Amerikan ve dünya edebiyatının en önemli oyun yazarlarından birisi olan, 1936’da Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan, dört kez de Pulitzer Ödülü’ne layık görülen Eugene O’Neill’ın (1888-1953) Uzun Günden Geceye (1941) adlı başyapıtı, bir ailenin tek gün içindeki trajik dönüşümünü anlatır.
Tyrone ailesinin karanlık sırları, bağımlılıkları ve pişmanlıkları gün boyunca yavaş yavaş ortaya çıkarken, her karakterin içsel mücadelesi ve arayışı, insan ruhunun kırılganlığını ve umudun direncini gözler önüne serer. O’Neill’ın kendi yaşamından izler taşıyan ve ölümünden sonra 1956’da yayımlanarak Pulitzer Drama Ödülü’nü kazanan bu eser, aile bağlarının karmaşıklığını ve insan doğasının çelişkilerini ustalıkla işler. Her satırında gerçekçilik ve lirizm bulunan bu trajedi, okuyucuyu derinden etkileyerek hayatın acı tatlı gerçekleriyle yüzleştirir. Eugene O’Neill’ın en ünlü oyunu sayılan Uzun Günden Geceye, Amerikan tiyatrosunun da en önemli eserlerinden birisi olarak kabul edilir.
İçindekiler
EUGENE O’NEILL (1888-1953)
-09-
BİRİNCİ PERDE
Tyroneların yazlık evinin oturma odası;
1912 yılının ağustos ayında
bir gün; sabah 8.30
-15-
İKİNCİ PERDE
I. SAHNE: Aynı yer; 12.45 suları
II. SAHNE: Aynı yer; yaklaşık yarım saat sonra
-43-
ÜÇÜNCÜ PERDE
Aynı yer; o akşam saat 18.30 suları
-73-
DÖRDÜNCÜ PERDE
Aynı yer; gece yarısı
-93-
EUGENE O’NEILL
(1888-1953)
Amerikan ve dünya edebiyatının en önemli oyun yazarlarından birisi olan, 1936’da Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan, dört kez de Pulitzer Ödülü’ne layık görülen Eugene O’Neill, 16 Ekim 1888’de New York’ta doğdu ve 27 Kasım 1953’te Boston, Massachusetts’te öldü. Babası James O’Neill, İrlanda asıllı bir tiyatro oyuncusuydu. Yaşamının ilk yedi yılı boyunca annesi Ellen Quinlan O’Neill ve babasının tiyatro topluluğu ile Amerika’da değişik kentleri dolaştı. Tiyatro dünyasıyla çok küçük yaşta tanışması, kendi özel düş dünyasında yaşayan içe dönük bir çocuk olmasına yol açtı. 1895’te girdiği St. Aloysius Academy adlı yatılı okulda yalnızlığı ve mutsuzluğu daha da arttı. 1900’den sonra öğrenimini New York’taki De LaSalle okulunda sürdürdü. Bu sırada annesinin yanında yaşıyordu. Annesinin bir hastalık sonucu tutulup bir türlü kurtulamadığı uyuşturucu alışkanlığından da olumsuz yönde etkilendi. 1906’da girdiği Princeton Üniversitesinde bir yıl okuduktan sonra yükseköğrenimini yarıda bırakarak çeşitli işlerde çalıştı. Tayfa olarak girdiği şileplerle Güney Amerika ve Avrupa ülkelerini dolaştı. Gemiciler arasında geçen bu dönemi ona daha sonraki yaşamında yazacağı oyunlar için zengin bir malzeme kaynağı oldu. 1909’da evlendiği ilk karısından kısa sürede ayrıldı. Bir ara oyunculuk ve gazetecilik yaptı. 1912’de hastalanıp yattığı sanatoryumda tiyatro edebiyatının büyük ustalarını okudu, özellikle Henrik Ibsen ve August Strindberg gibi yazarların etkisi altında denizcilik yaşantısından ve ailesinin bunalımlarından esinlenerek ilk oyunlarını yazmaya başladı. 1914’te George Pierce Baker’ın Harvard’daki tiyatro kurslarını takip etti. Provincetown Oyuncuları 1916’da O’Neill’ın Bound East for Cardiff (Doğuya, Cardiff’e Doğru) adlı oyununu sahnelediler. Bu topluluk 1917-1920 arasında New York’ta çalışmaya başladı ve orada da O’Neill’ın o dönemde yazdığı kısa oyunlardan on tanesini sahneye koydu. O’Neill 1920 ve 1921’de Beyond the Horizon (Ufkun Ötesinde) ve Anna Christie oyunlarıyla iki kez üst üste Pulitzer Ödülü’nü kazandı. Bu arada ikinci kez evlendi ve ayrıldı. Daha sonra üçüncü evliliğini oyuncu Carlotta Montеrеy’lе yaptı. 1930’lardaki ve 1940’lardaki oyunlarını, tutulduğu Parkinson hastalığı yüzünden güçlükle yazabildi. Bu dönemde yaşadığı alkolizm ve aile sorunları da çalışmasını büyük ölçüde engelliyordu. 1934’tе sahnelenen Days Without End’dеn (Sonu Gelmeyen Günler) sonraki on iki yıl içinde Broadway’dе hiçbir oyunu oynanmadıysa da 1936’da Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldı. 1939’da ise The Iceman Cometh (Dondurmacının Gelişi) adlı oyunuyla son ve en parlak dönemi başladı. O’Neill’ın yazarlığa başladığı yıllarda ABD’de köklü bir tiyatro geleneği yoktu. Bu yüzden o, kendi okuduklarından ve yaşadıklarından yararlanarak kendine özgü bir tiyatro anlayışı yarattı. Özellikle August Strindberg’den ve dışavurumculuk (ekspresyonizm) akımından, Freud’un bilinçaltıyla ilgili düşüncelerinden etkilendi. Nietzsche’nin felsefesi ise onda Amerikalılara özgü kendine güven duygusunu ve bireyciliği pekiştirdi. İnsanların iç dünyalarının karmaşıklığını deneysel biçimlerle dile getirmeye çalıştı. The Emperor Jones’da (İmparator Jones) Karayip Adalarındaki zenci bir diktatörün evrimini, The Hairy Ape’de (Kıllı Goril) doğadan ve toplumdan kopan bir borsacının kişiliğini ararken yok oluşunu sergiledi. Marco Millions’da (Milyoncu Marco) Amerikalıların para düşkünlüğünü Venedikli Marco Polo’nun öyküsüne benzeterek yerdi. Strange Interlude’da (Araya Giren Garip Oyun) bir kadının iç dünyasını oyuncuların sahnede kımıldamadan durarak konuştukları özgün bir teknikle aktardı. O’Neill orta döneminde Mourning Becomes Electra (Elektra’ya Matem Yakışır), Ah, Wilderness! (Ah, Yalnızlık!) ve Sonu Gelmeyen Günler gibi oyunlarında aile sorunlarını işledi. Özellikle Aiskhylos’un Atreus ailesinin yazgısını, ABD İç Savaşı yıllarına dönerek Mannon ailesinin dramı biçiminde yeniden ele aldığı Elektra’ya Matem Yakışır’da büyük bir başarıya ulaştı. Bunları 1934-1943 yılları arasında yazdığı tek perdelik oyunlar izledi. A Tale of Possesors Dispossessed (Ellerindekileri Yitirenlerin Masalı) genel başlığını verdiği uzun oyunlar dizisinde ise “A Touch of the Poet” (Şair Ruhu) ve “More Stately Mansions” (Görkemli Konaklar) gibi oyunları aynı oyun kişilerinin değişik dönemlerini gösteriyordu. Long Day’s Journey into Night (Uzun Günden Geceye) ile A Moon for the Misbegotten (Ay Herkese Gülümser), O’Neill’ın kendi ailesinden esinlenerek yarattığı Tyrone ailesinin kişilerini topluca ve ayrı ayrı ele alan oyunlardır. Bunlardan özellikle Uzun Günden Geceye, yetişme döneminde annesi, babası ve ağabeyi ile ilişkilerini büyük bir içtenlik ve yalınlıkla işlediği çarpıcı bir başyapıttır. O’Neill’ın başarılı oyunları, yoğun insan tutkularını etkili bir tiyatro diliyle aktaran ve kendi türünde en yetkin Amerikan romanlarıyla şiirlerinin düzeyine ulaşan parlak örneklerdir.
Oyunları:
In the Zone (Formunun Zirvesinde) (1917).
Beyond the Horizon (Ufkun Ötesinde) (1918).
The Emperor Jones (İmparator Jones) (1920).
Anna Christie (1921).
Diff’rent (Farklı) (1921).
The Hairy Ape (Kıllı Goril) (1922).
All God’s Chillun Got Wings (Tanrı’nın Bütün Çocukları) (1924).
Desire Under the Elms (Karaağaçlar Altında) (1925).
Lazarus Laughed (Lazarus Gülünce) (1925–26).
The Great God Brown (1926).
Strange Interlude (Araya Giren Garip Oyun) (1928).
Dynamo (1929).
Mourning Becomes Electra (Elektra’ya Matem Yakışır) (1931).
Ah, Wilderness! (Ah, Yalnızlık!) (1933)
More Stately Mansions (Görkemli Konaklar) (1938).
The Iceman Cometh (Dondurmacının Gelişi) (1939).
Hughie (1941).
Long Day’s Journey into Night (Uzun Günden Geceye) (1941).
A Touch of the Poet (Şair Ruhu) (1942).
A Moon for the Misbegotten (Ay Herkese Gülümser) (1943).
OYUNDAKİ KİŞİLER
James Tyrone
Mary Cavan Tyrone Karısı
James Tyrone, Jr. Büyük oğulları
Edmund Tyrone Küçük oğulları
Cathleen Hizmetçi kız
SAHNELER
BİRİNCİ PERDE
Tyroneların yazlık evinin oturma odası;
1912 yılının ağustos ayında bir gün; sabah
8.30
İKİNCİ PERDE
I. SAHNE: Aynı yer; 12.45 suları
II. SAHNE: Aynı yer; yaklaşık yarım saat
sonra
ÜÇÜNCÜ PERDE Aynı yer; o akşam saat 18.30 suları
DÖRDÜNCÜ PERDE Aynı yer; gece yarısı.
BİRİNCİ PERDE:
TYRONELARIN YAZLIK EVNN
OTURMA ODASI;
1912 YILININ AĞUSTOS AYINDA
BR GÜN; SABAH 8.30
Sahne — James Tyrone’un yazlık evinin oturma odası, 1912 yılının ağustos ayında bir sabah.
Arkada çift kanatlı ve perdeli iki kapı bulunmaktadır. Sağdaki kapı, misafir odası olarak ağır eşyalarla döşenmiş olan ve nadiren kullanıldığı anlaşılan ön salona açılmaktadır. Soldaki kapıysa yemek odasına geçiş dışında hiç kullanılmayan, karanlık, penceresiz bir arka odaya açılır. Kapıların arasındaki duvarın önünde, üstünde Shakespeare’in bir resmi asılı olan küçük bir kitaplık vardır. Bu kitaplıkta Balzac’ın, Zoh’un, Stendhal’ın romanları; Schopenhauer’in, Nietzsche’nin, Marx’ın, Engels’in, Kropotkin’in, Max Stirner’in felsefi ve sosyolojik eserleri; Ibsen’in, Shaw’un, Strindberg’in oyunları; Swinburne’ün, Rossetti’nin, Wilde’ın, Ernest Dowson’ın, Kipling’in şiirleri gibi kitaplar bulunmaktadır.
Sağ duvarda, evi yarı yarıya çevreleyen verandaya açılan bir tel kapı vardır. Onun da önünde bulunan ardışık üç pencere, çimli ön bahçeye ve bunun ötesindeki limana ve sahil boyunca uzanan caddeye bakmaktadır. Bu pencerelerin yanında, duvara dayalı duran küçük bir hasır masa ve meşeden yapılma bir çalışma masası bulunmaktadır. Sol duvarda da benzer şekilde dizilmiş pencereler evin arka tarafındaki araziye bakmaktadır. Pencerelerin altında minderli hasır bir kanepe bulunmaktadır.
Daha arkada büyük, camlı bir kitaplık vardır. Bu kitaplıkta Dumas’nın, Victor Hugo’nun, Charles Lever’in ciltleri, üç Shakespeare cildi, Dünya Edebiyatından Seçmelerin elli büyük ciltlik seti, Hume’un İngiltere Tarihi, Thiers’in Konsüllük ve İmparatorluk Tarihi, Smollett’in İngiltere Tarihi, Gibbon’ın Roma İmparatorluğu, çeşitli eski oyunlar, şiirler ve İrlanda tarihine ait kitaplar bulunmaktadır. Bu kitapların şaşırtıcı yanı, bütün ciltlerin tekrar tekrar okunmuş gibi görünmesidir.
Parke zeminin neredeyse tamamı, rengi ve deseni gösterişsiz bir halıyla kaplıdır. Odanın ortasında yuvarlak bir masa vardır, üzerinde yeşil abajurlu bir okuma lambası bulunur. Bu masanın etrafına, okuma lambasının menzilinde kalacak şekilde dört sandalye dizilmiştir; bunların üçü hasırdır, (masanın sağ önünde duran) dördüncüsüyse vernikli meşeden deri kaplı bir sallanan sandalyedir.
Saat sabah 8.30 sularıdır. Sağ taraftaki pencerelerden içeri günışığı girmektedir.
Perde açıldığında aile kahvaltıdan yeni kalkmıştır. Mary Tyrone ile kocası beraberce yemek odasından dönerler, arka salondan gelip oturma odasına girerler.
Mary elli dört yaşındadır, orta boyludur. Hâlâ genç ve zarif bir vücuda sahiptir; balık etlidir, korse kullanmamasına rağmen beli ve kalçası şekillidir. İrlandalılara has bir yüz yapısı vardır. Bu yüzün bir zamanlar çok güzel olduğu anlaşılır, hâlâ da etkileyicidir. İnce, solgun, çıkık elmacık kemikli yüzü, biçimli ve dolgun vücuduyla pek uyumlu gözükmez. Uzun ve düz bir burnu, geniş ve dolgun bir ağzı, hassas dudakları vardır. Ne allık ne de başka bir makyaj malzemesi kullanmaz. Geniş alnı gür ve beyaz saçlarla çevrelenmiştir. Koyu kahverengi gözleri, solgun teni ve beyaz saçlarıyla tezat teşkil ettiğinden siyah görünür. Gözleri çok büyük ve güzel, kaşları siyah, kirpikleri uzun ve kıvrıktır.
Aşırı gergin yapısı ilk bakışta göze çarpar. Elleri sürekli hareket hâlindedir. Bir zamanlar güzel, uzun, kalem gibi parmakları olan bu eller, şimdi romatizma nedeniyle şiş eklemli, eğri parmaklı çirkin ellere dönüşmüştür. Görenler gözünü onlardan kaçırır, özellikle de bu ellerin gayriihtiyari hareketlerle sahibinin sinirliliğini gösterdiğini ve sahibin de bu hareketlere hâkim olamamaktan muzdarip olduğunu bilenler.
Sade giyinmiştir, ama belli ki kendisine yakışanın farkındadır. Saçları titiz bir özenle toplanmıştır. Sesi yumuşak ve albenilidir. Neşeli olduğunda, sesinde hafif bir İrlandalı tınısı ortaya çıkar.
Onun en çekici özelliği, genç ve utangaç bir manastır kızıyken nasıl yalın ve bozulmamışsa, hâlâ aynı oluşu, doğuştan gelen bu uhrevi masumiyetidir.
James Tyrone altmış beş yaşındadır, ama on yaş daha genç görünür. Yaklaşık 1,80 boyunda, geniş omuzlu ve geniş göğüslü bir ker, başını geriye yaslayıp gözlerini kapatır. Ama birdenbire yine gerginleşir. Gözlerini açar, oturduğu yerde doğrulur. Kendi kendisiyle ümitsiz bir mücadeleye girişir. Romatizmanın bozduğu uzun parmakları, âdeta kendisinden bağımsız gibi sandalyenin kolçaklarında trampet çalmaya başlar.)
(Perde)
İKİNCİ PERDE:
I. SAHNE: AYNI YER; 12.45 SULARI
II. SAHNE: AYNI YER; YAKLAŞIK
YARIM SAAT SONRA
I. SAHNE
Sahne — Aynıdır. Saat öğleden sonra bire çeyrek vardır. Sağdaki pencerelerden odaya artık güneş ışığı girmez. Dışarıda hava hâlâ güzeldir, ama gittikçe bunaltıcı hâle gelmektedir. Havada güneşin parlaklığını gölgeleyen hafif bir pus vardır.
Edmund masanın solundaki sandalyede oturup kitap okumaktadır. Daha doğrusu okumaya çalışır ama konsantre olamaz. Üst kattan gelen seslere kulak kabartıyor gibidir. Gergin ve endişelidir. İlk perdeye göre daha hasta görünür.
Hizmetçi kız Cathleen arka salondan içeri girer. Elindeki tepside bir şişe bourbon, viski bardakları ve bir sürahi buzlu su vardır. Yirmili yaşlarının başında dolgun İrlandalı bir köylü kızıdır. Güzel yüzlü, kırmızı yanaklı, siyah saçlı, mavi gözlü, sevimli, iyi niyetli, ama cahil, sakar ve biraz aptal görünüşlüdür. Tepsiyi masanın üzerine bırakır. Edmund kitabına iyice dalmış, onu fark etmemiş gibi yapar, ama kız buna aldırmaz.
CATHLEEN — (laubali bir gevezelikle) Viskiniz. Yemek vakti yaklaştı. Babanızla Bay Jamie’yi de çağırayım mı, yoksa siz mi çağırırsınız?
EDMUND — (başını kitabından kaldırmadan) Sen çağır.
CATHLEEN — Babanız arada bir saatine baksa ne kadar iyi olur. Yemeklerin gecikmesine neden oluyor, sonra da Bridget sanki suçlu benmişim gibi beni haşlıyor. Ama yaşlı da olsa çok yakışıklı bir adam. Ne siz ne de Bay Jamie hiçbir zaman bu kadar yakışıklı olamayacaksınız. (Kıkırdar.) Bahse girerim, Bay Jamie’nin kolunda bir saati olsaydı, paydos saatini kaçırmaz, viskisini yudumlamak için soluğu çoktan burada alırdı.
EDMUND — (Kayıtsız kalmayı bırakıp sırıtır.) Bu bahsi kazandın say
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Oyun-Tiyatro
- Kitap AdıUzun Günden Geceye
- Sayfa Sayısı128
- YazarEugene O'Neill
- ISBN9786254087592
- Boyutlar, Kapak13,5 cm x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviÖtüken Neşriyat / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Oğuz Amca Diye Biri ~ Mehmet Hayati Özkaya
Oğuz Amca Diye Biri
Mehmet Hayati Özkaya
2 Mayıs 1915’teki taarruzdan, “Yalnız size Bombasırtı vak’asını anlatmadan geçemeyeceğim: Karşılıklı siperler arasında mesafemiz sekiz metre, yani ölüm muhakkak, muhakkak… Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına...
- Adiller Bütün Oyunları 5 ~ Albert Camus
Adiller Bütün Oyunları 5
Albert Camus
Camus 1949 yılında kaleme aldığı ve tarihî bir hadise üzerine inşa ettiği Adiller’de, yirminci yüzyıl başında, Moskova’da, devrimci bir örgütün Grandük Sergey’e suikast girişimini konu alır.
- Martı ~ Anton Çehov
Martı
Anton Çehov
Babam ve üvey annem size gelmemi istemiyorlar. Buradakilerin bohem bir hayat sürdüklerini söylüyorlar… Aktris olmamdan korkuyorlar… Ama bu göl, sanki bir martıymışım gibi beni...