Ekimin sonları. Saat gece yarısını geçmiş. On yedi yaşındaki oğlunu bekliyorsun. Geç kaldı. Sen pencereden izlerken ortaya çıkıyor, fark ediyorsun ki yalnız değil; bir adama doğru yürüyor, üstelik silahlı. Komik, mutlu, ergen oğlunun bir yabancıyı oracıkta, evinizin önündeki sokakta öldürmesini izlerken gözlerine inanamıyorsun.
Kim, bilmiyorsun. Neden, bilmiyorsun. Tek bildiğin, oğlunun gözaltına alındığı. Geleceğinin darmadağın olduğu.
O gece çaresizlik içinde uyuyakalıyorsun. Her şey bitti. Ta ki uyandığın ana kadar: Cinayetten bir gün öncesine.
Sonra tekrar uyanıyorsun… Dünden önceki güne. Her sabah bir önceki güne, cinayetten önceki bir başka güne daha uyanıyorsun. Mâni olmak için bir şansın daha oluyor. Cevap, bu suçu tetikleyen şey, geçmişin bir yerlerinde gizli. Bunu bulmaktan başka seçeneğin yok.
“‘Çocuğunuzu kurtarmak için ne kadar ileri gidersiniz?’ sorusuna türü zekice dönüştüren, akıllara durgunluk veren bir cevap.”
RUTH WARE, #1 New York Times çoksatan yazarı
“Bu kitap kesinlikle zekice! Muhteşem karakter kadrosu ve her satırındaki gerilimle eksiksiz bir kurgu. Okurken kitabı
âdeta yaşadım ve çok sevdim.”
FIONA BARTON, New York Times çoksatanı Dul’un yazarı
SIFIRINCI GÜN
Gece Yarısından Hemen Sonra
Jen, o gece saatler geriye alınacağı için memnundu. Eline, yatmak yerine oğlunu beklemiyormuş gibi yapabileceği fazladan bir saat geçmişti. Artık vakit gece yarısını geçtiğinden resmi olarak Ekim’in 13’üydü. Neredeyse Cadılar Bayramı’ydı. Jen kendi kendine Todd’un artık on sekiz yaşına bastığını söyledi: doğurduğu bebeği eylül ayından itibaren artık bir yetişkin olmuştu. Cani ne isterse yapabilirdi.
Akşamın büyük kısmını bir bal kabağını oymaya çalışıp eline yüzüne bulaştırarak geçirmişti. Oyduğu bal kabağını garaj yollarına bakan büyük pencerenin pervazına koyarak içindeki mumu yaktı. Çoğu şeyde olduğu gibi, böyle icap ediyor, diye oymuştu o bal kabağını. Ama aslında kendine has, çentikli bir güzelliği vardı eserinin.
Üst katın sahanlığında eşi Kelly’nin ayak seslerini duyduğunda dönüp baktı. Uyanık olması alışılmışın dışındaydı. Kendisi bülbülse eşi tarla kuşuydu. Kelly en üst kattaki yatak odalarından çıkıp geldi. Sokağı uzun adımlarla aştı. Bir deri bir kemikti, asla kilo almıyor gibiydi. Yürürken dizleri kotunda çıkıntılar oluşturuyordu. Dışarıdaki pus renksizdi. Ağaçların gölgesi altındaki kaldırım kapkara, hava şeffaf bir beyazdı. Karşısında siyah beyaz bir dünya uzanıyordu.
Crosby, Merseyside’ın arka ucundaki sokaklarında aydınlatma yoktu. Kelly evin dışına Narnia’dakine benzer bir lamba koymuştu. Ferforje, pahalı lambayla Jen’e sürpriz yapmıştı. Jen. bu lambaya parasının nasıl yettiğini hiç anlamamıştı. Todd yaklaşınca hareket sezen lamba yandı.
Dur bir dakika! Todd bir şey görmüştü. Yürümeyi birakıp gözlerini kıstı. Onun bakışlarını takip eden Jen de aynı şeyi gördü: Sokağın öbür tarafında hızlıca yürüyen bir figür. Todd’tan daha yaşlı, çok daha yaşlı biriydi. Vücuduna, hareketlerine bakarak anlayabilmişti. Jen böyle şeyleri fark ederdi, oldum olası etmişti. Onu iyi bir avukat yapan şey de buydu. Sıcak avucunu pencerenin soğuk camına yasladı.
Bir terslik vardı; sanki bir olay patlak verecek gibiydi. Jen sebebini söyleyemese de emindi bundan; tehlikeye dair bir tür içgüdüydü. Havai fişeklerin, hemzemin geçitlerin ve uçurum kenarlarının yakınlarındayken hissettiğiyle aynı duyguydu. Peş peşe dizilen düşünceler bir kameranın deklanşörüne basılıyormuşçasına zihninden gelip geçiyordu.
Kupayı pervaza bırakıp Kelly’ye seslendi, sonra basamakları ikişer ikişer indi. Çizgili halı çıplak ayaklarına sert geldi. Ayakkabılarını ayağına geçirdikten sonra eli ön kapının metal kulpunda bir an duraksadı.
Neydi bu duygu? Açıklayamıyordu.
Dejavu muydu? Çok nadiren yaşardı o hissi. Gözlerin kırpıştırdığında his duman kadar soyut hålde yok oluverdi Sebebi neydi? Pirinç kulptaki eli mi? Dışarıda parlayan lambanın sarı ışığı mı? Hayır, hatırlamıyordu. O duygu kaybolmuştu artık.
Kelly arkasında belirdi ve gri sabahlığının kuşağını bağlayarak, “Ne?” dedi.
“Todd… O… O, dışarıda… Biriyle.”
Alelacele dışarı çıktılar. Jen güz soğuğunda hemen üşüdü. Todd’la yabancıya doğru koştu ama daha ne olduğunu anlayamadan Kelly, “Dur!” diye bağırdı.
Todd koşuyordu ve saniyeler içinde yabancının kapüşonlu monrunun ön kısmını kavrayıvermişti. Yabancıyla yüz yüze geldi. Omuzlarını öne eğmiş, bedenini adama yaklaştırmıştı. Yabancı elini cebine soktu.
Kelly yüzünde panikle, bakışları bir sağa bir sola. sokağın bir ucundan diğerine dolanarak onlara doğru koştu. “Todd. yapma!” Jen bıçağı işte o zaman gördü.
Adrenalinden keskinleşmiş gözlerle olanları izledi. Hızl. temiz bir darbeydi. Sonra her şey çok yavaşladı: geriye çekilen kolun hareketi, bir an direnip sonra kumaştan kurtulan biçak… Bıçağın peşinden çıkan iki beyaz tüy ayazda kar taneleri misali amaçsızca süzüldü. Muazzam miktarda kan fışkırmaya başladığında Jen bakakaldı. Artık dizlerinin üstünde olmalıydı; zira asfaltın dizlerine batan ufak taşlarını fark etmişti. Adamı kollarına alıp ceketinin önünü açtı. Ellerinden, parmaklarının arasından. bileklerinden süzülen kanın sıcaklığını hissetti.
Adamın gömleğinin düğmelerini açtı. Göğsü kanla kaplanmaya başlamıştı. Jeton girişini andıran yara bir görünüp bir kayboluyordu. Kırmızı bir göletin dibini görmeye çalışıyor gibiydi. Jen bütünüyle buz kesmişti. “Hayır!” Haykırdığında sesi derinden ve ağlamaklı çıktı. “Jen,” dedi Kelly boğuk bir sesle.
Çok fazla kan vardı. Jen adamı garaj yoluna yatırıp üzerine eğildi ve dikkatle baktı. Yanıldığını umsa da sadece bir an in adamın artık bu dünyada olmadığından emin oldu. Lambanın sarımsı işığının gözlerindeki yansıması pek normal değildi.
Gece tamamen sessizdi. Tahminen birkaç dakika geçtikten sonra şok içinde gözlerini kırpıştırarak, başını kaldırıp oğluna baktı. Kelly. Todd’u kurbandan uzaklaştırmış, kollarını ona dolamıştı. Kelly’nin sırtı. Todd’un ise yüzü Jen’e dönüktü. Todd babasının omzunun üzerinden ifadesiz bir yüzle annesine bakıyordu. Bıçak elinden düştü. Donmuş kaldırıma çarpan metal. kilise çanı misali çınladı. Todd eliyle yüzünü sivazlayarak ardında kanlı bir iz bıraktı. Jen gözlerini oğlunun yüzüne dikti. Belki pişmandı. belki değildi. Anlayamıyordu. Jen neredeyse herkesi okuyabilirdi ama Todd’u asla okuyamamıştı.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat Roman (Yabancı)
- Kitap AdıYanlış Yer Yanlış Zaman
- Sayfa Sayısı384
- YazarGillian Mcallister
- ISBN9786256411234
- Boyutlar, Kapak13,5 x 21,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviOlimpos Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kızıl Tugaylar’ın Gizli Örgütü ~ Dimitris Mamaloukas
Kızıl Tugaylar’ın Gizli Örgütü
Dimitris Mamaloukas
Mamaloukas, 2017’de Yunanistan’ın prestijli ödüllerinden Anagnostis dergisinin “En İyi Roman Ödülü”ne layık görülen kitabında Avrupa’da sol silahlı mücadele geleneğinin “efsanevi” örgütlerinden Kızıl Tugaylar’ın dünyasını...
- Sessizliğin Peşinde ~ Jane Casey
Sessizliğin Peşinde
Jane Casey
Ödüllü yazar Jane Casey’den, bir solukta okuyacağınız müthiş bir polisiye… Maeve Kerrigan serisinin uzun zamandır beklenen kitabını elinizden bırakmak istemeyeceksiniz. Maeve Kerrigan bu kez...
- Kır Zincirlerini ~ Nicole Byrd
Kır Zincirlerini
Nicole Byrd
“Çok sürükleyici.” Romance Reviews Today “Çok eğlenceli, çarpıcı. Tek kelimeyle enfes.” Historical Romance Club “Byrd, büyük bir hızla, günümüz tarihi roman yazarlarının en iyilerinden...