Türkiye ve Ötesi: Devlet, Sınıf, Mekân, adını hak eden bir toplumsal analiz panoraması sunuyor. Kitapta, küresel ile yerel-ulusalın etkileşimi içinde, devletin, sınıfın ve mekânın dönüşüm dinamikleri, özgül olana duyarlı incelemelerle ele alınıyor. Zamanı, Türkiye’yi ve ötesini anlamak için, “doğru” sorularla: Türkiye’de devletin (“sözleşmeci” ve “sömürgeci”) “ikili” yapısından söz edilebilir mi? Devlet-sınıf ilişkileri nasıl şekillenegeldi? “Ahbap çavuş kapitalizmi” kavramı, anlamlı bir açıklama çerçevesi sunabilir mi? Ekonomi politik dönüşümler, sağlık politikaları merceğinden nasıl görünür? İstanbul, Diyarbakır ve bir zamanların OHAL bölgesindeki şehirleşme dinamikleri nasıl işliyor? Kırsal dönüşüm süreci karşısında, “köye dönüş” bir seçenek mi? ”Bağımsız idari otoriteler”, fikrî mülkiyet gibi kurumlarıyla “neoliberal devlet aklı” nasıl kurumlaşıyor? Neoliberal devlet aklının “üstlenicisi” olarak AKP iktidarında bürokrasi karşıtı söylem ve anti-entelektüalizm nasıl bir işlev gördü? Küreselleşmenin toplumsal cinsiyet ilişkilerindeki çoklu ve çatışmalı etkileri hangi ufka açılabilir? Gezi direnişinin ilham ettiği yeni siyasal topluluk tasavvurunun ufku ne olabilir?
Türkiye ve Ötesi: Devlet, Sınıf, Mekân, aynı zamanda, Türkiye’de sosyal teorinin “yerel” sınırları aşan ariflerinden Çağlar Keyder’e armağan niteliği taşıyor. Keyder’le düşünce serüveni üzerine yapılan uzun söyleşi de kitabın bir armağanı.
Fırat Genç, Gözde Orhan ve Melih Yeşilbağ’ın hazırladığı derlemede onların yanı sıra Kaan Ağartan, Tuba I. Ağartan, Aslıhan Aykaç, Utku Balaban, Antoine Dolcerocca, Gamze Evcimen, Eren Karaca, Muzaffer Kaya, Cangül Örnek, Esra Sarıoğlu, Deniz Yükseker ve Hüseyin Yener Erköse, Z. Umut Türem ile Barış Ünlü’nün katkıları yer alıyor.
İÇİNDEKİLER
Giriş
Fırat Genç – Gözde Orhan – Melih Yeşilbağ …………………………………………………………………………………………………………9
1 Çağlar Keyder’le Söyleşi:
Küresel ile Yerel Arasında Bir Düşünce Serüveni
Fırat Genç – Gözde Orhan – Melih Yeşilbağ ………………………………………………………………………………………19
BİRİNCİ KISIM
DEVLET VE SINIFLAR
2 Türkiye’de Devlet ve İşçi Sınıfı
Aslıhan Aykaç ……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………45
3 Osmanlı-Türkiye’de İkili Devletin Oluşumu:
Sözleşme ve Sömürge Devletleri
Barış Ünlü……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………..69
4 “Kahrolsun Bürokrasi!”: Sınıf Perspektifinden AKP İktidarında
Bürokrasi Karşıtlığı ve Anti-entelektüelizm
Cangül Örnek …………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………….93
5 AKP Döneminde Devlet-Sermaye İlişkileri:
Sorunumuz Ahbap-Çavuş Kapitalizmi mi?
Melih Yeşilbağ ……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………….117
6 Bağımsız İdari Otoriteler’in Yükselişi ve Düşüşü:
Hükümetin Hikmetinde Kaybolan Neoliberal Devlet Aklı
Z. Umut Türem…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………141
7 Devleti ve Sınıfı Tanımlamak
Utku Balaban …………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………..163
İKİNCİ KISIM
KÜRESELLEŞME
8 Fikrî Mülkiyet, Küresel Eşitsizlikler
ve Seküler Durgunluk
Antoine Dolcerocca…………………………………………………………………………………………………………………………………………………191
9 Küresel ve Yerel Arasında İstanbul’daki Profesyoneller
Gamze Evcimen………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………..207
10 Küreselleşme, Toplumsal Değişim ve Kadınlar:
Bedensel Feminist Bir Perspektif
Esra Sarıoğlu………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………….231
11 Gezi ve Yeni Bir Siyasal Topluluk Arayışı:
21. Yüzyılda Toplumsal Hareketleri Anlamak İçin
Bir Çerçeve Denemesi
Kaan Ağartan………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………….253
ÜÇÜNCÜ KISIM
KIR VE KENT
12 Diyarbakır’da Gayrimenkul Piyasalarının Politikası
Fırat Genç ……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………279
13 İstanbul’un Çeperinde Bir Sanayi Kentinin Doğuşu:
Çerkezköy’de Yerel Girişimcilik ve Büyüme
Muzaffer Kaya……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………….301
14 Türkiye’nin OHAL (Sonrası) Şehirlerini
Yeniden Tasarlamak: Bir Karşılaştırma
Gözde Orhan …………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… 325
15 Fındık Üretimi Üzerinden Tarımda Dönüşümü Düşünmek:
Köye Dönüş Mümkün mü?
Deniz Yükseker – Hüseyin Yener Erköse…………………………………………………………………………………………….349
DÖRDÜNCÜ KISIM
SOSYAL POLİTİKA
16 Geç Kapitalist Ülkelerde Sağlık Reformları:
Düzeyler, Aktörler ve İlişkileriyle
Politika Oluşumunun Ekonomi-Politiği
Eren Karaca………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………373
17 Uluslararası Kalkınma Siyaseti Bağlamında
Evrensel Sağlık Politikası: Türkiye Örneği
Tuba I. Ağartan …………………………………………………………………………………………………………………………………………………………….. 395
YAZARLAR………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………….419
Giriş
Fırat Genç – Gözde Orhan – Melih Yeşilbağ
Bir yayın türü olarak armağan kitabın Türkiye’deki tarihi çok eskiye dayanmaz. Altmışıncı doğum yılı vesilesiyle Dil Tarih Coğrafya Fakültesi tarafından 1953’te yayımlanan Fuad Köprülü Armağanı, türünün belki de bizdeki ilklerinden. Akademik üretimin çoğunlukla üniversitelerle sınırlı olduğu 1980 öncesi dönemde, armağan kitaplar, kariyerlerinde belli bir aşamaya gelmiş öğretim üyelerini onurlandırmak için derlenen eserler oldu. Bugüne kıyasla yayıncılık alanında daha baskın bir konumda olan üniversite yayınevlerinin uhdesinde yapılan bu çalışmalar, dönemin akademik hiyerarşisini ve tabiri caizse adabı muaşeret kurallarını sıkı sıkıya takip ediyordu. Usta-çırak bağı üzerine bina olmuş kürsülerin saygıdeğer üyelerine methiye niteliğindeki bu çalışmalar, meslektaşlar ve kuşaklar arasında eleştirel bir diyalogu yaratma motivasyonuna, en azından ilk elde, pek de sahip değildi.
Başka alanlarda olduğu gibi, 12 Eylül darbesi bu mikro ölçekte de birçok değişikliği tetikledi. 1983’te çıkarılan 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile birlikte üniversiteler boşaltılıp entelektüel-akademik faaliyetin asli merkezi olmaktan çıkınca, sayıları hızla artan yayınevleri yeni türden işlevler üstlendiler. Bir yandan uluslararası akademik yazını Türkiyeli okura tanıtan aracılar haline gelen bu yeni kuşak yayınevleri, diğer yandan bilgi üretiminin ve fikirsel tartışmaların mekânı oldular. Bu dalga içerisinde armağan kitapların da mahiyeti değişti. Üniversitelerin katı kürsü hiyerarşisi yerine, armağana mazhar olan kişinin çalıştığı disipline katkılarını, öğrencileri ve meslektaşları üzerinde yarattığı etkiyi esas alan derlemelere daha fazla rastlar olduk. Kişinin kendi çalışma alanında yarattığı dönüştürücü müdahalelerin izlerini süren, bunların olası açılımları etrafında bir diyalog inşa etmeyi önceleyen eserler ortaya koyuldu. Bu açıdan armağan kitap türü, üniversite amfilerinden yayınevi ofislerine uzanan bu yeni peyzajın mütevazı ama aynı zamanda sembolik bir unsuru olarak görülmelidir.
Elinizdeki derleme, Çağlar Keyder ile yolu kesişmiş, lisansüstü eğitimleri sırasında onun öğrencisi olmuş araştırmacıların, ondan ilham alarak kaleme aldığı on altı makaleden ve bir mülakattan oluşuyor. Kuşkusuz makalelerin her birinde ele alınan konular ve problematikler, Keyder’in geniş erimli düşünsel serüveni içerisinde angaje olduğu konu ve problematiklerle bir ölçüde örtüşüyor. Fakat aynı zamanda her bir yazar Keyder’in ortaya koyduğu argüman ve iddialarla eleştirel bir karşılaşma içerisinde. Derlemedeki tüm yazıları ortak kesen, dolayısıyla bu armağan kitaba rengini veren belki de en temelde bu tavır. Editörler olarak bizlere böylesi bir işe girişmek için cesaret veren de bu tavrın hem hoca hem de öğrencileri nezdindeki kanıksanmışlığı oldu. Yüksek lisans ya da doktora çalışmasını onunla yapmış, hatta sadece dersini almış öğrencilerinin dahi teslim edeceği üzere, Keyder, kendi çıkarımları ve görüşlerine karşı bitmek bilmez bir sorgulama heyecanı duyanlar karşısında her daim “serin” bir tavır sergilemiştir. Bu tavır akademik özgürlüğe imkân tanıdığı gibi, daha önemlisi, onun farklı alanlarda ortaya koyduğu müdahalelerin zaman içinde yeni boyutlar kazanmasının yolunu açmıştır. Türkiye ve Ötesi: Devlet, Sınıf, Mekân’ın, bugün hem dünyada hem Türkiye’de piyasanın dişlileri altında ufalanan, siyasal baskı karşısında soluklaşan üniversitelerde pek de yaygın olmayan bu tavrı bir nebze daha görünür kılmasını murat ediyoruz.
* * *
Aşağıda özetlediğimiz üzere, derlemede yer alan on altı araştırma makalesini dört temel başlık altında grupladık: Toplumsal sınıflarla devlet arasındaki ilişki; 1980 sonrası neoliberal küreselleşmenin beraberinde getirdiği dönüşüm ve çatışmalar; dünya-tarihsel dönüşümlerin kırsal ve kentsel alanlardaki etkileri; sosyal politika alanının dönüşümü. Bu dört tema Keyder’in yaklaşık elli yıla yayılan çalışmalarının da temel patikalarını oluşturuyor. Kavramsal çerçevedeki değişimlere ya da ortaya konan çözümlemelerdeki farklılıklara rağmen, Keyder’in entelektüel üretimine motivasyonunu ve karakteristiğini veren öğelerin sürekliliğini bu patikalar üzerinde bulabileceğimizi düşünüyoruz.
İlk eserlerini 1970’li yıllarda vermeye başlayan Keyder’in bu dönemdeki çalışmaları “zamanın ruhu”na uygun olarak emperyalizm ve azgelişmişlik sorunsalı etrafında şekillendi. 1977 yılında tamamladığı doktora tezi de temelde Türkiye’nin dünya kapitalizmi içerisindeki konumunu Marksizm ve Dünya Sistemi teorisine dayanarak analiz ediyordu. Yine bu dönemde Patrick O’Brien ile birlikte yaptığı çalışmalarda İngiltere ve Fransa örnekleri üzerinden feodalizmden kapitalizme geçişin farklı patikalarını ele aldı. Bu farklılaşmada özellikle köylülüğün dönüşümünü ve devletin rolünü önemli değişkenler olarak tarif etti. Bu tartışmalar, 1987 yılında İngilizce, 1989 yılında ise Türkçe yayımlanan Türkiye’de Devlet ve Sınıflar’ın da temelini oluşturdu. 19. yüzyılda kapitalist dünya sistemine eklemlenme sürecinden 1980’li yıllara kadarki uzun tarihsel kesitte Osmanlı-Türkiye toplumsal formasyonunda devletin ve toplumsal sınıfların etkileşimini dünya-tarihsel bir perspektifle analiz eden bu çalışma, muazzam zenginlikte bir kuramsal inşa girişimini temsil ediyordu. Keyder bu çalışmasında en temelde Türkiye’de bürokrasinin gelişimini ve devletin diğer ülkelerdeki devlet biçimlerine kıyasla ne türden özgünlüklere sahip olduğunu tartışmaya açtı. 2022’de yirmi üçüncü baskısını yapan bu eser, Türkiye çalışmaları alanında temel referans kitaplardan biri olmayı sürdürüyor.
Ancak Keyder’in ilgi alanları zaman ilerledikçe çeşitlendi. 1980’ler yerini 1990’lara bırakırken emperyalizm ve azgelişmişlik sorunsalından küreselleşme etrafındaki tartışmalara doğru kaydı. Kuşkusuz yukarıda andığımız ilk evredeki çalışmalarının ana odağı Osmanlı-Türkiye toplumsal formasyonu olsa da, benimsediği kavramsal ve metodolojik yaklaşım onu ulusal sınırların ötesinde düşünmeye sevk ediyordu. Başka bir ifadeyle, Keyder, toplumsal yapıların ve süreçlerin biçimlenmesinde ulusal ölçekte işleyen kurum ve yapıların ulus-üstü ölçeklerde işleyen dinamiklerle etkileşim içinde olduğu vurgusunu her daim öne çıkardı. Bu genel ilkenin, 1990’lara gelindiğinde küreselleşme nosyonu etrafında ortaya koyduğu çalışmalara geçişi kolaylaştırdığını söylemek mümkün. Nitekim 1993 tarihli Ulusal Kalkınmacılığın İflası’nda 1980 sonrası küreselleşme dalgasının Türkiye’de neden olduğu sınıfsal ve kurumsal değişimleri dünyadaki gelişmelerle ilişki içinde analiz ederken, aynı yıllarda editörlüğünü yaptığı ve İngilizce olarak basılan kimi derleme kitaplarda bu kez benzer süreçleri Güney Avrupa ülkeleri ya da Mısır bağlamında tartışmaya açtı. Kimi dergi makaleleri de hesaba katıldığında, Keyder’in küreselleşme bahsinde ortaya koyduğu yaklaşımın kilit taşı, küreselleşmeyi, ana akım sosyal bilim çalışmalarının iddia ettiği gibi, tek yönlü, kendiliğinden ve teknik bir ekonomik dönüşüm olarak değil, çokboyutlu, ekonomik motivasyonlarla siyasal süreçlerin içiçe geçtiği, toplumsal sonuçları itibariyle de çok yönlü bir olgu olarak ele almasıdır.
Bahsini ettiğimiz üçüncü patika ise, Keyder’in üzerinde odaklandığı, dünya kapitalist sistemine eklemlenme, ulusal kalkınmacılığın tesisi ya da küreselleşme gibi makro yapısal süreçlerin kırda ve kentlerde ne şekilde hayat bulduğunu daha yakından ele alan çalışmalardan oluşur. Örneğin, 1980’lerden 2010’lara uzanan bir dizi çalışmasında, özellikle de Zafer Yenal ile birlikte kaleme aldığı 2013 tarihli Bildiğimiz Tarımın Sonu kitabında yeni küresel sistemin kırı nasıl dönüştürdüğünü, tarımsal üretimi ve göç süreçlerini ne ölçüde belirlediğini tarihsel bir perspektiften ortaya koymayı amaçlar. Diğer yandan Keyder aynı yaklaşım tarzını kentsel alandaki toplumsal yapıların değişimini anlamak için de sürdürür. Sözgelimi 19. yüzyıldaki radikal dönüşümü ya da imparatorluktan cumhuriyete geçiş sürecindeki sarsıntıları, özellikle liman kentlerine odaklanarak anlamaya gayret eder. Bu açıdan liman kentleri, hem barındırdıkları ticaret merkezli iktisadi ilişkiler hem de kozmopolit toplumsal yapıları nedeniyle ele aldığı uzun erimli tarihsel dönüşüm dinamiklerinin yoğunlaştığı kuluçka merkezlerini andırır. Bu kentlerin akıbeti, ulus-devlet fikrini aşan, milliyetçiliğe dayanmayan bir yurttaşlık olgusunun potansiyellerine dair çözümlemelerin de zeminini oluşturur. Ancak Keyder’in kentlere dair ilgisi salt tarihsel bir ilgiden çok, tarihsel perspektifle sosyolojik analizi meczeden ve bu yolla kentlerin güncel önemini anlamaya gayret eden bir ilgidir. Nitekim, bilhassa 1999’da ilk olarak İngilizce basılan İstanbul: Küresel ile Yerel Arasında adlı derleme kitabıyla öncülerinden biri olduğu İstanbul çalışmaları yazını, onun, kentleri küresel ağların birer parçası olarak düşünmemizi öneren, para ve mal akışlarının uluslararası ve ulusal dinamiklerle ilişkisini dikkate alan kapsamlı analiz çerçevesinin bir sonucu olarak okunabilir.
Son olarak, kökeni daha öncesine gitmekle beraber, 2000’li yıllarda yoğunlaşan sosyal politika çalışmaları ise Keyder’in külliyatında bir başka tematik ekseni temsil eder. Neoliberal küreselleşmenin yıkıcı etkilerinin yoğun bir şekilde hissedildiği bu dönem refah devletinin krizi ve sosyal politika rejimlerinin dönüşümüne yönelik akademik ilginin yükselmesini de beraberinde getirdi. Keyder, bu alanda gerçekleştirdiği çalışmalarda da söz konusu dönüşümün yekpare bir modeli takip etmekten ziyade devlet kapasitesi, toplumsal sınıfların göreli güç dengeleri ve kurumsal bakiye gibi değişkenlerin etkisiyle farklılaşan kanallar üzerinden gerçekleştiğini vurguladı. Özellikle Ayşe Buğra ile birlikte kaleme aldığı çalışmalarda, Türkiye’nin sosyal politika rejimini ve 2000’li yıllardaki kapsamlı dönüşümü dünyadaki farklı örneklerle karşılaştırmalı bir şekilde ortaya koydu.
Sonuçta Çağlar Keyder’in Türkiye sosyal bilimler literatürüne yaptığı kapsamlı ve kurucu nitelikteki katkıları şekillendiren motifleri kabaca şu şekilde özetleyebiliriz. Öncelikle, Keyder, benimsediği kavramsal çerçeve ve metodoloji nedeniyle, ele alınan meseleleri dünya-tarihsel bir bağlama yerleştirme konusunda ısrarcı olmuştur. Kendi ifadesiyle, tipik olarak “dünyadan tecrit edilmiş” mahiyette ilerlemiş Türkiye çalışmaları alanında bu türden bir hassasiyetin ve ısrarın, “bize özgü” gözüken problemlerin aslında öyle olmadığını göstermek açısından son derece önemli olduğuna kuşku yok. İkincisi, Keyder’in sosyal bilimlerin farklı disiplinleri arasındaki çoğunlukla yapay sınırları verili kabul etmeyen bir tematik ve yöntemsel açıklıkta ısrarcı olduğunu vurgulamak gerekir. Nitekim aslen iktisat formasyonundan gelen bir sosyal bilimci olarak, yıllar içerisinde çalışmalarını tarih, sosyoloji, siyaset bilimi ve coğrafya disiplinlerinin tarihsel birikimleri ve güncel tartışmalarıyla yakın diyalog içerisinde sürdürdü. Böylelikle farklı alanlardan araştırmacılar için referans niteliğinde sayılacak kurucu eserler kaleme alabildi. Dar alan uzmanlığının hâkim olduğu günümüz akademisinde bu ısrarı vurgulamak bizler için özellikle anlamlı. Üçüncüsü, Keyder’in dünyanın ve Türkiye’nin değişen gündemlerine ve yakıcı sorunlarına cevap aramaktan vazgeçmediğini anımsamalıyız. Tam da bu süreklileşmiş merak sayesinde, tarihsel sosyolojiden tarımsal yapılara, kent sosyolojisinden sosyal politikaya, hukuk sosyolojisinden küresel ekonomi-politiğe kadar çok farklı konularda kapsamlı eserler verdi. Üzerine kalem oynattığı dönemlerin, coğrafyaların ve konuların zenginliği ve çeşitliliği, Keyder’in akademik üretiminin en etkileyici yönlerinden biri olsa gerek. Tüm bunlardan hareketle Keyder’in ele aldığı her konuya mevcut akademik birikimin sınırlarını zorlayan, cesur ve kışkırtıcı sorularla yaklaşan bir araştırmacı olduğunu vurgulamak gerekir. Birçok alanda referans niteliğine sahip, gündem yaratan, kurucu eserler bırakabilmesini mümkün kılan da onun bu yönü oldu. Nihayetinde bu derlemenin de ilhamını bu motiflerde bulduğuna kuşku yok.
* * *
Okumakta olduğunuz derleme, Keyder’in açtığı, yukarıda ana hatlarıyla tarif ettiğimiz başat dört patikayı takip eden metinlerden oluşuyor: Devlet ve sınıflar, küreselleşme, kır ve kent, sosyal politika. Metinlerde bu temalar sıklıkla içiçe geçse de kitabı genel olarak bu şekilde çerçevelendirmenin, Keyder ile öğrencileri arasındaki akademik ilişkiyi daha net ortaya koyduğunu düşünüyoruz.
Kitabın ilk kısmında Osmanlı’dan Türkiye’ye devletin ve sınıfların konumlanışını ve değişimini konu edinen yazılara yer verdik. Aslıhan Aykaç’ın kaleme aldığı “Türkiye’de Devlet ve İşçi Sınıfı” başlıklı makale, Keyder’in Türkiye’de Devlet ve Sınıflar’da çizdiği tablodan yola çıkıyor. Yazar, devlet ve sınıflar arasındaki işbirliklerine ve zorunluluklara bakarak işçi sınıfının hem burjuvaziye hem de devlete karşı nasıl konumlandığını anlamayı amaçlıyor. Aykaç, modernleşme ve ulus inşası sürecinde işçi sınıfının kurulan denklemin neresinde yer aldığı ve devlet politikalarının işçi sınıfı inşasının özgün yapısında, örgütsel kısıtlarında ve direniş biçimlerinde ne ölçüde belirleyici olduğu sorularını tartışmaya açıyor.
“Türk Milletinin ve Devlet(ler)inin Oluşumu: Sözleşmeci ve Sömürgeci İkili Devlet Yapısının Gerilimleri” başlıklı makalesiyle ilk kısma katkı sunan Barış Ünlü, Keyder’in imparatorluk, kapitalizm, devlet, sınıflar ve milliyetçilik üzerine olan metinleriyle bir diyalog içinde Türk milliyetçiliğinin, Türk milletinin ve Türk devletinin inşası üzerine gelişen literatürü ele alıyor. Ünlü, Türk milletinin etnik, kültürel, dışlayıcı ve otoriter olduğunu öne süren eleştirel milliyetçilik yaklaşımlarının dahi gayrimüslimlere uygulanan etnik temizliği yeterince görmediğini iddia ederek, oluşan yeni milletin ve devletin, çeşitli nedenlerle dışarıda kalan gruplara/bölgelere bir sömürge gibi yaklaştığını, bunun da ulus-devletle imparatorluk yapıları arasında süregiden bir gerilim hattı yarattığını iddia ediyor.
Cangül Örnek ise “‘Kahrolsun Bürokrasi!’: Sınıf Perspektifinden AKP İktidarında Bürokrasi Karşıtlığı ve Anti-entelektüelizm” başlıklı makalesinde, İslâmcı siyasetle bürokratizm arasındaki ilişkiye mercek tutuyor. AKP’nin ilk iktidar olduğu yıllarda sergilediği anti-bürokratik tutumda zaman içinde niteliksel bir değişim olduğunu savunan yazar, geçmişte devlet aygıtında yer almak isteyen İslâmcı gençlerde gözlemlenen bürokrasi karşıtlığının, daha ziyade bürokrasinin Kemalist niteliğine ve devletin kritik kurumlarına egemen dar bir “elit” grubun İslâmcıları dışlama eğiliminde olmasına bir tepki olduğunu ortaya koyuyor.
Bu kısmın dördüncü yazısını Melih Yeşilbağ kaleme aldı. “AKP Döneminde Devlet-Sermaye İlişkileri: Sorunumuz Ahbap-Çavuş Kapitalizmi mi?” başlıklı bu metin, son dönemlerde sıklıkla kullanılan söz konusu kavramın 2000’ler Türkiyesi’ni ne ölçüde açıklayabileceğini tartışmaya açıyor. Başta Asya’da olmak üzere Küresel Güney’de yükselen ekonomilerin belli bir noktadan sonra başarısız olmasını yolsuzluk, rüşvet gibi geleneksel ilişkilere bağlayan bu analiz çerçevesine temkinli yaklaşılması gerektiğini savunan yazara göre, AKP’li yıllarda birikim rejimi ile otoriterleşme dinamikleri arasındaki ilişki çok daha karmaşık, AKP’nin sermaye fraksiyonları ile ilişkisi ise çok daha kapsayıcıdır.
“Neoliberal Devlet Aklının Yükselişi ve Düşüşü? Türkiye’nin ‘Bağımsız İdari Otoriteler’ Dönemine Dair Bir Değerlendirme” başlıklı makalesiyle derlemeye katkı sunan Umut Türem, 1980 sonrasında kurulan bir dizi kurumun gelişimini ve sönümlenişini inceliyor. Bahsi geçen kurumların yükselişinin neoliberal bir yönetim zihniyet ve pratiğinin kristalize olduğu bir döneme denk geldiğini öne süren yazar, bu rasyonalitenin devleti piyasa ve daha genel olarak ekonominin hizmetinde bir kurumlar bütünü olarak tahayyül ettiğini; bu tahayyülün Cumhuriyet’in üzerine bina olduğu çekirdek rasyonaliteden önemli bir farklılık içerdiğini; siyasi olan yerine ekonomik olanı, ulusal olan yerine küresel olanı önceleyen yeni bir anlayış getirdiğini ileri sürüyor. Öte yandan Türem, bu türden bir rasyonalitenin içerdiği gerilim ve çatışmaları tartışmaya açarak, son yirmi yılda teknokratların Türkiye devlet bürokrasisi içindeki çelişkili konumlarına odaklanıyor.
Bu kısmın son yazısı Utku Balaban’a ait. “Devleti ve Sınıfı Tanımlamak” başlığını taşıyan çalışma, Keyder’in Devlet ve Sınıflar eserine üç yönden yaklaşıyor. Keyder’in dünya sistemi perspektifine dayalı kuramsal çerçevesini tartıştıktan sonra, birbirine rakip gelenekselci ve laik bürokratik hiziplerin Keyder’in iddiasının aksine aynı sınıfın mensubu olmadıklarını iddia ediyor. Keyder’in “laik bürokratlar” olarak adlandırdığı zümrenin, dağılan imparatorluk ve kurulan cumhuriyetin kapitalist dünya ekonomisine eklemlenme sürecini tanzim edecek, yani burjuva devrimini gerçekleştirecek olan küçük burjuvazinin ilk nüvesini oluşturduğunu savunuyor. Bürokrasi içinde 1980’li yıllara kadar baskın konumda olan bu zümre neoliberal evrede eski gücünü yitiriyor. Balaban, buradan hareketle “faburjuvazi” olarak tanımladığı sınıfın; küçük burjuvazi, komprador burjuvazi ve devletle ilişkisi üzerine odaklanıyor.
Kitabın ikinci kısmı küreselleşme teması etrafında şekillendirildi. Bu kısımda ilk olarak Antoine Dolcerocca, “Fikrî Mülkiyet, Küresel Eşitsizlikler ve Seküler Durgunluk” başlıklı makalesinde, fikrî mülkiyet haklarının korunmasının küresel ekonominin işleyişinde ne tür etkiler yarattığını tartışmaya açıyor. Tıpkı toprak mülkiyetinin dünyanın belirli bir bölümünde tekel oluşturması gibi fikrî mülkiyetin de herkesin erişimine açık olması gereken bilgiyi özelleştirdiğini, yeni bir tür çitleme yarattığını ve rant üreten finansal varlıklar türettiğini ortaya koyan Dolcerocca, bu rejimin az sayıdaki firmanın kârlarını artırırken orta sınıf gelirlerini durgunlaştırdığını gözler önüne seriyor.
“Küresel ve Yerel Arasında İstanbul’daki Profesyoneller” başlıklı araştırmasıyla kitaba katkıda bulunan Gamze Evcimen, Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinden mezun olmuş, İstanbul’da çokuluslu şirketlerde çalışan ve Gezi protestolarına katılmış profesyonellerin gündelik deneyim ve öznelliklerine odaklanıyor. Evcimen, Keyder’in İstanbul Küresel ile Yerel Arasında adını taşıyan derleme kitabından ve “yeni orta sınıf” üzerine yazdıklarından esinlenerek küresel ve yerel süreçler arasındaki gerilimlerin bu profesyonellerin gündelik deneyimlerini nasıl şekillendirdiğini tartışıyor. Makale, İstanbul’daki profesyonellerin küresel özlemler ve yerel özdeşlikler arasındaki çelişkileri dengeleyerek iş yaşamları ve sosyal hayatlarında oluşturdukları yeni öznellikleri resmediyor.
Esra Sarıoğlu ise “Türkiye’de Küreselleşme ve Kadınlar: Bedensel Feminist Bir Perspektif” başlıklı makalesinde Türkiye’deki cinsiyet ilişkilerinin son otuz yılda geçirdiği dönüşümü; küreselleşmenin amaçlanmamış sonuçlarını, içinde barındırdığı çoklu ve çatışmalı dinamikleri ön plana çıkartarak mercek altına alıyor. Alan araştırmasının bulgularından hareketle Sarıoğlu, bedensel olanla toplumsal olanın kesişimine odaklanarak Türkiye’de kadınların sınıflarüstü bir şekilde, erkeklerden çok daha dinamik bir toplumsal gruba dönüştüğünü, erkekliğin toplumsal olarak atıllaştığını, kadınların ise hızlı bir dönüşüm sürecinden geçtiğini savunuyor.
Küreselleşme tartışmalarına odaklanan ikinci kısmın son makalesini Kaan Ağartan kaleme aldı. “Gezi Epizodu ve Yeni Bir Siyasal Topluluk Arayışı: 21. Yüzyılda Toplumsal Hareketleri Anlamak için Bir Çerçeve Denemesi” başlıklı yazı, Gezi direnişinin farklı aşamalarını bir arada ele alarak bu süreci birbirinden kopuk siyasi manevralar olarak değil, Charles Tilly’den ilhamla bir “epizot”, yani kesintisiz bir siyasallaşma dönemi olarak kavramsallaştırıyor. Kentin çok parçalı özgün yapısının, üzerinde yaşanan siyasallaşma deneyimlerine ve demokrasi tahayyüllerine farklı bir mekânsallık kattığına dikkat çeken Ağartan, yeni bir toplum ve çoğulcu bir demokrasi umudundan bugün kendimizi içinde bulduğumuz baskıcı ve otoriter siyasal sisteme, tekçi ve tahammülsüz bir toplumsal düzene nasıl geldiğimizi açıklamaya çalışıyor.
Kır ve kent çalışmalarına yer verdiğimiz üçüncü kısmın ilk çalışması Fırat Genç’in “Diyarbakır’da Gayrimenkul Piyasalarının Politikası” başlıklı makalesi. Diyarbakır’da neoliberal şehirciliğin ve özellikle de son yıllardaki konut patlamasının hangi yollarla mümkün olduğunu ulusal ve küresel ölçeklerde gözlemlenebilen yapısal dinamiklere paralel olarak ele alan yazar, yerel ölçekteki siyasal mücadelelerin bu süreçteki önemine dikkat çekiyor ve analizlere dahil edilmesi gerektiğini vurguluyor. 1999-2015 aralığında TOKİ’den Kürt belediyelerine kadar pek çok farklı aktör arasında cereyan eden güç mücadelelerinin kentsel mekâna ilişkin farklı tasavvur, strateji ve eylemler yarattığını ortaya koyan Genç, bu manzaranın yukarıdan aşağıya empoze edilen politika tercihlerine indirgenemeyecek kadar karmaşık ve çoklu olduğunun altını çiziyor.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) İnceleme-Araştırma Sosyoloji
- Kitap AdıTürkiye ve Ötesi: Devlet, Sınıf, Mekân - Çağlar Keyder'e Armağan
- Sayfa Sayısı423
- YazarFırat Genç (Derleyen), Gözde Orhan (Derleyen), Melih Yeşilbağ (Derleyen)
- ISBN9789750537264
- Boyutlar, Kapak13x19,5 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2024