İngilizce’de yazılmış en komik kitaplardan biri olarak görülen bu klasik Wodehouse eserinde Bertie Wooster, halası Dahlia tarafından 18. yüzyıldan kalma bir inek sütlüğünün fiyatını düşürmek için dolap çevirmek üzere antikacıya gönderilir. Ama burada Bertie daha önce karşısına sanık olarak çıktığı, ona daha önce para cezası vermiş hâkim Bassett ve Siyah Şortlar adlı bir örgütün başı, diktatör olma heveslisi Spode ile karşılaşınca planlar değişir ve Wooster kendisini ihtiyar Bassett’in kır evinde, sütlüğü çalmaya çalışırken bulur.
Burada arkadaşı Gussie Fink-Nottle evlilik planlarının suya düşmemesi için Wooster’dan yardım isteyince işler daha da karışacaktır. Wooster’ın bu karmaşadan nişanlanmadan, dayak yemeden veya hapse girmeden kurtulabilmesinin tek yolu uşağı Jeeves’in zekâsına başvurmak olacaktır. İlk kez 1939’da yayımlanan Wooster Düsturları, Wooster ve Jeeves’in en eğlenceli maceralarından biri.
*
BÖLÜM 1
Battaniyelerin arasından elimi uzatıp Jeeves’i çağırmak için zile bastım.
“İyi akşamlar, Jeeves.”
“Günaydın, efendim.”
Şaşırdım.
“Sabah mı oldu?”
“Evet, efendim.”
“Emin misin? Dışarısı çok karanlık görünüyor.”
“Sis var, efendim. Hatırlayacağınız üzere güz aylarındayız. Sislerin ve yumuşacık bir bereketliliğin mevsiminde.”
“Neyin mevsimi, neyin?”
“Sislerin ve yumuşacık bir bereketliliğin.”1
“Öyle mi? Evet. Evet, anladım. Sen yine de bana şu insanı
ayıltan iksirlerinden bir tane yapıver olur mu?”
“Hazırda bir tane var, efendim, buzlukta.” Titreşen bir
ışık gibi gözden kayboldu, yatakta doğrulup oturdum; içimde beş dakika sonra ölecekmişim gibi nahoş bir his vardı. Bir
önceki gece, Bal Arıları Kulübü’nde, Kraliyet Şövalyesi Sör
Watkyn Bassett’in biricik kızı Madeline’le dünya evine girmeye hazırlanan Gussie Fink-Nottle şerefine dostlar arasında
küçük bir akşam yemeği düzenlemiştim; böyle şeyler mahvediyor insanı. Sahiden de Jeeves içeri girmeden önce rüyamda
cibilliyetsizin biri kafama kazıklar çakıyordu; Hever’ın karısı Yael’in2 kullandığı gibi çadır kazığı da değildi üstelik, kor gibi kızgın olanlardandı.
Elinde hücre yenileyiciyle döndü. İçeceği gırtlağımdan aşağı boca edip, Jeeves’in akşamdan kalmalığı geçiren iksirlerinden içtiğimde mutlaka yaşadığım o geçici rahatsızlığı; yani kafatasımın üst kısmının uçarak tavana yapışmasını, gözlerimin yuvalarından fırlayıp, tenis topu gibi karşı duvardan sekerek geri gelmesini tecrübe ettikten sonra kendimi daha iyi hissetmeye başladım. Bertram’ın sezon ortasındaki formuna tekrar kavuştuğunu söylemek biraz abartılı kaçardı belki ama en azından nekahat evresine geçmiştim ve iki lafın belini kırabilecek durumdaydım.
“Ee!” dedim göz bebeklerimi alıp tekrar eski yerlerine yerleştirirken. “Söyle bakalım Jeeves, dünyada neler olup bitiyor? Şuradaki bugünün gazetesi mi?”
“Hayır, efendim. Seyahat Acentası’ndan gelen bir broşür.
Göz atmak isteyebilirsiniz diye düşünmüştüm.”
“Ah!” dedim. “Öyle düşündün demek, ha?”
Ardından kısa ve –doğru tabir mi emin değilim ama– – bir
şeylere gebe bir sessizlik oldu.
Sanırım çelik gibi güçlü iradeli iki adam bu kadar yakın bir ilişki içinde olunca arada sırada illa ki çatışmalar yaşanıyor; bugünlerde Wooster malikânesinde de böyle bir anlaşmazlık peyda oluverdi. Jeeves beni şu büyük turistik gemilerden birinde dünya turuna çıkarmaya çalışıyordu; benimse buna hiç ama hiç niyetim yoktu. Ancak bu konudaki bütün kesin beyanlarıma rağmen Jeeves’in bana Yaşasın-Açık-Havacı kerataların müşteri çekme umuduyla hazırladıkları bir top ya da bir kucak dolusu resimli broşürlerden getirmediği gün yok gibiydi. Bu tavrı karşısında insanın aklına, ister istemez o piyasanın ziyadesiyle durgun, hatta yok hükmünde olduğu kendisine defalarca sözle ve el kol hareketleriyle aktarılmış olmasına karşın salon halısının ortasına ölü fareler bırakmaya devam eden gayretkeş bir köpek görüntüsü geliyordu.
“Jeeves,” dedim, “bu saçmalığa burada bir son verelim.”
“Yolculuk son derece eğitici bir şeydir, efendim.”
“Daha fazla eğitim almak istemiyorum. Yıllar önce kapattım o defteri. Hayır, Jeeves. Senin sıkıntını anlıyorum. Damarlarındaki Viking kanı coşturdu seni yine. Tuz kokulu rüzgarları çekiyor canın. Başında bir deniz şapkasıyla güvertede yürüdüğünü hayal ediyorsun. Muhtemelen birileri sana Bali’deki Dansçı Kızlar’ı anlattı. Anlıyorum ve duygularını hissedebiliyorum. Ama hiç bana göre değil. Ben okyanusta giden kocaman bir yolcu gemisine tıkılıp dünyanın peşi sıra sürüklenemem.”
“Peki o zaman, efendim.” Sesinde hafif bir serzeniş vardı ve tam olarak canı sıkılmış olmasa da en azından durumdan hoşnut olmadığını açıkça görebildiğimden kibarca konuyu değiştirdim.
“Eh, Jeeves, dün geceki eğlence son derece tatmin ediciydi.”
“Sahi mi efendim?”
“Ah, kesinlikle. Herkes harika vakit geçirdi. Gussie selamlarını iletmemi istedi.”
“Nezaketine müteşekkirim, efendim. Bay Fink-Nottle’ın morali yerinde miydi?”
“Fevkaledeydi, üstelik kum saati neredeyse boşalmak üzere olduğu ve çok yakında Sör Watkyn Bassett’in damadı olacağı hâlde. Neyse ben olacağıma o olsun Jeeves, bin kere yeğdir bu, bin kere yeğdir.”
Bu sözleri sarf ederken son derece yoğun hislerle doluydum, bunun nedenini hemen aktarayım. Birkaç ay önce, Kayık Yarışları’nı kutladığımız gece bir polis memurunun şapkasını çalmaya kalkışmam nedeniyle kanunun pençesine düşmüş, karakoldaki bir ranzada rahatsız bir uyku uyuyarak geçirdiğim gecenin sabahında Bosher Caddesi’nde hâkim karşısına çıkarılmış ve güzelinden beş papel cezaya mahkum edilmiştim. Beni arkadan yükselen birtakım hakaretamiz yorumlar eşliğinde bu korkunç cezaya çarptıran sulh hâkimi, Gussie’nin müstakbel eşinin babası, yaşlı Baba Bassett’in ta kendisiydi.
Meğer ben, baktığı son davalardan biriymişim; birkaç hafta sonra uzak bir akrabasından bir çuval para miras kalınca emekli olup taşraya yerleşmişti. Yani en azından insanlara anlatılan hikâye buydu. Şahsi fikrime göre ise verdiği para cezalarına sülük gibi yapışmak suretiyle malı götürmüştü. Beş sterlin şuradan, beş sterlin buradan derken yıllar içinde nasıl bir birikim yaptığını hayal etmek hiç de zor değil.
“O gazap dolu adamı unutmadın değil mi Jeeves? Ne çetin cevizdi yahu!”
“Sör Watkyn özel hayatında muhtemelen daha az ürkütücüdür, efendim.”
“Pek sanmam. Zebaniyi neresinden kesersen kes, damarlarından aynı zehirli kan akacaktır. Neyse, bırakalım artık şu Bassett bahsini. Bugün hiç mektup geldi mi?”
“Hayır, efendim.”
“Telefonla arayan oldu mu?”
“Bir kişi aradı, efendim. Bayan Travers.”
“Dahlia Hala mı? Şehre dönmüş öyleyse, ha?”
“Evet, efendim. İlk fırsatta onu aramanızı istediğini iletti.”
“Daha büyük bir güzellik yapacağım,” dedim içtenlikle.
“Bizzat gidip görüşeceğim onunla.”
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıWooster Düsturları
- Sayfa Sayısı284
- YazarPelham Grenville Wodehouse
- ISBN9786057496115
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviYedi Yayınları / 2021
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Sessiz Bir Ölüm ~ Simone de Beauvoir
Sessiz Bir Ölüm
Simone de Beauvoir
Burada, hemşirelerin “sessiz bir ölüm” dedikleri şey anlatılıyor. Sessiz Bir Ölüm’de Simone de Beauvoir, kendi annesinin ölümünü bütün ayrıntılarıyla betimlerken unutulmaz bir edebi eser...
- Bildirge ~ Gemma Malley
Bildirge
Gemma Malley
Dokunaklı ve düşündürücü bir kara ütopya. Benim adım Anna ve burada olmamalıyım. Var olmamalıyım. Ama varım. Burada olmam benim hatam değil. Doğmayı ben istemedim....
- Salgın ~ Wayne Simmons
Salgın
Wayne Simmons
Belfast’te başlayan salgın, giderek yayılmaya başlarken, gündelik yaşam da geri dönülmez bir eşikten geçerek, giderek bir kâbusa dönüşüyor. Başlarda tek tük ama sonradan korkutucu...