İbrahim Zeki Burdurlu bu çalışmasında, cennet Anadolu’nun değişik yörelerinden söylence örnekleri sunuyor bize. Efsaneler Anadolu’nun özü, ruhu, can damarıdır…
BURDURLU HOCA’DAN
YURT SÖYLENCELERİ
Her yönüyle edip (edebiyatçı) ve öğretmen Ibrahim Zeki Burdurlu’nun ölümsüz bir yapıtı elinizi öpüyor. Burdurlu bu çalışmasında, cennet Anadolu’nun değişik yörelerinden söylence örnekleri sunuyor bize. Bunlar, benim “Akdeniz söylenceleri” dediğim klasik anlatılardan değil. Çünkü onların kahramanları genellikle tanrılar, tanrıçalar ve tanrısal kahramanlardır. “Ülkemin Efsaneleri”nin ortak özelliği; yer adlarının, Türkçedeki çağrışım ve benzeşimlerden yola çıkılarak yazılmış olmaları: Diyar-ı Rum’da (Anadolu’da) yurt tutmak amacıyla, Horosan ya da Buhara dolaylarından uçarak gelen birkaç ermiş vardır. Onlar tam bugünkü Konya’nın üzerinden geçerken, gaipten bir ses gelir: Konyaa! Bizim evliyalar konarlar ve Konya’yı kurarlar. Ya da bugünkü Burdur’un üzerinden geçerlerken, gaipten gelen ses şöyle der: Burda dur, kenti burda kur! Ya da daha ilginç bir söylenceye göre, ermiş grubu, bir zamanlar adı “Keşiş Dağı” olan Uludağ’ın üstünden uçarlarken bir ses duyulur: Cennet burası. Orada kurdukları kente “Cennet Bursa” denir…
Öykülerin bir özelliği de akarsu duruluğunda bir Türkçeyle yazılmış olmalarıdır. Elbette bunda, Burdurlu Hoca’nın Türkçe uzmanlığı kadar şairliği de etken olmuştur. Benim I. Z. Burdurlu Hoca’yla yakınlığım, 42 yıl öncelere dayanır. Erken 60’lı yıllarda İzmir’de yayımlanan Ege Ekspres gazetesinde ekonomi ve turizm muhabiri olarak çalışıyordum. Hoca, bu gazetede köşe yazısı yazıyordu. Bir yılbaşı öncesi, okurlara sürpriz olarak “Ebedi Takvim” hazırlayıp yayımladı. Takvim, olağanüstü ilgi gördü.
İyi anımsıyorum: Çoğumuz o takvimi kesip cüzdanımızda, çantamızda sakladık. Sık sık o takvimi açar, “geçmişte falanca tarih hangi güne rastlamış” ya da “falanca tarih, hangi güne rastlayacak” diye bakardık. Yazık, bendeki kesik, kullanıla kullanıla yıpranıp gitti. Bir başka önemli konu da Burdurlu’nun Ege Ekspres’te yazdığı dönemlerde, okurlar ve gazete çalışanları, çözemedikleri soru ve sorunları Hoca’ya danışırlardı. Bu kitabın başındaki özgeçmiş, Burdurlu Hoca’nın nice üretken olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Elinizdeki eser ise, İbrahim Zeki Burdurlu’nun bu üretkenliğine önemli bir katkıda bulunuyor.
Prof. Dr. Şadan Gökovalı
EFSANELER VE “ÜLKEMİN EFSANELERİ” ÜZERİNE
Efsane, belli bir kişiyle ya da yerle ilgili olarak kuşaktan kuşağa aktarılan öykü ya da öyküler bütünüdür. Halk masallanı gibi doğaüstü varlıklara, mitolojik öğelere ve doğal olaylarla ilgili açıklamalara yer vermekle birlikte, onlardan farklı olarak, belli bir yer ya da kişiye ilişkin geçmiş bir olayı anlatır efsaneler. Efsane sözcüğü Farsça’dır. Latince karşılığı “legandus”, İngilizce “legend”, Fransızca “légende” ve “mythe”, Almanca “legande”, İtalyanca “legganda”, Yunanca karşılığı ise “mitos” ya da “myth”(mit)tir. Arapça karşılığı “üstûre” dir. Türkçe karşılığı olarak “söylence” kullanılmaktadır. Efsane ve masal, olağanüstü olaylara yer verdikleri için birbirine benzer; birbirine karışır. Efsanelerde anlatılanlar gerçekten olmuş diye kabul edilir; bu niteliğiyle efsane, masaldan ayrılır, destana yaklaşır. Efsaneler; olayların geçtiği yer, kişiler ve zaman kullanılarak olayların gerçek olduğuna inandırma çabası içerir.
Masallar mutlu bittiği halde efsaneler genelde mutsuz bir sonla noktalanır. Efsaneler, bir taraftan da halkın umutlarını, özlemlerini, dünyaya bakışını gösterir. Efsanelerin bu özellikleri onların resim, şiir, tiyatro, roman gibi çeşitli sanatlara kaynaklık etmesini sağlamış; yeni versiyonlara kucak açmıştır. Bazı efsaneler yalnızca konu aldığı kişiye ya da yere özgüdür; ama bunların birçoğu yaygın halk hikâyelerinin sonradan belli bir kişiyle ya da yerle özdeşleştirilmesiyle oluşur. Örneğin, oğlunun başının üstüne konan hedefi vurmak zorunda kalan usta nişancı hakkındaki yaygın halk masalı, sonradan İsviçreli kahraman Wilhelm Tell’e bağlanmıştır. Kral Lear’in öyküsü yine bir halk masalından kaynaklanır. Yerel efsanelerin, zamanla başka yerlere yayıldığı da olur.
Aşağı Saksonya’daki Hameln kentinden kaynaklanan Fareli Köyün Kavalası, edebiyatta çok işlendiği için ün kazanmıştır; ama Avrupa’daki birçok kentin, çocukları peşinden sürükleyen bir kadın kavalcıyı anlatan benzer efsaneleri de vardır. Eski Türk efsaneleri de İslam dininin kabulünden sonra yer yer biçim ve öz değişikliğine uğramış; yeni inançlarla birlikte değişerek Türklerin gittiği her yerde yeni yeni yaşama alanları bulmuştur.
Örneğin Anadolu’da tek başına ya da grup halinde taş kesilen kişilerle ilgili efsaneler pek çok yerde görülür. Taş kesilen gelinlerin, ejderhaları, ağlayan kayaların, Büyük ve Küçük Ağrı dağlarının, Hasan Dağı’nın, boş beşiğin, Tortum Gölü’nün, ibibik, kumru ve yusufçuk kuşlarının, Ferhad ile Şirin’in, Kerem ile Aslı’nın, Hz. Ali’nin, İstanbul’un kuruluşunun, Kız Kulesi’nin… efsaneleri kendi türlerine örnek sayılabilecek öykülerdir. Anadolu’nun her yerinde; taşında toprağında; akarsuyunda gölünde bir efsane havası vardır. Dağ başındaki çobana su içtiği pınarı, tırmandığı kayaları sorduğumuzda, onların içe işleyen, yüzyılların belleğine kazınan efsanelerini anlatır bize. Anadolu insanının düş gücü, toplumsal değerleri ve yaşam algılaması, yarattığı efsanelerde aynen yansır. Bu topraklar düş üretme yönünden olağanüstü verimlidir ve bu düşler yaşamın içinde yer aldığı gibi, aynı zamanda sözlü gelenek içinde kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze kadar gelir.
Halk edebiyatı ürünleri arasındaki efsaneler dört ayrı bölümde toplanır:
1. Yaratılış efsaneleri: Evrenin, dünyanın yaratılışı, canlı ve cansız varlıkların oluşumları anlatılır. Bunlar kutsal kitapların dışında oluşup gelişmiştir. Yusufçuk kuşunun efsanesi gibi.
2. Tarihsel efsaneler: Adları belli dağ, göl, kent, köy gibi yerler ve insanların oturdukları bölgeler anlatılır. Savaşlar, fetihler, sosyal düzenin bozukluğuna başkaldıran kahramanlar yüceltilir: Çakıa Efe, Yalnız Efe, Köroğlu gibi. Toplumun geçmişinde tanınmış bilgin, şair, asker, şeyh gibi kişiler tanıtılır; Genç Osman örnek verilebilir. Aşklarıyla ün salmış sevgililer de bu grupta yer alır. Aşk efsanelerinde gelenek ve göreneklerin etkisi görülür.
3. Olağanüstü varlıkları konu edinen efsaneler: Bu tür anlatılarda kader, ölüm, alınyazısı, tekin olmayan yerler, cin, peri, ejderha, şeytan gibi gerçek dışı varlıklar, mitsel nitelik taşıyan hayvan ve bitkilerden söz edilir: Boş Beşik, Aygır Gölü, Çoban Çeşmesi, Kız Kulesi, Salkım Söğüt, Şehitler Kayası vb. Önceki dönemlerde insanlar düşle gerçeği iç içe algılıyor ve dünyayı ve yaşamı bunları birbirinden ayırt etmeden kuruyordu. O dönemlerde insanların yaşamı ve evreni yorumlaması mitler üzerinden gerçekleşiyordu. Bu algılama ve yorumlama, rasyonalist düşüncenin henüz yaşamın tüm alanlarını kapsamadığı, hayli uzun bir döneme denk düşmektedir. İnsanlar yarattıkları düşlere gerçeklik boyutu kazandırıyor ve onlara inanarak yaşıyordu. Evren algılaması; fantastik, düşsel ve fizikötesiydi.
4. Dinsel efsaneler: Bu efsanelerde dinsel inanış ve sorunlar işlenir. Tanrı-insan ilişkileri yansıtılır. Anadolu’nun her yerinde yinelenir. Haa Bektaş, Abdal Musa, Kaygusuz Abdal gibi dervişlerin öz yaşamları efsanelere karışmış; onlara, birer ermiş gözüyle bakılmıştır. 17. yüzyılda Evliya Çelebi, gezdiği yerlerde dinlediği efsaneleri Seyahatname’de ayrıntılarıyla anlatmıştır. Tanzimat Dönemi’nde Ahmet Mithat Efendi, Kýssadan Hisse hikâyesinin konusunu bir efsaneden aldı. Ömer Seyfettin de efsane konularımı işledi: Başını Vermeyen Şehit, Yalnız Efe… Anadolu insanının yarattığı efsaneler, dilden dile, yöreden yöreye dolaşarak şekillenmiş ve yerel kültürümüze duyarlı yazın sanatçıları tarafından hem derlenmiş hem de dönüştürülerek motifler halinde yazdıkları roman ya da öykünün dokusuna yerleştirilmiştir.
Efsaneleri tanımak; Anadolu’yu tanımaktır. Yakup Kadri’nin Ses Duyan Kız adlı öyküsü halkın, ermişliğine inandığı bir genç kızı anlatır. Sabahattin Ali’nin Hasan Boğuldu öyküsü, Kazdağı’nda yörüklerden dinlediği bir aşk efsanesidir… Efsaneleri çağdaş anlayışla yorumlayan, eski halk efsanelerine yeni biçimler veren yazarlar ve eserleri arasında Fakir Baykurt; Yılanların Öcü, Kemal Bilbaşar; Cemo, Memo, Tarık Dursun K.; Bağrıyanık Ömer ile Güzel Zeynep, Nazım Hikmet; Ferhad ile Şirin, Sevdalı Bulut… sayılabilir. Ayrıca, Yaşar Kemal, romanlarının çoğunda halkın efsane yaratma gücünü sergilemiştir: Ortadirek, Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu, Üç Anadolu Efsanesi…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Öykü
- Kitap AdıÜlkemin Efsaneleri
- Sayfa Sayısı88
- Yazarİbrahim Zeki Burdurlu
- ISBN9789944691277
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviTudem Yayınevi /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Enayi Bir Aşk ~ Şiir Erkök Yılmaz
Enayi Bir Aşk
Şiir Erkök Yılmaz
Enayi bir aşk… ve sabahlık ıslak, terlik patlak, surat sarı, kaşlar yarı yarıya alınmışken çok geç… bitmesi gerektiği gibi biten öykü ya sonra… evlenince...
- Rabarba ~ Kasım Hasan Ünal
Rabarba
Kasım Hasan Ünal
“Kuyruk acına bir isim takıyorsun. Kaldırımlarda dengesiz, hedefsiz, çarpık yürüyüşünü bu isme yoruyorsun. Altı gece önce kalabalıklar arasında kaldırımda yürürken önünü kesip yüzüne hırlayan...
- Aşkın Halleri ~ Özcan Karabulut
Aşkın Halleri
Özcan Karabulut
Aşkın Halleri, temel izleği aşk olan öykülerden oluşuyor. Ancak, Özcan Karabulut’un çoğu öyküsünün aksine, buradaki öyküler, siyasal artalan üzerine oturtulmamış; siyasal söylem taşımıyor, yalnızca...