Yeni Türkçe’deki hatıra türünün en yetkin örneklerinden biri olan Yaşamak, toplumsal olarak bir ışığa dönüştürmek istediğimiz acıya, bireysel bir dünyada aydınlık sağlamaktadır.
Zarifoğlu, çevremizde gelişen olayların gözümüzü yorduğu ve bizim, hayatın bütünsel akışıyla olan bağlarımızı güçlükle koruduğumuz dönemde, o bağlara canlılık veren birkaç şairimizden biridir.
Yaşamak, şiirindeki derinliğin yol açtığı açılım getiren ve şaire ait iç dünyanın zenginliğini gözler önüne seren bir eserdir.
Şair, yaşamayı varlık ve oluşun özüne dokunan bir derinlik içinde algıladığı ve arka planındaki hikmetle anlaşarak yaşadığı için, aynı hikmetin onun anlatımında parıldaması pek tabiidir.
SARIKAMIŞ 1979.
ne çok acı var anında morartan vuruşların biranda kan morartı ve parlamalarla ve acının ve korkunun çağırdığı et büzülmeleriyle tanınmaz hale gelen yüzlerinin dimdik ve ilk ifadesini bozmamaya çalışarak ve hep karşıya bakarak ayakta tutuyordum.
bakıyorum. Ruhumuz dar bir şeridin içinden sızılarla geçiyor Utançla yerle bir olarak hatırlıyorum. Senin sözlerini. En sade görünümlüsünde bile fevkaladelikler olan dediklerini. Büyük edeb suçu işleyen kölene: ahirette kısas korkusu olmasaydı seni şu misvakla incitirdim” diyen Sen, Allah’ın bütün insanlara elçisi, sevgili peygamberimiz. İki hafta olmadı bile. Toprağa kapanan karın ardından koşuşuyorlardı Araçlar yük planlarına bakarak aceleyle yüklenirken her an birlikçe ‘güneye kayma’ durumuyla hazır olunacaktı. Yakın bir tehlike olmadığına göre alarm bölgesine gidilmez sanırım diyor, barış içinde askerliğin pandomimi yine de baya hedeflerine karşı dikkatli olmalı benzin ve cepane ikmali yapılırsa yapılsın namluyla birlikte düşmana bakılsın çoraplar yamansın gereğinde günlerce arazide yaşıyacak şekilde çeşitli amaçlara uygun çadırlarda uyku tulumuna portatif karyoladan mutfak malzemesine berber saraç terzi avadanlıklarına dek herşeyler koşturuluyor. Ve koşarken başım kaldırıp başka şeye bakmazsın. Dar sıkı emir ifa tüneli içinde görev biter bir bir buçuk saat sürer ve benim beyin tasımın dışa doğru bombeleştiği yerden yüzüme kımıldatılmaz sükûnetten ve kararlılıktan yayılır. Ve zorluk çıktıkça kolayı bulur zira kolaylaştırmak Duyurulmuştur bize, ve söyler iyilik biçimleriyle duran ağzım. Ve tüm koşuşmalar ortasında insanları alıp buran olayların en içlerine sarkar şair kanım. İmkan nisbetinde. Yine de: bir hafif araç römorkunu yokuş yukarı itiyorlar yedi kişi tıka basa silah yüklü. Sırf yüklemeyi mi akıllarından geçirirler.
