B. Nihan Eren’den öyküye hızlı bir giriş: Yavaş. Gözlem ve anlatım gücü yüksek bir yazardan birbirinden şaşırtıcı sahnelerle dolu bir ilk kitap: Yavaş. Eren, hayatın orta yerinden masalsı, çocuksu bir dille sağdığı öykülerinde dünyaya televizyondan bakan kasaba insanının tuhaf dünyasını, ev hallerini, toplumsal önyargıların çatışmasından doğan fantastik durumları, kıvranan, savrulan hayatların türlü renklerini iğneli, ironik ve eğlenceli bir biçimde anlatıyor. Yavaş, sinematografik yapısıyla öykümüzün havasını tazeliyor.
A
O gece dinmedi. İçinden canı ılık ılık akarken, burnuna mor sümbüllerin rüzgâr yiyince havaya salınan kokuları çalındi, nicedir koklamadığı. Mutlakla muğlak birbirinin içine süzülüp karışırken, odanın mor kanaviçe işli perdelerine kimi pırıldak seslerin kıvrımları yerleşti, uzun zamandır duymadığı. Toprağın altında, aç biilaç haşaratın tırtıklarıyla yok olmakta olan annesinin, neşelenince vaktiyle mor mor cıvıldaşan sesi kulağına çalındı, ona “gel gel” diyen, yanına çağıran. Beyaz badanalı odanın tümsekli tümbekli duvarlarında öte dünyanın bütün ölmüşleri, ermişleri, arızalı ruhları belirdi, onun ölüm kokan taze başına tebelleş oldu.
Açıldı perde. Bir yanda tubalı, kevserli ince bir tül gibi kımıldanan şeker gibi fısıltılı cennet ve bir yanda iblisli, alevli, zebanili, ateşten, çığlıklı cehennem be- lirdi. Anaların ayağına serilen mis gibi cennette huriler, papatyalı yamaçlardan süzülüp kıvrımlanan sulara girip paklanırken, neşelenirken, gülüşürken; cehennemde günahkârlar, kâfirler, katiller, canına kıyanlar yanmış baldırları, dökülmüş etleri, yoluna yoluna tepeleri saçtan arınmış kafalarıyla figân edip utançla kaçıştı. Huzurun ve yaygaranın, gülümsemenin ve hiç- kırıkların, mayhoşluğun ve nahoşluğun, uyku halinin tatlı uyuşukluğunun ve acının mızrak olup dürtüklediği, uykulardan ettiği kançanağı kederli gözlerin, bütün resimleri, ömrünün armağanı yahut cezası diye önünde açıldı, ona gösterildi.
Hangisine? dendi. Hangisine layık ruhun, ey günahkâr kadin? dendi.
Kanı bacaklarının arasından ince ince süzüldü. Pirinç başlı yatağında, altın yaldızlı tombaklar, bakırdan ibrikler gördü, onun üstünü gelinciğin, yüksükotunun sarıp zapt edeceği mezarina ince ince su bırakacak olan. Arkasından okutulacak pilavlı mevlitlerde, ölü evine birazcık ferahlık gelsin diye gezdirilecek buhurdanlıklar gördü. Onun ölmüş bedenine hürmeten pişen pilavını, helvasını iştahla kaşıklayacak pişpirik kasabalıları gördü, evinin her yanına doluşan. “Mukadderat” diyen umursamaz yüzler gördü. “Yazık” diyen yalancı acımalar duydu. “Hak etti” diyen karanlık imanlı, yüzü et benli çirkin yaşlılar gördü. Güya, böyle onun gibi düşüp kalkmalı çirkinlikler yapmadan, duvaklı pürpak gelinlikleriyle haneye girdikleri için, onun ölüsüne bakıp bakıp için için gönenen kolu bir dizim bilezikli taze gelinler gördü, kurumla oturan. “Bak sen Medet’in kızına” deyip salyası akan, onun ölüsünden bile erkekliği kabaran delikanlılar gördü. İçi yana yakıla aşkından öldüğü, etrafında pervane olup gözünü gözünden ayıramadığı erkeğini gördü. Kum olup başından savruldu.
Ruhu çöllerde kavrulan Mecnun’la eş oldu, kafası keşler gibi dumanlandı. Bir titreme, bir üşümeyle gelen ölümden, gelsin alsın, onu kurtarsın istedi. Katılaşacak bedenini, bedenine yine sarsın, efil bir rüzgâr gibi, çağıldayan şelaleler gibi, gizli gizli yanmakta olan korlar gibi, bacaklarının arasındaki karanlık kuytusundan içine, en derinine bir daha girsin, ona ölümü değil de dirimi versin istedi. Terle yoğrulan bedeninde aşkın çiçekleri yeniden açsın, duvaklanamayan başına papatyalar dizilsin istedi. Alev alev yanan içi, erkeğinin önünde katmer katmer açılsın, onun mırıltılı ve ılık öpüşleriyle etleri lime lime aralansın, bütün varlığı, ölümden köşe bucak kaçırılmış bütün bedeni, onun han- çeriyle dağılıp boşluğa savrulsun istedi. Ölürken bile duyduğu bu arzunun sebebini, aşkının kudretinde buldu. Yüreğine korku ve pişmanlık salsın diye açılan, cennetin ve cehennemin pencereleri onun gücünden, aşkının hiddetinden utandı. Kapandı.
Ağaç kökleri gibi uzamış saçlarının her bir teline, kaynamış lavantaların sularını sürdü. Mor kokulu, ipek saçlarını şimşir tarakla taradı, beyaz omuzlarından aşağılara saldı. Baba evin- deki odasının duvarlarına, eflatun sümbül işli kırlentlerine, kar beyazı çitili çarşaflarına, kıvrım kıvrım perdelerine, sürahisinin suyuna, gümüş aynasının sırrına gençliğinin taze kokularını, kalbinin güp güp eden heyecanını saldı. Aynada vişne vişne kabaran etli dudaklarına dokundu. Beğendi. Kollarının altına, ince boynunun kıvrımlarına, şeftali memelerinin arasına ev yapımı lavanta kokularından sürdü.
Sabahtan cımbızla yay ettiği kaşlarını elleriyle bir daha düzeltti. Ağdayla sütunlaşmış ince bacaklarını, kalçalarının dolgununu, balbadem sütlerle yağladı, ipek yaptı. Kozalak gözlerinde, kasabada adına edepsizlik denen kabarmış tutkuların, kımıl kımıl arzuların, kaçamak bakışların yürek kabartan simleri pırıldadı. Sıra vuslata gelmişti. Her bir teyelinde, dikişinde, kesiminde sevdiğinin dikişçi ellerinin olduğu, şeker pembesi kaygan geceliğini başından geçirdi.
Tiril tiril kumaş, vücudunun kıvrımlarından her seferinde böyle yavaş yavaş kayarken, sanırdı ki, bedeninden akan, ku- maş değil de onun elleridir. Kasaba yerinde şimdilik ancak makaralar, mezuralar, kumaş topları, iğneler, iplikler, fermuarlarla sürdürülebilen bu aşkın bütün şahidi işte bu geceliklerdir. Hülyalarla yatağa girdi. Birinin adı Moher, öbürünün adı Saten’di. Saten Moher’e moher kazaklar örer, Moher Saten’e saten gecelikler dikerdi. Emeklerine işledikleri elleriyle birbirlerine dokunurlardı. Moher, Saten’in vücuduna değecek kumaşa varlığını, kokusunu nakşeder, Saten’in vücudunun kıvrımının suretini ku- maşa biçip çıkarırdı. Ellerini kumaşa bırakırdı ki o elbise el olup Saten’in kuytularına dokunsun. Saten, Moher’in yumuşak ve ince parmaklarıyla diktiği elbiseyi süslene süslene giyerdi ki, Moher’in elleri esvap olmuş da ona gelmiş, onu sımsıkı saracak, sarmalayacak sanırdı. Moher, Saten’in ördüğü moher atkısını boynuna sıkıca sarardı ki, o sardığını yün değil,
Saten’in pembe ve yumuşak sinesi sanırdı.
Birbirlerini ancak böyle sevebilirlerdi. Sevişmeleri, tahayyül edebildikleri kadardı. Şimdilik…
Sinsi Efsun, her gün allanıp pullanıp Terzi Moher’in, meydana bakan dükkânının önünden geçer. Onun, kasabalı kadın- ları giydirebilmek için önüne eğile eğile diktiği kumaşların, pulların her birine bakar, seçer. Dükkâna adımını atan, bir kumaş ve bir kâğıda çizilmiş model bırakan, provaya gelen yahut elbisesini teslim alıp giden bütün kadınlara kıskançlıkla bakar. Yüzlerinde bir güzellik, bir pembelik, bir taze gülümseme, bir işve, bir nazenin cilvesi görürse şayet, şirretliğinden içi tıkış tikış nefretlerle dolar, evine gidip sihirli düşlere dalabilir, göremediğini uykulara yatıp rüyalardan sorabilir.Kimselerle ahbap olamayan, sokulup konuşamayan bu kara kuru beşerin niyeti, hep ve illa ki karadır. Efsun ister ki, Moher kimselere bakmasın. Moher kimselerle konuşmasın. Moher kimselerin olmasın.Efsun kötüdür.
İsterse, uzun burunlu, karga sesli, kemik torbası anasından öğrendiği bütün büyüleri, kasabanın bütün kadınlarının, kızlarının başına çorap edip örebilir. Sabunlara iğneler saplayabilir, kör kuyulara atıp eritebilir, taze bir ölünün toprağından bir avuç alıp masum kadınların başından serpebilir, düzeni yerle yeksan edebilir, haneleri dağıtabilir, bağırlara evlat acısını yürütebilir. İsterse, ölüyü diriltebilir, mumlara yedi kerteler vurup kuş teleğiyle beraber yetmiş yedi gecede yakabilir, ay- başı kanlarını şurup edip içirebilir. Efsun kötüdür. İsterse, kırk bir baklanın her bir tekinin üstüne ateş koruyla elif çekebilir, o baklaları kor ateşlerde ağır ağır közleyebilir, ay ışığına sırtını verip tekmilini birden havanda dövebilir. Sabah yeline salabilir. Efsun kötüdür.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat Öykü
- Kitap AdıYavaş
- Sayfa Sayısı176
- YazarB. Nihan Eren
- ISBN9789750814754
- Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Ciğer – Dört Loblu Yüzey Anatomisine Sahip Bir Organ ~ Will Self
Ciğer – Dört Loblu Yüzey Anatomisine Sahip Bir Organ
Will Self
Çağdaş İngiliz edebiyatının aykırı kalemi, farklı üslubuyla kendi yolunu açan ödüllü yazar Will Self’in bu dört öyküsünün ortak noktası, farklı hastalık ve çöküş halleriyle iç...
- Çözülmeler (12 Eylül’ün Savurduğu İnsanlar – Edep Ya Hu) ~ Cezmi Ersöz, Yusuf Kurçenli
Çözülmeler (12 Eylül’ün Savurduğu İnsanlar – Edep Ya Hu)
Cezmi Ersöz, Yusuf Kurçenli
Askeri darbelerin hedefi olmuş insanlardan ikisi: Nihal ve Uğur.. İnançları nedeniyle benimseyemedikleri “gerçekler” tarafından sürüklenirler. Ve kurtulmak için birbirlerine tutunurlar. Gerçekten kurtulacaklar mı? Yoksa...
- Uzak Bir Ülke ~ Memduh Şevket Esendal
Uzak Bir Ülke
Memduh Şevket Esendal
“Uzak Bir Ülke”de yazarın çekmecesinde kalmış ve ancak 1983’ten sonra kitaplarına alınmış öyküleri okuyacaksınız. Bu tarihsiz öyküler bir araya getirilirken yazım ve anlatım biçimleri...