İvan Gonçarov, Sıradan Bir Hikâye (1847) ve Oblomov’un (1859) ardından yazımı yirmi yıl süren son romanı Yalıyar’ı 1869’da yayımlayarak “üçleme”sini tamamladı. Rus serflik düzeninin çöküş dönemine tutulmuş bir ayna olan “üçleme”nin her üç başkarakteri de (yeğen Aduyev, Oblomov ve Rayski), Vladimir Korolenko’nun deyişiyle ortak bir yazgıyı paylaşmaktadır; bu, can çekişen bir sineğin yazgısıdır. Eski yıkılmakta, fakat yeni henüz ufukta görünmemektedir.
Roman, Rayski’nin, Volga kenarında, nehrin oyduğu uzun yalıyarın (falezin) –roman adını buradan alır– bitişiğinde bulunan babadan kalma Malinovka köyünde geçirdiği altı ayın dramatik olaylarını konu alır. Nihilist Mark karakteri romana dinamizm ve sosyal içerik kazandırır. Yeni insan, kadının özgürleşmesi, kuşaklar arası kopuş gibi 1860’lar Rusya’sının güncel tartışmaları romanda genişçe yer bulur. Rus psikolojik nesrinin önde gelen yapıtlarından biri olan Yalıyar karmaşık bir olay örgüsüne ve yer yer güçlü bir gerilim, merak, dramatik çatışma atmosferine sahiptir. Karakter çeşitliliği, büyük bir ustalıkla çizilen kadın tipleri, serflerle, gündelik hayatla ilgili ayrıntılı tasvirler romanın belirgin özellikleridir.
Nuri Yıldırım’ın Rusça aslından çevirisi ve önsözüyle sunduğumuz Yalıyar, Rus klasikleri arasındaki seçkin yerini ebediyen koruyacaktır.
“Homeros eserlerinde gündelik hayatın ayrıntıları üzerinde özel bir aşkla uzun uzun durmaktaydı. Hayatın gündelik, sıradan yönüne duyulan aynı antik aşk, aynı, tek bir dokunuşla yavan gerçekliği şiire, güzelliğe dönüştürme yeteneği Puşkin ve Gonçarov’un da ayırt edici özellikleridir.”
D. Merejkovski
İÇİNDEKİLER
14 BASAMAKLI ÇARLIK BAREM TABLOSU (1724-1917)…….. 9
SÖZLÜKÇE …………………………………………………. 11
İVAN ALEKSANDROVİÇ GONÇAROV KRONOLOJİSİ ……. 15
SUNUŞ / Nuri Yıldırım …………………………………… 19
YALIYAR
BİRİNCİ BÖLÜM …………………………………………… 37
İKİNCİ BÖLÜM ……………………………………………. 221
SÖZLÜKÇE
Armyak (Tr., Tatarca): Köylü kadınların giydiği, yün kumaş ya da çuhadan
dikilen, uzun etekli, kaftana benzer bir dış giysi. Tatar, Kırgız, Moğol
kadınları giyerdi; sözcük Tatarca kökenlidir.
Babuşka: Büyükanne, nine.
Barin/Barınya: Çarlık Rusya’sında imtiyazlı sınıfa (soylular, toprak sahipleri,
üst düzey bürokratlar vb.) mensup olanlara hitap şekli; bey, beyefendi,
hanımefendi. Eski boyarin (boyar) sözcüğünden gelmektedir.
Batyuşka: 1. (Eski dilde) “Baba, babalık, eski toprak” gibi saygı, sevecenlik ve
samimiyet ifade eden hitap şekli. 2. Din adamlarına hitap şekli.
Beryoza: Türkçede akağaç, huş ağacı, ak kayın gibi adlarla anılsa da, kayın
türü, beyaz gövdeli, düz ve uzun bir ağaç olan beryozanın dilimizde
tam karşılığı yoktur. Rusya coğrafyasının önemli sembollerinden biridir.
Bogatır (Tatarca/Türkçe): Bahadır, yiğit, destan kahramanı, cengâver.
Burlak: Tekneleri akıntıya karşı kıyıdan halatlarla çeken halatçı; yedekçi. Rus
edebiyatında, resminde ve müziğinde önemli bir yeri vardır.
Çepçik (ya da “çepets”): Kadın ve çocukların gece uyurken ya da ev içinde giydikleri, saçı tümüyle içine alan, çevresi büzgülü, çene altından bağlanan, hafif kumaştan dikilmiş başlık.
Daça: Ailelerin yazlarını geçirdikleri şehir dışındaki müstakil, bahçeli ev, yazlık köşk, yazlık.
Domovoy: Evin iyi cini. Slav folklorunda her evde, o eve özgü zararsız, iyi huylu bir cinin yaşadığına inanılır. Çoğunlukla ahırda yaşar.
Eski inanç (Starovera): Çar I. Aleksey döneminde (1645-76) gerçekleştirilen
dinî reformlar sırasında halk eski inancı sürdürenler ve yeniyi kabul
edenler olarak ikiye bölündü. “Raskol” (büyük bölünme) adını alan bu
süreçte yasa dışı duruma düşen eski inanç taraftarları büyük eziyetlere
maruz bırakıldılar ve sonraki yüzyıllarda Volga ve Kafkasya bölgelerine sürüldüler.
Gospodin/Gospoja: Beyefendi, bey; hanımefendi, hanım.
İzba: Rus köy evi, izbe.
Jimnazyum: Çarlık Rusya’sında varlıklı ailelerin erkek çocuklarını gönderdikleri, Latince, Yunanca eğitimine özel bir önemin verilen orta eğitim kurumu, lise. Rusya’da ilk jimnazyum 1726 yılında Petersburg’da açıldı,
1804 yılından itibaren bütün vilayetlere yayıldı.
Knyaz: Prens.
Leşiy (ya da “lesovik”, “leşak”): Doğu Slav mitolojisinde ormanda yaşadığına
inanılan, insanlara düşman kötü ruh, orman devi ya da orman cini.
Mantilla: İspanya ve Latin Amerika’da kadınların özellikle ayinlerde yaygın
olarak kullandıkları, başı ve omuzları örten, şala benzer, ipek ya da
dantel örtü.
Matuşka: “Ana” (Ru., mat) sözcüğünden türeme. “Anacığım”, “valide hanım”
anlamında bir hitap şekli.
Mujik: Serf statüsündeki Rus köylüsü.
Peç: Rus fırını, ocağı. Üzerindeki geniş düz alanda kışın oturulur ve yatılır. Rus
köy evi izba’nın ayrılmaz bir parçasıdır.
Pirog (çoğulu “pirojki”): Mayalı hamurdan, yarım ay şeklinde fırında ya da yağda pişirilen, içine et, balık ya da lahana konulan geleneksel Rus böreği.
At arabaları
Briçka: Dört tekerlekli, üstü deri, içi kumaş kaplamalı hafif araba.
Drojki: Dört tekerlekli, yaylı, hız yapmaya elverişli hafif at arabası.
Kibitka: Üstü kapalı ilkel yol arabası.
Kolyaska/Kaleska: Dört tekerlekli, yaylı, üstü açılabilen çift atlı araba.
Lineyka: Her iki yanda uzunlamasına oturma sıraları bulunan, çok kişilik üstü
açık araba.
Şaraban: Oturma sıralarının karşılıklı olarak yerleştirildiği, dört tekerlekli
gezi arabası.
Telega/Telejka: Yük taşımakta kullanılan dört tekerlekli köylü arabası.
Ölçü birimleri
Arşın: 71,1 cm (uzunluk ölçüsü)
Desyatina/Desyatin: 1,09 ha (alan ölçüsü)
Funt: 409,5 g (ağırlık ölçüsü, Rus libresi)
Lot: 12,79 g (ağırlık ölçüsü)
Pud: 16,38 kg (ağırlık ölçüsü)
Sajen: 2,13 m (uzunluk ölçüsü)
Versta/Verst: 1,06 km (uzaklık ölçüsü)
Verşok: 4,45 cm (uzunluk ölçüsü)
Zolotnik: 4,26 g (ağırlık ölçüsü)
Yiyecek-içecek adları
Blin/blinı (çoğulu “blinki”): Süt ve yumurta katılmış cıvık hamurdan tavada pişirilerek yapılan küçük, yuvarlak, yassı hamur işi, krep. Maslenitsa yortusunda her evde blinı pişerdi.
Bulka (çoğulu “bulki”): Kaliteli beyaz buğday unundan pişirilen ekmek, francala.
Kalaç: Beyaz buğday unundan pişirilen, asma kilit şeklindeki çörek (Rusçaya Tatarcadan geçmiştir).
Kaşa: Yulaf, karabuğday, darı ya da pirincin su veya sütle kaynatılması suretiyle
pişirilen, çok yaygın olarak tüketilen geleneksel Rus lapası.
Kvas: Siyah çavdar ekmeği ya da çavdar ununa malt eklenerek üretilen, %1-2
oranında alkol içeren geleneksel Slav içeceği. “Kvas”tan söz eden kayıtlar
1056 yılına kadar geri gitmektedir.
Pryanik: Baharat ve bal katılarak pişirilen bisküvi ya da kek biçiminde bir hamur işi.
Smetana: Ruslara özgü, çok yaygın tüketilen bir süt ürünü, bir çeşit krema.
Şçi: Lahana, mantar, havuç, soğan gibi sebzelere iri et (bazen balık) parçaları eklenerek pişirilen geleneksel Rus çorbası.
Romanda geçen yortular, ayinler
Büyük oruç: Paskalya’dan yedi hafta önce başlayan, etli sütlü yiyeceklerin yasaklandığı en uzun oruç.
Epifani yortusu: Hz. İsa’nın vaftiz günü, sudan haç çıkarma bayramı, 6 (yeni takvimde 19) Ocak.
Gece ayini (Vsenoşçnaya): Ortodoks kilisesinde, yortular arifesinde ve cumartesiyi pazara bağlayan geceleri düzenlenen ayin.
Maslenitsa yortusu (blinı bayramı): Paskalya’dan yedi hafta önce, büyük orucun
arifesinde kutlanan, kışın sona erişini, baharın gelişini temsil eden dinî
bayram, apakurya. Bayram, blinı denilen hamur işi ile karşılandığı için
“blinı bayramı” olarak da adlandırılır.
Uspenski orucu: 1-14 (yeni takvimde 14-27) Ağustos arası tutulur, Meryem
Ana’nın ölümüne ithaf edilmiştir.
SUNUŞ
İvan Gonçarov’un, 19. yüzyıl Rus klasikleri arasında seçkin bir yere sahip olan, psikolojik nesrin parlak örneklerinden biri sayılan üçüncü ve son romanı Obrıv yirmi yıl süren uzun bir yazım sürecinin ardından 1869 yılında okurla buluştu. Gonçarov, romanın ilk planının 1849 yılında, 14 yıllık bir aradan sonra doğum yeri Simbirsk’e (bugünkü Ulyanovsk) yaptığı ziyaret sırasında kafasında belirmeye başladığını söylemektedir.1 İlk romanı Sıradan Bir Hikâye’yi (1847) üç yıl gibi fazla uzun sayılmayacak bir sürede yazmasına rağmen son iki romanının yazımı çok uzun sürdü. Yazmanın kendisi için her zaman bir işkenceden farksız olduğunu söyleyen Gonçarov, başyapıtı Oblomov’u (1859) on iki yılda tamamlamıştı. Öte yandan, yazarın iki yıllık (1852-54) dünya turuna çıkan araştırma gemisi Pallada fırkateyninde görev alması da hem Oblomov’un hem de Yalıyar’ın yazım sürecini kesintiye uğratmıştı. Gonçarov üç romanını değerlendirdiği “Hiç olmamasındansa geç olması daha iyidir” başlıklı yazısında (1878) “üçleme”nin serflik düzeni altındaki Rus hayatının değişik üç dönemine (sırasıyla, eski ile yeninin çatıştığı dönem, derin uyku dönemi ve kıpırdanış, uyanış dönemi) tutulmuş bir ayna olduğunu, kahramanlarının farklı dönemlerde ortaya çıkan aynı tiplerden başka bir şey olmadıklarını yazdı. Gonçarov’un romanlarında tarihsel boyut pek öne çıkarılmadığı için (Oblomov zaman dışı, zamanlar üstü bir romandır) onun bu üç dönem tezi eleştirmenlerce pek kabul görmedi, ancak üçlemenin üç ana karakterinin, yeğen Aduyev’in, Oblomov’un ve Rayski’nin ortak bir kaderi, can çekişen bir sineğin kaderini paylaştıkları hemen göze çarpmaktadır. Oblomov ailesinin yurtluğu “Oblomovka”daki hayatı bir sineğin can çekişmesine benzeten yazar Vladimir Korolenko (1853-1921) şöyle der: “… sinek hâlâ canlıdır, uçmaya muktedirdir, ama durgun, boğucu sıcak ve kâbus dolu uyku ortamı onun daha fazla yaşamasına izin vermez. ‘Ve çocuk [küçük Oblomov] durmadan sineği izler…’ Ufaklığın çocuk yüreğinin çaresizce çarptığını hissedersiniz, uçarak bu uyku diyarının üstüne çıkmak ister, ne var ki çocuğun ruhunu sarıp dolayan, ince ipliklerden yapışkan bir ağ örülmeye başlanmıştır bile… İşte Oblomov’un da, Aduyev’in de, Rayski’nin de hikâyesi budur!”1 Yalıyar’ın başkarakteri Boris Rayski sanatçı yaradılışlı, doğuştan yetenekli, hayal gücü zengin, fakat sebatsız, tembelliğe meyilli, sık sık karar değiştiren, hangi sanat dalını seçeceğini bilemeyen, 1840’ların iyi niyetli entelektüellerinden biridir; kısaca, Oblomovşçina (Oblomovculuk) hastalığından muzdariptir. Üniversiteyi bitiren Rayski önce orduda, ardından memuriyet hayatında kariyer yapmayı dener, ancak çabucak bu hevesinden vazgeçerek sanatçı olmaya karar verir. Otuzlu yaşların ortalarına kadar sanatta herhangi bir başarı gösteremeden Petersburg’da yaşar. Bir ilkbahar, “babuşka” (büyükanne, nine) diye çağırdığı, dedesinin kız kardeşi Tatyana Markovna Berejkova tarafından yönetilen taşradaki yurtluk Malinovka’yı (ahududu ülkesi) ziyarete gider. Roman geriye dönüşlerle Rayski’nin Malinovka’da kaldığı altı aylık dönemi anlatır. Romanın babuşka ve Rayski dışındaki üçüncü ana karakteri yirmi üç yaşındaki akıllı ve gizemli güzel Vera’dır. Babuşka, “torunlarım” diye çağırdığı, kuzeninin çocukları olan iki öksüz kız kardeşi, Vera ve Marfenka’yı küçüklüklerinde kanatları altına almış, onları büyütüp yetiştirmiştir. Gonçarov çatısını 1849’dan beri kafasında kurduğu Yalıyar romanı üzerinde 1859 ve 1860 yıllarında yoğun bir şekilde çalıştı. 1860’ların başlarında beş bölümlük uzun romanın ilk üç bölümü tamamlanmıştı. Üç ana karakter, Rayski, babuşka ve Vera üstünde çalışıyordu. Ayrıca dördüncü, yardımcı bir karakter olarak dikbaşlılığı, amirlerine itaatsizliği sebebiyle Sibirya’ya sürgün edilecek liberal bir memur ya da öğretmen karakteri olacaktı. 1860’ların ilerici Rus gençliğini, Rus hayatının ataletten silkinişini, uyanışını temsil eden, kahraman bir Rus kızı olması düşünülen Vera bu sürgüne âşık olacak ve onun peşinden Dekabrist eşleri gibi Sibirya’ya gidecekti.1 Ancak 1860’ların başlarında Rus toplumsal ve siyasal hayatında yaşanan muazzam değişiklikler Gonçarov’u romanının planında köklü değişiklikler yapmaya zorladı. Turgenyev’in Bazarov karakteri (Babalar ve Çocuklar, 1862), Çernişevski’nin Ne Yapmalı? (1863) romanı ve Pisarev’in “Yeni Tip” başlıklı makalesiyle (1865) alevlenen nihilizm, “yeni insan”, “yeni hayat” tartışmaları, Rus ilerici gençliği üzerinde büyük bir etki yarattı. Rus radikallerinin monist materyalist dünya görüşü kısa sürede anti-nihilist bir edebiyat akımının doğmasına sebep oldu. Pisemski’nin Çalkantılı Deniz’i (1863), Leskov’un Çıkış Yok’u (1864), Viktor Klyuşnikov’un Serap’ı (Marevo, 1864) gibi birçok anti-nihilist roman yayımlandı. Dostoyevski Yeraltından Notlar (1864) ile Çernişevski’nin Ne Yapmalı?’daki rasyonel egoizm tezine yanıt verdi. Bu dönemde özellikle Rus kadınının özgürleşme hareketi büyük bir sıçrama kaydetti. Kadınlar eğitim için yurt dışına gitmeye, erkeklerin yaptıkları her işi yapmaya, değişik mesleklere girmeye, iş kadını, öğretmen olmaya başladılar. Çernişevski’nin Ne Yapmalı? romanının etkisiyle entelektüel kadınlar arasında ailelerini terk ederek komüne katılma, komün hayatı yaşama modası hızla yayıldı. Kocalarını, çocuklarını terk ederek genç sevgilileriyle birlikte komüne katılan entelektüel kadınlar arasında Vsevolod Garşin’in annesi Yekaterina Garşina (annesi 1860’ta evi terk ettiğinde geleceğin ünlü öykü yazarı Garşin henüz 6 yaşındaydı) ve 1866’da üç çocuğunu terk ederek öğrenci sevgilisiyle komüne katılan Yekaterina P. Maykova (yazar Vladimir Maykov’un karısı) gibi yüksek sosyal statüye sahip kadınlar da vardı. Nekrasov’un uzun süre (1846- 1863) nikâhsız olarak birlikte yaşadığı yazar Avdotya Panayeva da (ilk evliliğini İvan Panayev ile yapmıştı) bu akıma kapılarak ailesini terk edenlerdendir. Gonçarov, ünlü Maykov ailesi ile 1840’ların başından beri yakın bir ilişki içindeydi. Ressam olan baba Nikolay Maykov’un evi Petersburg’un önde gelen sanat salonlarından biriydi. Gonçarov 1830’ların sonlarında liseli Maykov kardeşlere özel dersler veriyordu. Edebiyat tarihçileri alımlı ve zeki bir kadın olan Yekaterina Maykova’nın (1836-1920) Gonçarov’a Olga (Oblomov) ve Vera (Yalıyar) karakterlerini yaratırken esin kaynağı olduğunu yazmaktadır.1 Yekaterina Maykova’nın dramı Gonçarov’u derinden etkilemiştir; Yalıyar’ın 1867 ve 1868 yıllarında yazılan son iki bölümü (dördüncü ve beşinci bölüm) bu etkinin izlerini taşımaktadır. Vera’nın düşüşü (masumiyetini kaybedişi) bir bakıma Yekaterina Maykova’nın dramıdır. Gonçarov, Yalıyar’da başlangıçta ilk iki romanında olduğu gibi yine ana karakterin hayat hikâyesi etrafında dönen biyografik bir roman yazmayı, romantik ihtiras peşinde koşan, sanatçı yaradılışlı, sebatsız Rayski’nin iç dünyasını açığa çıkarmayı amaçlıyordu. Mektuplarında ve eserlerini değerlendirdiği 1878 yazısında2 Yalıyar’da asıl karakterin Rayski olduğunu, romanın onun hikâyesini konu aldığını söylüyordu. Ancak 1860’ların Rus romanı toplumsal sorunlara odaklı, çok karakterli, karmaşık olay örgüsüne sahip bir romandı artık. Bu durum, Rus toplumundaki köklü dönüşümler ve sert nihilizm tartışmaları, Gonçarov’u romanında önemli değişiklikler yapmaya, planını yeni roman anlayışına göre güncellemeye yöneltti. Sibirya’ya sürgün edilecek, Vera’nın gönlünü kaptırdığı ılımlı liberal memur (ya da öğretmen) karakterini atarak yerine vulgar bir materyalizm anlayışına sahip, sekter, karikatürize edilmiş, nihilist Mark Volohov tipini koydu. Karakterlerini genellikle geçmişten, reformlar öncesi Rus serflik döneminden seçen Gonçarov ilk kez 1860’ların yeni toplumundan bir karakter sokuyordu romanına. Mark’ın adı ilk kez yazarın Sofya A. Nikitenko’ya Boulogne-sur-Mer’den yazdığı 6/18 Ağustos 1860 tarihli mektubunda geçmektedir. Gonçarov mektubunda, “Yazmaya başlamak istiyorum, ama yazamıyorum, birincisi Markuşka (Mark) tipini daha tam olarak kafamda belirginleştiremedim… Ondan ne çıkacağını bilmiyorum,” demektedir. Yazar böylece romanına nihilist Mark karakterini sokarak Yalıyar’ı toplumsal ve siyasal bir romana çevirdi. Yeni plan Vera ve Rayski karakterlerinde de önemli değişiklikler yapmasına yol açtı. 1860’ların ikinci yarısında yazımı tamamlanan son iki bölüm ile roman güncel toplumsal ve siyasal sorunların, kadın sorununun, kadın-erkek ilişkilerinin, değişik ihtiras (aşk) türlerinin işlendiği dram tarzında hacimli bir romana dönüşmüş oldu. Uzun yazım süresi boyunca romanın adı da birkaç kez değişti. Yazışmalarında yazar romanın adını başta “Sanatçı” olarak zikrediyordu, sonra “Sanatçı Rayski”, ardından “Vera” olarak değiştirdi. En sonunda Obrıv’da karar kıldı. Obrıv hem “yar, yalıyar, uçurum, falez” hem de “kopuş, kopma” anlamına gelmektedir: Obrıvat/oborvat (koparmak) fiilinin isim halidir. Malinovka yurtluğunun Volga’ya bakan kenarında nehrin toprağı oymasıyla oluşan yarım verst uzunluğunda sarp bir yar bulunmaktadır. Roman adını buradan alır. Ben obrıv’ı “yalıyar”1 olarak Türkçeleştirmeyi uygun gördüm. “Yar”ı hem tek heceli bir sözcük olduğu, hem de yâr ile karıştırılabileceği için kullanmadım; “falez”i Fransızca olduğu, “uçurum”u ise çok farklı anlamlara geldiği için tercih etmedim. Obrıv’ın ikinci anlamı “kopma, kopuş” da romanın bağlamı içinde manidardır, kuşaklar arası kopukluğu, Rus gençliğinin eski geleneksel düzenden kopuşunu simgelemektedir. Gonçarov bir önceki romanı için de benzer bir ad seçmişti: Oblomov, oblomat (kırmak) fiilinden gelmektedir; oblomok “kırık, kırıntı”, oblomki de “enkaz, yıkıntı” demektir. Serflik düzeninin enkazı olan Oblomovka yurtluğu yerini Ştoltz’un temsil ettiği yükselen endüstriyel topluma (kapitalizme) bırakacaktır. Gonçarov’un, başlangıçtaki planından vazgeçerek güncel politik konuları, nihilizmi romanına dâhil etmesinde uzun zamandan beri uğraştığı muğlak Rayski karakteri ile ne yapacağına bir türlü karar verememesi de etkili oldu. Sofya A. Nikitenko’ya Marienbad’dan yazdığı 23 Haziran (yeni takvime göre 4 Temmuz) 1860 ve 28 Haziran (10 Temmuz) 1860 tarihli mektuplarında neyi nasıl yazacağını bilemediğini, bir çıkmaz sokağa girdiğini, bir gün karşısında capcanlı duran Rayski karakterinin ertesi gün muhayyilesinden tamamen silinip gittiğini, yazdıklarından memnun olmadığını, zira yaratarak (tvorit) değil, kafasından icat ederek, uydurarak (soçinit) yazdığını bildiriyordu. Nihilist karakter Mark Volohov’un girişi romanın akışını hızlandırdı; Mark’ın Rayski ile sanat, felsefe, günlük hayat ve Vera ile inanç, sonlu/sonsuz aşk, evlilik, karşılıklı sorumluluk üstüne tartışmaları romana büyük bir canlılık kazandırdı. Sivri dilli, sakınması olmayan Mark karakteri hem yazara nihilizm, “yeni insan” konularındaki görüşlerini açıklama fırsatı (çoğu kez Rayski’nin ağzından) vermekte, hem de okur onun sivri çıkışları, tezleri sayesinde Rayski ve Vera’nın kapalı iç dünyalarını tanımaya başlamaktadır. Olumlu ya da olumsuz olsun, yarattığı tüm karakterlere içten bir sevgiyle bakan, onları kendi insanı sayan, onlarda kendine yakın çok şey bulan Gonçarov,1 bu sempati ve hoşgörüsünü nihilist Mark Volohov karakterinden esirgedi; onu, acımasızca, geri ödemeyeceğini önceden söyleyerek insanlardan borç para isteyen, gece yarılarında yiyecek bir şeyler bulabilmek için tanıdıklarının camlarını tıklatan ya da lokanta basan, değerli, antika kitapların sayfalarını kopararak onlarla purosunu yakan, dış görünüş olarak kaba, egosantrik bir kabadayı, bir serseri olarak betimledi.2 Sonraları, “Volohov’u her yönüyle kötü bir tip olarak çizdim, aksi halde Volohov olmayacaktı o,” diye yazacaktı.3 Eski inanç taraftarı, tüccar bir aileden gelen, liberal düşünceli, hümanist Gonçarov, dindar bir kişi olmamakla birlikte Ortodoksluğu Rus ulusal kimliğinin ve kültürünün ayrılmaz bir parçası sayıyor, aileye, geleneklere büyük önem veriyordu. Serflik düzeninin reformlarla, Ştoltz, Tuşin türü iş adamlarının öncülüğünde, barışçıl yolla endüstriyel bir topluma evrileceğine inanıyordu, bu nedenle de devrimci düşüncelere hep mesafeli durdu.
1869 Nisan’ında tamamlanan roman ılımlı liberal Vestnik Yevropi (Avrupa Postası) dergisinin 1-5. sayılarında tefrika edildi; büyük ilgi gördü, Vestnik Yevropi’nin tirajı 3.700’den 5.200’e yükseldi. 1870 yılında ise roman kitap olarak basıldı. Mark Volohov karakteri devrimci demokrat çevrelerde, genç kuşak arasında, ilerici edebiyat dergilerinde günlerce tartışıldı, büyük eleştiriler aldı. Mark’ın gerçekçi, inandırıcı bir tip olmadığı, “yeni insan”ı temsil edemeyeceği, Gonçarov’un genç kuşağın devrimci emellerini ve arayışlarını anlamaktan uzak olduğu yazılıp çizildi. Bu eleştirilerden büyük üzüntü duyan Gonçarov roman için hazırladığı ama kitaba koymaktan vazgeçtiği “önsöz”de (1870) ve daha sonraki yazılarında1 Mark’ın, Vera’nın kapalı kişiliğini açığa çıkarmak için tasarlanmış, romanın mimarisi için gerekli, sanatsal bir karakter olduğunu, ilerici gençliği değil, Moskova’da ve 1862 Simbirsk ziyareti sırasında onlarca örneğine rastladığı gerçek nihilistleri temsil ettiğini vurguladı. “Ne yani, pek çok zarif, güzeller güzeli kadından kimisi ebeveynini, kimisi kocasını, daha da kötüsü çocuklarını bırakarak bu tiplerin peşlerinden gidip onların bodrum katlarına, tavan aralarına taşınmadı mı? Farklı Vera’ların kaçıp sığındıkları birtakım phalanstère’ler2 üstüne az mı söylenti çıktı!”3 diye yazdı. Gonçarov’un Maykov ailesinin gelini Yekaterina P. Maykova’nın 1866’da üç çocuğunu bırakıp öğrenci sevgilisiyle komüne katılmasından ne denli etkilendiğini bu satırlardan açıkça görebiliyoruz. Romanın müsveddelerini inceleyen Gonçarov uzmanları yazarın Mark’la ilgili daha önce, 1860’ların başlarında yazdığı olumlu betimlemelerin eserin son halinde yer almadığını, atıldığını belirtmektedirler.4 Gonçarov, romanda Mark’ın sadece olumsuz özelliklerinin öne çıkarıldığı, iyi yanlarından söz edilmediği şeklindeki eleştiriye ise, gölge olmadan ışığın tasvir edilemeyeceğini, Rus edebiyatının hayatı uzun zamandan beri negatif (olumsuz) anlatı, yadsıma yoluyla resmettiğini, Gogol’ün Ölü Canlar’ın ikinci cildinde olumlu, ideal tipler yaratma girişiminin başarısızlıkla sonuçlandığını söyleyerek yanıt vermektedir.1 Mark karakteri dolayısıyla tutuculukla suçlanan Gonçarov’un Yalıyar’da Rayski’nin ağzından sık sık görüşlerini dile getirdiğini ve aslında hayatında çoğunlukla olduğu gibi, radikallerle eski ataerkil düzen arasında uzlaştırıcı bir tavır sergilediğini görüyoruz. Romandaki şu paragraf bu bakımdan önemlidir: “Rayski kendini en yeni fikirlerin adamı, başka bir deyişle öncü genç kuşaktan biri saymazdı, fakat geri fikirli bir insan olarak da görmezdi asla. İlerlemeye, gelişmeye inanır, hatta bunun ‘kaplumbağa hızı’ ile olmasına kızar, öte yandan kendini bütünüyle şu ya da bu on yılın yeni yeni ortaya çıkan eğilimlerinden herhangi birinin içine oturtmak için acele etmediğini açık yüreklilikle dile getirirdi” (II. cilt, s. 15). Karikatürleştirilmiş Mark Volohov karakteri Yalıyar romanını zedeledi, fakat serflik Rusya’sının gerek başkent gerekse taşra hayatının ayrıntılı, görkemli bir tablosu niteliğindeki bu romanın 19. yüzyılın unutulmaz Rus klasikleri arasına girmesine engel olamadı. Yevgeni A. Solovyov, “Yalıyar yazarın zengin hayat deneyimini bir bütün halinde içermek, âdeta onun görüşlerinin, sempati ve duygularının, kanaat ve inançlarının, yeteneğinin artistik bir ansiklopedisi olarak tasarlanmak zorundaydı ve esas olarak öyle de oldu,” demektedir.2 Gerçekten de roman bir sanat ansiklopedisini andırmaktadır. Yazar, Stasyuleviç’e yazdığı 9/21 Temmuz 1868 tarihli mektupta, “Yalıyar’a iyilik, onur, dürüstlük, ahlak, inanç üstüne bütün fikirlerimi, anlayışımı ve duygularımı, insanoğlunun manevi doğasını oluşturması gereken her şeyi koydum,” demekte, başka bir yerde, “Elimde olmadan romanda tüm ihtiras türlerini uyandırıp canlandırdım ve tek tek hepsini ele aldım,” diye yazmaktadır.3 Gonçarov, P. A. Baluyev’e yazdığı 6/18 Haziran 1877 tarihli mektubunda, 1860’ların “yeni insan”ının romanda ya da herhangi bir sanat eserinde aşkın rolünü sınırlandırma, onun yerine başka duygular koyma eğilimini anlamakta zorlandığını, aşkın hayatta büyük bir yer işgal ettiğini, aşkın her türlü eylemin bazen motifi, bazen amacı olduğunu söylemektedir. Romanda dürüstlük, ahlak, sorumluluk, kadın-erkek ilişkileri gibi tüm konular ihtiras (yazar aşk sözcüğü yerine sık sık ihtiras sözcüğünü kullanmaktadır) üzerinden ele alınmakta, roman âdeta bir “ihtiras destanı”na dönüşmektedir. İhtirası hayatın esas amacı olarak gören, kadın güzelliğini doğanın yarattığı en güzel eser sayan romantik Rayski, “Bana ya içinde yok olabileceğim, boğulacağım, kana kana içeceğim kusursuz bir ihtiras ver (…) ya da…” (II. cilt, s. 76) diye haykırmakta, kadın güzelliğini ve aşkı mitleştirmektedir. Buna karşılık Tuşin’in Vera’ya aşkı derin, insani, sağduyuya ve güvene dayalı bir aşktır. Antik Yunan ve Latin edebiyatı öğretmeni Kozlov’un, vefasız karısına karşı duyduğu ihtiras bilinçsiz, kör bir ihtirastır. Mujik Saveliy’in şehvet düşkünü karısı Marina’ya karşı duyduğu ihtiras ise vahşi, hayvani, ama inatçı, sarsılmaz bir ihtirastır. Soğuk bir mermer heykeli andıran güzel Belovodova’da ve Vera’nın saf, iyi yürekli kız kardeşi Marfenka’da ise ihtirasın izine bile rastlanmaz. Marfenka ile Vikentyev’in aşkı ihtirassız, idil tarzı bir aşk, babuşkanın gençliğinde Tit Nikonıç’la yaşadığı aşk ise şövalye tarzı bir aşktır.1 Vera’nın sürgün nihilist Mark’a aşkı Olga’nın Oblomov’a aşkını andırmaktadır; Vera da tıpkı Olga gibi, toplumdan dışlanmış, yalnız bir delikanlıya önce acıma duygusuyla ilgi göstermekte, sonra eğiterek, etkileyerek onu yeni bir insana dönüştürme fikrine kapılmakta ve bu süreç içinde ona âşık olmaktadır. Ne var ki sonuç Olga-Oblomov aşkında olduğu gibi yine derin bir hayal kırıklığı olacaktır. Merejkovski’nin belirttiği gibi, sıradan olanın, bayağılığın (poşlost) temiz kalplilik, aşk, idealizm karşısında galebe çalması Gonçarov için hayatın temel trajedisidir.
Yalıyar’da kadın karakterler ve aşkları değişik tarihsel dönemlerle ilişkili olarak resmedilmiştir. Sofya Belovodova antik dünyanın soğuk mermer heykellerini, Ulyana profil olarak antik dönemin Romalı kadınlarını hatırlatmaktadır. Vera kâh Roma mitolojisindeki bakire tanrıça Vesta, kâh Slav mitolojisindeki denizkızı, kâh Mısır tanrıçası İzida’dır. Marfenka ile Vikentyev’in aşkı idil hayatına özgü bir aşktır, aile-toplum düzenine sadık, geleneksel küçük burjuva aşkıdır. Nataşa’nınki santimantal döneme, Karamzin’in Zavallı Liza dönemine ait bir aşktır. Mistik yazar Pyotr Uspenski (1878-1947), “Her çağın sanatında o çağın kadınlarının etkilerine ait izleri bulabiliriz. Kültür tarihi ‘aşkın tarihi’dir” demektedir.1 Gonçarov’un ansiklopedik romanı Yalıyar’ın kahramanlarının çağlara yayılan aşkları Uspenski’nin tezini doğrularcasına insanoğlunun tüm manevi-ahlaki evrimini kapsamaktadır.2 Yalıyar yazarın ilk iki romanında olmayan karmaşık bir olay örgüsüne ve yer yer güçlü bir gerilim, endişe, merak, dramatik çatışma atmosferine sahiptir.3 Ana karakter Rayski tıpkı yazarın kendisi gibi roman yazmaya çalışmakta, bu amaçla notlar almakta, malzeme biriktirmektedir. Romanda metin içinde metin tekniğine başvurulmakta, örneğin Rayski’nin kendi romanı için yazdığı “Nataşa” epizotu, bürokrat arkadaşı Ayanov’un Petersburg’daki gelişmeleri anlattığı mektupları Yalıyar’ın metni içinde yer almakta, böylece roman çok yazarlı bir metne dönüşmektedir. Gonçarov Yalıyar’da iki temel amacını, birincisi ihtiras oyununu tasvir etmeye, ikincisi de Rayski’nin kişiliğinde, bir sanatçının karakterini analiz etmeye ve bu karakterin sanatta ve hayatta ne şekilde tezahür ettiğini göstermeye çalıştığını yazmaktadır.4 Gonçarov ayrıca romanda gençliğinden beri kafasını meşgul eden “bir kadının masumiyetini kaybedişi (düşüşü)”, koşullar dikkate alınmadan kadının suçlanması konusunu ele aldığını söylemektedir.
Baştaki uzun Petersburg bölümü karakterlerin ortaya çıkması ve romanın bütünü, başkent-taşra karşılaştırması açısından önemlidir. Yazar bu bölümde ömrünü çoktan tamamlamış köklü, zengin Pahotin ailesini, onların soğuk bir mermer heykeli andıran boş kafalı, güzel dul kızları Sofya’yı okurla tanıştırmakta, başkentin sosyete yaşamını ve yüksek bürokratların iskambil masaları başında tayin, terfi dedikoduları ile geçen yüksek maaşlı asalak hayatlarını gözler önüne sermektedir. Genç Rayski, Petersburg’da yaşarken başkentte “… ergin insanların, Rusya’nın geri kalan bölgelerinin tamamında ise acemi çaylakların yaşadığına” (s. 83) inanıyor, taşradaki yurtluğunu, “Karşılıklı iki kıyısıyla Volga, yarı uyanık, yarı uykuda, kutsanmış dinginlik, insanların yaşamayıp sadece bitki gibi boy attıkları ve sessizce soldukları yer; incelikli, ama zehirli hazlar veren fırtınalı ihtirasların uğramadığı, azap verici soruların sorulmadığı, en ufak bir düşünce, irade kıpırtısının görülmediği diyar!” (s. 187) şeklinde canlandırıyordu kafasında. Oysa taşradaki küçük Malinovka yurtluğunda bir yaz geçirdikten sonra şöyle diyecekti: “Aman Tanrım! Bu kuytu köşecikte kendimi birdenbire böyle dramların, bu tür tiplerin ortasında bulacağım hiç aklıma gelir miydi? Basit, sıradan bir hayat çıplak gerçekliğiyle, özünde nasıl da uçsuz bucaksız, nasıl da trajik olabiliyor ve insanlar bu hengâmeden nasıl da sapasağlam çıkabiliyorlar! Bizse orada [Petersburg’da] kalabalıklar halinde toplaşmış, hayatlarımızı ve ihtiraslarımızı, ince zevkler için fantezi yemekler hazırlayan aşçılar gibi karmaşık hale getirmeye çalışıyoruz” (II. cilt, s. 407). Petersburg’da insanlar incir çekirdeğini doldurmayan sosyete dedikoduları (Sofya’nın yanlış bir adımı, iki satırlık notu vb.) ile zaman öldürürken, Malinovka’da gerçek ihtiraslar yaşanmaktadır. Yazar silik başkent hayatının karşısına karmaşık, canlı taşra hayatını çıkararak bunun tam tersini bekleyen okuru şaşırtmaktadır. Eserlerinde geçiş dönemini, yerini yavaş yavaş sanayi toplumuna, kapitalizme bırakan 1840’ların Rus serflik düzenini işleyen Gonçarov üç romanında da “anne” karakterine özel bir yer vermiştir. Graçi (ekin kargaları) yurtluğunu yöneten anne Anna Pavlovna Aduyeva, Oblomov’un ev sahibesi (ve daha sonra karısı) Agafya Matveyevna Pşenitsina ve Malinovka yurtluğunun patroniçesi Tatyana Markovna Berejkova (babuşka) dirlik ve düzenin, erdemin, fedakârlığın, istikrarın simgeleridirler. Her üç kadın da geçmişin, eski ataerkil sistemin insanlarıdır, çağdaş yeniliklerle temasları olmamıştır. Gonçarov, bu becerikli ev ve yurtluk yöneticisi, iyi yürekli, çalışkan, çelik iradeli “anne” ya da “büyükanne” karakterlerini yaratırken taparcasına sevdiği annesi Avdotya Matveyevna’dan (babasını henüz yedi yaşındayken kaybetmişti) çok şey katmıştır. Her üç romanında da “anne”nin koruyucu kanatları altındaki güvenli çocukluk dönemine bir özlem hissedilir. Gonçarov’un güçlü tasvir yeteneğinin doruklarından biri sayılan “babuşka” karakteri 19. yüzyıl büyük Rus romanının ilk akla gelen kadın karakterlerinden biridir. Edebiyat eleştirmenleri Yalıyar’da ikincil karakterlerin büyük bir parlaklıkla çizildiği görüşünde birleşmektedirler. Özellikle Marfenka karakteri kusursuzdur. Edebiyat tarihçisi Semyon Vengerov, “Romanın hakiki sanat incisi safdil Marfenka imajıdır. Rus kadın tipleri galerisinin ilk sıralarından birini canlı, deyim yerindeyse kendi olağan şiirselliği içinde her yönüyle kavranmış (yakalanmış) Marfenka portresi işgal etmektedir,” diye yazmıştır.1 Başarıyla çizilen Kozlov, Opyenkin, Vasilisa, Marina, Yegorka, Ulita, Ulyana tipleri yer yer (Vasilisa’nın papazla kefaret orucu pazarlığı, sarhoş Opyenkin’in uşak Yakov ile din sohbeti gibi) Gogol karakterlerini anımsatır. Merejkovski, Rus edebiyatında Griboyedov ve Gogol mizahının tamamen kuruduğunu, bunun tek istisnasının Gonçarov olduğunu belirtmektedir.2 Gonçarov, Oblomov’da olduğu gibi Yalıyar’da da pek çok metafor ve simge kullanmakta, sık sık Yeni ve Eski Ahit’e, dinî metinlere açık ya da kapalı biçimde gönderme yapmaktadır. Bu metaforları, göndermeleri açığa çıkarmadan, çözmeden romanı anlamamız kolay değildir. Mark, babuşkanın bahçesinden elma çaldığı sırada tanışır Vera ile, bu Âdem ile Havva anlatısına bir göndermedir, ama elmayı Vera değil, Mark yemektedir. Elma burada cinselliği ve hazzı ….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Dünya Klasikleri Roman (Yabancı)
- Kitap AdıYalıyar - Cilt: 1
- Sayfa Sayısı480
- Yazarİvan Gonçarov
- ISBN9786051727042
- Boyutlar, Kapak13.5 x 19.5 cm, Karton Kapak
- YayıneviYordam Kitap / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- İmkansız Öyküler ~ Ambrose Bierce
İmkansız Öyküler
Ambrose Bierce
Döneminin en çekinilen eleştirmeni, ünlü köşe ve önemli öykü yazarlarından biri olan Ambrose Bierce, hicvi ve sivri dilliliğiyle Melville ve Ernest Hemingway’le süregelen Amerikan...
- Kendine Yalan Söyleme ~ Jane Feather
Kendine Yalan Söyleme
Jane Feather
New York Times çok satan yazarı Jane Feather, Blackwater Gelinleri serisinin bu ilk kitabıyla Georgian döneminde geçen tutku dolu bir hikâyeye imza atıyor. Blackwater...
- Arsen Lüpen – Kristal Tıpa ~ Maurice Leblanc
Arsen Lüpen – Kristal Tıpa
Maurice Leblanc
Arsen Lüpen, iki adamıyla milletvekili Daubrecq’in evine soyguna gider. Adamlarından Vaucheray, soygun esnasında evin uşağını öldürmek zorunda kalır. Lüpen kaçmayı başarır...