“Genel geçer anlamda sanat yapıp yapmadığımıza bakmaksızın hepimiz birer sanatçı olarak yaşıyoruz. Verileri algılıyor, süzgeçten geçiriyor, ardından bu bilgi setinden yola çıkarak kendimiz ve başkaları için bir deneyim oluşturuyoruz. Farkında olalım ya da olmayalım, sadece hayatta olduğumuz için bile süregiden yaratma sürecinin aktif katılımcılarıyız. Sanatçı gibi yaşamak dünyada bir varoluş biçimidir. Bir algılayış ve farkındalık şeklidir.”
Yaratıcı Eylem, yaratıcılığın yaşamımızda kapladığı alanı nasıl genişletebileceğimizi gösteren ışıltılı ve ilham verici bir kitap.
“Rick Rubin dâhi yaratıcı dediğimiz şeyin bire bir karşılığı ve sanırım bu, bugüne kadar yaratıcılık üstüne okuduğum en ilham verici kitap.” –Matt Haig
Rick Rubin müzik dünyasının sınırlarını zorlayan, Time’ın “Dünyanın En Etkili 100 Kişisi” listesine girmiş bir vizyoner. İnsanları yıllarca kendilerini aşmaya teşvik etmiş, Red Hot Chili Peppers, Johnny Cash, Slayer, Jay Z ve Adele gibi pek çok efsanenin, efsanevi müzik yapımcısı.
Çoğu müzik yapımcısı kendine has sounduyla tanınırken Rick Rubin birlikte çalıştığı sanatçılar için kendilerini aşabilecekleri bir alan yaratmasıyla meşhur: Doğuştan gelen özgür ruhlarıyla, beklentilerle ehlileştirilmemiş saf benlikleriyle yeniden temasa geçebilecekleri bir alan. Bu kitap, Rubin’in aynı alanı bizler için oluşturma girişimi. Çünkü ona göre yaratıcılık doğuştan gelen bir hak ve hepimize mahsus. Yeter ki gereken öz farkındalığı geliştirebilelim, dışarıdan nasıl algılandığımızı bir tarafa bırakıp, doğrudan iç dünyamızla uyumlanabilelim.
Yaratıcı Eylem, sanatçının yolunu herkesin izleyebileceği bir rota olarak aydınlatan; yaratıcı sürecin sadece başarı hikâyelerinden ibaret olmadığını, aynı zamanda zorluklar ve cesur hatalardan geçtiğini gösteren bir rehber. Rubin bir ömür boyu süren çalışmalarından edindiği bilgeliği damıtıp, yaratma gücünü hepimiz için daha erişilebilir kılıyor.
“İster müşterisiyle iletişim kurmakta zorlanan biri olsun ister iş yetiştirmeye çalışan bir sevdiğiniz, Yaratıcı Eylem, teşvik edici o kıvılcıma ihtiyaç duyan herkes için sorunlara yeni bir bakış açısıyla yaklaşmaya yardımcı olacak, güçlü bir kitap.” –Guardian
Bu kitaptaki hiçbir şey
değişmez hakikat değildir.
Gözlemlerim üzerine düşünceler,
gerçeklerden çok, fikirlerdir.
Fikirlerin bazıları yankı yapabilir
bazıları aksine.
Birkaçı içinizde olduğunu unuttuğunuz
bir bilişi uyandırabilir.
İşinize yarayanı kullanın
gerisine boş verin.
Bu anlardan her biri birer davet
yaklaşarak ve uzaklaşarak
daha fazla araştırmaya
daha derine bakmaya
yeni bir varoluşa
kapılar açan.
Herkes Yaratıcıdır
Genel geçer anlamda sanatla uğraşmayanlar, kendilerini sanatçı olarak adlandırmaktan çekinebilirler. Yaratıcılığı istisnai veya kendi yeteneklerini aşan bir şey olarak görüyor olabilirler: doğuştan yetenekli sayılı kişinin üstlenebileceği bir görev gibi. Neyse ki öyle değil. Yaratıcılık ender rastlanır bir beceri değildir. Ulaşılması zor değildir. Yaratıcılık, insan olmanın ayrılmaz bir parçasıdır. Doğuştan gelen bir haktır. Ve hepimize mahsustur. Yaratıcılık yalnızca sanat yapmakla ilişkili değildir. Hepimizin her gün gerçekleştirdiği bir eylemdir. Yaratmak, önceden var olmayan bir şeyi var etmektir. Bu bir sohbet, bir problemin çözümü, bir arkadaşa gönderilen bir not, bir odadaki mobilyaları yeniden düzenlemek, eve dönerken trafiği atlatmak için yeni bir rota çizmek olabilir. Ortaya çıkardığınız şeyin bir sanat yapıtı olması için görülmesi, kaydedilmesi, satılması ya da vitrinde sergilenmesi gerekmez. Gündelik varoluş halimiz içinde zaten son derece mahir yaratıcılarız; gerçeklik deneyimlerimizi yaratır ve algıladığımız dünyayı oluştururuz.
Her ânımızda, duyularımızla bilgi parçacıkları topladığımız, bir biçimlenmemiş madde alanındayız. Algıladığımız dış dünya, algıladığımız biçimde var olmaz. Bir dizi elektriksel ve kimyasal tepkime aracılığıyla içsel bir gerçeklik oluştururuz. Ormanlar ve okyanusları, sıcak ve soğuğu yaratırız. Sözcükler okur, sesler duyar, onları anlamlandırırız. Ardından, göz açıp kapayıncaya kadar bir karşılık veririz. Tüm bunlar kendi yarattığımız bir dünyada gerçekleşir. Genel geçer anlamda sanat yapıp yapmadığımıza bakmaksızın hepimiz birer sanatçı olarak yaşıyoruz. Verileri algılıyor, süzgeçten geçiriyor ve topluyor, ardından bu bilgi setinden yola çıkarak kendimiz ve başkaları için bir deneyim oluşturuyoruz. Farkında olalım ya da olmayalım, sadece hayatta olduğumuz için bile süregiden yaratma sürecinin aktif katılımcılarıyız. Sanatçı gibi yaşamak dünyada bir varoluş biçimidir. Bir algılayış biçimidir. Bir dikkat verme şeklidir. Bazı üstü örtülü işaretleri yakalamak için algılama hassasiyetimizi geliştirmeyi içerir. Neyin bizi kendine çektiğini ya da ittiğini keşfetmeyi. Ortaya çıkan duygu tonlarını ve bizi nereye yönlendirdiklerini fark etmeyi.
Birbiri ardına yaptığınız uyumlu seçimlerle tüm yaşamınız, kendinizi ifade etmenin başka bir şeklidir. Yaratıcı bir evrende yaratıcı bir varlık olarak yaşamaktasınız. Benzersiz bir sanat yapıtı olarak.
