Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Vassaf Bey
Vassaf Bey

Vassaf Bey

Memduh Şevket Esendal

Esendal’ın “Vassaf Bey” romanı zaman, mekân ve bazı kişileri bakımından Ayaşlı ile Kiracıları romanıyla uyuştuğu kadar öykülerindeki kadın-erkek ilişkilerinin tüm karakteristik özelliklerini de taşır….

Esendal’ın “Vassaf Bey” romanı zaman, mekân ve bazı kişileri bakımından Ayaşlı ile Kiracıları romanıyla uyuştuğu kadar öykülerindeki kadın-erkek ilişkilerinin tüm karakteristik özelliklerini de taşır. Esendal, 1930’lar Ankarası’nın bir görünümünü sunarken, basit günlük yaşam içerisinde genç kızlar için evliliğin önemini, evlilikte ne bulduklarını anlatmakta; küçük burjuva bireylerin aile ve evlilik ilişkilerindeki ahlaksal değer yargılarındaki çelişkileri ele almakta; Batı kültürüyle geleneksel değerlerin çatışmasını sergilemektedir. Yine 1930’larda yayımlanan “küçük roman” niteliğindeki “Saide”de olsun, kısa öykülerinden “Genç Kızla Yaşlı Adam”da olsun, gönül ilişkileri, ev-aile kurma istekleri anlatılırken dönemin toplumsal, kültürel, ekonomik koşulları, farklı evlilik anlayışları her yönüyle yansıtılmaktadır. Esendal, sevgi arayışının getirdiği gönül kırıklıklarını kolayca bir tiyatro sahnesinde yankılanacak canlı diyaloglarla, tüm renkleriyle veriyor.

“Ben yaşlı kocaya varırım ama, düzülü koşulu bir evim olur. Sen Vassaf Bey’in evini gördün mü? Kuş yuvası gibi.”

KONUŞMALAR

İki arkadaş. Biri genç bir kız. Yargıtay’dan emekli Hayri Hakveren’in kızı, yirmi üç yaşlarında Perihan. Sevimli, güzel bir kız. Öteki, gene o yaşlarda Behice adında güzel bir kadın. Ölmüş bir albayın kızı. Bankalardan birinin hesap işleri müdürü Nihat Akça’nın da karısı. İki yıllık evli. Sekiz aylık da bir kızı var. Bir temmuz günü kuşluk saatlerinde, Ankara’nın Yenişehri’nde Nihat’ın Yuva Sokağı’ndaki evinde mutfağın yanındaki aralıkta konuşuyorlar. Perihan diyor ki: “Sen ama iç sıkacak kadar hamarat oldun artık!”

Behice güldü: “A, o nasıl lakırdı öyle” dedi.
— İşte öyle… Hadi bırak şu ütüyü de konuşalım.
— Konuş şekerim, benim ütümün sana ne zararı var?
— Benim başım ağrır, hem burası sıcak.
— Pencereyi açıver.
— Canım banka müdürünün karısı ütü yapar mı?
— Ya ne yapar? Aşçı kadın bizi beğenmedi gitti. Belkıs da İnci’yi
gezdirmeye çıktı. Sen benim yerimde olsan ne yaparsın?
— A, bankaya telefon ederim: “Birini bul ütü yaptıracağım” derim. Bulsun, işi ne! Kendim de yatağın üstüne uzanır kitap okurum.
— Oh, ömrüne bereket! Ya bankadaki kızar da çat diye telefonu
kaparsa?
— Adam sen de, çamaşırları toplar kolacıya yollarım, hem yıkar
hem de ütülerler.
— Parlak! Bunları yeni mi düşündün?
— Hadi, hadi bırak şu ütüyü de konuşalım.
— Konuş kızım. Benim ütümün sana ne zararı var?
— Bu aralıkta mı?
— Niçin? Dedikodunun en iyisi böyle yerde olur.

— Benim dedikodu yapacağımı nereden biliyorsun?
— Koca lakırdısı mı edeceksin?
— Ederim ya… Benim başka düşündüğüm yok ki! Yavaş yavaş
tiryakisi oluyorum. Bir yerde koca lakırdısı olmazsa içim sıkılıyor. Sen zavallı, onun tadını duyamadan ütüye kavuştun, keyfin
yerindedir.
Behice güldü: “Darısı senin başına!” dedi.
— Bu Ankara’da Tezveren Dede de yok ki adak adayayım.
Kâmuran bile koca buldu da ben bulamadım.
— Hangi Kâmuran’ı söylüyorsun? Bilemedim.
— Canım Naci beylerin evlatlığı yok mu?
— Ha, onun adı Kâmuran mı? Kime varıyormuş?
— Bir kaymakam bulmuş.
— Kendi mi bulmuş?
— Kendi bulmuş ya. Kaçacak bile olmuş da Naci Bey, “Biz verelim, hiç kaçma” demiş. Hanımı kızıyordu: “Tam işe yarayacağı çağa kadar besle, bıraksın seni kocaya kaçsın…” diyor. Kız kaymakam koca bulur da kaçmaz olur mu? “Ben bile kaçardım” diyecektim, kendimi tuttum.

— Kaçtığı herif nasıl şey acaba?
— Hiç fena değil. Biraz boyu kısarak ama Kâmuran’a göre
koca. Kızı bir yere çıkarmazlar. Bakkaldan eve, evden bakkala. Kız
kocayı evle bakkal arasında buldu. Ben her gün sokak sürterim,
tanımadığım kimse de yoktur, yüzüme tatlı bakana rast gelmedim.
— Yok devenin başı! Kim bilir kaç yüz sulu herif bakıp sırıtmıştır.
— Ama hiçbiri beni almaya kalkışmadı.
— O da doğru değil, Cezmi seni istemedi mi?
— İlahi Behice, söylediğin söze bak! Cezmi birine demiş ki:
“Bu kız hoşuma gidiyor, vereceklerini bilsem gider isterdim”.
Bunu kime dediği de belli değil. Bu söz Güzide Halamın kulağına gelmiş. Onu da kim getirmiş, o da bilinmiyor. Ama herkese,
“Cezmi Perihan’ı istiyor!” diye yaydı. Cezmi de hiç aldırmadı. Sen
de bunu kocaya istenmek mi sayıyorsun? Beğendim doğrusu…
Akıllı kızsın.
— Helbet akıllı kızım ne beğenmiyorsun!
— Beğenmem ya. Hadi bırak şu ütüyü de içeri gidelim.
— Şimdi kocam gelecek, beni ütü yaparken görsün!..

— Aile saadeti filminden bir sahne değil mi? Ayol herif hizmetçiden hoşlansaydı bir ahretlik alırdı.
— Ben kocamın yoluna saçımı süpürge ederim!
— Kocan da süpürgeden hoşlanıyor desene!..
— Hoşlanıyor da söz mü? Ölüyor, bayılıyor.
— Ah ne olurdu, şöyle bir alık herif de ben bulsaydım.
— Sen beğenip varmazdın ki.
— Yalan değil. Ne yapayım, alçakgönüllü değilim. “Olunca bir
koca olsun” derim.
— Bekle biraz da bahtın açılsın!
— Ben beklerim ama yıllar beklemiyor.
— Yıllar beklemiyor da, sen de koca karı oldun da, evde kaldın
değil mi?

— Eh, şimdilik kalmadıksa da yolundayız. Sıtkı Bey’in kız kardeşlerini düşün! Çirkin kadınlar da değil. Babaları varlıklıymış. Kırıntıları, paraları da var. Kardeşleri de bunları beklemiş olacak. Çeyiz yapmışlar beklemişler. Görsen neler var. Kapılarını çalan olmamış. Evde bir temizlik, bir temizlik. Hem o evdeki besleme kız hem de kendileri, yorulup hasta düşünceye kadar temizlik yapıyorlar. Allah vermesin! Evlerine bir misafir gitse arkasından bir temizlik. Korkmuyorum dersem inanma. Düşün, biri altmış yıl beklemiş, öteki de hiç olmazsa elli yıl. Giyinişlerine bakarsan belki bu gün de bekliyorlar. Bu altmış yıl nasıl geçmiş? İşte benim gibi. Benim de geçiyor.

Yıllar ne olacak, geçip gider. Ben daha koca bulacağım diye düşünür dururum. — Aman Perihan! Sen hep işi böyle azıtırsın. Daha yaşın yirmi bir, hemen kırk yaşına, elli yaşına girer Sıtkı Bey’in kız kardeşleri de olursun. Daha dur bakalım. Önde ablan var. — Yanlışın var. Benim yaşım dolu dolu yirmi üç. Kocaya da bu yıllarda varılır. Benim önümde dört beş yılım var. Bu yıllarda kocaya varamadın mı kendine bir iş aramalı, anladın mı? Sen ablama bakma, onu isteyenler çok oldu. Bu gün de istiyorlar. Elinde işi de var. Kocaya varamazsa yargıçtır. Ben neyim? Hiç. Güzide Halamın her gün başının etini yiyorum, “Bana bir koca bul” diye. Açık söylemiyorum ya! O anlıyor. Ama bulunmuyor ki! — Bulunsa da bakalım varacak mısın? — Evet, varacak mıyım? Varmaya çalışacağım ama, kim bilir, hoşuma gitmeyen bir adama da varmak istemem.

— İstemezsen acele etme!
— Sen kocaya vardın da ne rahat konuşuyorsun. Beni şimdi
beğenmezlerse otuzundan sonra mı beğenecekler?
— Birini tanısam kulağından tutup getireceğim!
— Behice, akşam şeytanlar kulağıma neler söyledi biliyor musun?
— Ne söyledi?
— Şu Vassaf Bey beni almaz mı?
— Hoppalaa! Bu da nereden çıktı? Baban yaşta adama mı varacaksın?
— Ne olur?
— Sen kaçırmışsın kızım, kendini büyük pabuçluya okut!
— Niçin kaçırmış olayım? Cumhuriyet balosunda sen değil
miydin, “Bu ihtiyara bayılıyorum!” diyen?
— Hay Allah cezanı versin, böyle demekle hemen o adama
varmaya mı kalkarlar. Yakışıklı, temiz giyiniyor. Hoşuma gitti, “Ne
güzel adam” dedim. Nezihe de arkasından baktı: “Yirmi yıl önce gelmiş” dedi. Senin adama kötü gözle bakacağın aklıma bile gelmedi.
— Yediği naneye bak, kötü gözle baktım da ne yaptım?
— Daha ne yapacaksın, kart, yetmiş yaşında adama göz koymuşsun!
— Ya siz, ortalığın körpe çocuklarına göz koyuyorsunuz ya!
— A, Allah’tan kork, ben kimin genç çocuğuna göz koydum?
— Ha, unuttun değil mi? Neydi o dazlak kafalı şair?
Behice güldü:
— Ah evladım, dedi, Aziz olacak ayol! Pek de şeker şeydi.
— Ya Nezihe’nin yelken kulağı!
— Şeyda!

Perihan orada bulduğu bir sandalyeyi çekip oturdu. Lisede tanıdıkları çocukları hatırlayıp gülüştüler. Sonra bir aralık söz yeniden Vassaf Bey’e döndü. Perihan, eğer alırsa Vassaf Bey’e varmayı iyice aklına koymuş: “Ben, diyor, genç bir kocaya varıp onunla uğraşamam.” Behice de bunu anlamıyor, “Canım, herkes genç kocaya varıp da ne uğraşıyor?” diyor. — Ne uğraşıyoru var mı? Senin evin var mı? Yok. Kocanın da yok. Bir ev kurmaya çalışacaksınız. Kız büyüyecek, arkasından biri daha…

— Yanlışın var. Bizim evimiz kurulmuş. Her şeyimiz de var. Ama
kira eviymiş. Eh, olsun, oturup günümüzü geçiriyoruz ya. Hiç ev
kurmayı düşündüğüm yok!
— Sen düşünmezsin de ben düşünürüm. Senin kocan bir de
gezginci olsa? Bugün burada yarın bilmem nerede?
— Eh, sen de gezginci olanına varma!
— Yarın kocan da havalanır, başlar seni asmaya!
— Asacağı var, asmayacağı var.
— Hiç asmayacağı yok. Bir kadın alıp da başka kadın yüzüne
bakmamış bir tek erkek göstersene!
— E, azacak olunca senin Vassaf Bey de azar.
— Onun azacağı mazacağı kalmamış.
— E, onu da koca mı sayacaksın?
— Koca ya. Bizim memleketimizin en akıllı en hatırı sayılır
adamlarından biri.
— Kocalık akılla mı? Sen de seçme söylemesene!
Burada iki arkadaş arasında gizli kalacak bir konuşma oldu. Bu
konuşmanın sonunda Perihan diyor ki:
— Ben her şeyi hesaba katarak ona varacağım, ben de ona genç
bir erkek diye varmıyorum ya!
— Canım böyle saçma şey olur mu?
— Niçin olmasın? Şimdi kocam var mı? Oturuyorum ya. Her
kadın bir erkekle mi yaşıyor? Güzide Halam yirmi beş yaşında dul
kalmış, bir daha da erkek yüzü görmemiş. Ne olmuş?
— Sen onu halana sor.
— Hiç sormam. Gül gibi yaşamış. Daha da yaşayacak.
— Hem bakalım böyle yaşamayı o adam ister mi?
Perihan düşünceli:
— Evet, dedi, onu bilmiyorum.
— Bu kadar yıllar bekâr yaşamış, şimdi evlenir de rahatını bozar mı?
— Ben onun rahatını bozmam ki.
— Canım Perihan çocuk musun? Bir adamın evine genç bir
kadın girer de rahatı bozulmaz olur mu?
— Beni anlayıncaya kadar belki rahatsız olur. Sonra idare ederim.

Bu konuşma uzar giderdi. Behice’nin kızını getirdiler, ikisi de çocuğu sevip okşamaya başladılar, sonra Nihat geldi. Perihan’ı yemeğe alıkoymak istediler, Güzide Halasına gideceğini söyleyip ayrıldı.

