New York Times gazetesinin çok satan kitaplar listesinin gözde yazarından göz kamaştıran bir roman daha…
İNKÂR EDİLEN BİR ARZU…
YASAKLANMIŞ, ÖZLEM DOLU BİR AŞK…
Yakışıklı bir Çingene olan Kev Merripen uzun süredir güzel ve terbiyeli Winnifred Hathaway’yi arzulamaktadır. Fakat gizemli bir kökene sahip olduğundan belirsiz geçmişinin etrafına ışık saçan hassas Win’e zarar vermesinden korkar. Bu yüzden onun cazibesine karşı koymaya çalışır ve çok geçmeden genç kız ondan çok ama çok uzağa gitmek zorunda kalır.
Merripen, Win İngiltere’ye geri döndüğünde her ne olursa olsun aşkı inkâr eden biriymiş gibi görünmeye devam eder. Bu sırada genç kızın karşısına çekici, karşı konulmaz bir talip çıkar. Kev ya şimdi harekete geçecektir ya da asla. Fakat önce kaderine dair tehlikeli bir sırla yüzleşmesi gerekmektedir, aksi takdirde âşık olduğu kadını sonsuza dek kaybedecektir.
“Nefesinizi kesecek.” Romantic Times
***
Bölüm Bir
Londra, 1848
Kış
Win her zaman Kev Merripen’in sade bir manzara ya da bir kış günü kadar güzel olduğunu düşünürdü. O her açıdan uzlaşılması son derece güç olan iri ve çarpıcı bir adamdı. Egzotik yüz hatları göz bebeklerinin ayırt edilemeyeceği kadar koyu renkli gözlerine mükemmel bir fon yaratıyordu. Saçları gür ve kuzguni siyahtı, kaşları kalın ve düzdü. Geniş ağzının daimi düşüncelere dalmış gibi duruşu ise Win’in en karşı konulmaz bulduğu özelliklerinden biriydi.
Merripen. Âşığı değil aşkıydı. Birbirlerini çocukluktan, ailesi onu yanlarına aldığından beri tanıyorlardı. Hathaway’ler ona her zaman kendilerinden biri gibi yaklaşmışlardı, fakat Merripen hep bir hizmetliymiş gibi davranmayı tercih etmişti. Bir koruyucu. Bir yabancı.
Genç adam Win’in yatak odasına gitti ve eşikte durup onun şifoniyerin üzerinde duran birkaç özel eşyasını valizine yerleştirmesini izledi. Bir saç fırçası, bir kutu toka, kız kardeşi Poppy’nin onun için işlemiş olduğu bir avuç dolusu mendil. Win bu eşyaları deri çantaya tıkarken Merripen’in hareketsiz bir şekilde orada durduğunun fazlasıyla farkındaydı. Bu hareketsizliğin ardında ne olduğunu çok iyi biliyordu çünkü o da içinde aynı özlem girdabını hissediyordu.
Ondan ayrılacak olma düşüncesi yüreğini parçalıyordu. Ve seçme şansı yoktu. İki yıl önce kızıl humma geçirdiği günden sonra hasta bir insana dönüşmüştü. Çok zayıf ve hassastı, yorgunluk ve bayılma nöbetleri geçiriyordu. Akciğerlerin zayıf, demişti bütün doktorlar. Boyun eğmekten başka yapılabilecek bir şey yoktu. Yaşam boyu yatak istirahati ve erken bir ölüm.
Win bu kaderi kabullenmeyecekti.
İyileşmek, diğer insanlara bahşedilmiş olan şeylerin tadını çıkarmak istiyordu. Dans etmek, gülmek, kırlarda yürümek… Sevmek… Evlenmek… Günün birinde kendine ait bir aile kurmak.
Sağlığı böylesine elverişsiz bir durumdayken bunları yapma ihtimali yoktu. Ancak bu artık değişmek zorundaydı. Dinamik ve genç bir doktor olan Julian Harrow’un onun gibi hastalar üzerinde son derece başarılı sonuçlar elde ettiği bir Fransız kliniğine gidiyordu. Harrow’un tedavileri alışılmışın dışındaydı ve tartışmalara yol açıyordu, yine de Win bunu umursamıyordu. İyileşmek için gereken her şeyi yapardı. Çünkü o güne ulaşamazsa Merripen’e de sahip olamazdı.
“Gitme,” dedi genç adam usulca, neredeyse onun duyamayacağı bir sesle.
Win içinde fırtınalar kopmasına rağmen sakin durabilmek için büyük bir savaş verdi. “Lütfen kapıyı kapa,” demeyi başardı. Yapacakları sohbet için mahremiyete ihtiyaçları vardı.
Merripen kıpırdamadı. Esmer teni kızardı ve siyah gözlerinde ona hiç yakışmayan bir öfke belirdi. Şu an tam bir Roman’dı, duyguları izin verdiğinden daha çok yüzeye yakındı.
Genç Adam ölümcül bir hasarla son bulabilecek temastan kaçınmak adına ondan uzaklaşırken, Win kapıyı bizzat kapadı. “Neden gitmemi istemiyorsun Kev?” diye usulca sordu.
“Orada güvende olmayacaksın.”
“Kesinlikle güvende olacağım,” dedi Win. “Dr. Harrow’a inanıyorum. Tedavileri bana çok mantıklı geliyor, başarı oranı da oldukça yüksek…”
“Başarıları kadar başarısızlıkları da var. Burada, Londra’da çok daha başarılı doktorlar var. Önce onları denemelisin.”
“Ben en çok Dr. Harrow ile şansım olduğuna inanıyorum.” Win onun siyah gözlerinde beliren sert ifade karşısında gülümsedi, dile getiremediklerini çok iyi anlıyordu. “Sana döneceğim. Söz veriyorum.”
Merripen bunu duymazdan geldi. Win ne zaman karşılıklı duygularını dile getirmeye çalışsa sert bir kayaya tosluyordu. Genç adam onu umursadığını ya da onu sadece korumasına ihtiyaç duyan hassas biri olarak gördüğünü asla itiraf edemiyordu. Cam fanusta korunan bir kelebek olduğunu.
Tabii bu arada kendi özel ilişkilerini de sürdürmeye devam ediyordu.
Merripen özel meselelerinde son derece ketum davransa da Win ona bedenini sunan pek çok kadın olduğundan ve onu kendi hazları için kullandıklarından emindi. Onun bir başkasıyla yatıyor olması fikri ruhunun derinlerinde umutsuzluk ve öfkenin belirmesine sebep oldu. Win’i tanıyanlar içinde ona karşı hissettiği arzuyu bilseler kesinlikle şoka uğrarlardı. Buna özellikle Merripen çok şaşırırdı.
Onun ifadesiz yüzünü gören Win, pekâlâ Kev, diye düşündü. İstediğin buysa ben de sana karşı soğuk davranırım. Anlamsız, hoş bir vedalaşma ile bu işi bitiririz.
Onu sonsuzluk gibi gelen bir süre boyunca görmemenin acısını daha sonra tek başına yaşayabilirdi. Bu sonsuza kadar birlikte ama ayrı yaşamaktan çok daha iyiydi zira hastalığı daima aralarına girecekti.
“Pekâlâ,” dedi telaşla. “Yakında buradan ayrılacağım. Endişelenmene hiç gerek yok Kev. Leo yolculuk sırasında benimle ilgilenecek ve…”
“Kardeşin kendine bakacak durumda bile değil,” dedi Merripen sert bir sesle. “Gitmeyeceksin. Burada kalacaksın, benim sana…”
Cümlesinin devamını getiremedi.
Win onun sesine gömülü olan öfke ve acıyı hissetmişti.
Durum ilginçleşiyordu.
Kalbi hızla atmaya başladı. “Beni…” Nefes alabilmek için duraksadı. “Beni gitmekten alıkoyacak tek şey var.” Genç adam ona ilgiyle baktı. “Neymiş o?”
Win’in konuşacak cesareti bulması yaklaşık olarak bir dakikasını aldı. “Beni sevdiğini söyle. Bunu bana söyle ve burada kalayım.”
Siyah gözleri irileşen Kev’in içine çektiği nefes havada süzülen baltanın sesine benziyordu. Genç adam sessiz ve hareketsizdi.
Win onun cevap vermesini beklerken hem eğlendiğini hem de umutsuzluğa kapıldığını hissediyordu.
“Ben… Ailedeki herkesi umursuyorum…”
“Hayır. Senden istediğim şey bu değil.” Win ona doğru ilerledi ve beyaz ellerini onun sert, kaslı göğsüne bastırdı. Kev’in sarsıldığını hissetti. “Lütfen,” dedi sesindeki umutsuzluktan nefret ederek. “Bunu bir kez duysam yeter, o zaman yarın ölecek olmam bile umrumda olmaz…”
“Yapma,” diye inleyerek geriledi Merripen.
Genç kız tedbirli olmaktan vazgeçerek onu gömleğinin bol kıvrımlarından yakaladı. “Söyle bana. Bu konuyu artık bir açıklığa kavuşturalım…”
“Sus, yoksa yeniden hastalanacaksın.”
Onun haklı olduğunu bilmek Win’i çileden çıkarıyordu. Kalp atışlarını hızlandıran ve ciğerlerini sıkıştıran o tanıdık halsizlik ve baş dönmesini hissedebiliyordu. Onu yarı yolda bırakan bedenine lanet etti. “Seni seviyorum,” diye inledi. “İyi olsaydım yeryüzündeki hiçbir güç beni senden ayıramazdı. İyi olsaydım seni yatağıma alır ve sana en az diğer kadınlar kadar tutkulu olabileceğimi gösterirdim…”
“Hayır.” Onu susturabilmek için eliyle genç kızın ağzını kapadı, ancak dudaklarının sıcaklığını hisseder hissetmez hemen geri çekildi.
“Ben bunu itiraf etmekten korkmazken sen neden korkuyorsun?” Ona yakın olmak, ona dokunmak bir tür delilik olsa da pervasızca ona yaslandı. Kev onu incitmeden itmeye çalıştı, fakat Win yerinden kımıldamamak için tüm gücünü sarf etti. “Ya bu benimle geçirdiğin son an olsaydı? Hislerini söylemediğin için üzülmez miydin? Bana…”
Merripen çaresizlik içerisinde onu susturabilmek için dudaklarını onun dudaklarına bastırdı. İkisi de soluk soluğa öylece durup bu hissin tadını çıkardılar. Win onun sıcacık nefesini yanağında hissediyordu. Genç adam inanılmaz bir güçle onu sertçe kendine doğru çekti. Ve her şey birdenbire alevlendi, ikisi de coşkun bir ihtiyaç duygusuyla kendisini kaybetti.
Win onun nefesindeki elma tatlılığını ve kahve acılığını, en çok da o kendine has kokusunu hissedebiliyordu. Daha fazlasını arzulayarak ona biraz daha yaslandı ve Kev bu masum teklifi kısık, vahşi bir inlemeyle kabul etti.
Genç kız onun dilinin dokunuşunu hissetti. Onu derinlere çekerken, Kev dilini tereddütle hareket ettirmeye başladı inleyerek ve onu daha da sıkı tuttu. Win’in her yanını hiç tatmadığı bir zayıflık sardı, hisleri onun ellerine, dudaklarına ve bedenine açtı… O güçlü bedenini üzerinde, kollarının arasında, içinde… Ah, onu istiyordu, onu istiyordu ve…
Merripen onu vahşi bir açlıkla öpüyordu, dudakları sert ama tatlı darbelerle Win’in dudaklarının üzerinde geziniyordu. Bütün sinir uçları hazla tutuşan genç kız kıvranarak ona daha da yaklaştı, çaresizce ona daha yakın olmak istiyordu.
Eteklerinin tüm katmanlarına rağmen uyluklarının hoş bir ritimle uyluklarına sürttüğünü hissedebiliyordu. İçgüdüsel bir hareketle elini onu rahatlatmak isteyerek aşağı kaydırdı ve titreyen parmakları uyarılmış erkekliğine dokundu.
Kev dudaklarını dudaklarından ayırmadan ıstırapla inledi. Bir anda elini onun elinin üzerine koyup bedenine bastırdı.
Onun sıcaklığını hisseden genç kızın gözleri kocaman açıldı. “Kev… Yatak…” diye fısıldadı kıpkırmızı kesilerek. Onu çok uzun zamandır umutsuzca istiyordu ve sonunda bu olacaktı. “Beni…”
Merripen bir küfür savurarak onu kendinden uzaklaştırdı ve yana döndü. Soluk soluğaydı ve kendini kontrol etmekte zorlanıyordu.
Win ona yöneldi. “Kev…”
“Geri çekil,” dedi genç adam onu yerinden sıçratan sert bir ses tonuyla.
Bir dakika boyunca öfke dolu nefes alış verişleri dışında hiçbir ses duyulmadı.
İlk konuşan Merripen oldu. Sesi öfke ve tiksintiyle ağırlaşmıştı, hangi hissi Win’e hangisini kendine yönelttiğini tahmin etmek imkânsızdı. “Bu bir daha asla olmayacak.”
“Beni incitmekten korktuğun için mi?”
“Seni o şekilde istemediğim için.”
Genç kız bu sözler üzerine öfkeden kaskatı kesildi ve inanmadığını belirtircesine bir kahkaha attı. “Biraz önce bana karşılık veriyordun. Bunu hissettim.”
Merripen’in yüzü gölgelendi. “Bu herhangi bir kadına karşı verilebilecek bir tepkiydi.”
“Sen… Sen bana karşı özel hiçbir şey hissetmediğini mi söylemeye çalışıyorsun?”
“Aileden birini koruma arzum dışında herhangi bir şey yok.”
Win bunun yalan olduğunu biliyordu; kesinlikle yalandı. Ama onun bu duyarsız reddedişi gidişini biraz daha kolaylaştıracaktı. “Ben…” Konuşmak zordu. “Ne kadar asilsin.” Alaycı konuşmaya çalışıyor olsa da nefesi kesildi. Aptal, zayıf ciğerler.
“Aşırı yoruldun,” dedi Merripen ona doğru yürüyerek. “Dinlenmen gerekiyor…”
“İyiyim,” dedi Win öfkeli bir şekilde ve lavabonun önüne gidip sıkıca tutunarak dengesini bulmaya çalıştı. Kendini iyi hissettiğini fark edince bir havluyu ıslatıp kızarmış yanaklarına bastırdı. Aynaya bakarak yüzüne o her zamanki dingin ifadeyi yerleştirdi. Her nasılsa sesinin de ifadesiyle uyumlu olmasını başarmıştı. “Ya her şeyinle benim olursun ya da hiçbir şey istemiyorum,” dedi. “Burada kalmamı sağlayacak sözlerin neler olduğunu biliyorsun. Onları söylemezsen gideceğim.”
Odanın havası duygu yüklüydü. Sessizlik uzadıkça Win’in sinirleri daha da geriliyordu. Aynadan onun sadece geniş omuzlarını ve bir kolunu görebiliyordu. Çok geçmeden Merripen harekete geçti, odanın kapısı açıldı ve kapandı.
Win nemli havluyla yüzüne kompres yapmaya devam etti. Havluyu bıraktıktan sonra onun en mahrem bölgesine dokunmuş olan eline baktı. Hâlâ o anı yaşıyordu sanki. Dudakları hâlâ o tatlı sert öpüşün etkisiyle titriyor, göğsü umutsuz aşkının acısıyla parçalanıyordu.
“Pekâlâ,” dedi aynadaki yansımasına bakarak. “İşte artık geçerli bir nedenin oldu.” Kahkahalarla gülerken gözlerinden akan yaşları silmek zorunda kaldı.
Cam Rohan çok geçmeden Londra rıhtımına doğru yola çıkacak at arabasının yüklenmesiyle ilgilenirken hata yapıp yapmadığım düşünmeden edemiyordu. Karısına ailesine bakacağına dair söz vermişti. Fakat Amelia ile evleneli henüz iki ay olmamışken genç kadının kız kardeşlerinden birini Fransa’ya gönderiyordu.
“Bekleyebiliriz,” demişti Amelia’ya ve onu kollarının arasına alıp göğsüne dağılan gür kahverengi saçlarım okşamıştı. “Win’i bir süre daha yanında tutmak istiyorsan onu kliniğe baharda göndeririz.”
“Hayır, bir an önce gitmeli. Dr. Harrow zaten fazlasıyla zamanın boşa geçirilmiş olduğunu söyledi. Win’in iyileşmesi için tedaviye bir an önce başlaması gerekiyor.”
Cam Amelia’nın pragmatik ses tonunu duyunca gülümsemişti. Duygularını saklamada son derece başarılı olan karısı yüzeyde aşırı katı bir görünüme sahip olsa da Cam ona ulaşmayı başaran birkaç kişiden biri olarak genç kadının ne kadar hassas olduğunu çok iyi biliyordu. Cam onun gardını indirebilen tek kişiydi.
“Mantıklı olmalıyız,” diye eklemişti Amelia.
Cam onu sırtüstü yatırıp lambanın ışığında o güzel yüzünü seyretmişti. O iri mavi gözler gece kadar karanlıktı. “Evet,” demişti usulca. “Ama her zaman mantıklı davranmak pek de kolay olmuyor değil mi?”
Başını iki yana sallayan genç kadının gözleri sulanmaya başlamıştı.
Cam onun yanağını okşayarak, “Küçük tarla kuşum,” diye fısıldamıştı. “Son aylarda pek çok değişikliği bir arada yaşamak zorunda kaldın ki bunlardan biri de benimle evlenmendi. Ve şimdi kız kardeşini senden uzaklaştırıyorum.”
“İyileşmesi için bir kliniğe gönderiyorsun,” demişti Amelia. “Onun için en iyisinin bu olacağını biliyorum. Hatta onun tek… Onu özleyeceğim. Win ailenin en nazik ve en sevilen üyesi. O bir arabulucu. Yokluğunda muhtemelen hepimiz birbirimizi…” Hafifçe kaşlarını çatmıştı. “Kimseye ağladığımı söylemeye kalkışma yoksa fena bozuşuruz.”
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıVazgeçmem Senden
- Sayfa Sayısı352
- YazarLisa Kleypas
- ÇevirmenSeden Gürel
- ISBN9944825351
- Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
- YayıneviEpsilon / 2012
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Hapishane: Mahrem Bir Yalnızlık Hikâyesi ~ Cesare Pavese
Hapishane: Mahrem Bir Yalnızlık Hikâyesi
Cesare Pavese
Hapishane, politik görüşleri nedeniyle Calabria’ya sürgüne gönderilen Pavese’nin kendi yaşam deneyiminden izler taşır: Stefano bir süre cezaevinde kaldıktan sonra bir köye sürgüne gönderilir. Gündüzleri...
- Ruhun Kuytusunda ~ Aharon Appelfeld
Ruhun Kuytusunda
Aharon Appelfeld
Doğu Avrupa’da ücra bir dağ tepesinde yıllar yılı amcalarının yaptığı işi devralıp Yahudi şehitliğinin bekçiliğini üstlenen biri kız biri erkek iki kardeşin, Amalia ve...
- Gece Yarısı Kütüphanesi ~ Matt Haig
Gece Yarısı Kütüphanesi
Matt Haig
“Yaşamla ölüm arasında bir kütüphane var,” dedi. “Bu kütüphanedeki raflar sonsuza kadar gider. Her kitap yaşamış olabileceğin başka bir hayatı yaşama şansını sunar sana....