Uyumlanmak
Evreni bir şeylerin sürekli dönüşüp geliştiği kesintisiz bir yaratım süreci olarak düşünebilirsiniz. Ağaçlar çiçek açar. Hücreler çoğalır. Nehirler yeni kollara ayrılır. Dünya yaratıcı enerjiyle titreşir; gezegenimizde var olan her şey, bu enerjinin güdümündedir. Bu kesintisiz dönüşüm ve gelişim sürecinin her yansıması, kendi yaratıcı dürtülerine sadık kalarak, evren adına üzerine düşen görevi kendi meşrebince yerine getirir. Ağaçların çiçek ve meyve vermesi gibi, insanlık da sanat eserleri yaratır: Golden Gate Köprüsü, White Album, Guernica, Ayasofya, Sfenks, uzay mekiği, Almanya otoyol ağı,“Clair de lune”, Roma’daki Kolezyum, Phillips tornavida, iPad, Philadelphia usulü peynirli biftekli sandviç… Çevrenize bir göz atın: Pek çok harikulade, takdir edilesi yapıt göreceksiniz. Bunların her biri, sinekkuşunun yuva yaparak, şeftali ağacının meyve vererek ve bir nimbus bulutunun yağmur üreterek kendi doğasına sadık davranması gibi, insanın kendi varoluşuna sadık kalışının bir yansımasıdır. Her yuva, her şeftali, her yağmur damlası ve her muazzam eser farklıdır. Bazı ağaçlar diğerlerinden daha nefis meyveler veriyor, bazı insanlar da diğerlerinden daha muazzam yapıtlar ortaya koyuyormuş gibi görünebilir. Lezzet ve güzellik algısı kişiden kişiye değişir. Bulut ne zaman yağmur yağdıracağını nereden bilir? Ağaç ilkbaharın, kuş yeni bir yuva yapma zamanının geldiğini nasıl anlar? Evren saat gibi işler:
Her şeyin mevsimi,
Göklerin altındaki her olayın zamanı vardır
Doğmanın zamanı var, ölmenin zamanı var
Dikmenin zamanı var, sökmenin zamanı var
Öldürmenin zamanı var, şifa vermenin zamanı var
Gülmenin zamanı var, ağlamanın zamanı var
Yapmanın zamanı var, yıkmanın zamanı var
Oynamanın zamanı var, yas tutmanın zamanı var
Taş atmanın zamanı var
Taş toplamanın zamanı var
Bu düzen bizim tarafımızdan belirlenmemiştir. Yönetmediğimiz –yönetildiğimiz– daha büyük çapta bir yaratıcı eyleme iştirak ediyoruz hepimiz. Sanatçı da tüm tabiat gibi kozmik bir takvime tabidir. Sizi heyecanlandıran bir fikriniz varsa ve hayata geçirmiyorsanız bu fikrin başka bir fail aracılığıyla ses bulması alışılmadık bir durum değildir. Bunun nedeni, diğer sanatçının fikrinizi çalması değil, fikrin zamanının gelmiş olmasıdır. Bu büyük çaplı yaratıcı süreçte, fikirler ve düşünceler, melodiler ve şarkılar ve diğer sanat yapıtları esîrde* var olur ve tam zamanında olgunlaştıklarında fiziksel dünyada ifade bulur. Sanatçılar olarak bizim işimiz, bu bilgiyi kendimize çekmek, dönüştürmek ve paylaşmaktır. Hepimiz evrenin yayınladığı mesajların tercümanlarıyız. En iyi sanatçılar, belirli bir anda titreşen enerjiyi çekebilen en hassas antenlere sahip olanlar arasından çıkmaya meyillidir. Pek çok büyük sanatçı bu hassas antenleri en başta sanat yaratmak için değil, kendilerini korumak için geliştirir. Kendilerini korumak zorundadırlar çünkü her şey onlara daha yoğun acı verir. Her şeyi daha derinden duyumsarlar.
Sanatsal yaratımlar genellikle akımlar halinde ortaya çıkar. Bauhaus mimarisi, soyut dışavurumculuk, Fransız Yeni Dalga sineması, Beat şiiri, punk rock gibi yakın tarihten birkaç örnek sayılabilir. Bu akımlar bir dalga gibi boy gösterir; bazı sanatçılar mevcut kültürü iyi analiz eder ve o kabaran dalgadan faydalanmak üzere konum alır. Başkaları aynı dalgayı görüp akıntıya karşı yüzmeyi seçebilir. Hepimiz yaratıcı düşünceyi çeken birer anteniz. Bazı iletimler güçlü gelir, bazıları daha zayıftır. Anteniniz hassas bir biçimde ayarlanmamışsa verilerin gürültünün arasında kaybolma olasılığı yüksektir çünkü bilhassa gelen sinyaller, duyusal farkındalık aracılığıyla topladığımız içerikten çoğunlukla daha güç algılanabilir seviyededir. Elle tutulur olmaktan çok, enerji formundadır; bilinçli olarak kaydedilmekten çok, sezgisel olarak algılanır.
Çoğu zaman beş duyumuz aracılığıyla dünyadan veri toplarız. Daha yüksek frekanslarda iletilen bilgilerle fiziksel olarak kavranamayan enerjisel içeriği yönlendiririz. Bir elektronun aynı anda iki farklı konumda bulunması gibi, bu da mantığa meydan okur. Bu yakalanması zor enerji çok değerlidir, ancak çok az insan onu tutabilecek kadar açıktır. Ne duyulabilen ne de tanımlanabilen bir sinyali nasıl yakalarız? Yanıt:
Onu arayıp bulmaya çalışmayız. Ya da ona giden yolu kestirmeye veya çözümlemeye. Bunun yerine, onu kabul eden bir açıklık yaratırız. Bu açıklık, zihnimizin tıka basa dolu, olağan halinden sıyrılmayı başardığımızda, içinde hiçbir şey olmayan bir boşluk işlevi görür ve evrenin kullanıma sunduğu fikirleri kendine çeker. Bu özgürlüğe ulaşmak, sanıldığı kadar zor değildir. Hepimiz onunla başlarız. Çocukken, iletilen fikirleri alma ve benimseme sürecinde araya çok daha az parazit karışır. Yeni bilgileri halihazırda inandıklarımızla kıyaslamak yerine heyecanla kucaklarız; ileride ortaya çıkabilecek sonuçlar hakkında endişelenmek yerine ânı yaşarız; önce ölçüp biçmek yerine içimizden geldiği gibi davranırız; bıkkın değil, meraklıyızdır. Gündelik hayattaki en sıradan deneyimler bile hayretle karşılanır. Derin bir hüzün ve yoğun bir coşku birbirini anlık takip edebilir. Rol yapmak, belirli bir hikâyeye bağlanmak yoktur. Yaşamları boyunca durmadan büyük eserler yaratmayı beceren sanatçılar çoğunlukla bu çocuksu nitelikleri korumayı başaranlardır. Dünyayı bozulmamış, saf gözlerle görmenizi sağlayan bir var olma biçimi geliştirmek, sizi evrenin takvimiyle uyum içinde hareket etme özgürlüğüne kavuşturabilir.
Belirli fikirlerin ortaya çıkmasının zamanı
vardır ve bu fikirler bizim aracılığımızla
kendilerini ifade etmenin bir yolunu
bulurlar.
Yaratıcılığın Kaynağı
Her şeyle başlarız:
görülen her şey,
yapılan her şey,
düşünülen her şey, hissedilen her şey,
hayal edilen her şey, unutulan her şey,
ve içimizde
henüz söylenmemiş ve düşünülmemiş olan her şeyle.
Kaynak malzememiz budur ve her bir yaratıcı ânı bu malzemeden inşa ederiz. Bu malzemenin muhtevası içimizde bulunmaz. Kaynak dışarıdadır: Bilgelik, her dem hazır bulunan tükenmez bir ikram gibi bizi çepeçevre sarar.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıYaratıcı Eylem: Bir Var Olma Biçimi
- Sayfa Sayısı388
- YazarRick Rubin
- ISBN9786051983196
- Boyutlar, Kapak14 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviDomingo Yayınevi / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Altın Defter ~ Doris Lessing
Altın Defter
Doris Lessing
Genç bir yazar olan Anna Wulf, kocasından ayrılmış, küçük çocuğuyla birlikte oturmaktadır. Bir süredir hiçbir şey yazamadığı için, hiç de doyurucu olmayan ilişkilerin düş...
- Arafta ~ George Saunders
Arafta
George Saunders
“Herkes acı çekiyordu, çekmişti ya da çekecekti. Hayatın doğasında vardı bu.” Ölmek nasıl bir şey? Yaşayan en iyi öykücülerden biri olarak gösterilen George Saunders, uzun...
- Cumartesi ~ Ian McEwan
Cumartesi
Ian McEwan
“Cumartesi” Çağdaş İngiliz edebiyatının en önemli yazarlarından Ian McEwan, son romanı Cumartesi’de tek bir günde koca bir hayatı anlatırken dünyada olup bitenlerden kendimizi ne...