Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Vesvesen
Vesvesen

Vesvesen

Mehmet Yıldız

Hisler, hayaller ve takıntılar… Düşünce sokağımızın fıtri ve kaçınılmaz misafirleri. Bu misafirleri seçemiyoruz, evet. Fakat sokaktaki herkesi de evimize almak zorunda değiliz. Sen istemediğin…

Hisler, hayaller ve takıntılar…

Düşünce sokağımızın fıtri ve kaçınılmaz misafirleri.

Bu misafirleri seçemiyoruz, evet.

Fakat sokaktaki herkesi de evimize almak zorunda değiliz.

Sen istemediğin takdirde evine kimse giremez.

Evinin penceresini ve kapısını kontrol etmen yeterli.

O zaman pencerelerden seyret, içlerine girme!

Kitapları ve videolarıyla milyonlara ulaşan Mehmet Yıldız Vesvesen’de, vesveselerden, takıntılardan veya bunalımlardan artık korkmaya gerek olmadığını, onlara nasıl hükmedilebileceğini anlatıyor.

İÇİNDEKİLER

ALLAH, ŞEYTANI NEDEN YARATTI?………………………………………. 9
Evliyaları Evliya Yapan Nedir? ……………………………………………………….13
Şeytanın İnsanlara Musallat Olmasının Önemi ………………………21
KÖTÜ DÜŞÜNCE VE TAKINTILARINDAN KURTUL………….25
Manevi Hastalıkların Sebebi Günahlardır ………………………………. 33
Günahlardan Kaçabilmenin Yolu ………………………………………………….. 34
VESVESE NEDİR?………………………………………………………………………….37
Evlilik Konusunda Gelen Vesvese…………………………………………………. 39
Koku ile İlgili Vesvese…………………………………………………………………………. 40
Çocuk Konusunda Gelen Vesvese…………………………………………………41
Temizlik Konusunda Gelen Vesvese ……………………………………………42
Mehdilik Konusunda Gelen Vesvese …………………………………………. 44
İtikadi Noktada Gelen Vesvese…………………………………………………….. 45
İbadet Noktasında Gelen Vesvese……………………………………………… 45
Küfre Düşmek de Bir Vesvesedir……………………………………………………59
ŞEYTAN, İNSANI NASIL ALDATIR?……………………………………….69
Vesvese İçten Çözülür ……………………………………………………………………….71
Aklın Mertebeleri ………………………………………………………………………………….86
BUNU YAPARSAN ŞEYTANA HÜKMEDERSİN……………………89
Şeytan Tard Edilir, Nefis Terbiye Edilir ……………………………………….91
Bütün Maddi Hastalıkların Kökü Maneviyattadır……………………92
Vesvesenin En Büyük Çözümü – Gaye-i Hayal ……………………105
KUSURSUZ BİR İBADET İÇİN BİLMEN GEREKENLER …….111
VESVESELERİNİ ENGELLEYECEK 7 FORMÜL……………………131
İmkân-ı Zatî – İmkân-ı Zihnî ……………………………………………………………150
100 Kapılı Saray……………………………………………………………………………………157
ŞEYTANIN AKIL OYUNU ‘TARAFSIZ BAKIŞ’ …………………..159
İnsan İçinden Geldiği Gibi Yaşamalı mıdır?…………………………….164

Allah, Şeytanı
Neden Yarattı?

Asıl adı İblis olan şeytan, ateşten yaratılmıştır. Şeytan kendi ham maddesi olan ateşi, insanın yaratılış ham maddesi olan topraktan daha üstün saydığı için ilk insan Hz. Âdem’e(a.s.) secde etmemiş ve yoldan çıkmıştır. Böylelikle kendi fıtratı bozulduğu gibi, başkalarının da fıtratını bozmaya çalışmıştır. Peki rahmeti sonsuz olan Allah(c.c.), kullarını yoldan çıkaran şeytanı neden yaratmıştır? Yaratmasaydı da herkes cennetlik olsa olmaz mıydı?

Allah(c.c.) Secde Suresi yedinci ayette: “O yarattığı her şeyi güzel yapmış.” buyurmaktadır. Madem Allah’ın(c.c.) yarattığı her şey güzeldir, o zaman şeytanın yaratılmasında da bir hayır ve güzellik var mıdır? Kur’an’da birçok yerde şeytan konusunda bizlere ikazlar vardır. Allah(c.c.) bize bu ikazları vereceğine şeytanı direkt yaratmasaydı ya da yarattığı gibi öldürseydi olmaz mıydı? Hem böylelikle şeytan birçoklarının cehenneme gitmesine sebep olmazdı. Aklımızda oluşan bunca sorunun cevabını vermeye öncelikle şu sorudan başlayalım: Şeytan olmasaydı herkes cennetlik olur muydu? Hayır, olmazdı.

Zira, şeytan olmasaydı cennet olmazdı. İnsanın bir şeyden lezzet alabilmesi için evvela kabiliyetlerinin gelişmiş olması gerekir. Bizim lezzet alabilecek kabiliyetlerimiz olmasaydı, bu kabiliyetlerin karşılığının olmasının bir anlamı olmazdı. Nasıl ki görmeyen, duymayan, lezzet alma duyusu olmayan bir insanı saraya koysak bir anlamı olmaz. Çünkü sarayda en güzel manzaralar var ama o insanda görecek göz yok; sarayda en güzel lezzetler var ama o insanda onu tadacak dil yok; sarayda en hoş nidalar var ama o insanda onu duyacak kulak yok. Aynen öyle, şeytan olmasaydı cennetin de bir anlamı olmayacaktı. Çünkü lezzet alacak kabiliyetlerimiz açılmayacaktı. Düşünsenize, ortaokuldan liseye, liseden üniversiteye geçiş için girdiğimiz tüm sınavlar kaldırılıyor. Böyle bir durumda ilkokulu bile bitirebilecek kabiliyeti olmayan insanların, üniversitede olması orayı üniversite yapar mı? Okuma yazma bilmeyen insanların üniversitede olması orayı üniversite yapmayacağı gibi; lezzet alabileceği kabiliyetleri, yani manevi organları ve latifeleri gelişmemiş bir insanın da direkt cennette olması orayı cennet yapmaz. Cennetten istifade edemeyen, Allah’ın(c.c.) isimlerine muhatap olamayan insanları cennete koymakla orası cennet olmaz. Demek insanın cennetlik seviyeye gelmesi için evvela dünyaya gelmesi ve imtihanlara tabi tutulması şarttır. İnsanın önce burada kabiliyetleri gelişecek ki daha sonra ebedi bir vazife alabilsin. İşte bizim bu kabiliyetlerimizin gelişmesinin temel sebebi; şeytanın bize sürekli musallat olmasıdır.

Kömür ile elmas madenlerinin ham maddesi başlangıçta aynıdır. Her ikisi de aynı karbon sayılarından oluşturulmuştur. Daha sonra aynı karbon sayısından oluşan o madenlerin her birisine çok yüksek ısıda ateş verilmiştir. Ateş verildikten sonra kömür, yanıp kül olurken; elmas, parlayıp kul olmuştur. Bizlerin oradaki manzarayı görüp, “Siz bu ateşi bu madenlere verdiniz ama kaç ton kömür zayi oldu.” diyerek bu duruma üzülmesi mantıklı değildir. Çünkü ortaya çıkan bir avuç elmas yanan tonlarca kömürün çok üstünde bir kıymete sahiptir. Ateş, araya girince bu ayrımı nasıl sağlıyorsa; aynı karbon yapısındaki insanların kiminin sobaya kömür olmasını, kiminin vitrine elmas olmasını sağlayan ateşin adı da şeytandır. Maksat, elmas ile kömürü ayırmaksa, bu ateşi vermek hayırdır. Şeytan olmasa kimin cennet kimin cehennem ehli olacağı ortaya çıkmayacaktır.

İnsan, şeytanın yaratılmasının altında yatan hikmeti bilmeyince ‘‘Hz. Âdem’in(a.s.) günahının vebalini biz niye çekiyoruz? Allah(c.c.) şeytanı yaratmasaydı da hepimiz cennette yaşamaya devam etseydik olmaz mıydı?’’ diye kendisinin iman dairesinden çıkmasına sebep olacak sorularda boğulabiliyor. Bu sorulara en güzel ve tatmin edici cevabı ise Bediüzzaman Said Nursi veriyor.

Hz. Âdem’in(a.s.) cennetten çıkarılmasının hikmeti tavzif yani onun vazifeli olmasıdır. Bu konunun tam anlaşılması için bir örnek verelim. Bir çiftçi muz, incir, elma ve armuta ait bir çuval tohumu toprağa saçtığında, tohumların bir kısmı ağaç olup tonlarca meyve verecektir. Başka bir kısmı da ya çürüyüp gübre olacak ya da bir böceğin gıdası olup gidecektir. Tohum torbadayken mücadele edeceği hiçbir şey yoktur. Ancak toprağın altına girdiği an hem çürümemenin hem de böceklere yem olmamanın mücadelesi başlar. Mücadeleyi kazanan, çekirdeğinde yazılı olan tonlarca meyveyi, güzellikleri ortaya çıkarır. Çekirdeğin uyanması toprağa girmesine bağlıdır. Bizler, bazı tohumlar zayi olmasın diye tohumları toprağa atmazsak, bu sefer elimizdeki tüm tohumlar zayi olacaktır. Tohum toprağa atılıp ağaç olmadıktan sonra, ha toprakta ha çuvalın içerisinde çürümüş, bir farkı yoktur. Demek, tohumda yazılı güzelliklerin açığa çıkması için toprağa düşmesi şarttır. Tıpkı Hz. Âdem’in(a.s.) dünya toprağına düşmesi gibi. Allah(c.c.), insanlık tohumları tohum olarak kalmasın, içindeki güzellikler ortaya çıksın diye Hz. Âdem’i(a.s.) cennetten alıp, dünya toprağına ekmiştir. Bazıları zayi olmasınlar diye, Hz. Âdem’i(a.s.) cennetten dünyaya getirmeseydi, insanlık inkişaf etmeyecekti ve bu sefer hepimiz heder olacaktık. Birilerinin “Allah(c.c.) bizi dünyaya göndermeseydi, şeytan bize musallat olmasaydı da hepimiz cennette kalsaydık.” gibi düşünceleri geçerli olsaydı, insanlığın hiçbirinin cennetten lezzet alabilecek kabiliyetleri gelişmeyecekti ve gelişmeyeceğinden, biz cennette dahi olsak orası cennet olmayacaktı. Kör, sağır, dilsiz bir insanın dünyanın en güzel sarayında olup lezzet alamaması gibi biz de cennetten lezzet almayacaktık. Demek ki bizim dünyaya gönderilme sebebimiz, Allah’ın(c.c.) birimizi cennete birimizi cehenneme almayı murad etmesinden ziyade; kabiliyetlerimizin gelişip, Allah’ın(c.c.) esmasına muhatap olmamız içindir. Bunun için nasıl tohum toprağa atılıp su ile buluşuyorsa biz de dünya toprağına atılıp kabiliyetlerimiz gelişsin diye şeytanla buluşturuluyoruz ve onun fitnesi ile imtihan oluyoruz.

Evliyaları Evliya Yapan Nedir?

Birçok evliyanın evliya olma sebebi, şeytanının kuvvetli olmasıdır. Evliyaların o kabiliyette ve kuvvette olmasına, şeytanla olan çetin imtihanları sebeptir. Bazılarının şer dediği şeytan, bugün birçok evliyanın terakkisinin temel sebebidir. Çünkü rakip olmazsa şampiyonluk yok demektir. Mike Tyson, kazandığı unvanı ağır siklet boks şampiyonlarının karşısında kazanmıştır. Eğer Evander Hollyfield olmasaydı da, Mike Tyson sürekli acemi sporcularla müsabakaya çıksaydı, namı bu kadar bilinmezdi. Demek ki müsabakada kuvvetli olmak için rakibin de kuvvetli olması gerekir. Bugün Mike Tyson’ı, Mike Tyson yapan en büyük rakibi Evander Hollyfield; Barcelona’yı Barcelona yapan Real Madrid olduğu gibi, evliyaları evliya yapmaya sebep olan da şeytanın ta kendisidir.

Bu meseleden dolayı birçok insan dalalete düşmüştür. ‘‘Şeytanın yaratılması şerdir. Allah(c.c.), şeytanı yaratarak cehenneme gitmemize sebep olmuştur.’’ diye düşünen bu insanların bir kısmı ‘‘Allah’ın(c.c.) her fiilinde hayır yok.’’ diyerek; bir kısmı da ‘‘Hayrı Allah(c.c.), şerri de şeytan yaratıyor.’’ diyerek yoldan çıkmıştır. Aslında yaratma noktasında şer ve çirkin diye bir şey yoktur. Her şey ya bizzat güzeldir ve hayırdır ya da neticeleri itibarı ile güzeldir ve hayırdır. Hayrı da şerri de yaratan ancak Allah’tır(c.c.). Lakin Allah’ın(c.c.) hayra rızası var, şerre ise yoktur. Şerrin yaratılması şer değildir, şerrin işlenmesi şerdir. Bıçak üretim fabrikaları insanlığın şerri için değil, hayrı için uğraşır. İnsanlar evinde meyvesini, etini doğrasın diye üretim yaparlar. Ama bazen kötü niyetli biri hayır için üretilen bıçağı alıp bir insanı öldürür. Bu durumda suçlu, bıçak fabrikası değil; bıçağı kötüye kullanan insandır. Herkesin faydası için üretilen bir bıçağın kötüye kullanılması, bıçağın üretilmesini şer yapmaz. Hayır ve şer, yapılan işin, işlenen fiilin Allah’ın(c.c.) emir ve rızasına uygun olup olmamasıyla ilgilidir. Yani, bunlar fiilin kendisiyle değil, sıfatıyla alakalıdır. Şöyle ki: Konuşma fiilinin yaratıcısı Allah’tır(c.c.). Dil fabrikası O’nun(c.c.), kelamlar O’nun(c.c.), konuşulan bütün eşya da O’nundur(c.c.). O halde bir insan ne konuşursa konuşsun, hayırlı bir iş olan konuşmayı yaratan Allah’tır(c.c.). Konuştuğu helal ise bu konuşma “hayır” olur, haramsa kendi hakkında “şer” olur. Şerrin yaratılması şer değildir; şer olan, şerri kazanmak, ona yönelmek ve onu irade etmektir. Dolayısıyla şeytanın yaratılması da şer değildir; şeytana uyup yanlış işler yapmak şerdir. Şeytanı yarattığından dolayı –haşaAllah’a(c.c.) şer işlemiş denilemez. Öğretmenin çoktan seçmeli sınavda cevaplara dört tane yanlış şıkkı koyması şer değildir. “Keşke öğretmen sınavda yanlış şıkları koymasaydı da hepimiz doğruyu işaretleseydik.” diye bir mantık olamaz. Doğru ve yanlış şıkları karıştırıp koymak imtihanın gereğidir. Burada yanlış olan, doğru varken yanlışı tercih etmektir. Demek ki öğrenci sınavı kaybettiğinde, kaybetme sebebi şıkların içine yanlışları koyan öğretmen değil, şıkların içinden yanlışı seçen kendisidir. Yani burada öğretmen yanlışları oraya koyarak yanlış yapmadı, aksine doğru yaptı. Öğrenci çalışmadı ve doğru varken yanlışı seçerek kendisi yanlış yaptı. Tıpkı bu misaldeki gibi şeytanın yaratılması da yanlış ve şer değildir. Hayır ve şer birlikte olacak ki mücadele ve imtihan olsun. Öyleyse bu mücadelede şer olan şeytanın yaratılması değil, kimilerinin kendi iradeleri ile şeytanın yolunu tercih ederek şer işlemeleridir.

Allah(c.c.), kâinattaki her mahlûka yüzer vazife takmış olsa, bu vazifelerin doksanı hayırlı neticeler verse ama birkaçı bazı küçük zararlara sebep olsa bu durumda, o unsurun hayrı, zararına galip geleceğinden, sevk ve faaliyeti gerekli olur. Şayet Allah(c.c.), o unsuru birkaç küçük zararından dolayı men edip vazifesinden geri bıraksa, bu durumda doksan faydalı neticesi de kaybolacağından, asıl o zaman büyük şer olur. Bu ise Allah’ın(c.c.) rahmet ve hikmetine zıttır. Onun için hayır ve hikmet, ufak zararlara ve şerlere bakmaz, neticede ortaya çıkan küllî hayra bakar, ona göre yaratır.

Mesela, birisi tarladan topladığı mahsulleri üstü açık bir alanda unutsa ve o süre zarfında Allah(c.c.) yağmur yağdırdığı için mahsuller ıslansa, o kişi: ‘‘Yağmurun yağması çok kötü bir şeydir.’’ diyemez. Çünkü burada şer, yağmuru yağdırana değil, mahsulü dışarıda bırakana aittir. Hem zaten sırf onun mahsulü ıslanmasın diye Allah(c.c.) yağmur yağdırmasa, bir sonraki seneye o kişi de dahil kimsenin mahsulü kalmayacaktır. Yağmur yağmasa ölümler, yokluklar, kıtlıklar, susuzluk ortalığı kasıp kavuracaktır. Sel gibi afetlerin, dere yatağına yapılan evimize zarar vermesi yağmurun suçu değildir. Kendi ihmalimizin ve tedbirsizliğimizin bir neticesidir. Bizler evimize zarar gelmemesi için, “Keşke yağmur yağmasaydı veya olmasaydı.” desek, o zaman bir tek cüz’î (küçük) zarar gelmemek için, küllî (büyük) bir hayır ve faydayı yok etmiş oluruz.

Ateşin yaratılmasında çok hayırlar vardır. Ateş, bütünüyle hayır ve güzeldir. Çünkü ateş hayatın devamını sağlayan nimetlerden biridir. Ateş olmasa yemekler pişmeyeceği gibi sanayi de olmaz. Sanayideki ocaklar; demiri, bakırı, altını ateşle işler. Bugün medeniyet, teknoloji ve maddi gelişimin hemen hepsi ateş sayesinde ayakta durur ve ilerler. Demek ki Allah(c.c.), ateşi kötü anlamda kullanmamız için değil; onu hapsedelim ve ocakta yemeğimizi pişirelim, fabrikada madenimizi işleyelim, evlerimizde ısınalım diye yaratmıştır. Aynı şekilde Allah(c.c.) şeytanı da ona uyup cehenneme düşelim diye değil; onunla mücadele edelim, kabiliyet ve latifelerimizi geliştirip cennet ehli olalım diye yaratmıştır. Bütün manevi terakkilerin temelinde, nefis ve şeytanla cihad etmek yatar. İnsan, içindeki nefse ve dışarıdaki şeytana rağmen, halen istikamet yolunda gidebilirse, manen çok terakki eder. Bu insanın ruh ikliminde nice çiçekler açar. Öyleyse nefsin de şeytanın da yaratılmaları güzeldir. Güzel olmayan, nefse uymak ve şeytana aldanmaktır. Cüz’î bir şerrin gelmemesi için küllî hayrı terk etmek, küllî bir şerdir. Öyle ise kâfirlerin kendi iradeleri ile küfre girip ebedî ateşte yanmalarına mâni olmak için mahlukatı yaratmamak, küllî bir şer olur ki bu da Allah’ın(c.c.) hikmet ve iradesi ile bağdaşmaz.

Büyük hayırlar için küçük şerler kabul edilir. Eğer hiç şer olmasın düşüncesiyle güzel neticeleri ortaya çıkaran bazı şerler terk edilirse, o zaman daha büyük şerler işlenmiş olur. Bir insan küllî hayır olan şifa için, cerrahın ameliyatta vücuduna atacağı küçük kesikleri yani cüz’î şerleri kabul etmezse bu durum daha büyük bir şerre sebep olur, kişi hayatından olur. Savaşta yakını şehit düşen insan, “Keşke hiç askerlik olmasa, askerlik tamamen kalksa ve kimse şehit düşmese.” dese, bu sefer vatan elden gider. İslam toprakları düşman istilasında kalır. Canımız, mal ve mülkümüz tehlikeye girer. Kangren hastası “Ben parmağımı kestirmem.” derse kolu da gider. Kolumu vermem diyenin sonu ölüm olabilir.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Diğer İslam Psikoloji
  • Kitap AdıVesvesen
  • Sayfa Sayısı184
  • YazarMehmet Yıldız
  • ISBN9786050848243
  • Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
  • YayıneviTimaş / 2023

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Bahtına Düştüm Ya Rab ~ Mehmet YıldızBahtına Düştüm Ya Rab

    Bahtına Düştüm Ya Rab

    Mehmet Yıldız

    Alıp gidecekler şu dünyadan. Ne diyeceksin? İşim vardı… Dünyam yoğundu… Etrafımdakilerin gönlünü yapmakla meşguldüm… Ya benim hatırım nerede derse. Ne cevap vereceksin? Allah’ın imtihan...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur