Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Uçurumlar
Uçurumlar

Uçurumlar

Pilar Quintana

Claudia sekiz yaşında, dünyayı etrafındaki yetişkinlerin gözünden anlamaya çalışan, hassas bir çocuktur. Çalışkan babası neredeyse hiç konuşmazken, mutsuz annesi günlerini magazinler okuyarak, bitkileriyle ilgilenerek…

Claudia sekiz yaşında, dünyayı etrafındaki yetişkinlerin gözünden anlamaya çalışan, hassas bir çocuktur. Çalışkan babası neredeyse hiç konuşmazken, mutsuz annesi günlerini magazinler okuyarak, bitkileriyle ilgilenerek ve Claudia’nın kafasını kadınlara dair trajik hikâyelerle doldurarak geçirir. Bir gün ailenin hassas dengesini bozan bir davetsiz misafir çıkagelecek ve Claudia’nın dünyasını değiştirecektir.

Köpek adlı eseriyle tanıdığımız Pilar Quintana, bu kez Kolombiya’nın Cali kentini çarpıcı ve canlı bir arka plan olarak kullanıyor ve çocukların tam olarak anlayamasalar da gözlemleriyle karmakarışık gerçekleri bile fark edebildiklerini ve yaşamdaki kırılma noktalarının bireyi geri dönülmez uçurumların kıyısına nasıl sürükleyebildiğini anlatıyor. Uçurumlar, okurları bir yandan annesinin duygusal çalkantıları ile babasının dayanılmaz suskunluklarının yükünü taşıyan, bir yandan da terk edilme korkusuyla yaşayan küçük bir kız çocuğunun yalnız kalbine doğru yolculuğa çıkarıyor.

“Kolombiyalı yazar Pilar Quintana, klişelerin ardındaki derin insani özlemleri ve uçurumları ortaya çıkarıyor.”

Süddeutsche Zeitung

*

“Ruhum, kulaklarımdan, ağzımdan, burnumdan içime
yapış yapış dolan, karanlık ve itici bir uçuruma atılıyor.”
Fernando Iwasaki, “Yabancı”

BİRİNCİ BÖLÜM

Oturduğumuz dairede o kadar çok süs bitkisi vardı ki, biz onlara “orman” derdik.

Bina, eski bir fütürist filmden çıkmış gibiydi: Düz çizgilerin ve gri rengin egemen olduğu, çok geniş açık alanları bulunan, bol çıkmalı bir yapı. Salonun kocaman penceresi dubleks dairenin alt katının zemininden ikinci katın tavanına kadar uzanıyordu. Alt katın zemini beyaz damarlı siyah granitle, üst katın zemini siyah damarlı beyaz granitle kaplanmıştı. Siyah çelik boruyla yapılmış merdivenin basamaklarında cilalı tahta kullanılmıştı. Deliklerle dolu, çıplak bir merdivendi. Üst katta koridor, balkona benzeyen bir salona açılıyordu. Salonun etrafı, merdivenlerdeki siyah çelik borunun aynısından bir korkulukla çevrilmişti. Bu salondan, alt kattaki her yeri kaplayan “orman” seyredilirdi.

Süs bitkileri evin her yerindeydi: masalarda, müzik setinin üzerinde, büfede, mobilyaların arasında, ferforje demirden yapılmış saksılıklarda, tavana ya da duvarlara asılmış toprak saksılarda, merdivenin basamaklarında, yerlerde. Üst kattaki salondan görülemeyecek yerler de süs bitkileriyle doluydu: mutfak, çamaşırlık, misafir tuvaleti. Her tür bitki vardı: güneş seven, gölge seven, çok su isteyen. Kırmızı antoryumlar, kanatlarını açmış balıkçıllara benzeyen beyaz garza orkideleri gibi çiçek açan birkaç bitki de vardı aralarında. Diğerleri çiçeksiz, yeşil bitkilerdi. Düz ve kıvırcık eğreltiotları; yaprakları çizgili, benekli ya da renkli antoryumlar, palmiyeler, bodur ağaçlar, kocaman toprak saksılarda yetişen daha büyük ağaçlar, benim çocuk ellerime sığacak kadar küçük ve narin bitkiler.

Bazen evin içinde dolaşırken bitkiler, parmak uçlarıyla dokunmaya çalışan bir el gibi yapraklarını bana doğru uzatıyor sanırdım. Üçlü kanepenin arkasında kalan bölümdeki daha büyük bitkiler o kanepede oturan insanları sarıp sarmalayacak ya da ani dokunuşlarıyla onları ürkütecek gibi görünürlerdi.

