Hüsranımız arzumuzun anahtarıdır; bir şeyi ya da birini istemek onun yokluğunu hissetmektir;
dolayısıyla bir eksiği fark ve kabul etmek her türlü hazzın ve tatminin önkoşulu gibi görünür.
Vazgeçmek ya da vazgeçmemek?
Kaçınılmaz gibi görünen bu sorunun yanıtı hiçbir zaman basit olmamıştır.
Alışkanlıklarımızdan vazgeçmek bir şeydir fakat toptan hayatın kendisinden vazgeçmek bambaşka. Fedakârlığın bir biçimi, hayran olunacak ve ilham alınacak olumlu hisler uyandırırken, diğeri derinden rahatsız eder, ya da etkin olarak arzulanan bir şey değildir.
Belli ki iyi ve kötü fedakârlık her zaman vardır fakat ilk elden hangisinin hangisi olduğunu bilemeyiz. Bir şeyden vazgeçeriz çünkü mevcut koşullarladevam edemeyeceğimizi biliriz. Bu anlamda vazgeçmek kritik bir seçimdir, farklı bir geleceğe atılmış bir adım denemesidir.
Adam Phillips Vazgeçmek Üzerine’de vazgeçmenin birçok çeşidi arasındaki boşlukları ve bağlantıları aydınlatarak elzem bir soruya işaretetmemizi sağlıyor: Daha yaşam dolu hissetmek için neden vazgeçmeliyiz?
*
Önsöz
İnsanlar, normal şartlar altında, bir şeyi bıraktıklarını veya bir -şeyden vazgeçtiklerini söylerken genellikle sigaradan, alkolden, çikolatadan ya da günlük hayatın diğer anestezik hazlarından söz ederler; topyekûn hayatı bırakmaktan, intihar etmekten bahsetmezler (insanlar sadece kendilerine zarar verdiği düşünülen alışkanlıkları bırakmak isteme eğilimindedir öte yandan). Belli şeylerden vazgeçmek yararımıza olabilir, ama birinin her şeyden öylece vazgeçmesi fikri hiçbir zaman cazip değildir. Herkesin içmesine ihtiyaç duyan alkolikler gibi, hayatın yaşamaya değer olduğu ve yaşamaya değer olmak zorunda olduğu (düpedüz kutsal da sayılıyor olabilir tabii) yönünde kati bir kültürel mutabakat var. Mümkün olduğunca basit bir şekilde ifade etmek gerekirse, fedakârlıklar iyi ya da kötü olabilir ve hangisinin iyi, hangisinin kötü olduğu her zaman peşinen belli değildir.
Bir hayranlık duyduğumuz ve heveslendiğimiz vazgeçmek var, bir de bizi derinden tedirgin eden vazgeçmek. Gerçek umut ve gerçek umutsuzluk neyden feragat etmemizi gerektirir mesela, bir şeyden vazgeçerken yaptığımız şeyin ne olduğunu hayal ediyoruz tam olarak? Öyleyse, diyelim ki, bu kitap basit bir fikrin, temel ve geniş kapsamlı muğlaklığıyla ilgili. Değişebileceğimize inandığımız zaman bir şeylerden vazgeçiyoruz, değişemeyeceğimize inandığımız zamansa hepten vazgeçiyoruz.*
Yeni düşüncelerin tamamı, tıpkı eski düşüncelerin tamamı gibi, feda etmekle, istediğimiz hayatları elde edebilmek için nelerden vazgeçmemiz gerektiğiyle ilgili. Günümüzde sağlığımız için, gezegenimiz için, duygusal ve ahlaki esenliğimiz için ve tabii zenginlerin kâr etmesi için birçok şeyden vazgeçmemiz isteniyor. Ama bu iyileştirici fedakârlıklar cümbüşünün yanı sıra veya belki de altında bir umutsuzluk ve yalnızca bırakıp gitmek istemenin dehşeti de var. Hayatın mücadele etmeye değmeyebileceği hissiyatını uzak tutma ihtiyacı var, öyle bir mücadele ki bu; dinlerin, terapilerin, eğitimin, eğlencenin, metaların ve genel olarak sanatın amacı bize bu cephede yardımcı olmak. Görünen o ki, günümüzde giderek daha çok insan hayatına nefretleriyle, peşin hükümleriyle ve kendilerine buldukları günah keçileriyle devam edebiliyor aslında. Nietzsche’nin Ahlakın Soykütüğü Üstüne’deki ifadesiyle “hiçliği istemeye, yaşama karşısında gönülsüzlüğe, yaşamın en temel koşullarına başkaldırmaya” her zamankinden daha çok teşneyiz sanki.**
Siyasi ve şahsi ilişkilerde yaşadığımız daimi hayal kırıklığı, ifade özgürlüğü dediğimiz şeye yönelik talep ve bundan duyulan korku, uzlaşı korkusu ve özlemi ve muhtelif fundamentalizmlerin getirdiği zoraki uzlaşılar, kültürel alanda yılgınlık ve haklı bir öfkeden müteşekkil bir kültürel iklim yarattı. Canlılığımıza ilişkin çelişkili duygularımız, ne kadar geçici olursa olsun, canlılığın bizi ayakta tuttuğu hissi dayanılmaz bir gerilim halini aldı ve çözülmesi gerekiyor. Dolayısıyla, hayatlarımızı fedakârlık ve gizli ortağı taviz fikrine başvurmadan hayal ya da tarif etmeyi hâlâ beceremesek de, fedakârlık yaparak ne elde etmek istediğimiz ve ne elde edebileceğimiz meselesi daha da belirsiz; hem istediklerimiz hem istediğimizi bilmediklerimiz söz konusu burada. Şahsi ve siyasi ideallerin formülleri ya fazla kendinden emin ya da fazla kararsız bir hal aldı. Fedakârlık mefhumu ne istediğimizi bilmemize dayanıyor oysa.
Vazgeçmek, daima, bir şeyi daha iyi addedilen bir şey uğruna feda etmektir. Ne zaman bir şey yapmak istesek, ne zaman bir seçim yapsak, kaçınılmaz soru şudur: Vazgeçmek zorunda olduğumuz şey nedir? Seçim, tanımı gereği, dışlayıcıdır ve tercih bildirir. Demek ki işin içinde hayali bir takas vardır; karşılığında bir şey verileceği düşüncesiyle bir şeyden vazgeçilir. İster kendimize güvenimizden, ifade özgürlüğünden, sosyalliğimizden, istemekten, anlamdan, ister bizzat hayatın ta kendisinden vazgeçelim (ki bu kitabın her bölümü bunları farklı açılardan ele alıyor) diyebiliriz ki, müzakere edilen anlaşmanın bilincinde olmasak da aklımızda bunun bir getirisi vardır. Herhangi bir fedakârlıktan ne istediğimiz sorusu tartışmaya değerdir her zaman. Konuşulması gereken şey fedakârlık ve huzursuzluklarıdır. Bir şeyi ya da birini bırakmamız, vazgeçmemiz, ne istediğimizi düşündüğümüzü daima ortaya çıkarır.
Dolayısıyla şunu unutmamamız gerekir ki vazgeçmek, binbir türlü haliyle, başka her ne ise, hediye vermektir aynı zamanda (ve bu hediye her zaman yukarı verilir, daha yüksek bir otoriteye verir gibi, asla aşağı değil).* Kişinin bir şeyden vazgeçmesi, kendi varsaydığı menfaatinin, görünürde yeğlediği hazzın peşinden gitmesidir, ama çoğunlukla anlayamadığımız ve bütün ekonomilerde olduğu gibi, öngöremediğimiz bir ekonomide gerçekleşir bu takas. Sanki hayatımızın belli anlarında bize “Vazgeç!” ya da “Bırak!” emri verilir ve böylece müphem bir isteme, umma ve pazarlık hali başlar. Elimizden geldiğince fedakârlığımızın neticesini, bundan istediğimiz istikbali hesaplamaya…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme
- Kitap AdıVazgeçmek Üzerine
- Sayfa Sayısı144
- YazarAdam Phillips
- ISBN9786053147343
- Boyutlar, Kapak13 x 19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviAyrıntı Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Yorum ve Aşırı Yorum ~ Umberto Eco
Yorum ve Aşırı Yorum
Umberto Eco
Edebiyatta ve sosyal bilimlerde, metinlerin anlamını yorumlamak en önemli uğraşlardan biridir. Öyleyse, bir metinden çıkarılacak anlamın sınırları var mıdır? Yazarın niyetlerinin bu sınırların belirlenmesinde...
- Halka Doğru – Büyük Mecmua (1919) ve Yedigün (1936-1939) Yazıları ~ Halide Edib Adıvar
Halka Doğru – Büyük Mecmua (1919) ve Yedigün (1936-1939) Yazıları
Halide Edib Adıvar
“Bizim elimizde zaman ve müze kokan, kıymetli kaplı, içi eski yazılar, tezhiplerle, zamanla sararmış kâğıtlarla dolu bir millet hayatı kitabı var. Bu kitaba başımızın...
- Fırtınayı Kucaklamak ~ Mustafa Kutlu
Fırtınayı Kucaklamak
Mustafa Kutlu
Gidiyorlar, ağıt yakalım arkalarından. Çünkü gitmek var, dönmek yok. Bağırlarına basmışlar çocuklarını ve dişlerini sıkarak. Yağmura, kara, dipçiklere ve saat kulelerine aldırmayarak. Tel örgüleri...