Yaprakların sararıp da dökülmedikleri, güneşli, ılık bir güz gününde öğleden sonra, Yenişehir’den Fidanlık’a inen yolun başında Perihan, Vassaf Bey’e rast geldi. Durup konuştular. Vassaf Bey kızdan nereye gittiğini sormuş olmalı ki Perihan, “Güzide Halama gidiyorum” dedi. “Evde oturmaktan sıkılıyorum. Sabahleyin de Güzide Halamdaydım, şimdi de gene oraya gidiyorum. ‘Ne var ne yok?’ diye soracağım. Yeni bir şey olmadığını biliyorum ama gene soracağım. Sonra da somurtup oturacağım. Yapacak esaslı bir dedikodu bile yok. Can sıkıntısından düşüp öleceğim diye korkuyorum.” Vassaf Bey gülümsedi: “Çok sıkılmışsınız” dedi. — Ya, bilmezsiniz ne kadar üzülüyorum. Hiçbir işe bakamıyorum. Bizim ev tasa kuyusu gibidir. Annem zararsız dedikodu yapmayı bilmez. Birini çekiştirecek olsa kıyasıya söyler.

En sevmediği de Güzide Halamdır. Hiçbir sözü yoktur ki bir ucu Güzide Halama dokunmasın. Ben de halamı çekiştirdiğini istemem. Ağır söylerim, sonra odama çekilir ağlarım. Babamla oturup konuşuyorduk, iyiydi. Siz onu bu yakında görmediniz değil mi? Aman korkunç bir politikacı oldu. Üç beş emekli Sabri Beylerde toplanıyor, ortalığı düzeltiyorlar. Bir gün Sabri Beylere uğrasanız dinlersiniz! Geçende, “Yeni Parti gelirse bütün emeklileri saylav seçtireceklermiş!” dedim, bana kızdı: “Mebuslukta gözü olanın gözü çıksın” dedi. “Aaa, Allah saklasın, yaşım dolunca ben bile adaylığımı koyacağım” dedim. “İnanırım,” dedi, “bundan sonra iyi gün görecek değiliz ya!” Çekildi, odasına gitti. Ondan beri benimle politika konuşmuyor. Dün gece ben halamdaydım, ablama hükümeti çekiştirmiş. Biraz sustuktan sonra Perihan, Vassaf Bey’den sordu:

— Siz nereye gidiyorsunuz? dedi
— Hiç, akşam gezintisi.
— Ben de gelsem sizi rahatsız eder miyim?
— Aman rahatsızlık ne demek. Aranıp da bulunamayan bir
arkadaş!

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Geçmiş Günler ~ Memduh Şevket EsendalGeçmiş Günler

    Geçmiş Günler

    Memduh Şevket Esendal

    “Ev boşaldı, bu kedi de sokakta kaldı. Olan bitenin farkında mıdır dersiniz? Acıdır. Duvar üstünde ne düşünüyor? Sürünecek! Bir yağmurlu gecede, tren yolu boyundaki...

  2. Mendil Altında ~ Memduh Şevket EsendalMendil Altında

    Mendil Altında

    Memduh Şevket Esendal

    1946 yılında Hikâyeler İkinci Kitap, 1958’den itibaren Mendil Altında adıyla yayımlanan bu öykülerinde Memduh Şevket Esendal, yine kendine has bir atmosfer yaratıyor. Büyükelçilik, müfettişlik...

  3. Taş Havan ~ Memduh Şevket EsendalTaş Havan

    Taş Havan

    Memduh Şevket Esendal

    “Taş Havan” adını verdiğimiz elinizdeki kitapta, 1949-1960 yılları arasında süreli yayınlarda çıktıktan sonra çeşitli kitaplarına dağılmış Esendal öykülerini bir arada okuyacaksınız. “Memduh Şevket Esendal’ı...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Baba ve Piç ~ Elif ŞafakBaba ve Piç

    Baba ve Piç

    Elif Şafak

    Elif Şafak’ın Baba ve Piç adlı kitabını okudunuz mu? Okuyun. Üzerine çok yazıldığı için çok kısadan söyleyeceğim: Farklı katmanları, farklı okumaları, farklı çağrışımları keşfetmek...

  2. Dönüş ~ Cengiz DağcıDönüş

    Dönüş

    Cengiz Dağcı

    Sabahları sokakta duruyor, sırtımı binaların duvarlarına dayayıp kaldırımda koşuşup oynayan çocuklara bakıyor, onların yanına varıp onlarla beraberce oynayasım ve sevinesim geliyordu. Fakat kendilerini ürkütmemek...

  3. Yokmusun ~ Meryem NartYokmusun

    Yokmusun

    Meryem Nart

    Tek Aşk, İki Farklı Göz… Meryem Nart, altıncı romanı #YOKMUSUN ile okurlara alışılmışın dışında bir okuma sunuyor ve okurları Esra ile Dünya’nın gözünden tek...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur