Amerikalı eleştirmenlerin “feminist varoluşçuluk ya da varoluşçu feminizm” örneği olarak tanımladıkları yapıt, bir sanat müzesinde temizlikçi olarak çalışan Vitória’nın şaşırtıcı öyküsünü aktarıyor. Müzedeki tabloların tozunu almaktan daha fazlasını isteyen ve zengin bir adamla evlenen Vitória, bir yandan kendi sanatsal kimliğini keşfederken, diğer yandan toplum, dostluk, sadakat, evlilik konularını irdeleyen bir serüvene atılıyor.
Uygunsuzluk sınıfsal ve ataerkil yapıda ve sanat çerçevesinde kadına biçilen rol ile bu rolün dışına çıkma olasılıklarını irdeliyor. The New York Times’ın, “Birkaç hınzırca farklılıkla Kendine Ait Bir Oda niteliğinde,” diye tanımladığı yapıt, kadının “erkeklerin baktığı bir nesne” olmak yerine “dünyaya kendi gözleriyle bakan biri” olmak özlemini ve bu uğurdaki çabasını dile getiriyor.
*
“Sanki olması gereken bir şey beni bekliyormuş gibi…
Kendini bana borçlu olan bir şey bu, bana benziyor,
neredeyse ben. Ama hiç yaklaşmıyor. İstersen adını kader koy.
Çünkü çıkıp onunla buluşmaya çalıştım.”
Clarice Lispector, The Apple in the Dark
Tarlalarıyla, atlarıyla kırlık yerde olmak, yazmama yardımcı olur diye düşünmüştüm, ama bana göre değil galiba. Kır da yardım da.
Sokakta ise, bütün pencereleri mumlar aydınlatıyor. Düşüncelerimi kâğıda dökemeyince onlara bakıyorum. Alevler bana geleceğimi hatırlatıyor; her şeyi yakıp kül edersem diye korkuyorum. İnsanlar hep aynı dört dükkâna girip çıkıyorlar; dişe dokunur bir şeyler almadıklarını biliyorum. Bu dükkânlara ben girdiğimde sıkılmıştım. Bu tek sokak beni sıkıyor.
İçimden bir şey akarsa eğer, bunun bana ait olduğunu düşünüyorum. Bana ait değil. Pencerelerime yakın yakın geçen atlı arabalar.
Yine tek başına olmak tuhaf. Öğleden sonraları istediğimden de fazlaca geniş alan var. Bir kocam vardı ve onu terk ettim; acaba şimdi nasıl? Artık yazılarım var, ama bir yandan da kendi kendime fazla geliyorum. Kendi ruhumu taciz ediyorum.
Tablolar hakkında yazmak istemiştim, ama resim konusunda ilginç bir şey söyleyebilecek biriymişim gibi görülmedim. Herhangi bir şey söyleyebilecek ve ardından bunu yayımlayacak biri gibi görülmedim. Kocamla birlikte müzeye gittiğimde, orasının temizliğini yapmam gerektiği hissine kapıldım. Bu işe alışkındım ve belki de bu benim kaderim. Kocamla tanışmadan önce o galerilerin yer döşemelerini defalarca siler, silerdim. Avuçlarımın içi sertleşip kuruyana kadar duvarları ovalamıştım.
İşe gitmekten hem hoşlanıyordum hem hoşlanmıyordum. Temizlik yapmam gereken bir zamanda, arkamdaki tablolar cama yansırken müzenin pencerelerinden dışarı bakardım. Onları kendimle birlikte görmek benim için bir şey ifade ederdi. Daha önceleri, tabloların önemli olacağını hiç düşünmemiştim.
Başkası olmayı öğreniyordum. Yanımda bir kova suyla uzun süre pencerenin önünde dururdum. Yağmurun çimenlerin üstüne yağmasını izlerdim; ilk başta, orada öylece dururken yağmurun yağdığını bile fark etmemiştim.
Kocam beni kurtardığı duygusunu taşıyordu ve birçok bakımdan kurtarmıştı. Kocam bana kendi zihnimdekiler hakkında yazdığımı söyledi. Bunun yakışıksız olduğu söylendi bana. Ama ben tablolarda kendimi görüyordum; orada her şeyi görüyordum.
Kocamla evlendikten sonra, evimizi konuklara açmak zorunda kaldım – durmadan. Konuk kabul etmek zorundaydım ve iyi bir ev sahibesi değilim. Önceleri, yeni hayatımdan hoşlandım. Kocam bana pahalı elbiseler aldı, derken daha çok elbise aldı. Hayatımda ilk kez altın taktım. Bir yazı odam –kocam bu adı vermiyordu oraya– ve bana sıcak çay ve kahve getiren biri vardı.
Sorun kocamın kadınların yazı yazamayacağına inanması değildi – benim yazamayacağıma inanmasıydı. Benim hayatta yükselmem onunla evlenmemle, yeni elbiselerim ve mücevherlerimle olmuştu. Doğru, bana verdiği her şeyi gerçekten de istiyordum, ama eğer yazamazsam ölürüm ve o zaman da hayatımı boşa harcamış olurum.
O zaman, kendimi sokakta, müzeye doğru yürüyen biri olarak görüyorum. Penceremden bakıp da kendimi böyle görmek. Deneyime bir girip bir çıkarak.
Ama kendi bedenim ve kendi iskemlem işte burada. İşte bileklerim burada. Çalışma masama oturmuş, bileklerime karşı sevgi duyuyorum. Onlara fazla iş yükledim.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıUygunsuzluk
- Sayfa Sayısı152
- YazarAmina Cain
- ISBN9789750764394
- Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kabuğuna Sinmiş Adam ~ Anton Çehov
Kabuğuna Sinmiş Adam
Anton Çehov
Kabuğuna Sinmiş Adam, Çehov’un yarattığı yaratıcı durum öykülerinin en güzellerinden bir tanesi. Bu öyküye eşlik eden diğer seçkin öyküleriyle Çehov, modern zamanların en büyük...
- Maya’nın Günlüğü ~ Isabel Allende
Maya’nın Günlüğü
Isabel Allende
Benim adım Maya Vidal, on dokuz yaşındayım, cinsiyetim kız, bekârım, sevgilim yok, ama fırsat çıkmadığından, yoksa kılı kırk yardığımdan değil, California’da Berkeley’de doğdum, Amerikan...
- İnsancıklar ~ Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
İnsancıklar
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Dostoyevski’ye bir anda büyük bir ün ve hayran kitlesi kazandıran, onu Petersburg’un edebiyat çevrelerine bir yıldız gibi sokan ilk romanı İnsancıklar’ı Ergin Altay’ın Rusça’dan...