Sokaktaki iki guayacán ağacı balkonun ve salonun önünü kapatır, görüşü engellerdi. Bu ağaçlar yağmur mevsiminde yapraklarını döker, pespembe çiçeklerle dolarlardı. Kuşlar, guayacán ağaçlarından balkona atlar, oradan da salona girerlerdi. En cesurları sinekkuşlarıyla sinekkapan kuşlarıydı; meraklarına kapılıp yemek odasına kadar geldikleri olurdu. Kelebekler salonla yemek odası arasında korkusuzca uçup dururlardı. Bazı geceler alçaktan uçan bir yarasa, nereye gitmek istediğini biliyor gibi evin içine dalardı. O zaman annemle ben çığlıklar atardık. Babam eline uzun saplı bir temizlik fırçası alır, yarasa girdiği yerden çıkıncaya kadar ormanın ortasında beklerdi.

Bazı akşamlar dağlardan, bütün Cali’yi etkisi altına alan serin bir esinti gelirdi. Önce guayacán ağaçlarını uyandırır, ardından açık pencerelerden içeri dolar, oradaki bitkileri sallamaya başlardı. Bu halleriyle bitkilerin görünüşleri bir konserdeki kalabalığı hatırlatırdı. Akşamüzerleri annem bitkileri sulardı. Saksıları dolduran su, deliklerden sızar, dere şırıltısını andıran bir sesle altlarındaki toprak kapların içine dökülürdü.

Bu ormanda dolaşmaya bayılırdım; gözlerimi kapatarak bitkilerin aralarında durmak, okşar gibi dokunmalarını hissetmek ve sesleri dinlemek çok hoşuma giderdi: suyun şırıltısı, havadaki esintinin fısıltısı, gergin dalların biraz öfkeli sesleri. Merdivenlerden koşarak çıkmak, ikinci kattan ormanı seyretmek en sevdiğim şeylerdendi. Bir uçurumun tepesinden aşağıdaki vadiyi seyrediyormuşum gibi gelirdi bana; basamaklar da uçurumun kenarına konmuş oturma yerleriydi. Ormanımız vahşi görünüşüyle ve olanca güzelliğiyle önümde uzanırdı.

Annem hep evde olurdu. Anneannem gibi olmak istemiyordu; hayatı boyunca öyle dedi bana.

Anneannem öğleye kadar uyurmuş; annem onu görmeden okula gidermiş. Okuldan döndüğünde de göremezmiş annesini. Anneannem öğleden sonraları arkadaşlarıyla lulo oynarmış. Dört gün evde olmazmış; beşinci gün de oyun oynamak için onların evinde toplandıklarından bu kez ev sahibi olarak konuklarıyla ilgilenirmiş. Sekiz kadın yemek masasının çevresine oturup sigara içerek, kahkahalar savurarak, bölgemizin tipik çöreği olan pandebono’lardan yiyerek, kart atarak vakit geçirirlermiş.

Bir keresinde annem kulüpte bir kadının anneanneme, “Neden başka çocuğunuz yok?” diye sorduğunu duymuş.

“Ay, hayatım,” demiş anneannem, “elimde olsa bunu da yapmazdım.”

İki kadın kahkahalarla gülmüşler. Tam o sırada havuzdan çıkıp üzerinden sular aka aka annesinin yanına giden annem konuşulanları duymuş. Ne kadar üzüldüğünü anlatmıştı bana; sanki bir el göğsünü açıp kalbini yerinden söküyormuş gibi hissetmiş.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Köpek ~ Pilar QuintanaKöpek

    Köpek

    Pilar Quintana

    Damaris minik dişi yavruya çok farklı davranacağı konusunda kendi kendine söz verdi. Çünkü bu kendi köpeğiydi ve Rogelio’nun ona diğer köpeklere davrandığı gibi davranmasına,...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Karışık Duygular ‘Confusion’ ~ Stefan ZweigKarışık Duygular ‘Confusion’

    Karışık Duygular ‘Confusion’

    Stefan Zweig

    İşte bu kitapçıkta, manevi oluşun bu gizemine ilişkin bir sözcük yok. Bu nedenle gülmekten kendimi alamadım. Orada yazılan her şey doğru, yalnızca öz eksik....

  2. Lucio’nun İtirafı ~ Mario de Sa-CarneiroLucio’nun İtirafı

    Lucio’nun İtirafı

    Mario de Sa-Carneiro

    Mário de Sá-Carneiro’nun başyapıtı! Bu roman üç baskın takıntıyı bir araya getiriyor: intihar, aşk ve delilik. 1914 yılında yayımlanan roman, Portekiz Edebiyatın’ın en önemli...

  3. Mekanik Melek ~ Cassandra ClareMekanik Melek

    Mekanik Melek

    Cassandra Clare

    Büyü tehlikelidir ama aşk kadar değil! On altı yaşındaki Tessa Gray, ağabeyini bulmak için okyanusu aşıp Kraliçe Viktorya’nın hükmü altındaki İngiltere’ye geldiğinde, onu korkunç...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur