Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Vahşi Hafiyeler
Vahşi Hafiyeler

Vahşi Hafiyeler

Roberto Bolaño

Canın sıkkın olduğunda okunacak kitaplar var. Hem de pek çok. Sakin olduğun zamanlar için de bir edebiyat var. Bence bu tür en güzeli. Bir…

Canın sıkkın olduğunda okunacak kitaplar var. Hem de pek çok. Sakin olduğun zamanlar için de bir edebiyat var. Bence bu tür en güzeli. Bir de hüzünlü olduğun zamanlar için bir edebiyat. Ve neşeli olduğun zamanlar için bir başka edebiyat. Bilgiye susadığın zamanlar için de bir edebiyat var.

Ve umutsuz olduğun zamanlar için de ayrı bir edebiyat var. Ulises Lima ile Belano’nun üretmek istedikleri edebiyat işte bu sonuncu türden bir edebiyattı. 1975’in son gününde “damardan gerçekçilik” akımının kurucuları Arturo Belano ile Ulises Lima ödünç aldıkları bir arabayla Meksika’dan ayrılırlar. Amaçları, uzun yıllar önce Sonora Çölü’nde kayıplara karışmış gizemli şair Cesárea Tinajero’nun izini bulmaktır. Belano ile Lima’nın kovalamacaya dönüşen arayışları ve sonraki yirmi yıla yayılan maceraları hem yakın dostları hem de dünyanın dört bir yanında yollarının kesiştiği kişiler aracılığıyla aktarılınca ortaya bir kuşağın öyküsü çıkar. Çağdaş Latin Amerika romanının en önemli örneklerinden Vahşi Hafiyeler, sınırların ve türlerin birbirine karıştığı bir dünyada genç ve şair olmak hakkında: Latin Amerikalı ve sürgün olmak, yaşama ve ölüme olduğu kadar edebiyata da inanmak… Tıpkı Cortázar’ın Seksek’i gibi çığır açıcı, muhteşem bir eser. İki binli yılların yeni edebî akımları bu eserin açtığı yolu takip edecekler. Enrique Vila-Matas

İÇİNDEKİLER

I. Meksika’da Kaybolan Meksikalılar (1975) …………………….21
II. Vahşi Hafiyeler (1976-1996)
1. Amadeo Salvatierra, Palacio de la Inquisición
yakınlarında República de Venezuela Sokağı,
Meksiko DF, Ocak 1976 ……………………………………189
Perla Avilés, Leonardo da Vinci Sokağı, Mixcoac
Mahallesi, Meksiko DF, Ocak 1976 ……………………..191
Laura Jáuregui, Tlalpan, Meksiko DF, Ocak 1976 ………..195
Fabio Ernesto Logiacomo, La Chispa dergisi yazıişleri,
Independencia ile Luis Moya sokaklarının köşesi,
Meksiko DF, Mart 1976 …………………………………….200
Luis Sebastián Rosado, La Rama Dorada Kafeterya’sı,
Coyoacán, Meksiko DF, Nisan 1976 ……………………204
Alberto Moore, Pitágoras Sokağı, Narvarte Mahallesi,
Meksiko DF, Nisan 1976 ……………………………………212
Carlos Monsiváis, Madero Caddesi’nde yürürken,
Sanborns yakınlarında, Meksiko DF, Mayıs 1976 …..215
2. Amadeo Salvatierra, Palacio de la Inquisición
yakınlarında República de Venezuela Sokağı,
Meksiko DF, Ocak 1976 ……………………………………217
Perla Avilés, Leonardo da Vinci Sokağı, Mixcoac
Mahallesi, Meksiko DF, Mayıs 1976 …………………….218
Piel Divina, Tepeji Sokağı’nda, çatı katında bir odada,
Meksiko DF, Mayıs 1976 …………………………………..224
Laura Jáuregui, Tlalpan, Meksiko DF, Mayıs 1976 ………..226
Luis Sebastián Rosado, Moore’ların evinde verilen
partide, yirmiden fazla kişi, çimlerin üzerinde,
ışıklandırılmış bahçede, Las Lomas Mahallesi,
Meksiko DF, Temmuz 1976 ……………………………….227
Angélica Font, Colima Sokağı, Condesa Mahallesi,
Meksiko DF, Temmuz 1976 ……………………………….232
3. Manuel Maples Arce, Chapultepec Ormanı’nda,
Calzada del Cerro’da gezinirken, Meksiko DF,
Ağustos 1976 …………………………………………………..235
Barbara Patterson, Los Claveles Oteli’nin bir odası,
Niño Perdido Caddesi ile Juan de Dios Sokağı’nın
köşesi, Meksiko DF, Eylül 1976 ………………………….237
Amadeo Salvatierra, Palacio de la Inquisición
yakınlarında República de Venezuela Sokağı,
Meksiko DF, Ocak 1976 ……………………………………240
Joaquín Font, Colima Sokağı, Condesa Mahallesi,
Meksiko DF, Ekim 1976 ……………………………………241
Jacinto Requena, Café Quito, Bucareli Sokağı,
Meksiko DF, Kasım 1976 …………………………………..242
María Font, Colima Sokağı, Condesa Mahallesi,
Meksiko DF, Aralık 1976 …………………………………..248
4. Auxilio Lacouture, Felsefe ve Edebiyat Fakültesi,
UNAM, Meksiko DF, Aralık 1976 ……………………….253
5. Amadeo Salvatierra, Palacio de la Inquisición
yakınlarında República de Venezuela Sokağı,
Meksiko DF, Ocak 1976 ……………………………………267
Joaquín Font, Ruh Sağlığı Kliniği “El Reposo”,
Meksiko DF eteklerinde, Desierto de los Leones
yolu üstünde, Ocak 1977 …………………………………..269
Joaquín Vázquez Amaral, ABD’nin batısında bir
üniversitenin kampüsünde yürürken, Şubat 1977 ….271
Lisandro Morales, Comercio Sokağı, Morelos Parkı
karşısı, Escandón Mahallesi, Meksiko DF,
Mart 1977 ………………………………………………………273
Laura Jáuregui, Tlalpan, Meksiko DF, Mart 1977 …………280
6. Rafael Barrios, Café Quito, Bucareli Sokağı,
Meksiko DF, Mayıs 1977 …………………………………..285
Joaquín Font, Ruh Sağlığı Kliniği “El Reposo”,
Meksiko DF eteklerinde, Desierto de los Leones
yolu üstünde, Mart 1977 ……………………………………286
Amadeo Salvatierra, Palacio de la Inquisición
yakınlarında Republica de Venezuela Sokağı,
Meksiko DF, Ocak 1976 ……………………………………288
Felipe Müller, Céntrico Bar, Tallers Sokağı, Barcelona,
Mayıs 1977 ……………………………………………………..293
7. Simone Darrieux, Petites Écuries Sokağı, Paris,
Temmuz 1977 …………………………………………………299
Hipólito Garcés, Marcel Proust Bulvarı, Paris,
Ağustos 1977 …………………………………………………..305
Roberto Rosas, Passy Sokağı, Paris, Eylül 1977 …………….309
Simone Darrieux, Petites Écuries Sokağı, Paris,
Eylül 1977 ………………………………………………………312
Sofía Pellegrini, Trocadero Parkı’nda otururken,
Paris, Eylül 1977 ………………………………………………314
Simone Darrieux, Petites Écuries Sokağı, Paris,
Eylül 1977 ………………………………………………………315
Michel Bulteau, Teheran Sokağı, Paris, Ocak 1978 ………..317
8. Amadeo Salvatierra, Palacio de la Inquisición
yakınlarında Republica de Venezuela Sokağı,
Meksiko DF, Ocak 1976 ……………………………………321
Felipe Müller, Céntrico Bar, Tallers Sokağı, Barcelona,
Ocak 1978 ………………………………………………………323
Mary Watson, Sutherland Meydanı, Londra, Mayıs 1978 325
Alain Lebert, Chez Raoul Bar, Port-Vendres, Fransa,
Aralık 1978 ……………………………………………………..344
9. Amadeo Salvatierra, Palacio de la Inquisición
yakınlarında Republica de Venezuela Sokağı,
Meksiko DF, Ocak 1976 ……………………………………357
Joaquín Font, Ruh Sağlığı Kliniği “El Reposo”,
Meksiko DF eteklerinde, Desierto de los Leones
yolu üstünde, Mart 1979 ……………………………………362
Jacinto Requena, Café Quito, Bucareli Sokağı,
Meksiko DF, Mart 1979 …………………………………….363
Luis Sebastián Rosado, loş bir stüdyo, Coyoacán
Mahallesi, Mart 1979 ………………………………………..364
Angélica Font, Colima Sokağı, Condesa Mahallesi,
Meksiko DF, Nisan 1979 ……………………………………370
10. Norman Bolzman, Edith Wolfson Parkı’nda
bir bankta otururken, Tel Aviv, Ekim 1979 ……………376
11. Amadeo Salvatierra, Palacio de la Inquisición
yakınlarında Republica de Venezuela Sokağı,
Meksiko DF, Ocak 1976 ……………………………………390
Lisandro Morales, La Villa yakınlarında Pulqueria
La Saeta Mexicana’da, Meksiko DF, Ocak 1980 …….396
Joaquín Font, Ruh Sağlığı Kliniği “El Reposo”,
Meksiko DF eteklerinde, Desierto de los Leones
yolu üstünde, Nisan 1980 ………………………………….398
12. Heimito Künst, Stuckgasse’deki tavan arası odasında
uzanmış yatarken, Viyana, Mayıs 1980 ………………..400
María Font, Devrim Anıtı yakınlarında, Montes
Sokağı, Meksiko DF, Şubat 1981 …………………………417
13. Rafael Barrios, evinin oturma odasında, Jackson
Caddesi, San Diego, California, Mart 1981 …………..424
Barbara Patterson, evinin mutfağında, Jackson Caddesi,
San Diego, California, Mart 1981 ……………………….425
José “Zopilote” Colina, Café Quito, Bucareli Sokağı, Meksika
DF, Mart 1981 …………………………………………………429
Verónica Volkow, bir kız ve iki erkek arkadaşıyla,
havaalanının dış hatlar bölümünde, Meksiko DF,
Nisan 1981 ……………………………………………………..431
Alfonso Pérez Camarga, Toledo Sokağı, Meksiko DF,
Haziran 1981 …………………………………………………..433
14. Hugo Montero, La Mala Senda Bar’da bira
içerken, Pensador Mexicano Sokağı, Meksiko DF,
Mayıs 1982 ……………………………………………………..437
15. Jacinto Requena, Café Quito, Bucareli Sokağı,
Meksiko DF, Temmuz 1982 ……………………………….451
Xóchitl García, Montes Sokağı, Devrim Anıtı
yakınlarında, Meksiko DF, Temmuz 1982 …………….453
Rafael Barrios, Jackson Caddesi’ndeki evinin
banyosunda, San Diego, California, Eylül 1982 ……..455
Barbara Patterson, Jackson Caddesi’ndeki evin
mutfağında, San Diego, California, Ekim 1982 ……..456
Luis Sebastián Rosado, loş bir stüdyo, Cravioto Sokağı,
Coyoacán Mahallesi, Meksiko DF, Mart 1983 ……….457
16. Amadeo Salvatierra, Palacio de la Inquisición
yakınlarında Republica de Venezuela Sokağı,
Meksiko DF, Ocak 1976 ……………………………………466
Joaquín Font, La Fortaleza Psikiyatri Kliniği,
Tlalnepantla, Meksiko DF, Mart 1983 ………………….472
Xóchitl García, Montes Sokağı, Devrim Anıtı
yakınlarında, Meksiko DF, Ocak 1984 …………………474
Luis Sebastían Rosado, loş bir stüdyo, Cravioto Sokağı,
Coyoacán Mahallesi, Şubat 1984 ………………………..478
17. Jacinto Requena, Café Quito, Bucareli Sokağı,
Meksiko DF, Eylül 1985 ……………………………………481
Joaquín Font, La Fortaleza Psikiyatri Kliniği,
Tlalnepantla, Meksiko DF, Eylül 1985 …………………482
Xóchitl García, Montes Sokağı, Devrim Anıtı
yakınlarında, Meksiko DF, Ocak 1986 …………………485
Amadeo Salvatierra, Palacio de la Inquisición
yakınlarında República de Venezuela Sokağı,
Meksiko DF, Ocak 1976 ……………………………………492
18. Joaquín Font, Colima Sokağı, Condesa Mahallesi,
Meksiko DF, Ağustos 1987 ………………………………..496
Andrés Ramírez, El Cuerno de Oro Bar, Avenir
Sokağı, Barcelona, Aralık 1988 ……………………………503
Abel Romero, Kafe L’Alsatien, Lüksemburg
Parkı yakınlarında, Vaugirard Sokağı, Paris,
Eylül 1989 ………………………………………………………519
19. Amadeo Salvatierra, Palacio de la Inquisición
yakınlarında, Venezuela Sokağı, Meksiko DF,
Ocak 1976 ………………………………………………………521
Edith Oster, Alameda Parkı’nda bir banka oturmuş,
Meksiko DF, Mayıs 1990 …………………………………..525
Felipe Müller, Martorell Meydanı’nda bir bankta
otururken, Barcelona, Ekim 1991 ……………………….553
20. Xosé Lendoiro, Terme di Traiano, Roma,
Ekim 1992 ………………………………………………………557
21. Daniel Grossman, Alameda Parkı’nda bir bankta
otururken, Meksiko DF, Şubat 1993 ……………………585
Amadeo Salvatierra, Palacio de Inquisición
yakınlarında Republica de Venezuela Sokağı,
Meksiko DF, Ocak 1976 ……………………………………597
22. Susana Puig, Josep Tarradellas Sokağı,
Calella de Mar, Katalunya, Haziran 1994 ……………..603
Guillem Piña, Gaspar Pujol Sokağı, Andratx,
Mallorca, Haziran 1994 …………………………………….611
Jaume Planells, Salambó Bar, Torrijos Sokağı,
Barcelona, Haziran 1994 ……………………………………620
23. Iñaki Echavarne, Giardinetto Bar, Granada
del Penedés Sokağı, Barcelona, Temmuz 1994 ………629
Aurelio Baca, Kitap Fuarı, Madrid, Temmuz 1994 ………..629
Pere Ordóñez, Kitap Fuarı, Madrid, Temmuz 1994 ………630
Julio Martínez Morales, Kitap Fuarı, Madrid,
Temmuz 1994 …………………………………………………631
Pablo del Valle, Kitap Fuarı, Madrid, Temmuz 1994 ……..633
Marco Antonio Palacios, Kitap Fuarı, Madrid,
Temmuz 1994 …………………………………………………637
Hernando García León, Kitap Fuarı, Madrid,
Temmuz 1994 …………………………………………………639
Pelayo Barrendoáin, Kitap Fuarı, Madrid,
Temmuz 1994 …………………………………………………642
Felipe Müller, Céntrico Bar, Tallers Sokağı,
Barcelona, Eylül 1995 ……………………………………….645
24. Clara Cabeza, Hundido Parkı, Meksiko DF,
Ekim 1995 ………………………………………………………650
María Teresa Solsona Ribot, Jordi’s Spor Salonu,
Josep Tarradellas Sokağı, Malgrat,
Katalunya, Aralık 1995 ……………………………………..662
25. Jacobo Urenda, Cherche Midi Sokağı, Paris,
Haziran 1996 …………………………………………………..681
26. Ernesto García Grajales, Pachuca Üniversitesi,
Pachuca, Meksika, Aralık 1996 ……………………………711
Amadeo Salvatierra, Palacio de la Inquisición
yakınlarında Venezuela Sokağı, Meksiko DF,
Ocak 1976 ………………………………………………………713
III. Sonora Çölleri (1976) ……………………………………………717

I.
Meksika’da Kaybolan Meksikalılar
(1975)

2 Kasım

Nazik bir davetle damardan gerçekçilik akımına katılmam istendi. Kabul ettim elbette. Katılım merasimi yapılmadı. Böylesi daha iyi.

3 Kasım

Damardan gerçekçiliğin ne olduğunu pek iyi bilmiyorum. On yedi yaşındayım. Adım Juan García Madero. Hukuk fakültesinin birinci sömestrine kayıtlıyım. Ben hukuk değil edebiyat istiyordum, ama amcam çok ısrar etti, sonunda teslim oldum. Öksüzüm. Avukat olacağım. Amcama ve yengeme böyle dedim, ama sonra odama kapanıp bütün gece ağladım. Yani hiç değilse gecenin büyük bir bölümünde. Sonra da boynumu büküp şanlı hukuk fakültesine girdim; ama bir ay sonra felsefe ve edebiyat fakültesinde Julio César Álamo’nun yönettiği şiir atölyesine yazıldım. Böylece, damardan gerçekçilere, ya da gerçek damardancılara, hatta ara sıra aralarında kullandıkları deyimle gerçekaltıcılara katılmış oldum. Şimdiye kadar dört kez katılmıştım atölyeye ve hiçbir şey olmamıştı, tabii hiçbir şey derken lafın gelişi, yoksa iyi düşünecek olursak hep bir şeyler oluyordu: Şiirler okuyorduk ve Álamo okunanları, o an içinde bulunduğu ruh haline göre ya övüyor ya da yerle bir ediyordu. Aramızdan biri bir şiir okuyor Álamo eleştiriyordu, bir başkası bir başka şiir okuyor Álamo eleştiriyordu, gene bir başkası okuyor Álamo eleştiriyordu. Bazen Álamo eleştirmekten sıkılıyor bizim de eleştirmemizi istiyordu (yani o anda şiir okumayanlarımızın). O zaman biz eleştiriyorduk, Álamo da gazete okuyordu. Bu yöntem katılımcıların birbirleriyle arkadaşlık kurmasını önlemek için, ya da eğer kurulacak olursa bu arkadaşlıkların hastalıklı ve hırsa dayalı olmasını sağlamak için biçilmiş kaftandı. Öte yandan, her ne kadar durmadan eleştiriden söz ediyor olsa da Álamo’nun iyi bir eleştirmen olduğunu söyleyemeyeceğim. Artık salt konuşmuş olmak için konuştuğuna inanıyorum. Dolaylamanın ne olduğunu, pek iyi olmasa da biliyor. Ancak beşlik (herkesin bildiği gibi klasik şiir ölçüsünde beş ölçüden oluşan nazım sistemidir) nedir bilmiyordu, ne nicárgueo’nun (ki falecio’ya benzer bir dizedir) ne olduğundan; ne de tetrástico’dan (ki dört dizeli kıtadır) haberdardı. Bilmediğini nereden mi biliyorum? Çünkü atölyeye katıldığım ilk gün sorma hatasını yaptım. Kim bilir aklım nerelerdeydi. Bunları ezbere bilen tek Meksikalı şair (bizim en büyük düşmanımız) Octavio Paz’dır, ötekilerin bu konuda en ufak bir fikri yok; böyle olduğunu bana damardan gerçekçilik saflarına katılıp dostça kabul edilişimden birkaç dakika sonra Ulises Lima söyledi. Álamo’ya bu tür sorular sormak patavatsızlıktı, çok geçmeden anlayacaktım bunu. Başlangıçta bana bakarak gülümsemesinin beğeniden kaynaklandığını düşündüm. Sonra anladım ki aşağılayıcı bir gülümsemeydi bu. Meksikalı ozanlar (sanırım sadece Meksikalı ozanlar değil, bütün ozanlar) kendilerine cehaletlerinin hatırlatılmasından nefret ederler. Ama ben yılmadım, katıldığım ikinci oturumda birkaç şiirimi yerle bir etmesinden sonra rispetto’nun1 ne olduğunu bilip bilmediğini sordum. Álamo, şiirlerime saygı göstermesini istiyorum sandı ve uzun uzun objektif eleştiri nedir anlatmaya koyuldu. Bütün genç ozanlar bu yolu kat etmeliymişler, filan falan. Ama lafı daha fazla uzatmasına izin vermedim, kısa yaşamım boyunca kimseden zavallı yapıtlarıma saygı göstermesini talep etmediğimi açıkladıktan sonra, bu kez elimden geldiğince düzgün telaffuz etmeye gayret göstererek, sorumu yineledim. “Bu saçmalıklarla çıkma karşıma García Madero,” dedi Álamo. “Rispetto, sevgili hocam, bir lirik şiir türüdür, daha doğrusu aşk şiiridir; on bir heceli altı ya da sekiz dizeden oluşur, ilk dördü taşlama biçiminde, sonrakiler uyaklı çift dizeler olarak yazılır. Örneğin…” diye bir-iki örnek vermeye hazırlanıyordum ki Álamo sıçrayıp kalktı ve tartışmaya son verdi. Ondan sonra olanlar bulanık (oysa belleğim iyidir): Álamo’nun ve atölye arkadaşlarımdan dört-beşinin güldüğünü anımsıyorum, büyük olasılıkla benimle dalga geçiyorlardı. Benim yerimde başkası olsa bir daha o atölyeye adımını atmazdı, ama onca kötü anıya karşın (ya da herhangi bir anı yokluğunda, ki bu kötü şeyler anımsamaktan, hatta kötülükleri belleğin derinliğine atmaktan da beter) ertesi hafta her zamanki gibi tam saatinde atöl yede hazır ve nazırdım. Sanırım beni atölyeye döndüren yazgımdı. Katıldığım beşinci toplantıydı bu (ama sekizinci de olabilir dokuzuncu da, son günlerde zaman gönlünce uzayıp kısalıyor, bunu fark ettim), havada trajedinin karşı akımı olan bir gerginlik uçuşuyordu, ama kimse nedenini çıkaramıyordu. Bir kere, o gün hepimiz, yani dersler başladığında atölyeye kaydolan yedi şair öğrenci oradaydık, ki bu daha önceki toplantılarda hiç yaşanmamış bir durumdu. Sonra, hepimiz tedirgindik. Genelde pek sakin olan Álamo bile sanki tam kendinde değildi. Bir an için üniversitede bir şeyler olmuş olabileceğini düşündüm, kampüste silah çekilmiş olabilirdi, ya da sürpriz bir grev, fakülte dekanına suikast girişimi, bir felsefe profesörünün kaçırılması ya da benzeri bir olay. Ama bunlardan hiçbiri gerçekleşmemişti ve doğrusunu söylemek gerekirse kimsenin tedirgin olmak için geçerli bir nedeni yoktu. En azından nesnel bir nedeni. Ama şiir (gerçek şiir) böyledir işte: Gelişini haber verir, kendini havada sezdirir; dediklerine bakılırsa tıpkı depremlerin kendini bazı hayvanlara hissettirdiği gibi. (Özel duyarlıkları olan bu hayvanlar yılanlar, solucanlar, fareler ve bazı kuşlarmış.) Bundan sonra her şey hızla gelişti, belki biraz biçimsiz bir benzetme olacak ama olanları olağanüstü diye nitelemekten kendimi alamıyorum. Damardan gerçekçi iki ozan geldi. Álamo, istemeye istemeye ozanları bize tanıttı. Aslında şahsen sadece birini tanıyordu, ötekini hakkında duyduklarından biliyordu, belki adı yabancı gelmiyordu, ya da birileri kendisine bu şairden söz etmişti. Her neyse, bu ikinci ozanı da tanıttı. Bu şairler neden gelmişlerdi, aradıkları neydi, bilmiyorum. Görünüşe bakılırsa ziyaret açıkça çatışma niteliği taşıyordu, ama bunun yanı sıra propaganda amacından da yoksun sayılmazdı. Başlangıçta damardan gerçekçiler sessiz ve naziktiler. Álamo ise diplomatik, hafifçe alaycı bir tavır takınmış, olayların gelişmesini bekler gibiydi. Ama yavaş yavaş, konukların çekingenlikleri karşısında cesaretlenmeye başladı, yarım saat geçmiş geçmemişti ki toplantı her zamanki havasına girdi. İşte gerçek savaş o zaman başladı. Damardan gerçekçiler Álamo’nun kullandığı eleştiri yöntemini sorgulamaya başladılar. Álamo da gelgitler arasında, atölyenin beş üyesinin desteğiyle, damardan gerçekçileri aşağılık gerçeküstücülük ve sahte Marksistlikle suçladı. Her yere koltuğunun altında bir Lewis Carroll kitabıyla giden ve neredeyse hiç ağzını açmayan sıska bir delikanlı dışında, ki açık söylemek gerekirse bu davranışı beni şaşırttı, bütün öğrenciler Álamo’ya arka çıkmışlardı. Hocayı onca hararetle destekleyen bu kişiler, başka zamanlar hocanın en acımasız eleştirilerini yönelttiği kişilerin ta kendileriydi (bu da bana şaşırtıcı geldi). O anda benim de çorbada tuzum bulunsun istedim ve Álamo’yu rispetto’nun ne olduğu hakkında en ufak bir fikri olmamakla suçladım. Damardan gerçekçiler de rispetto’nun ne olduğunu bilmediklerini kabul ettiler, ama gözlemimi yerinde bulup onayladılar. İçlerinden biri bana yaşımı sordu; on yedi yaşında olduğumu söyledim ve bir kez daha rispetto’nun ne olduğunu anlatmaya çalıştım. Álamo öfkeden kıpkırmızı kesilmişti; öğrenciler beni ukalalıkla suçladılar (biri akademist olduğumu söyledi). Damardan gerçekçiler beni savundular. Hazır başlamışken Álamo’ya ve gruptakilere hiç değilse nicárqueo’nun ya da tetrástico’ nun ne olduğunu anımsayıp anımsamadıklarını sordum. Kimse yanıt veremedi. Tüm beklentilerimin tersine tartışma ana avrat düm düz gitmeden son buldu. Öyle olsaydı daha memnun olacağımı itiraf etmeliyim. Gerçi atölyedekilerden biri bir gün Ulises Lima’nın suratını dağıtmaya yemin ettiyse de sonunda hiçbir şey olmadı, yani şiddet içeren bir şey demek istiyorum. Ama ben bu gözdağına tepki gösterdim (altını çiziyorum, tehdit bana değildi), kampüsün istediği yerinde, istediği gün, istediği saatte gözdağı verenle yüzleşmeye hazır olduğumu söyledim. Akşam kapanış sürprizli oldu. Álamo, Ulises Lima’ya hodri meydan diyerek bir şiirini okumaya davet etti. Lima kimsenin yalvarmasını beklemeden ceketinin cebinden bir tomar buruşuk, kirli kâğıt çıkardı. Ne korkunç, diye geçirdim içimden, bu enayi kendi kendini aslanın ağzına attı. Sanırım onun yerine utancımdan gözlerimi yumdum. Şiir okunacak zaman var, yumruk yumruğa gelecek zaman var. Bana göre o âna bu ikincisi uygundu. Dediğim gibi, gözlerimi yumdum, Lima’nın gırtlağını temizlediğini duydum. Çevresinde oluşan tedirgin sessizliği duydum (sessizliği duymak mümkünse tabii, bu konuda kuşkuluyum). Ve sonunda o güne dek duyduğum en güzel şiiri okuyan sesi duydum. Sonra Arturo Belano yerinden kalkarak damardan gerçekçilerin çıkarmayı düşündükleri dergide yazacak şairler aradıklarını söyledi. Herkes katılmak için can atıyordu, ama bütün o tartışmalardan sonra çekmiyorlardı, kimse ağzını açmadı. Toplantı bitince (her zamankinden daha geç bitmişti) otobüs durağına damardan gerçekçilerle beraber gittim. Çok geç olmuştu. Artık otobüsler işlemiyordu. Reforma Caddesi’ne dek hep beraber bir arabaya binmeye karar verdik, oradan da yürüyerek Bucareli Sokağı’ndaki bir bara gittik, geç vakitlere dek barda oturup şiir üzerine sohbet ettik. Konuşulanlardan pek bir şey çıkaramadım. Grubun adı bir açıdan şaka, bir açıdan tam anlamıyla ciddi. Sanırım yıllar önce Meksikalı öncü bir grup da damardan gerçekçiler diye anılıyormuş, ama bir yazar grubu muydu, yoksa ressam, gazeteci ya da devrimci bir grubun mu adıydı, bilmiyorum. Galiba 1920’lerde ya da 1930’larda etkinmişler, onu da tam bilmiyorum. Tabii ki grubun adını hiç duymamıştım; bu da edebiyat konusundaki cahilliğimin doğal sonucu (dünyadaki bütün kitaplar okumam için beni bekliyor). Arturo Belano’ya göre damardan gerçekçiler Sonora çöllerinde yok olmuşlar. Sonra, Cesárea Tinajero ya da Tinaja diye birisinden söz ettiler, adını tam anımsamıyorum. Bu adı andıklarında, sanırım bira yüzünden, bağıra çağıra bir garsonla tartışıyordum. Comte de Lautréamont’un Şiirler’inde [Poésies] o Tinajero denen kişiyle ilgili bir şeyler varmış. Daha sonra Lima gizemli bir sav attı ortaya. Ona göre bugünkü damardan gerçekçiler geriye doğru yürüyorlarmış. Nasıl geriye doğru? diye sordum. “Geri geri, önlerinde ilerideki bir noktaya bakarak ama o noktadan uzaklaşarak, bilinmeze doğru düz bir çizgi üzerinde.” Bana kalırsa böyle yürümek çok iyi, dedim, ama aslında hiçbir şey anlamamıştım. İyi düşünülecek olursa en kötü yürüyüş biçimi. Daha geç bir saatte başka şairler de geldi, bazıları damardan gerçekçi, bazıları değil, gürültü patırtı çekilmez oldu. Bir ara, masamıza yaklaşan her tuhaf yaratıkla çene çalan Belano ve Lima’nın beni unuttuklarını düşündüm, ama sabaha karşı çeteye katılmak isteyip istemediğimi sordular. “Grup” ya da “hareket” demediler, çete dediler, bu da hoşuma gitti. Elbette isterim, dedim. Çok kolay oldu. İçlerinden biri, Belano, elimi sıktı, artık onlardan biri olduğumu söyledi, sonra da bir ranchera şarkısı söyledik. Hepsi bu kadar. Şarkının sözleri kuzeyde kayıplara karışmış köylerden ve bir kadının gözlerinden söz ediyordu. Sokakta kusmaya başlamadan önce şarkıdaki kadın Cesárea Tinajero mu diye sordum. Belano ve Lima yüzüme baktılar, artık damardan gerçekçi olduğumdan hiç kuşkuları kalmadığını, hep beraber Latin Amerika şiirini değiştireceğimizi söylediler. Saat altıda bir taksiye binip Lindavista Mahallesi’ndeki evime geldim. Bugün üniversiteye gitmedim. Bütün gün odama kapanıp şiir yazdım.

4 Kasım

Bucareli Sokağı’ndaki bara gittim ama damardan gerçekçiler ortalıklarda görünmediler. Onları beklerken okuyup yazmayı sürdürdüm. Barın gediklisi olan bir grup suskun, daha doğrusu katil suratlı sarhoş gözlerini üzerimden ayırmadı. Beş saatlik beklemenin ürünü: dört bira, dört tekila, yarım bıraktığım bir tabak sope (bayağı kokuşmuştu), Álamo’nun son şiir kitabının (yeni arkadaşlarımla Álamo’ yu tiye almak için yanıma almıştım) baştan sona hatmi, Ulises Lima tarzı yazılmış, daha doğrusu Ulises Lima’nın bildiğim (okumadığım, sadece dinlediğim) tek şiirine benzeyen yedi metin (metinlerin birincisi leş gibi kokan sope üzerine, ikincisi üniversite üzerine: Üniversitenin yok edildiği görüşündeydim, üçüncüsü yine üniversiteyle ilgili: Bir zombiler ordusuna katılmış çırılçıplak koşuyorum, dördüncüsü DF1 mehtabı üzerine, beşincisi ölmüş bir şarkıcı üzerine, altıncısı Chapultepec kanalizasyonlarında yaşayan gizli bir dernek üzerine, yedinci metin kayıp bir kitap ve dostluk üzerine). Aslında Ulises Lima’nın o şiirini okumamıştım. Bütün bu metinlerin yanı sıra bir de fiziksel ve ruhsal bir yalnızlık duygusu… Birkaç sarhoş bana sataşmak istedi, neyse ki genç yaşıma rağmen bu durumlarda ne surat takınacağımı biliyorum. Bir garson kız (sonradan öğrendiğime göre adı Brígida, beni Belano ve Lima’yla oraya gittiğimiz geceden hatırladığını söyledi) saçımı okşadı. Öteki masaya servis yaparken sanki yanlışlıkla olmuş gibi okşadı. Sonra bir süre masama oturdu ve saçımın çok uzun olduğunu ima etti. Cana yakındı ama ilgilenmemeyi yeğledim. Gece saat üçte eve döndüm. Bugün damardan gerçekçiler hiç gelmedi. Acaba onları bir daha göremeyecek miyim?

5 Kasım

Arkadaşlarımdan haber yok. İki gündür fakülteye git miyorum. Bir daha Álamo’nun atölyesine gitmeyi de düşünmüyorum. Bugün öğleden sonra Encrucijada Verac ruzana’ya (Bucareli’deki barın adı) gittim ama damardan gerçekçilerin izine rastlamadım. Bu tür işletmelerin gece, öğleden sonra, hatta sabah saatleri arasında yaşadıkları değişim ilginç. Kime sorsanız size farklı barlar olduklarını söyler. Bugün öğleden sonra sanki gerçekte olduğundan daha pismiş gibi görünüyordu. Gecenin ürkütücü müdavimleri henüz teşrif etmemişlerdi, o sırada barda olan müşteriler daha bir kaçmaya hazır, daha şeffaf ve daha sakindiler. İyice kafayı bulmuş üç küçük memur –büyük olasılıkla devlet memuru–, sepeti boş bir denizkaplumbağası yumurtası satıcısı, iki lise öğrencisi, bir masada yalnız başına oturmuş etli acılı dürüm yiyen bir adam. Garson kızlar da başka. Bugün çalışan üç kızı tanımıyorum, ama içlerinden biri yanıma geldi ve pat diye şöyle dedi: Sen şu şair olmalısın. Bu söz beni rahatsız etti, ama kabul etmeliyim ki bir yandan da hoşuma gitmedi değil.

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıVahşi Hafiyeler
  • Sayfa Sayısı784
  • YazarRoberto Bolano
  • ISBN9789750739033
  • Boyutlar, Kapak, Karton Kapak
  • YayıneviCan Yayınları / 2022

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Mösyö Pain ~ Roberto BolanoMösyö Pain

    Mösyö Pain

    Roberto Bolano

    Mösyö Pain, akşam saat onda Latin Mahallesi’ndeki Café Victor’da bekleniyorsunuz. Bu bir ölüm kalım meselesi. Lütfen ciddiye alınız.1938 baharında Paris’te bir hastane odasında yatan...

  2. Katlanılmaz Sığırtmaç ~ Roberto BolanoKatlanılmaz Sığırtmaç

    Katlanılmaz Sığırtmaç

    Roberto Bolano

    Latin Amerika Avrupa’nın akıl hastanesi, Birleşik Devletler ise fabrikasıydı. Fabrika şimdi ustabaşıların elinde ve işgüçleri akıl hastanesinden kaçan deliler. Akıl hastanesi, en aşağı altmış...

  3. Lümpen Roman ~ Roberto BolanoLümpen Roman

    Lümpen Roman

    Roberto Bolano

    Artık bir anne ve evli bir kadınım, oysa kısa bir süre öncesine kadar bir suçluydum. Kardeşimle ben öksüz kalmıştık. Bu, bir şekilde her şeyi...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Kalp Şeklinde Kutu ~ Joe HillKalp Şeklinde Kutu

    Kalp Şeklinde Kutu

    Joe Hill

    Joe Hill istikrarlı ve her yapıtı modern bir korku klasiği olan nadir yazarlardan biri. İlk romanı Kalp Şeklindeki Kutu ise Hill’in muhtemelen kaleme aldığı en rahatsız...

  2. Som Altın Bebek ~ Margaret DrabbleSom Altın Bebek

    Som Altın Bebek

    Margaret Drabble

    “Dünyayı yerinden oynatan orgazmlarla perişan düşüp sırılsıklam olurken bir gün hepimiz arınabiliriz.” Sohbet arasında ağzından dökülen bu cümleleriyle hayattaki cesur duruşu hakkında ipucu veren...

  3. Sonunda 12 Yaş ~ Wendy MassSonunda 12 Yaş

    Sonunda 12 Yaş

    Wendy Mass

    Büyümek dedikleri bu ol(ma)sa gerek! 11 Yaş Günü kitabıyla tanıdığımız Wendy Mass, Sonunda 12 Yaş’ta, yine Willow Falls kasabasında geçen ama tamamen farklı karakterlerle ilerleyen, eğlenceli, matrak,...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur