Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

W ya da Bir Çocukluk Hatırası
W ya da Bir Çocukluk Hatırası

W ya da Bir Çocukluk Hatırası

Georges Perec

“‘Çocukluk hatıram yok’: Bu iddiayı kendimden emin bir şekilde, neredeyse meydan okurcasına ortaya koyuyordum. Bu mesele üzerinde bana soru sormaları boşunaydı. Ders programımda yoktu….

“‘Çocukluk hatıram yok’: Bu iddiayı kendimden emin bir şekilde, neredeyse meydan okurcasına ortaya koyuyordum. Bu mesele üzerinde bana soru sormaları boşunaydı. Ders programımda yoktu. Bundan muaftım. Bir başka tarih, Büyük olanı, büyük tırpanıyla Tarih, çoktan benim yerime cevap vermişti: savaş, kamplar.

“On üç yaşındayken bir hikaye uydurdum, anlattım ve çizdim. Daha sonra, bu hikayeyi unuttum. Yedi yıl önce bir akşam, Venedik’te, birdenbire bu hikayenin adının ‘W’ olduğunu ve bir anlamda, çocukluğumun tarihi değilse de en azından çocukluğumun bir hikayesi olduğunu hatırladım.

“Bir anda aklıma gelen başlık dışında, W’yle ilgili hiçbir hatıram yoktu aslında. Bu konuda bildiğim tek şey topu topu iki satırdan ibaret: Ateş Ülkesi’nin bir adacığında, sırıf sporla meşgul olan bir toplumun hayatı.”

**

s. 9-13

I
W’ye yaptığım yolculuğun hikâyesini anlatmaya girişmeden önce uzun süre tereddüt ettim. Bugün, buyurgan bir zaruretin dayatmasıyla, tanık olduğum olayların açığa çıkarılıp aydınlığa kavuşturulması gerektiğine kani olarak anlatmaya karar veriyorum. Bunların yayımlanmasına karşı görünen vicdani kaygıları –neden bilmem, bahaneleri diyecektim neredeyse– görmezlikten gelmiş değilim. Uzun süre, görmüş olduklarıma dair sırrı saklamak istedim; bana verilmiş olan görevle ilgili herhangi bir şeyi ortaya dökmek bana düşmezdi; öncelikle, belki de bu görev tamamlanmadığı için –ama kim bu görevi başarabilirdi ki?– sonra da bu görevi bana veren kişinin kendisi de ortadan kaybolduğu için.

Uzun süre kararsız kaldım. Bu yolculuktaki belirsiz maceraları yavaş yavaş unuttum. Ama o hayalet kentler, hâlâ uğultularını duyar gibi olduğum o kanlı koşular, denizden esen rüzgârın yırttığı dalgalanan bayraklar rüyalarıma giriyordu. Anlamama, dehşet ve büyülenme bu dipsiz hatıralarda birbirine karışıyordu.

Uzun süre hikâyemin izlerini aradım, haritaları ve rehberleri, arşiv yığınlarını inceledim. Hiçbir şey bulamadım; bazen hayal gördüğümü zannediyor, olanların unutulması imkânsız bir kâbustan başka bir şey olmadığını düşünüyordum.

… yıl önce Venedik’te, Giudecca’daki ucuz bir lokantada, içeri tanıdığımı sandığım bir adamın girdiğini gördüm. Ona doğru koştum, ama daha koşarken bir yandan da özürler geveliyordum. Kimse hayatta kalmış olamazdı. Gözlerimin gördüğü şey gerçekten olmuştu: sarmaşıklar duvarlara gömülü demirleri yerlerinden ayırmış, orman evleri yutmuştu; kum stadyumları kaplamış, binlerce karabatak yere çakılmış ve sessizlik, birdenbire dondurucu bir sessizlik çökmüştü. Ne olursa olsun, ne yaparsam yapayım, bu dünyanın tek mirasçısı, tek canlı hatırası, tek kalıntısıydım. Her şey bir yana, sırf bu yüzden yazmaya karar verdim.