Bu yedi bedenin bu kadar değişik ve çeşitli ifadeler dolu kıvrımlarının başka bir nedeni de olmalı. Sol öndeki bir melal gibi tüm gövdesi mıknatıslanmış ve ayaklarının allında yerin içindeki hareketli mıknatıslı temci kütleye uyarak ve görünümündeki kıvrık muazzam denge bozulmadan ilerliyor. Onun hemen arkasındaki öne doğru kaykılmış, römorkun tuttuğu parçasını sanki yerinden koparmaya çalışıyor. Öte yandan sağ yüzünü öndekinin kalçası üzerine yatırmış onun gergin güçte yere basan baldırlarının içinden toprağı dinliyor ve bu yüz oradan gelecek azaplı bir söze dayanamıyacak olursa yerinden fırlamaya hazır bulunuyor. Römorkun arkasındaki ikisi kapak kenarlarından kavramış avuç içleri hareket yönüne dik gelebilsin diye omuzlarım elleri seviyesine indirmişler. Bedenleri yere paralel uzantıdan sonra batakları dik açıyla yere varıyor. Birinin başı kollarının uzantısında ve yüzü yere bakıyor. Ötekinin başı boyundan geriye doğru kaykılmış yüzünde ileriye zorlukla bakan ifadeyle. Kimbilir? İtiyorlar sadece Adelelerindeki güç yerçekiminin ve topraktaki engellemenin karşı komasına baskın geldikçe ilerleyebildiklerini biliyorlar mı hayır. Gerektiğinde araçlara istif etlikleri sandıkların parçalanırcasına açılacağını silah ve cepanenin süratle dağıtılacağını gözlerinin önüne getiriyorlar mı hayır. Acaba. Cepanesini alan her savaşçı bedenine ve kalbine yüklenen demir kurşun barut korkmak ağırlıkları ile kulaklarında uğultular yapan yürek vuruşlarını duymadan korkunç, kendine dönük hazırlığa girişiyor. Hedef küçültmek için yer toprağa kapanıyor ve yumuşak zeminde duran tankın derine inişi gibi bir toprağa batma duygusu salvolar halinde bahire doğup doğup patlıyor içinde. Ölmemek vurgunluğu. Yeryüzünde sırtları işlemeli uçuç böcekleri gibi sürünüyor ve vurulduğunda genç bir aslanı andıran enerji dolu silahı durgunlaşıyor ve süvarisi boylu boyunca yerde yatan bir at gibi sahibinin başucunda bekliyor. Fakat silah sadık değildir. Bütün yorgunluğuna rağmen o derin ve telaşlı soluklara katılmış olmasına rağmen tetik korkuluğu içindeki hassas uzvunda başka; cesaret eden bir elin şehvetli temasını ve bir omuzu ile arkalayıp göğsünün üzerine bir gözünü kapayıp hayranlıkla uzanacak çehreyi gözliyecektir. İtiyorlar römorku.
Kars Çayı’nın, demir ve kara yolunun geçtiği dar ve derin vadide herşeye rağmen uzun uzun öten bir ekspresin sesi duyuluyor Ve arkada çam ağaçlarının siluetlerinin göğe vurduğu tepenin arkasından gri bir bulut tomarının ucu görünüyor. Ağustos güneşinin kavurucu sıcağına rağmen yüzlerimizi serin bir rüzgar yalıyor.
Yükleme sürüyor Teçhizatlarını sırt torbalarını portatif tahkimat edevatlarını hafif ve ağır silahlarını kamuflajlı çelik başlıklarını almışlar. Toplanma bölgelerine akıyorlar. Hiç konuşmadan herbiri ne yapacağını bilerek. Rüzgâra karşı yürüyorlar Gri bulut süratle tepeye yaklaşıyor. Tepenin arkasında boğuk bir gök gürültüsü henüz güneşli çevremizde tabiatın şaşırtıcı bir işareti bir oyunu gibi duyuluyor. Ûç yüz elli iki bin akü kutup başlık kablosu neden onarılmamış / Gök bir kez daha gürlüyor. Yakındaki tank taburundan bir tank grubu gürliyerek civar yoldan düzlüğe çıkıyor. Öte taraftaki mekanize alayın kariyer’leri zırhlı araçları tek ve devasa bir motorlu aletin çalışmasını andıran birlikte bir uğultu çıkarıyorlar. Bulutun bir ucu güneye kayıyor iyice. Öte yandan hamle yapan daha yüksekteki beyaz görünümlü başka bir bulut süratle güneşin önüne kayıyor. Karşı tepeye düşmüş bulut gölgesinin toprağa dökülen yağ akıcılığı ve yayılmasıyla vadinin içine doğru kaydığını az sonra da bulunduğumuz düzlüğe çıkıp üzerimize yürüdüğünü görüyoruz. Ve şimdi gölgenin içindeyiz. Güneydeki ova yer yer yeşillikleri biçilmiş ekin tarlaları sararmış otlarıyla henüz güneşin net kıkırdaklımı aydınlığı İçinde yatıyor. Gölge süratle oralara da kayıyor. Tank birliklerinin üzerinden geçerken orada kaynaşan erlerin yüzlerine çarpan serinlikle ürperdiklerini hissediyorum. Bir tank, kulesinin ucunda bir salyangoz duyargası gibi ağır ağır ve hissederek kuzeye doğru çevirdiği ağır top namlusunu sanki ucundan o oldurucu demir kütleyi kusacakmış gibi bir an üzerimizde tutuyor. Nişancının teleskopundan bizleri mükemmel bir toplu hedef olarak gördüğünü düşünüyor yanımda hemen elimin altındaki tanksavar roketlere delice bir istek duyuyorum. Harp uzakta olmasına rağmen onun havası çeşitli esintilerden çevremdeki çeşitli ve müsait çağrışım materyallerinden üreyerek bölük pörçük içime akıyor.
SARIKAMIŞ MERSİN TREN HATTI ÜZERİNDE OCAK AYINDA BİR KAÇ GÜN VE GECE 1975.
Kaç kez söylemiştim trene kadar gelmesi gerekmiyor diye. Bir file dolusu öteberiyle üstelik. Yiyeceklerin yanında peçete kağıtlar / herzaman su bulamazsın dedi elin yüzün yemek bulaşığı öyle mi uyuyacaksın, bir roman ve sonradan ortaya çıkan bir küçücük pakette de çam kozası biçiminde crep de skin.Kızaklı arabaların parkettikleri alanın az ilerisinde duruyoruz üçümüz.Tren arkamda yola gideceğini anlamış buharlı tıslamalar ıslıklar ve iç çekmelerle yavaş yavaş bir koyuluşa hazırlanıyor. Bir kaç dakika kaldı. Yumuşak kara gömülü ayaklarımıza bakıyorum. Sühunet eksi yirmiyi geçmiş olmalı. Trenin ışıkları yanmıyor. Aküleri yolda dolacakmış. Bana kendine dikkat et dedi suskun duruyorken. Başımı kaldırıp olur dedim. Fileyi bir elimden ötekine geçirdim. Gülümsedim ikisine de, Onlar da bana gülümsüyorlar. Koşarak geçen biri ona çarptı hafifçe. Kaç saat sürecek acaba dedim oraya kadar. Belli değil mi dedi. Kardan …
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Anı - Anlatı
- Kitap AdıYaşamak
- Sayfa Sayısı191
- YazarCahit Zarifoğlu
- ISBN9754731926
- Boyutlar, Kapak 12,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviBEYAN YAYINLARI / 1997
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kehribar Gözlü Tavşan – Saklı Miras ~ Edmund de Waal
Kehribar Gözlü Tavşan – Saklı Miras
Edmund de Waal
“Elinizde tuttuğunuz kitap bir başyapıt.” Frances Wilson, Sunday Times En fazla kibrit kutusu büyüklüğünde 264 adet ahşap ya da fil dişi oyma Japon heykeli:...
- İşte Senin Hayatın ~ Demir Özlü
İşte Senin Hayatın
Demir Özlü
“İşte Senin Hayatın” Demir Özlü’den yepyeni bir anlatı… Devam eden sadece çürümeydi. Burada insan neye tutunabilirdi? Aşka mı? Gülünçtü. Tutunmak istediğin her şey acı...
- Keşf-i Kadîm; İmam Gazâlîye Dâir ~ Dücane Cündioğlu
Keşf-i Kadîm; İmam Gazâlîye Dâir
Dücane Cündioğlu
Kâdim olanı keşfetmek, yeni olanı ortaya koymaktan belki daha güç ve fakat hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki çok daha asil bir çabadır! Tar,h, bugüne...