Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Uyvar Kuşatması 1663
Uyvar Kuşatması 1663

Uyvar Kuşatması 1663

Kahraman Şakul

Hangimiz “Uyvar’da bir Türk gibi güçlü” sözünü duymadık ki? Ya da Evliya Çelebi’nin güya ta Amsterdam’a uzanan Frengistan akınını? Askerî tarih alanında yaptığı çalışmalarla…

Hangimiz “Uyvar’da bir Türk gibi güçlü” sözünü duymadık ki? Ya da Evliya Çelebi’nin güya ta Amsterdam’a uzanan Frengistan akınını? Askerî tarih alanında yaptığı çalışmalarla tanınan Kahraman Şakul, Uyvar Kuşatması 1663 adını verdiği bu kitapta bir kuşatmanın izinde Köprülüler Devri’nden bir kesit sunuyor.

Osmanlı tarihinin askerî, kültürel ve sosyal bakımdan en ilginç devirlerinden birinde bugün Slovakya topraklarında kalan Uyvar, 1663’te kanlı bir kuşatmaya sahne oldu. Evliya Çelebi’nin Dev Ali Beşe’sinden Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir kitabında anlattığı Erzurumlu Abbas’a varıncaya dek nice kuşatma kahramanı imparatorluğun uzun hafızasına kazındı. Öyle ki Yahya Kemal Erzurum’da bir sokağa “Oyvareri Abbas” adının verilmesini bile önermiştir.

Bu kitapta Uyvar Kuşatması’nı tüm yönleriyle bulacaksınız. Kuşatmanın derli toplu hikâyesini okurken bol görseller, orijinal illüstrasyonlar, haritalar ve planlar ile kuşatma gözünüzde canlanacak. Hamasetten uzak bir üslupla Osmanlıların hasımlarıyla nefes kesen mücadelesini takip edeceksiniz. Yeni askerî tarihçiliğin merceği altında ordu içindeki dinî-etnik-kültürel çatışmaları, savaş uğraşının organizasyonunda yaşanan sorunları ve askerî tarihin daha nice göz ardı edilmiş konularını keyifle öğreneceksiniz.

YAZILI KAYNAKLAR

Uyvar Kuşatması hakkındaki Osmanlı kaynaklarından bildiğimiz kadarıyla dört adedi görgü tanıklığına dayanmaktadır. Mühürdar Hasan Ağa’ya ait Cevâhirü’t-Tevârîh Uyvar Seferinin en önemli kaynaklarındandır. H. 1069-1080 yılları arasını içeren bir gazavatname niteliğindeki bu eser Fazıl Ahmed Paşa’nın mühürdarı tarafından sadrazamın isteği üzerine yazılmıştır. Yazar 1660-1669 arasında sadrazam mühürdarı olması hasebiyle görgü tanığıdır. Uyvar Seferi ikinci fasılda ele alınmaktadır. Findıklılı Mehmed Ağa’ya ait Silahdar Tarihi’nin Zeyl-i Fezleke kısmında bu eserden faydalandığı gibi Raşid de kendi tarihinde müracaat etmiştir. Ta’ib Ömer Efendi’nin Fethiyye-yi Uyvar adlı eseri ise tek nüsha olup yazarının görgü tanıklığına dayanmaktadır. Yazar Uyvar, Novigrad ve Leve kalelerinin fethini anlatıp Fazıl Ahmed Paşa’nın Belgrad’a dönüşüyle bitirmekte ve bu eseri dostlarının telkiniyle yazdığını belirtmektedir. Görgü tanığı olarak diğer kaynaklarda olmayan ay rıntılara yer verir. Silahdar, Zeyl-i Fezleke’de bu eserden yer yer faydalanmaktadır. Mehmed Necati’ye ait olan Ez-Menâkıbât-ı Gazâ ve Cihâd adlı eser bir menzil listesi vermesi ile diğerlerinden ayrılır. Katip olduğu anlaşılan yazar seferin hedefinin Ciğerdelen Muharebesi’ne dek Yanık kalesi olduğu malumatını veren tek isimdir. Belki de bu nedenle tek nüshası bulunan eserin bir diğer ismi kataloglarda Târîh-i Feth-i Yanık diye de geçmektedir. Görgü tanığı olduğu eserin muhtevasından bellidir. Evliya Çelebi Uyvar Seferine katıldığını bildiğimiz yazarlar arasında sefer ve kuşatma hakkında en renkli detayları veren kaynaktır.

Onun verdiği ilginç malumata bir örnek olarak Tatarların Hollanda akını verilebilir ki bu muhayyel akın hala inandırıcı bulunabilmektedir. Geniş Uyvar anlatısı Seyahatname’nin altıncı cildinde bulunmaktadır. Kronolojik dökümü karışık ve kısmen hatalı olmakla birlikte diğer kaynaklarda yer almayan pek çok ayrıntıyı içermektedir. Bu kaynakların haricinde Uyvar’da bulunmayan kişiler tarafından kuşatma tarihine yakın bir zamanda yazılan ve görgü tanıklıkları içeren eserler de vardır. Erzurumlu Osman Dede’nin Köprülüzâde Fazıl Ahmed Paşa Devrinde (1069- 1080) Vukuatı Tarihi adlı eseri Uyvar bahsinde Mühürdar’ı takip eder. Nitekim Mühürdar, Osman Dede’den eserini temize çekip gaza ile ilgili ayetler ekleyip edebi bir şekle sokmasını istemişti. Bu nedenle Osman Dede görgü tanığı olmadığı Uyvar Seferi bahsinde aslen Mühürdar’a sadık kalmıştır. Esere alternatif bir başlık olarak Tarih-i Fazıl Ahmed Paşa başlığı da uygun görülmüştür; tespit edilen tek nühası Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir. Kaynakları arasında Silahdar’ın yukarıda anılan eseri gösterilse de galiba asıl bu eser Silahdar’a kaynaklık etmiştir. Ayrıca, Raşid de bu eserden faydalanmış olmalıdır. Mehmed Halife’nin Tarih-i Gılmani başlıklı eseri 1659-1665 yılları arasını kapsamaktadır. Eserini yazarken Mehmed Halife’nin Enderun’da Seferli Odası’nda hizmetli olduğuna hükmedilmektedir. Yazar Uyvar Seferi hakkında orijinal bilgiler vermektedir fakat sefere katılmayıp görgü tanıklıklarını derlediği anlaşılmaktadır. Mesela, kuşatma esnasında 7 Eylül tarihli yoğun yağmuru anlatırken Uyvar’a gelene dek iki-üç günde bir yağmur yağdığını söylese de menzil kısmında bu yağmurlardan bahsetmez. Kaldı ki fetihnamenin IV. Mehmed tarafına gönderilişini anlatırken “gönderdiler” demekte ve halkın “bu tarafda” camilere gidip zafer için dua ettiğini belirtmektedir. Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa’nın Zeyl-i Fezleke adlı eseri bu bahiste Mühürdar, Osman Dede, Ta’ib Ömer ve Nihadi’den yararlanmış gibi durmaktadır. Bazen verdiği malumatın farklılaşması sefere katılmış olanlardan kuşatmaya ilişkin hadiseleri dinlemiş olabileceği kanısını doğurmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu tarihini kuruluşundan 1685’e kadar anlatan Tarih-i Nihadi’nin yazarı çağdaşı olduğu IV. Mehmed devri olaylarını ayrıntılı anlatmaktadır. Uyvar Seferi’ne katılmış gibi gözükmemektedir. Katip Mustafa Zühdi’ye ait Ravzatü’l-Gaza ise Uyvar Seferi hakkında pek az bilgi verip aslen 1664 seferini anlatan bir kaynaktır. İsazade Tarihi diye bilinen eserin ilgili kısmını tarihçi Kara Çelebi-zade Abdülaziz Efendi’nin damadı İsa Efendi yazmış ve 1681 başlarına dek olayları kaydetmiştir. Bu tarihten 1693’e dek olan kısmı ise oğlu İsa-zade Mehmed Aziz ve onun oğullarından olup 1755 Ocak’ında Medine Kadısı iken ölen İsa-zade Abdullah Efendi yazmıştır. Son grupta ise kuşatma tarihinden çok sonra yazılan eserlere değinmek gerekir. Meşhur Osmanlı tarihlerinden Defterdar Sarı Mehmed Paşa’nin eseri ile Raşid Tarihi bu gruptandır. Behcetî Seyyid İbrahim Efendi’nin yazdığı Târîh-i Sülâle-i Köprülü adlı esere yazarın uygun gördüğü başlık Silsiletü’l-Asafiyye Fi Devleti’l Hakaniyyetü’l-Osmaniye’dir. Yazar görgü tanığı olmayıp 1730’lardan sonra Köprülü hanedanının hamiliği altında yazmıştır. Eserin Numan Paşa ve Hafız Ahmed Paşa hakkındaki bölümleri dışında kalan bölümlerin orijinal olmayıp Raşid ve Naima tarihlerine dayandığı görüşü vardır. Bu çalışmada kullandığımız yabancı dilli eserlere gelince çağdaş gözlemler arasında Nemçe generali Raimondo Montecuccoli’nin eseri, Paul Rycaut’nun meşhur Osmanlı tarihi ve kuşatmayı anlatan anonim bir görgü tanıklığı (Anonim Felemenk Kaynağı) bulunmaktadır. Ayrıca Kantemir’in mühim tarihine de müracaat ettik.

JEOPOLİTİK DURUM: YENİ KUZEY POLİTİKASI

Osmanlılar, aslen Avusturya Büyük Dükalığı’nın başında olup zamanla Kutsal Roma İmparatorluğu’nun hükümdarlığı (kayzer/çasar) konumuna erişen Habsburg Hanedanına mensup imparatorların devleti ve tebaasına Nemçe demekteydiler. Nemçe, Slav dillerinde anadili Almanca olan topluluklara verilen Nemets (“dilsiz”, “konuşma bilmez”) kelimesinden bozma olduğu için bazen Habsburglara bağlı tüm Alman diyarlarını da Nemçe diye anmışlardı. Tarihte iki devlet arasındaki dördüncü savaş (1663-1664) Osmanlıların Uyvar’ı fethetmesiyle sonuçlandı. Savaşın temel nedeni coğrafi konuma bağlı jeopolitik durum ve bunun vücut verdiği jeostratejik hedeflerdi. 1526 senesinde Osmanlıların Mohaç Meydan Muharebesi’nde kazandıkları kesin zafer iki hanedan arasında Macar/Panonya havzası (Üngürüs vilayeti) hakimiyet davası başlattı. Panonya havzası batıda Alpler, doğuda ve kuzeyde Karpatlar, güneyde ise Sırp-Bosna sıradağlarıyla çevrelenir. Doğu kapısı Belgrad, batı kapısı ise Viyana olan bu havza 1526’dan sonra zamanla üç parçaya bölününce yeni bir jeopolitik durum oluştu. Havzanın ortasını kaplayan ova doğrudan Osmanlı idaresine geçerken havzanın doğusundaki Transilvanya’da Erdel Beyliği (1547) adıyla Osmanlılara tâbi Protestan ve imtiyazlı bir eyalet kuruldu. Havzanın batısı ise Habsburgların elinde nüfusu büyük oranda Katolik Macarlardan oluşan Kraliyet Macaristan’ına dönüştü. Osmanlılar, buraya kısmen Orta Macar demişlerdir. Yeni jeopolitik durum Hıristiyan Roma ile Müslüman Romanın birbirlerinin aleyhine geliştirdikleri evrensel imparatorluk hayallerini besleyen yeni bir jeostrateji doğurdu. Çekişmenin ilk safhasında (1526-1606) Osmanlılar üstündü. Viyana 1529’da kuşatıldı ve Nemçe havzanın kendi idaresinde kalan kısmı için Osmanlılara yıllık vergi vermek zorunda kaldı. 1606- 1658 arası ise Erdel beylerinin havzayı kendi denetimleri altına alma çabasıyla şekillendi. Bu dönemde Nemçe Otuz Yıl Savaşları ile meşgulken Osmanlılar da İran savaşları ve iç kargaşa ile uğraşmaktaydılar.

Çekişmenin üçüncü safhası Osmanlı tarihinde İkinci Altın Çağ denilen Köprülüler Devri ile çakışmaktadır. 1658-1683 yılları arasında Köprülüler tüm Macar havzasını ele geçirmek için çetin bir mücadeleye giriştiler. Köprülü Mehmed Paşa (1657-1661), oğlu Ahmed Paşa (1661-1676) ve damadı Mustafa Paşa’nın (1676-1683) sadaret makamını birbirlerinden devralmaları sonucunda siyaseti tekelleştiren Köprülüler, yeni bir yayılmacı siyasete soyundular. Yayılmacılığın ardındaki etkenlere baktığımızda en başta gelen unsur değişen uluslararası ortama tepki olarak geleneksel kuzey politikasının terk edilmesiydi. İstanbul’a başta hububat, köle ve kürk akışı aksamasın diye Karadeniz’in güvenliğini sağlamak bir öncelikti. Bu politika Moskoflar ile Lehistan arasındaki dengeyi gözetmek, Kırım Tatarları aracılığıyla bozkırları denetim altında tutmak ve stratejik önemi haiz kıyı bölgelerinde güçlü garnizonlar bulundurmak suretiyle sürdürülmekteydi. Karadeniz’de 1620’lerden itibaren Kazak baskınlarının ortaya çıkması Moskof Knezliği’nin gitgide Karadeniz ve Kafkasya’ya sokulması ve Lehistan’daki iç karışıklıkların baş göstermesi gibi gelişmeler yüzünden geleneksel kuzey politikası sürdürülemez bir hâl almaya başladı. İlk kez tarihçi Metin Kunt’un dile getirdiği ve günümüzde kabul gören yaklaşıma göre Köprülüler; işte bu geleneksel kuzey politikasını değiştirme yoluna gittiler.

Köprülülerin yayılmacı siyasete yönelmelerinde ikinci unsur iktidar konumlarını meşrulaştırma ve pekiştirme kaygısıydı. 1683 tarihinde Viyana’da uğranılan bozguna dek şahinler hükümetini andıran bir tavırla tutarlı bir yöntem izlediler. Önce siyasi gerilimi tırmandırıp diplomatik çözümsüzlük yaratıyor ve fetihle sonuçlanan askeri seferden sonra aile vakıfları kurup zenginlik ve itibar edinmeye çalışıyorlardı. Bu sayede II. Viyana Kuşatması’ndan sonra bile Köprülü sülalesi devam etmiş ve bünyesinden pek çok önemli devlet adamı çıkartmıştır.3 Üçüncü unsur ise yayılmacılığı meşrulaştıran ideolojik söylemdi. Bu söylemin özü hasım komşulara karşı ayaklanan ve etnik-dinî kimlikleri idarecilerinden farklı olan serhat halklarını himaye etme iddiasından ibaretti. Kamaniçe (1672), Çehrin (1678) ve Viyana (1683) kuşatmalarıyla sonuçlanacak olan savaş ilanlarında Osmanlıların öne sürdüğü gerekçe kendilerine sığınan serhat halklarını korumak olmuştur. Sonunda Uyvar Seferi’ne yol açan anlaşmazlıkların odağındaki Transilvanya bölgesi nice zamandır Otuz Yıl Savaşları esnasında gitgide baskı gören Protestan unsurların toplandığı bir sığınağa dönüşmüştü. 1648’den itibaren kuzey uçlarda Lehistan Kazakları ve 1670’lerde Nemçe’ye karşı isyan eden Macar Protestanları Osmanlı himayesinde tampon devlet kurma potansiyeline sahiptiler. Bu süreçte Köprülüler Katolik hasımlar Venedik, Lehistan ve Nemçe’ye karşı Girit ve Lehistan’da Ortodoks halkları (Rumlar ve Kazaklar), Macaristan’da ise Protestan halkları desteklemek suretiyle yeni bir yayılmacı siyaset gütme olanağına kavuştular. Böylece Kandiye (1648-1669), Uyvar (1663), Kamaniçe (1672), Çehrin (1678) ve Viyana (1683) kuşatmalarının tamamında saldırgan taraf Osmanlılar olduğu hâlde bu gerekçe -ilk örnek hariç- savaş ilanını ahlaken meşru bir zemine oturtmak maksadına hizmet etti. Yeni dönem Slovakya’dan Volga havzasına uzanan bir yay görünümündeki kuzey serhaddinde batıdan doğuya doğru Habsburg Hanedanı’nın saltanat sürdüğü Kutsal Roma İmparatorluğu (Nemçe), seçilmiş krallar ve soylular meclisi (Sejm) tarafından yönetilen Lehistan-Litvanya Ortak Tacı (Lehistan) ve Romanof Hanedanı’nın idaresindeki Moskof Knezliği ile yeni bir mücadele süreci demekti. Geleneksel kuzey politikası değişirken ilk başta Osmanlıların arzusu yeni arazi kazanmaktan ziyade kuzey serhatlerindeki istikrarsızlığın Osmanlı İmparatorluğu’na sıçramasını önlemek olabilir. Bu durumda yeni kuzey politikasının birincil unsuru merkezî idareyi uçlara yayma çabası olarak anlaşılmalıdır. Bu kabaca üç aşamada gerçekleşti. Bu süreçte Yanova, Varad ve Kamaniçe eyaletlerinin kurulması ile yukarıda anılan tabi devletlerin Kırım hariç tamamı adeta çevrelendiler. Üçüncü safhayı oluşturan 1669-1683 dönemi Viyana Bozgunu ile kapanmıştır. Sonuçta siyasette Köprülü tekeli kırılırken yeni kuzey politikası da çöktü. Ne var ki ilk iki adım bir hayli başarılıydı.

SAVAŞA GİDEN YOL

Köprülülerin ilk başta dışarıda karşılaştıkları üç sorun uzayıp giden Venedik Savaşı, Lehistan’a kargaşanın hakim olması ve kuzey sınırlarında Osmanlı hükmünün aşınması idi. Osmanlılar iç buhranlar ve Girit’te batağa saplanan Venedik Savaşı nedeniyle Otuz Yıl Savaşları’na müdahil olmamışlardır. Fakat kendilerine tâbi olan Kırım, Erdel, Eflak ve Boğdan İstanbul’un muhalefetine rağmen çeşitli zamanlarda bu savaşlara katıldılar. Köprülü Mehmed Paşa Çanakkale Boğazı’ndaki Venedik ablukasını kırarak (1657) Venedik’le savaşta bir rahatlama sağladı. Kuzey serhaddinde bugünkü Ukrayna o devirde Lehistan’dan kopma sürecine girmişti. Köprülüler bu mıntıkaya üçüncü safhaya dek doğrudan müdahale edemeyeceklerdi. Köprülüler Dönemi, Ukrayna tarihinde Yıkım Çağı (1657-1686) denilen döneme denk düşer. Toprak sahibi Katolik Leh soylularının Ortodoks Kazak köylülerine dinsel baskı uygulamaları bir Kazak isyanına sebebiyet vermişti. Sürekli savaş hâli ve asayiş bozukluğu ile şekillenen bu dönemde Kazak Devleti’nin başı Ataman Himelnitski Lehistan ve Moskof Knezliği’ne karşı bir denge unsuru olarak gördüğü Osmanlılardan yardım talep etmişti. Bâb-ı Ali ise Kandiye Kuşatması sürerken Lehistan ile savaşmayı göze alamazdı. Bununla beraber Kırım Tatarlarının Ukrayna Kazaklarıyla (kardeş Kazaklar) beraber Lehistan ve İsveç’e karşı 1644-1654 arasında yağma seferlerine katılmalarına göz yumdu. Müttefiklerin düzenlediği akınların bir kısmına Evliya Çelebi de III. İslâm Giray Han’ın yanında katılmıştır. Doğrusu Kazakların Karadeniz’e inip yağmaya girişeceğine kuzeye yönelip tüm yıkıcı enerjilerini Lehistan’da tüketmeleri Bab-ı Ali’nin işine geliyordu.

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Kamaniçe Kuşatması 1672 ~ Kahraman ŞakulKamaniçe Kuşatması 1672

    Kamaniçe Kuşatması 1672

    Kahraman Şakul

    IV. Mehmed’in katıldığı ilk ve son kuşatma olan Kamaniçe Kuşatması, adı çok duyulmayan bir Ukrayna seferi. O zaman Lehistan’a ait olan bu metin kalenin...

  2. II. Viyana Kuşatması ~ Kahraman ŞakulII. Viyana Kuşatması

    II. Viyana Kuşatması

    Kahraman Şakul

    1683 II. Viyana Kuşatması, Osmanlı Devleti’nin kara/nlık günlerinin önsözü… Askerî tarihçi Kahraman Şakul, bozgunun Doğu-Batı arasında kalan imgesi üzerine arkeolojik kazı yapıyor, ‘bizim cephe’nin...

  3. Çehrin Kuşatması 1678 ~ Kahraman ŞakulÇehrin Kuşatması 1678

    Çehrin Kuşatması 1678

    Kahraman Şakul

    Askerî tarihçi Kahraman Şakul, 1683 Viyana Bozgunu’na giden sürecin arka planını anlatmaya, büyük mağlubiyet öncesi kazanılan zaferlerin haritasını çıkarmaya devam ediyor. 1678 Çehrin Kuşatması,...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur