Eşsiz bir hikâye anlatımı… Unutulmaz karakterler…
Zengin tarihi detaylar…
İşte bunlar Diana Gabaldon’ın romanlarına damgasını vuran en büyük özellikler.
Yayınlanır yayınlanmaz New York Times gazetesinin en çok satan kitaplar listesine hızlı bir giriş yapan Yabancı serisi, eleştirmenlerin büyük övgüsünü kazandı ve milyonlarca okuyucuyu etkisi altına aldı. Serinin başlangıç kitabı olan ve heyecanlı bir macera ile bir aşk hikâyesini başarıyla harmanlayan bu büyüleyici ve tutku dolu romanda olağanüstü iki karakterle tanışıyoruz;
Claire Randall ve Jamie Fraser.
Sene 1945. Eski bir savaş hemşiresi olan Claire Randall, evine dönmüştür. Tekrar bir araya geldiği eşiyle ikinci bir balayına çıkar. Salisbury Düzlüğü’nde bulunan tarihi taş çemberini ziyaret ederler. Bu taşlardan birine dokunan Claire birden kendini, savaş yüzünden yıkılmış ve gruplaşmış sınır baskınlarına maruz kalan İskoçya’da bir yabancı olarak bulur. Sene 1743’tür.
Anlayamadığı güçler tarafından zaman içinde geçmişe savrulan Claire, hayatı için tehdit oluşturabilecek mülk sahipleri ve casusların arasına düşmüştür. Cesur bir İskoç savaşçısı olan James Fraser, Claire’e öyle sınırsız bir aşk sunar ki, genç kadın sadakat ve tutku gibi iki zıt duygunun arasında sıkışıp kalır. Farklı zamanlarda yaşayan ve hiç ortak özellikleri olmayan bu iki adam arasında bir seçim yapması gerekmektedir.
ÖNSÖZ
İnsanlar ortadan kaybolurlar. Dilediğiniz polise sorabilirsiniz. Bir gazeteciye sormamız daha da iyi olabilir çünkü bu kayıp- lar onların en önemli ilgi alanlarından biridir.
Evlerinden kaçan genç kızlar. Ailelerinden kaçan ya da kaçırılan ve bir daha onları görme imkâmm bulamayan çocuklar. Evin mutfak parasını cebine atıp ilk taksiyle en yakın istasyona giden, sabırlarının sonuna gelmiş ve zincirlerini koparmış ev kadınları. İthal puroların dumanlarına sığınarak ortalıktan yok olan ve yeni kimliklere bürünen finansörler…
Kayıpların çoğu er ya da geç ölü ya da diri olarak bulunurlar. Ve bunun ardından bu kayboluşların bir açıklaması yapılır. Genellikle yapılır…
BÖLÜM 1
Inverness, 1945
1
Yeni Bir Başlangıç
Hiç de kaybolunacak bir yere benzemiyordu ya da en azın- dan ilk bakışta öyleydi. Bayan Baird’in Yeri 1945’te yapılmıştı ve Kuzey İskoçya dağlarında kurulmuş diğer binlerce oda-kahvaltı sistemiyle çalışan tesislerden biriydi. Soluk çiçek desenli duvar kâğıtları, parlak döşemeleri, tuvaletlerinde para ile çalışan sıcak su sistemi olan temiz ve sakin bir yerdi. Bayan Baird neşeli, yumuşak başlı, kısa boylu bir kadındı. Frank’in, dünyanın her yerine beraberinde götürdüğü kitapları ve kâğıtları, küçük, güllerle süslü oturma odasına yaymasına itiraz etmemişti.
Dışarı çıkarken girişte Bayan Baird’le karşılaştım. Tombul elini kolumun üzerine koyarak beni durdurdu ve saçımı okşadı.
“Olur şey değil Bayan Randall, bu şekilde dışarı çıkamazsınız! Durun size biraz yardımcı olayım. Şunları bir yerleştireyim, evet, bu da buraya… Biliyor musunuz, kuzenim bana yeni yaptırdığı permayı gösterdi, bukleleri muhteşemdi hatta rüya gibiydi, belki bir dahaki sefere siz de orada yaptırırsınız.”
Açık kumral buklelerimin inatçılığının doğanın hatası olduğunu, bunun perma yapan yerlerin ihmalkârlığıyla ilgili bir durum olmadığını söyleme yürekliliğini gösteremedim. Onun mükemmel bir şekilde maşalanmış buklelerinin başına bir ters- lik gelmemiş olduğu aşikârdı.
“Evet, bunu yapacağım Bayan Baird.” diye yalan söyledim. “Köye, Frank’le buluşmaya gidiyorum. Çay saatinde geri döneceğiz.” Kapıdan dışarı sıvıştım ve o benim ele avuca sığmaz dış görünüşümde yeni bir hata daha bulamadan patikadan aşağı yürümeye başladım. Dört yıl orduda hemşirelik yaptıktan sonra üniformalardan ve göze hoş görünen ama çalılıklarda yapılacak olan bir yürüyüşe hiç uygun olmayan değişik desenli, ince, pamuklu elbiselerden kurtulduğum için oldukça mutluydum.
Yapmakta olduğum şeylerin çoğunu önceden planlanmamıştım. Sabahları geç saatlere kadar uyuyup Frank’le birlikte yatakta geçirdiğim uzun ve tembellik dolu akşamüstü saatlerini bir kez daha düşündüm. Elbette Bayan Baird odamın kapısının önünde elektrik süpürgesiyle dolaşırken bu zamanların baştan çıkarıcı romantizmini korumak oldukça zor oluyordu.
“Bu Kuzey İskoçya’daki en kirli halı olmalı,” demişti Frank. koridorda dolaşmakta olan bu süpürgenin dayanılmaz gürültü- sünü dinlerken.
“Pansiyon sahibemizin aklından geçenler kadar kirli,” diyerek onun bu görüşünü onayladım. “Belki de her şeye rağmen Brighton’a gitmeliydik.” Bu tatili, Frank Oxford’daki tarih profesörüyle yapacağı görüşmenin randevusunu almadan önce planlamıştık. Kuzey İskoçya’yı seçme sebeplerimizden biri de Britanya’da süregelen savaşın verdiği fiziksel hasarlardan ve savaş sonrasında popüler tatil bölgelerinde yaşanan çılgın şenlik- lerden daha az etkilenmiş olmasıydı.
Bu konuyu hiç konuşmamıştık ama sanırım ikimiz de burasının evliliğimizi yeniden kurabilmek için simgesel bir yer olduğunu hissetmiştik. Yedi yıl önce evlenmiştik ve iki gün süren balayımızı Kuzey İskoçya’da geçirmiştik. Savaş patlak vermeden kısa bir süre önceydi. Birbirimizi yeniden keşfetmek için son derece huzurlu bir sığınaktı, golf oynamak ve balık tutmak İskoçya’daki en gözde dış mekân sporlarıydı ve biz dedikodu yapmanın en önemli iç mekân sporlarından biri olduğunun farkında değildik. İskoçya’da yağmur yağdığı sürece insanlar günlerini kapalı mekânlarda geçiriyorlardı.
“Nereye gidiyorsun?” diye sordum Frank’e ayaklarını yataktan aşağı sallandırdığında.
“Bu yash şeker şeyin bizden umduğunu alamamasından nefret ediyorum,” diye cevap verdi ve eski yatağın kenarına oturup yukarı aşağı zıplamaya başladı, yataktan ritmik gıcırtıların çıkmasına özen gösteriyordu. Dışarıdaki elektrik süpürgesi sesi bir anda kesiliverdi. Bir ya da iki dakika süren zıplama seansından sonra genizden gelen abartılı bir sesle inledi. Bunun ardından birkaç kez daha inledi ve yatağa sırtüstü devrildi. Çaresiz bir şe kilde yüzümü yastığa gömmüş kıkırdıyordum, dışarıdaki ölüm sessizliğini bozmak istemiyordum.
Frank karşımda durmuş bana kaş göz işaretleri yapıyordu. “Kıkırdamak yerine kendinden geçmiş gibi iniltiler çıkarmalısın.” diye azarladı beni usulca. “Benim kötü bir âşık olduğumu düşünecek.”
“Kendimden geçerek inlememi istiyorsan bu işi biraz daha uzun süreli yapmalısın,” diye cevap verdim. “İki dakika kıkırtı- dan fazlasını hak etmiyor.”
“Seni düşüncesiz kadın… Buraya dinlenmeye geldim, hatırladın mı?”
“Tembel adam. Bundan daha fazla çaba göstermediğin sürece soy ağacına asla yeni bir dal ekleyemeyeceksin.”
Kuzey İskoçya’yı seçmemizin bir diğer sebebi de Frank’in soyağacına duyduğu meraktı. Oradan oraya yanında taşıdığı o eski püskü kâğıt parçalarından birinde yazana göre can sıkıcı atalarından biri on sekizinci yüzyılda bu bölgelerde bir şeylerle ilgili bir şeyler yapmıştı – yoksa bu on yedinci yüzyılda mıydı?
“Eğer soyağacımın kökü kurursa, bunun tek sorumlusu dışarıdaki yorulmak bilmez ev sahibemiz olacak. Hem biz sekiz yıldır evliyiz. Küçük Frank Jr. şahitlerin huzurunda oluşmadan da yeteri kadar meşru olacaktır.”
“Oluşmayı başarabilirse tabii,” diye karamsar bir cevap verdim. Kuzey İskoçya’ya doğru yola çıkmadan bir hafta önce yine hayal kırıklığına uğramıştık.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat Roman (Yabancı)
- Kitap AdıYabancı
- Sayfa Sayısı703
- YazarDiana Gabaldon
- ISBN9789944822541
- Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviEpsilon / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Peri Ölüsü ~ Charlaine Harris
Peri Ölüsü
Charlaine Harris
Tuhaf ve seksi garson kız Sookie Stackhouse’a kapılmamanın yolu yok. Bizi de al Sookie! Bizi de! Louisiana, Bon Temps’da yaşayanlar, vampirlerle ilgili çok az...
- Firmin ~ Sam Savage
Firmin
Sam Savage
O bir hümanist! O bir entel! O bir filozof! O bir serseri! O bir mucize !!! Bir kitapçının bodrumunda doğdu. Dünya edebiyatını kitap kitap...
- Dilimdeki Acı ~ Monique Truong
Dilimdeki Acı
Monique Truong
Büyüme sancıları; arkadaşlar, sevgililer ve aileyle kurulan kurulamayan ilişkiler; insanın ruhuyla, düşünceleriyle, bedeniyle ve geçmişiyle giriştiği bir hesaplaşma… Küçük yaşlarından itibaren herkesten “farklı” olduğunu...