, şarap ayrılık.
Bağdan, üzümden, şaraptan ayrılması zordur, en zoru da şiirden ayrılıktır.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Gastronomi Günlük
- Kitap AdıYediğimiz Bir Dilim Ekmek Gibi Yaşadığımız Bir Dilim Zaman - Günlük 2019
- Sayfa Sayısı176
- YazarGültekin Emre
- ISBN9789753299978
- Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviOğlak Yayınları / 2020
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Yaşama Uğraşı – Günlükler 1935-1950 ~ Cesare Pavese
Yaşama Uğraşı – Günlükler 1935-1950
Cesare Pavese
“İntiharı düşünen bir insan için en kötü şey kendisini öldürmesi değil, bunu düşünüp yapmamasıdır. İntihar düşüncesine –bir alışkanlık haline gelen intihar düşüncesine– yol açan...
- Dostluk Üzerine; önce Selam Sonra Kelam ~ Fethi Gemuhluoğlu
Dostluk Üzerine; önce Selam Sonra Kelam
Fethi Gemuhluoğlu
O, harp meydanında görünmeyen, fakat ateş hattındakilere sakalık yapan, nakliye ve levazım kollarına yön veren, hususi çevrelerde mayası halis bir gençlik yoğuran, gönlü tasavvuf...
- Berlin Günlüğü’nden ~ Max Frisch
Berlin Günlüğü’nden
Max Frisch
Max Frisch, 1973’te Berlin’de, Sarrazin Sokağı’nda yeni bir eve taşındığında yine günlük tutmaya başladı ve bu döneme ait beş defterden oluşan kayıtlara BERLİN GÜNLÜĞÜ...