Dikkatli bir okuyucu, yukarıdaki sözlerden, yapmaya hazırlandığım tanıklıkta aktör değil tanık olduğum sonucunun çıktığını anlayacaktır şüphesiz. Hikâyemin kahramanı değilim. Tam olarak ozanı da değilim. Gördüğüm olaylar, o zamana kadar anlamsız olan varoluşumun akışını değiştirmiş olsa da, hâlâ olanca ağırlıklarıyla davranışlarımın, bakış açımın üzerine çökse de, bu olayları anlatmak için bir etnologun soğuk ve serinkanlı dilini kullanacağım: Sulara gömülmüş bu dünyayı ziyaret ettim ve işte gördüklerim. İçimde Ahab’ın fokurdayan gazabı değil, Ishmael’in beyaz hülyası, Bartleby’nin(*) sabrı var. Nicelerinden istedikten sonra, şimdi dönüp yine onlardan istiyorum koruyucu gölgelerim olmalarını.

Bununla birlikte, genel denebilecek bir kurala uymak için –kaldı ki bu kuralı tartışmıyorum– şimdi, olabildiğince kısa bir şekilde, yaşantımla ilgili ve daha çok da yolculuğumu belirleyen koşullarla ilgili birkaç bilgi vereceğim.

25 Haziran 19..’da, saat dörde doğru, A.’dan çok uzakta olmayan R.’de, üç hanelik küçük bir köyde doğdum. Babamın ufak bir toprağı vardı. Ben altı yaşını bitirmeden, bir yaranın yol açtığı yan etkiler yüzünden öldü. Arkasında neredeyse borçtan başka bir şey bırakmadı; bütün mirasım birkaç parça eşyadan, çamaşırdan, üç dört parça kap kacaktan ibaretti. Babamın iki komşusundan biri beni evlat edindi; onun ailesinin yanında büyüdüm, yarı oğul, yarı çiftlik uşağı olarak.

On altı yaşında R.’den ayrıldım ve şehre gittim. Bir süre çeşitli işlere girip çıktım, ama hoşuma gidenini bulamadığım için, sonunda askere yazıldım. İtaat etmeye alışık olduğumdan ve az rastlanır bir vücut direncine sahip olduğumdan iyi bir asker olabilirdim, ama çok geçmeden askerlik hayatına hiçbir zaman tam olarak uyum sağlayamayacağımı anladım. Fransa’da, T.’deki Eğitim Merkezi’nde geçirdiğim bir yılın sonunda, harekâtlara gönderildim; on beş aydan fazla orada kaldım. V.’deyken, bir izin sırasında firar ettim. Vicdani retçi bir örgütün gözetimi altında Almanya’ya ulaşmayı başardım, orada uzun süre işsiz kaldım. Sonunda Lüksemburg sınırının hemen yakınındaki H.’ye yerleştim. Şehrin en büyük araba tamircisinde yağlayıcı olarak iş buldum. Küçük bir aile pansiyonunda kalıyor ve akşamlarımın büyük kısmını bir kahvede televizyon seyrederek ya da bazen çalışma arkadaşlarımdan biriyle tavla oynayarak geçiriyordum.

II
Çocukluk hatıram yok. Aşağı yukarı on ikinci yaşıma kadar, kişisel tarihim birkaç satırdan ibaret: Babamı dört yaşında, annemi altı yaşındayken kaybettim; savaş süresince Villard-de-Lans’taki çeşitli pansiyonlarda kaldım. 1945’te babamın ablası ve kocası beni evlat edindiler.

Bu tarih yokluğu beni uzun süre rahatlattı: Nesnel kuruluğu, ilk bakıştaki aşikârlığı, masumiyeti beni koruyordu, ama neye karşı koruyordu, tam da kendi tarihime, yaşanmış tarihime, gerçek tarihime, bana ait olan ve tahmin edilebileceği gibi, ne kuru, ne nesnel, ne aşikâr, ne de masum olan tarihime karşı değilse, neye karşı koruyordu?

“Çocukluk hatıram yok”: Bu iddiayı kendimden emin bir şekilde, neredeyse meydan okurcasına ortaya koyuyordum. Bu mesele üzerinde bana soru sormaları boşunaydı. Ders programımda yoktu. Bundan muaftım. Bir başka tarih, Büyük olanı, büyük tırpanıyla Tarih, çoktan benim yerime cevap vermişti: savaş, kamplar.

On üç yaşındayken bir hikâye uydurdum, anlattım ve çizdim. Daha sonra, bu hikâyeyi unuttum. Yedi yıl önce bir akşam, Venedik’te, birdenbire bu hikâyenin adının “W” olduğunu ve bir anlamda, çocukluğumun tarihi değilse de en azından çocukluğumun bir hikâyesi olduğunu hatırladım.

Bir anda aklıma gelen başlık dışında, W’yle ilgili hiçbir hatıram yoktu aslında. Bu konuda bildiğim tek şey topu topu iki satırdan ibaret: Ateş Ülkesi’nin bir adacığında, sırf sporla meşgul olan bir toplumun hayatı.

Bir kez daha, yazının tuzakları ortaya çıktı. Bir kez daha, saklambaç oynayan ve en çok korktuğu ya da arzu ettiği şeyin ne olduğunu –saklanmış olarak kalmak mı, bulunmak mı?– bilmeyen bir çocuk gibiydim.

Daha sonraları, on üç yaşındayken yapmış olduğum çizimlerden birkaçını buldum. Bunlar sayesinde W’yi yeniden uydurdum ve yazdım, yazdıkça da Eylül 1969 ile Ağustos 1970 tarihleri arasında La Quinzaine littéraire dergisinde tefrika halinde yayımladım.

Bugün, dört yıl sonra, bu ağır okuma-anlama çabasını nihayete erdirmeye girişiyorum. Nihayete erdirmeye derken, “sınırlarını çizme”yi kastettiğim kadar “bir isim koyma”yı da kastediyorum. W benim olimpiyat hayalime benzemiyor, bu olimpiyat hayalinin benim çocukluğuma benzemediği gibi. Ama, tıpkı benim okurken yaptığım gibi ördükleri ağda, kat ettiğim yolun, hikâyemin ilerleyişinin ve ilerleyişimin hikâyesinin kayıtlı olduğunu ve tasvir edildiğini biliyorum.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıW ya da Bir Çocukluk Hatırası
  • Sayfa Sayısı160
  • YazarGeorges Perec
  • ISBN9789753423465
  • Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviMetis Yayınları / 2016

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Bahçedeki Gidonları Kromajlı Pırpır da Neyin Nesi? ~ Georges PerecBahçedeki Gidonları Kromajlı Pırpır da Neyin Nesi?

    Bahçedeki Gidonları Kromajlı Pırpır da Neyin Nesi?

    Georges Perec

    Nice harp akademisinin ödüllendirmekte bir an bile tereddüt etmeyeceği bir yazardan, askerlik sanatı ve insanlık halleri üstüne bir sinsi gülüş. Dikkatimizden kaçmasın sakın: Bu...

  2. Karanlık Dükkan ~ Georges PerecKaranlık Dükkan

    Karanlık Dükkan

    Georges Perec

    Kurmaca bir anlatıda dile dökülen nedir? Anlatılanlar sonuçta, daha en baştan dille, dil içinde tasavvur edilmez mi hep? Dil içinde vücut bulmadan, dile dökülebilmiş...

  3. Uyuyan Adam ~ Georges PerecUyuyan Adam

    Uyuyan Adam

    Georges Perec

    İnsanlardan nefret ettiğin anlamına gelmez bu, ne diye onlardan nefret edesin ki? Ne diye kendinden nefret edesin ki? Keşke insan türüne ait olmak, o...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Aşk Evindeki Casus ~ Anais NinAşk Evindeki Casus

    Aşk Evindeki Casus

    Anais Nin

    Aşk Evindeki Casus’ta üzerindeki gözlerin farkında olan bir kadın yürüyor kalabalıkta ve Anaïs Nin sevginin peşindeki parçalanmış özü ne kadar iyi anladığını kanıtlıyor bir kez daha.

  2. Yeni Bir Hayat (Cep Boy) ~ Sandra BrownYeni Bir Hayat (Cep Boy)

    Yeni Bir Hayat (Cep Boy)

    Sandra Brown

    Tutku dolu bir yangının etkiliyici hikâyesi… Kendini eşinin iş ortağı ve yakın arkadaşı olan bir adamla tutku ve şehvet dolu bir gönül fırtınasının tam...

  3. İyi Yerliler ~ Stephen Graham Jonesİyi Yerliler

    İyi Yerliler

    Stephen Graham Jones

    Bram Stoker En İyi Korku Romanı Ödülü Shirley Jackson En İyi Korku Romanı Ödülü “Stephen King’in O ve Peter Straub’un Hayalet Hikâyesi kitaplarının hayranları...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur