Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Türkiye İşçi Partisi Tarihi
Türkiye İşçi Partisi Tarihi

Türkiye İşçi Partisi Tarihi

Mehmet Ali Aybar

Mehmet Ali Aybar, Türkiye sol hareketinde bambaşka bir yeri olan Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) tarihini anlatıyor. Partinin kuruluşundan 1968 sonlarında, Aybar’ın “Türkiye’ye özgü sosyalizm”…

Mehmet Ali Aybar, Türkiye sol hareketinde bambaşka bir yeri olan Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) tarihini anlatıyor. Partinin kuruluşundan 1968 sonlarında, Aybar’ın “Türkiye’ye özgü sosyalizm” kavramı üzerinden su yüzüne çıkan anlaşmazlıklara kadar uzanan bir dönemi ele alan TİP Tarihi, Aybar’ın Türkiye, dünya ve sosyalizm üzerine analizleriyle zenginleşiyor. Aybar’ın hayatından çarpıcı izler de barındıran kitabı İnönü, Demirel, Behice Boran, Sadun Aren, Yaşar Kemal ve daha nicelerinin sahne aldığı bir anı kitabı olarak da görmek mümkün. Fotoğraflarla ve dipnotlarla zenginleştirilmiş yeni edisyonuyla TİP Tarihi emekçileri, işçileri, “ayaktakımı” olarak görülenleri, “ikinci sınıf” vatandaş sayılanları iktidara getirmek için verilen savaşın ilk ağızdan anlatısı; Türkiye tarihine, Türkiye sol tarihine etraflı bir göz atma imkânı…

Hukukçu, akademisyen, gazeteci, siyasetçi kimlikleriyle bir döneme damgasını vuran isimlerden olan Mehmet Ali Aybar “başka türlü” bir sosyalistti: Kullandığı “güler yüzlü sosyalizm”, “Türkiye’ye özgü sosyalizm”, “özgürlükçü sosyalizm” kavramlarıyla; sadece sistem içinde değil sosyalizm uygulamaları, teorileri içinde de gördüğü çarpıklıkları ifade etmekten hiç çekinmemesiyle; ülkedeki Kürt sorununa değinen belki de ilk siyasetçi olmasıyla; “yatay örgütlenme” modelini savunmasıyla…

ABD’nin Vietnam’daki savaş suçlarını yargılamak için kurulan Uluslararası Russell Mahkemesi’nde üyelik yapacak uluslararası saygınlığı, entelektüel donanımı, kültürü, bilgisi olan Aybar, ömrünün sonuna kadar sosyalizm mücadelesinden vazgeçmedi. 15 milletvekiliyle Meclis’e girmiş Türkiye İşçi Partisi’nin genel başkanı Aybar’ın her koşulda altını çizdiği bir gerçek vardı: “Sosyalizm insanlar içindir; insanlar sosyalizm için değil…”

MEHMET ALİ AYBAR 1908 İstanbul doğumlu. Hareket Ordusu kumandanlarından Hüseyin Hüsnü Paşa ve matematikçi Gelenbevi İsmail Efendi’nin torunu. Yeşilköy’deki Fransız Okulu’nu ve Galatasaray Lisesi’ni bitirdi. 1939’da İstanbul Hukuk Fakültesi’nde Devletler Hukuku doktoruyken, Paris’e Sorbonne Üniversitesi’ne hukuk araştırmaları yapmaya gitti. İkinci Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla, kuzeni şair Oktay Rifat ve birkaç arkadaşı ile beraber bisiklete atlayıp Paris’ten Lyon’a kaçtı, oradan da Türkiye’ye döndü. 1942’de Devletler Hukuku doçenti olduğu İstanbul Hukuk Fakültesi’nden 1946’da Vatan gazetesinde yazdığı “Milli Şef” İnönü rejimini eleştiren “Kâğıt Üzerinde Demokrasi” başlıklı yazı nedeniyle uzaklaştırıldı. 1947-49 yılları arasında, her ikisi de sıkıyönetimce kapatılan Hür ve Zincirli Hürriyet gazetelerini çıkarttı. 1949’da yine İnönü’ye yazdığı “Açık Mektup”tan dolayı “hakaret”ten hüküm giydi ve Paşakapısı Cezaevi’ne girdi. Burada, diğer şair kuzeni Nâzım Hikmet’le 1950 affına kadar yattı. 1962’de bir grup sendikacının kurduğu Türkiye İşçi Partisi’nin genel başkanlığı görevini kabul etti. 1962-69 yılları arasında TİP’in başında lider ve eylem adamı kimliğiyle etkili oldu. 1965 yılında Türkiye’de ilk defa bir sosyalist parti, Aybar başkanlığında Meclis’e 15 milletvekili soktu. 1967’de ABD’yi savaş suçlusu olarak mahkûm eden Russell Mahkemesi üyesi olarak Vietnam’a gitti. Dünya sosyalizm tarihinde ilk defa Sovyetler’den bağımsız bir politika güden TİP’in başkanı olan ve “Türkiye’ye özgü, güleryüzlü sosyalizm” kavramının yaratıcısı olan Aybar, 1968’de Sovyetler’in Çekoslovakya’yı işgaline sert bir tepki gösterdi. Bu, parti içinde hizipleşmelerin su yüzüne çıkmasına neden oldu. Aybar, 1969’da genel başkanlıktan, 1971’de de partiden istifa etti. 12 Mart döneminde Meclis’teki tek sosyalist olan Aybar, dönemin baskılarına ve idamlara karşı tek başına mücadele etti. 1975’te, TİP’ten ayrılan elli arkadaşı ile beraber, daha sonra Sosyalist Devrim Partisi adını alan, Sosyalist Parti’yi kurdu. İlk defa bu partinin tüzüğünde, genel başkan ve yöneticilerin üst üste iki dönem başa geçmelerini engelleyen ve yönetim kurulunun üçte ikisinin kol emekçilerinden oluşmasını öngören şartlar yer aldı. SDP, 12 Eylül cuntası ile kapatıldı. Bu tarihten sonraki yaşamında Aybar, parçalanan Türk solunun birleşmesi için inançla ve inatla çalışmalarını sürdürmüştür. 1995 yılında 87 yaşındayken İstanbul’da ölen Mehmet Ali Aybar, bilim adamı ve lider olmanın yanı sıra ünlü bir atlet ve sporcudur: 100, 200 ve 400 metreleri koşmuş, Türkiye ve Balkan rekorları kırmıştır. 1928 Amsterdam Olimpiyatları’na, 1930, ’31 ve ’33 Atina Balkan Oyunları’na katılmıştır. Yayımlanmış kitapları: Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm (1968), 12 Mart’tan Sonra Meclis Konuşmaları (1973), Marksizmde Örgüt Sorunu: Leninist Parti Burjuva Modelinde Bir Örgüttür (1979), Neden Sosyalizm? (1987), TİP Tarihi I, II, III (1988), Sosyalizm ve Bağımsızlık – Uğur Mumcu ile Söyleşi (1986). İletişim Yayınları’nda: Marksizm ve Sosyalizm Üzerine Düşünceler (yay. haz. Aylin Özman, 2002), Mehmet Ali Aybar’ın Müdafaaları ve Mektupları (1946-1961) (yay. haz. Barış Ünlü, 2003), Neden Sosyalizm?: Marksizmde Örgüt Sorunu: Leninist Parti Burjuva Modelinde Bir Örgüttür (tek kitap halinde, 2011), Vietnam Günlüğü (yay. haz. Kıvanç Koçak, 2012).

İÇİNDEKİLER
SUNUŞ
TÜRKİYE SOLUNDA GERÇEK BİR EFSANE:
TİP VE MEHMET ALİ AYBAR ·
KIVANÇ KOÇAK…………………………………………………………………………………………………………………………………………9
BİRİNCİ KİTAP
GİRİŞ……………………………………………………………………………………………………………………………………………………….19
Bey Takımının Demokrasisi …………………………………………………………………………………………………………….19
28-29 Nisan Olayları………………………………………………………………………………………………………………………19
U2 Olayı………………………………………………………………………………………………………………………………………………26
İnönü Demokrasisi ……………………………………………………………………………………………………………………………..32
Tan Olayı ……………………………………………………………………………………………………………………………………………35
Demokrat Parti İktidarı ………………………………………………………………………………………………………………….38
Osmanlı Toplumu…………………………………………………………………………………………………………………………….45
1947 Yılı ……………………………………………………………………………………………………………………………………………..47
Mareşal Çakmak’la Görüşme……………………………………………………………………………………………………….50
Demokratlar’ın Demokrasisi…………………………………………………………………………………………………………..52
Demokrasi Sorunu……………………………………………………………………………………………………………………………61
Kapanan Kapılar, Açılan Kapılar……………………………………………………………………………………………………64
27 Mayıs Darbesi……………………………………………………………………………………………………………………………..64
İki İşadamının İlginç Önerisi! ……………………………………………………………………………………………………….68
14’lerin Tasfiyesi ………………………………………………………………………………………………………………………………70
Bir Mektup ve Bir Basın Toplantısı………………………………………………………………………………………………72
27 Mayıs Sonrasında İnönü………………………………………………………………………………………………………….78
Temel Hakları Yaşatma Derneği………………………………………………………………………………………………….84
Yusuf Bey, Yaşar Kemal, Osman Kavuncu………………………………………………………………………………..87
Üç Beş Arkadaşla Sosyalist Parti Kurmaya Kalkışıyoruz………………………………………………………94
Anayasa………………………………………………………………………………………………………………………………………………99
Kemalizm …………………………………………………………………………………………………………………………………………105
Osmanlı Devleti ve Bürokrasisi ………………………………………………………………………………………………….119
Yukarıdan Dayatılan İlerlemecilik ……………………………………………………………………………………………122
Güçlü Devlet Saplantısı ……………………………………………………………………………………………………………….126
BİRİNCİ BÖLÜM
EMEKÇİ TAKIMINDAN 12 KİŞİ……………………………………………………………………………………………..135
Kurucularla Tanışıyoruz…………………………………………………………………………………………………………………141
27 Mayıs Sonrasında İnönü………………………………………………………………………………………………………….145
Saraçhane Mitingi ……………………………………………………………………………………………………………………………152
Çalışanlar Partisi Tuzağı ………………………………………………………………………………………………………………..155
TİP Nasıl Kurulmuştu?…………………………………………………………………………………………………………………….158
Gece Yarısı Gelen Konuklar………………………………………………………………………………………………………….163
Kaptan Köşkünde Bir Acemi Kaptan………………………………………………………………………………………..169
Başarısız İki Darbe Girişimi…………………………………………………………………………………………………………..171
Yeni Tüzük…………………………………………………………………………………………………………………………………………..172
TİP’in İlk Yurt Gezisi………………………………………………………………………………………………………………………..174
Taşlı Sopalı Saldırılar ve Ötesi……………………………………………………………………………………………………178
İnönü ile İlk Görüşme ve Sonraki Konuşmalar …………………………………………………………………….182
İnönü……………………………………………………………………………………………………………………………………………………..186
Kıbrıs Konuşması ve TİP’ten İstifalar………………………………………………………………………………………..187
Akhisar Olayı ………………………………………………………………………………………………………………………………………192
Bursa Olayı ………………………………………………………………………………………………………………………………………….195
Oyun İçinde Oyun…………………………………………………………………………………………………………………………….197
İKİNCİ BÖLÜM
TİP’İN ÖNÜNDEKİ SORUNLAR……………………………………………………………………………………………..203
Düşe Kalka: Kâğıt Üstünde Demokrasi’den Demokrasiye……………………………………………..210
Ulusal Bağımsızlık Sorunu…………………………………………………………………………………………………………….231
İKİNCİ KİTAP
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ MECLİSE GİRİYOR………………………………………………………………………243
Bay Kosigin………………………………………………………………………………………………………………………………………….244
Sokak Saldırılarından Meclis Saldırılarına… ………………………………………………………………………….246
Genelkurmay Başkanı’nın Emirnamesi ……………………………………………………………………………………247
TİP’in Gensorusu: Hükümet Anayasaya Karşı ………………………………………………………………………249
İnönü Nasıl Değerlendiriyor?………………………………………………………………………………………………………263
Demirel, Tural’ı Savunuyor…………………………………………………………………………………………………………..270
Olayın Sonuçları………………………………………………………………………………………………………………………………..288
TİP Moskova’dan Emir Alıyormuş!…………………………………………………………………………………………….292
İkinci Kurtuluş Savaşı………………………………………………………………………………………………………………………294
1967 Yılının Özelliği………………………………………………………………………………………………………………………..312
Ortadoğu’da Savaş ………………………………………………………………………………………………………………………….319
Ciddi ve Yeni Bir Sorun………………………………………………………………………………………………………………….325
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
VİETNAM SAVAŞI VE RUSSELL MAHKEMESİ………………………………………………………………..329
Bombalar Altında Vietnam…………………………………………………………………………………………………………..332
Soykırım Raporu……………………………………………………………………………………………………………………………….336
Ermeni Sorunu…………………………………………………………………………………………………………………………………..341
TİP Kök Salıyor ve Dışa Açılıyor ………………………………………………………………………………………………….352
TİP, Akdeniz İlerici Partiler Konferansı’nda…………………………………………………………………………..358
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)……………………………………………………………..361
BEŞİNCİ BÖLÜM
KOCA AP GRUBUNUN BİR AVUÇ TİP’LİYE SALDIRISI…………………………………………..365
Tepkiler…………………………………………………………………………………………………………………………………………………405
Demirel ve İkili Antlaşmalar…………………………………………………………………………………………………………422
Milli Savunma Bütçesi…………………………………………………………………………………………………………………….429
ÜÇÜNCÜ KİTAP
ALTINCI BÖLÜM
SONUN BAŞLANGICI…………………………………………………………………………………………………………………..451
Kitap Sorunu………………………………………………………………………………………………………………………………………480
Parti İçi Muhalefet……………………………………………………………………………………………………………………………481
TİP Tüzüğü’nün 53. Maddesi………………………………………………………………………………………………………481
Doğu Sorunu………………………………………………………………………………………………………………………………………493
Çekoslovakya’nın İşgali, Vietnam’ın Sanki Uzantısı………………………………………………………….495
TİP’in Güçlenmesi ve Amerika’nın Planı…………………………………………………………………………………499
Truman Doktrininden Bugünlere………………………………………………………………………………………………509
MİT, Milli Güvenlik Kurulu……………………………………………………………………………………………………………528
Beş İmzalı Önerge……………………………………………………………………………………………………………………………535
Behice Boran………………………………………………………………………………………………………………………………………540
Sosyalist Ülkelerin Sosyalizmi……………………………………………………………………………………………………..542
Türkiye’ye Özgü Sosyalizm…………………………………………………………………………………………………………..546
Aren’in Ziyaretleri…………………………………………………………………………………………………………………………….549
Sürprizli Toplantı ve Sonrası ……………………………………………………………………………………………………….551
YEDİNCİ BÖLÜM
BİNDİĞİMİZ DALI KESİYORUZ!…………………………………………………………………………………………….571
Üçüncü Kongremiz………………………………………………………………………………………………………………………….571
Aybar’ın Konuşması…………………………………………………………………………………………………………………………573
Sadun Aren’in Konuşması …………………………………………………………………………………………………………….593
Şaban Erik’in Konuşması……………………………………………………………………………………………………………….600
Nihat Sargın’ın Konuşması…………………………………………………………………………………………………………..607
Behice Boran’ın Konuşması………………………………………………………………………………………………………….612
Haydaroğlu’nun Konuşması ………………………………………………………………………………………………………..622
İdris Küçükömer’in Konuşması …………………………………………………………………………………………………..624
Beşlere Yanıt………………………………………………………………………………………………………………………………………630
Kongre Başkanı Çetin Altan’ın Konuşması…………………………………………………………………………….648
Anlaşmazlık Teorik miydi? ……………………………………………………………………………………………………………652
Kongre Kimleri Seçti?……………………………………………………………………………………………………………………..653
Ve Boran’dan Yıllar Sonra Anlaşmazlığın Gerçek Yüzü …………………………………………………..656
DİZİN……………………………………………………………………………………………………………………………………………………..661

SUNUŞ
TÜRKİYE SOLUNDA GERÇEK BİR EFSANE:
TİP VE MEHMET ALİ AYBAR
KIVANÇ KOÇAK

“Sen bu memleketin has evladısın, sana ayaktakımı
demek kimin haddine; çoğunlukta olan sensin; el ele verirsen,
oylarını Beylere, Paşalara değil senin kurduğun,
senin gibi emekçilerin yönettiği, senin partin olan TİP’e verirsen
devletin başına sen kendin geçersin
ve emekçilerin aşağılanmadığı, horlanmadığı,
insanca yaşadığı bir düzen kurarsın…”

Türkiye solunun gelmiş geçmiş en özgün ve yaratıcı isimlerinden birisi olan Mehmet Ali Aybar, adı her ne kadar Türkiye İşçi Partisi’yle (TİP) özdeşleşmiş olsa da partinin kurucularından değildi: Aybar ve bir grup arkadaşı 1960 yazında sosyalist bir parti kurmayı tasarlayarak, parti tüzüğü üzerindeki çalışmaları ilerlettiler. Ancak bazı sendikacıların bir işçi partisi kuracaklarını öğrenince parti çalışmalarına son verme kararı aldılar. Nitekim TİP, 13 Şubat 1961’de 12 sendikacı tarafından kuruldu. Sendikacılar kuruluştan hemen önce Aybar ve arkadaşlarından partinin tüzüğü konusunda yardım istemişler, 1950’li yıllarda Demokrat İşçi Partisi’ni kurucuları arasında yer almış olan Orhan Arsal 13 Şubat sabahına kadar sendikacılara yardımcı olmuş, ortaya bir tüzük çıkmıştı. Ne var ki, yeni partinin kurucuları Arsal’a kurucular arasında yer alması için teklifte dahi bulunmamıştı. Zira kurucuların sadece işçilerden oluşmasını istemekteydiler.1 Sendikacılar, partinin kurulmasından kısa bir süre sonra Aybar ve arkadaşlarıyla bir kez daha temas ettiler. Bu sefer TİP için bir program taslağı hazırlamalarını istiyorlardı. Ancak bu birliktelik de gerçekleşmedi. Aybar ve arkadaşlarının TİP programına katkısı sadece, Mustafa Kemal’in 1 Aralık 1921’de Meclis’te yaptığı konuşmadan devletin halkçı niteliği ve emperyalizme, kapitalizme karşı ulusça savaşmak zorunluluğu hakkındaki bölümü koyma önerilerinin dikkate alınması oldu. Buna rağmen, öteden beri kamuoyunda inançlı bir solcu, sosyalist olarak tanınan Aybar’la sendikacılar arasındaki ilişkiler artarak sürdü. O dönemde avukatlık yapan Aybar’ın bürosuna sık sık uğrayan sendikacılar, kendisine daha çok güvenmeye başlamışlardı. TİP, kuruluşundan sonraki bir sene boyunca ağır aksak ilerledi. Kurucular, yeni bir genel başkan seçmek gerektiği konusunda hemfikir olup, ortaya atılan isim olan Mehmet Ali Aybar’da fikir birliğine varılınca, gece yarısı olmasına rağmen hemen Aybar’la görüşmeye gitmeye karar verdiler. Bir polis ve bekçi yardımıyla Aybar’ın evi bulundu, karar tebliğ edildi: “Oybirliği ile karar aldık: Genel başkanlığı kabul etmenizi istiyoruz.” Solcu kimliği, hakkında açılmış komünizm propagandası davaları nedeniyle partinin zarar göreceğini düşündüğünden bu fikre başta çekingen yaklaşan Aybar sonunda genel başkanlığı kabul etti ve 9 Şubat 1962’de bir basın bülteniyle durum açıklandı. Böylece TİP’in tarihi değişmiş, artık Aybar liderliğindeki partinin Türkiye sol tarihine damgasını vuracağı günler başlamıştı…

* * *

TİP’in büyük ölçüde Mehmet Ali Aybar adıyla özdeşlemesi şaşırtıcı değil. Zira Aybar’ın genel başkan olmasından sonra partinin gerek Türkiye siyasetinde gerek Türkiye solunda kapladığı özgül ağırlık o kadar fazla oldu ki, bugün bile konuşulan “Bir zamanlar bir TİP vardı” efsanesi doğdu. Türk Dil Kurumu, “efsane” kelimesi için üç anlam veriyor: 1) Eski çağlardan beri söylenegelen, olağanüstü varlıkları, olayları konu edinen hayalî hikâye, söylence 2) Gerçeğe dayanmayan, asılsız söz, hikâye vb. 3) Olağanüstü bir başarı elde etmiş kimse, kurum vb. İkinci anlamı hızla geçip diğer anlamlarına bakabiliriz; çünkü Aybar’lı TİP tarihi, sol siyaset adına memlekette gerçeğe en çok dayanan, aslı astarı olan hikâyelerdendir. Bu topraklarda onyıllardır sürekli kaybeden solun dönüp dönüp anlattığı üç beş hikâyesinden biri değil mi Türkiye İşçi Partisi’nin 1965 seçimlerinde %3.3’lük oy oranıyla meclise 15 milletvekili sokmuş olması? Bu başarıda “milli bakiye sistemi”nin rolü de göz ardı edilemez tabii, ancak dünyanın ve ülkenin o yıllardaki sosyo-politik durumu düşünülecek olursa TİP, Meclis’e hiç milletvekili sokamasaydı da “olağanüstü” bir başarı yakalamış, hiç de “hayalî” olmayan bir gerçeklik yaratmış sayılırdı: Amerikan hegemonyasının, diğer süper güç Sovyetler Birliği’ne karşı her bakımdan ve her yönden cansiperane(!) mücadele ettiği, sürekli pompalanan “komünizm” hayaletinin ortalıkta dolaştığı bir dönemde açıkça sosyalist olduğunu söyleyen, anayasal çerçevede Türkiye’nin düzenini değiştirmeyi hedeflediğini ortaya koyan bir partiydi TİP. Nitekim parti örgütlerine, toplantılarına dört koldan yapılan saldırılar da TİP’in egemen çevrelerce gerçek bir tehdit olarak algılandığının açık göstergesidir.2 Türkiye İşçi Partisi’nin yarattığı sol dalganın sadece bir grup aydının yanılsaması olduğunu, “asılsız” olduğunu söylemek de doğru değildir. Zira, örneğin toprak reformunu gündeme getirmesiyle, Kürt sorununun varlığından Türkiye siyasetinde ilk kez söz etmesiyle, her fırsatta “Bey takımı”nı yermesiyle, “ne Amerika ne Sovyetler” çizgisiyle TİP’liler sadece aydınların değil halkın partisi haline gelmiştir. Hasılı, dönemin koşulları altında “olağanüstü bir başarı”dan söz etmek; TİP’i bu yüzden gerçek bir efsane saymak hiç de yersiz değildir… Bu başarı şüphesiz Türkiye İşçi Partisi’nin bütün kadrosunun başarısıdır. Ancak sosyalist TİP’in geniş halk kitleleriyle buluştuğu dönemdeki beyninin Mehmet Ali Aybar olduğu da açıktır. Çünkü genel başkan olduktan sonra tekrar hazırlanan partinin tüzüğü ve programı büyük ölçüde onun kaleminden çıkmıştır: “Kurucular yeni bir tüzük hazırlanmasına karar verdiler. Tüzükte partinin ne tür bir işçi partisi olduğu açıklanacaktı. Bu maddeleri benim kaleme almam uygun görüldü. Bu ilkeleri Marksizmden hareketle, tarihimizden kaynaklanan koşulları da göz önünde tutarak hazırladım. Program hazırlanırken bu ilkelerle doğrudan ilgili bölümleri de gene ben yazdım. Buna sonradan ‘Türkiye’ye Özgü Sosyalizm’ adı verilecekti.”

* * *

“Türkiye’ye özgü sosyalizm”in, “güler yüzlü sosyalizm”in Aybar’ın temel yaklaşımı olduğunu biliyoruz. Bunun dinamiklerini kitapta net şekilde ortaya koyuyor. Aybar’ın analizlerinin iki ayaklı olduğunu söylemek mümkün: Birincisi, dünyadaki hak ve özgürlükler, demokrasi mücadelelerinin, sınıf savaşlarının değerlendirilmesi; ikincisi Osmanlı Devleti’nden Cumhuriyet’e uzanıp, onun deyimiyle “Bey-Paşa takımı”nın ülkeyi kendi malları gibi görerek kendi ikballeri için halkı bir figürandan öteye saymamaları çerçevesinde Türkiye toplumundaki yapısal sorunların ele alınması. Tüm bunları kendi tarihsellikleri ve mevcut sosyal-kültürel ortam içinde yapan Aybar’ın “Türkiye’ye özgü sosyalizm” fikrinin arka planını da esas olarak bu iki ayaklı değerlendirmenin oluşturduğunu görüyoruz. Zira Aybar, Türkiye’nin, Türkiye toplumunun kendine özgü özelliklerini, demokrasiyle ilişkisini, devlete bakışını ortaya koyarak sosyalizmin bu toplumda var olabilmesinin imkânlarını araştırıyor. Bu noktada Aybar’ın kullandığı kimi başka anahtar kavram ve olguları kabaca şöyle sayabiliriz: “Bey-Paşa takımı”nın, yani “devlete sahip olanlar sınıfı”nın, devleti yönetenlerin devletle özdeşleşmesi; Türkiye insanının ve özelde solunun bilimsel düşünce alışkanlığına uzaklığı, şematik kalıpları kolaylıkla kabul etmesi; halkın devletle ilişkisi, ondan korkması; Kurtuluş Savaşı vermiş bir ülke olarak Türkiye’nin bağımsızlığı vurgusu, emperyalizm;3 keskin demokrasi savunuculuğu;4 Bey-Paşa takımının kendi aralarındaki nöbet değişiminden başka bir şey olarak görülmeyen demokrasinin gerçek anlamına kavuşturulması; sosyalizmin hedeflerine ulaşabilmesi için merkezci, yukarıdan aşağıya bir örgütlenme modeli yerine aşağıdan yukarıya, tabana önem veren bir modelin benimsenmesi gerektiği; kapitalizmin, egemen sınıfların analizi… Kuşkusuz bu listeyi uzatmak mümkün ancak en öze bakıldığında katıksız bir “insan odaklı” yaklaşım görülmekte. Düşünce sistematiği içinde dogmalara, yerleşik sistemlere, basmakalıp düşüncelere prim vermeyen Aybar’ın gerek Sovyet pratiğini eleştirirken, gerek Marksizmin esasından söz ederken, gerek Türkiye’ye özgü sosyalizm fikrini derinleştirirken düsturu hep aynı söz aslında: “Sosyalizm insanlar içindir, insanlar sosyalizm için değil!” Bu bağlamda Mehmet Ali Aybar’ın karakteristik özelliklerinin başında gelenin bağımsız düşünce yapısı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Gerçek bir entelektüel olan Aybar, özellikle yabancı dili sayesinde Marksist klasikleri çok erken dönemde okumuş,5 herhangi bir örgütsel angajmana dahil olmadan6 kendi fikirlerini geliştirebilmiştir. Nitekim bu “bağımsız çizgi”; bağımsız düşünme, sorgulama, eleştirme anlayışı ilerleyen dönemde “bilimsel sosyalizmden sapan” bir kimse olarak değerlendirilmesine yol açan temel faktörlerin başında gelecektir. Öyle ki, Aybar’ın partililere Proudhon okumala rını tavsiye etmesi dahi eleştirilecektir: “‘Efendim, Proudhon’un okunmasını nasıl tavsiye edersin?’ sorusu zannediyorum biraz aydınlığa çıkıyor. Kaldı ki, ‘Yalnız Proudhon’un değil, başka yazarların da okunması lazımdır’ derken, özellikle bu meselelerle ilgilenen gençlerimizi düşünüyordum. Yüksek tahsil gençliği, üniversite gençliği, problemleri merak eden bir gençlik. Onların bilmesi lazımdır. Sosyalizmin bilim metodunu kurmuş olanlarla, daha henüz bu mertebeye ulaşmayan fakat aynı devirde yaşamış olan bir müellif arasındaki çatışmalar neredeydi, bu evlatlarımızın, bu genç kardeşlerimizin bunu öğrenmesinde yarar var. Şüphesiz yarar var, çünkü böylece asıl bilim yolunu çizmiş olanların kudreti daha iyi anlaşılır. Çok daha iyi anlaşılır. Tatbikatı çok daha güzel olur.” Mehmet Ali Aybar da eleştiriden azade bir insan değil elbette: Çekoslovakya’nın Sovyetler Birliği tarafından işgal edilmesi üzerine yaptığı konuşmalarla birlikte su yüzüne çıkan anlaşmazlıklarda en çok dillendirilen konu olan kişisel yönetime eğilimi, otoriter tavrı, inatçılığı; –bilhassa İzmir İktisat Kongresi’nden sonraki dönemi eleştirse de– Kemalizm’e bakışı veya Ermeni soykırımını değerlendirme biçimi sorgulanabilir, eleştirilebilir. Ancak Aybar’ın, bir bilim insanı olarak, net bir tavrı olduğunun altını çizmek gerek: Mutlak gerçeğe, mutlak kesinliğe inanmayan, doğru analizler karşısında ikna olmaya hazır biri olduğunu; Marksizmin, diyalektiğin özünün de bu olduğunu her zaman açıkça ifade eder Aybar.

* * *

Kitapla ilgili “teknik” bir iki noktaya da değinmek gerek. Daha önce 1988 yılında BDS Yayınları tarafından üç cilt olarak yayımlanmış TİP Tarihi’ni hem bütünlüğünü sağlamak hem okunurluğunu kolaylaştırmak için tek ciltte birleştirdik. Kitabı yayına hazırlarken metni fotoğraflarla, gazete kupürleriyle zenginleştirerek dönemin havasını biraz daha yansıtmayı; söz edilen olaylarla, kişilerle ilgili dipnotlarla metnin kavranmasını biraz daha kolaylaştırmayı amaçladım.7 Aynı şey artık pek kullanılmayan sözcüklerin açıklanmasına yönelik dipnotlar için de söz konusu. Gerek Aybar’ın kendi yazdıklarında gerek Meclis tutanaklarında, parti açıklamalarında yer alan kimi yazım hatalarına müdahale ettim, kimilerini ayrıca belirttim. Ancak Aybar’ın BDS baskılarında büyük harfle ya da italik olarak yazmayı tercih ettiği kısımları büyük ölçüde korudum. Mehmet Ali Aybar’ın kitabı yazarken dönem dönem, parça parça yazdığı kısımları bir araya getirdiğini; herhangi bir editoryal yardım almadığını tahmin ediyorum. Zira bazı yerlerde daha önce zaten yazmış olduklarını neredeyse kelimesi kelimesine, bir iki ufak değişiklikle tekrar ediyor. Kitabın özgün metnini bozmamak adına bu tekrarlara hiç dokunmadım. Kitabın sonuna eklediğimiz, BDS baskısında olmayan dizinle de okura kolaylık sağladığımızı düşünüyorum.

* * *

Türkiye İşçi Partisi Tarihi kabaca 1968 sonunda, Üçüncü Kongre’de sona eriyor. Aybar, Behice Boran’ın yıllar sonra Uğur Mumcu’yla yaptığı uzun söyleşiyi değerlendiriyor ancak 1968 sonrasında yaşananlar yer almıyor kitapta: Kongre sonrası parti teşkilatlarının Aybar karşıtlarınca işgal edilmesi, gidilen Üçüncü Olağanüstü Kongre’de Aybar ekibinin bir kez daha kazanmasına rağmen genel başkanın yetkilerinin kısıtlanması, “Aybar’la mücadeleye kararlıyız”, 1969 seçimleri, düşen oylar, genel başkanlıktan istifa etmesi (16.11.69), Mehmet Ali Aslan’ın başkanlığa seçilmesi, Aslan’ın bir ay kadar sonra istifası (22.12.69), Şaban Yıldız’ın genel başkanlığı, hakkında partiden kesin ihraç kararı alınması (11.2.71), partiden istifası (14.2.71), 12 Mart, TİP’in kapatılması (20.7.71), 1975’te Behice Boran önderliğinde yeniden örgütlenmesi, 12 Eylül, tekrar kapatılma… Şahsen, Aybar gibi arşiv bilinci ve yazıyla ilişkisi yüksek birinin Üçüncü Kongre’den sonrasında yaşananlar için de notlar tuttuğunu, bir şeyler yazdığını düşünüyorum. Kızı Güllü Aybar da kendisiyle yaptığımız bir sohbette, TİP Tarihi’nin devamı olduğunu düşündüğünü ancak söz konusu dosyaların ortalıkta olmadığını söylemişti. Kim bilir belki bir gün onlar da ortaya çıkar. Ancak her durumda, Türkiye İşçi Partisi Tarihi birçok bakımdan çok önemli bir kitap: Ömrünün sonuna kadar sosyalizm mücadelesinden vazgeçmeyen, gerçek bir sosyalist aydını ve düşüncelerini daha yakından tanıma fırsatı. ABD’nin Vietnam’daki savaş suçlarını yargılamak için kurulan Uluslararası Russell Mahkemesi’nde üyelik yapacak uluslararası saygınlığı, entelektüel donanımı olan bir entelektüelin, “Parti sana emanet hoca” lafıyla Türkiye solunda açtığı geniş damarın hikâyesi. Kendisinin de “Bey takımı”ndan geldiğini açık yüreklilikle söyleyen birinin emekçileri, işçileri, “ayaktakımı” olarak görülenleri, horlananları, “ikinci sınıf” vatandaş sayılanları iktidara getirmek için verdiği savaşın ilk ağızdan anlatısı. Türkiye tarihine kapsamlı bir bakış atma imkânı. Tüm bunları kapsayan; kendi hayatından çarpıcı izler barındıran; İsmet İnönü, Süleyman Demirel, Fevzi Çakmak, Refik Koraltan, Behice Boran, Sadun Aren, Yaşar Kemal ve daha nicelerinin sahne aldığı bir anı kitabı olarak da görmek mümkün aslında TİP Tarihi’ni.

* * *

Türkiye İşçi Partisi, kendini açıkça sosyalist olarak tanımlayan bir partinin teoriden çıkarak pratikte de var olabileceğinin göstergesi olarak tarihe düşülmüş büyük bir not. Mehmet Ali Aybar’ın bu nottaki imzası da oldukça  heybetli. TİP’i ve Aybar’ı değerlendirirken, değinmeye çalıştığımız gibi, dönemin koşullarını da mutlaka göz önünde bulundurmak gerekiyor. Sovyetler Birliği’nin yıldızının en parlak olduğu günlerde ideolojik bağımsızlığı savunmak, basit ekonomizme karşı sosyalizmin amacının insan olduğunu sürekli vurgulamak; şimdiki sol anlayış için bile aşırı gelebilecek “Parti içinde sol aydınlar hegemonyasını önlemek, emekçileri parti yönetiminde söz ve karar sahibi yapmak için” tüzüğe koyulan “emekçi” kotası;8 teknolojik imkânlar epey geriyken, partinin maddi imkânları çok kısıtlı bir haldeyken örgütlenme mücadelesi vermek; Meclis’te bıkmadan usanmadan Amerika-Türkiye ilişkilerini sorgulamak… hiç kolay şeyler değil. Sonuçta günümüz Türkiye solunun onun çizgisindeki TİP’ten öğrenmesi, feyzalması gereken birçok nokta olduğu aşikâr. Türkiye İşçi Partisi Tarihi hepsinden öte bunun için çok önemli bir kaynak.

BİRİNCİ KİTAP

GİRİŞ
Bey Takımının Demokrasisi
28-29 Nisan Olayları

1960 yılının 28 Nisan’ı bir perşembeydi. Ilık bir bahar günü. Çekip kırlara gitme, avarelik etme isteği uyandıran yumuşak bir gün… Oysa sinirler gergindi. Vatan Cephesi’nden sonra, şimdi bir de Tahkikat Komisyonu kurmuşlardı: 15 Demokrat milletvekilinden oluşan, olağanüstü yetkilerle donatılmış bir kurul. İşe başlar başlamaz parti çalışmalarını yasaklamış, ana muhalefet partisinin elini kolunu bağlamıştı. Gazeteler, komisyonla ilgili haberleri veremiyorlardı. Gazete kapatabilir, toplatabilirdi. Evlerde arama yaptırabilir, kişisel eşyalara, kâğıtlara el koyabilirdi. Dilediğini tutuklatabilirdi. DP, iktidarı kaybetme korkusu içinde akıl dışı işler yapıyordu. Herkesi karşılarına almışlardı. Menderes bir başbakanın ağzına yakışmayan demeçler veriyordu. İtidal tavsiye edenlere Bayar’ın “Dere geçerken at değiştirilmez” dediği öğreniliyordu… O gün öğleye doğru adliye koridorlarında bir haber dolaştı: Gösteri yapmak isteyen öğrencilerle polis çatışmış, ölü ve yaralılar varmış, Beyazıt’ta çatışmalar sürüyormuş, çok sayıda öğrenci gözaltına alınmışmış… Adliyedeki işlerimi bitirip Beyazıt’a koştum. Söylendiği gibi çatışma falan yoktu. Ama olağanüstü bir durum olduğu görülüyordu. Üniversitenin alana açılan kapısını polis tutmuştu; yan sokaklar sarılmıştı. Öğrencilerin dışarı çıkmalarına engel olunduğu anlaşılıyordu. Alan boştu. Halk alanın çevresine birikmiş, olayları izliyordu. Üniversiteye yaklaştırılmıyordu. Ben yıktırılan Emin Efendi Lokantası’nın önündeydim; olay yerinden oldukça uzakta üniversite kitaplığının bulunduğu sokakta, bir grup öğrencinin polis kordonunu yarmak için zaman zaman hamle yaptığı görülüyordu. Benim çevremdekiler, Kapalıçarşı esnafı, civardaki dükkâncılar falan olmalıydı. Gençlere karşıydılar. Üniversite bahçesinden “Menderes istifa” sesleri yükseldikçe çevremde homurdanmalar oluyor, küfürler savruluyordu. Kuşkusuz gençleri tutanlar da vardı bir yerlerde. Bir aralık bir grup gencin, kordonu yarıp belediye kitaplığına doğru koştukları görüldü. Tam o sırada Divanyolu yönünden gelen atlı polisler dört nala alana girdiler. Ellerinde uzun coplar vardı. Aksaray yönünden de büyük bir gürültüyle zırhlı araçlar belirdi. Alanda hemen mevzilendiler. Sonradan öğrendik ki, İstanbul ve Ankara’da sıkıyönetim ilan edilmiştir. Sıkıyönetim ilan edilmişti ama gösteriler ertesi gün de sürdü. Bunlar baskın biçiminde gösterilerdi: On-on beş genç bir sokaktan fırlıyor, “Yaşasın Hürriyet” ya da “Kahrolsun Menderes” diye bağırıp, polis yetişmeden sokak aralarına dalıveriyorlardı. Ama asıl Ankara’da kanlı olaylar olmuştu. Yayın yasağı konduğu için gerçeği öğrenemiyorduk. Yüzlerce yaralı ve ölü olduğu söyleniyordu. Sıkıyönetim Komutanlığı’nın bildirisinde, 11 gencin ve 11 emniyet görevlisinin hafifçe yaralandığı açıklanmıştı. Vahim olayların cereyan ettiği kuşkusuzdu. Olayların hemen ardından Menderes radyoda uzun bir konuşma yaptı. Türkiye’de yüzyıllardır yapılamayan işlerin 10 yıla sığdırıldığını söyledi: “Terakki, ümran, imar, iktisadi kalkınma, içtimai düzen, velhasıl medeni bir cemiyet olmanın bütün şartlarının” ele alındığını, “sorunlarımızın çözümlenme yoluna girdiğini vatandaşlar görmektedir” dedi. Ve ekledi: “Bu koşullarda ayaklanma olmaz. O halde birtakım sun’i ve uydurma yollardan ve sözlerimin başında arz ettiğim şekilde, bir ayaklanma hareketi tahakkuk ettirilebilir mi diye, memleket hazin, elim ve meş’um tecrübelerin sahası haline getirilmek isteniyor.” Başbakan konuşmasını şöyle sürdürüyordu:

Memleket bir yalan seline boğuldu. Şöyle çarpışmalar oldu, şu kadar yaralı var veya tanınmış isimlerden, falan yerde filan öldürüldü; İstanbul’da veya Ankara’da şunlar oldu bunlar oldu şeklinde söylentiler oluyor. (…) Bu fesat yuvalarını dağıtmak, menbalarını kurutmak ve memleketimizin sür’atle ilerleme, kalkınma ve medenî milletler seviyesine erişme yolunda hızla ilerlemesine milletçe saadetini duyabilmek, bir huzura kavuşmak, bizim için elbet mukadderdir.

Sıkıyönetim Komutanlığı sert önlemler alıyordu: İki kişiyi aşan topluluklara ateş açılacağı ilan edildi. Ama protestolar, gösteriler durmadı. 1 Mayıs’ta  sokağa çıkma yasağı kondu. 1 Mayıs, Pazar’a rastladığı için işyerleri kapalıydı zaten. Çok sayıda gencin gözaltında olduğu söyleniyordu. Gazeteler kapatılıyordu. “Bizden olanlar, bizden olmayanlar” diye millet ikiye ayrılmıştı. Demokrasi ve özgürlük getireceğiz diye yola çıkanlar, şimdi hak hukuk tanımıyorlardı. Eleştiriye tahammülleri yoktu. Muhalefet yok edilmek isteniyordu. İnönü boy hedefleriydi. Her şeyin altında onun parmağı olduğunu söylüyorlardı. Başbakan, öğrenci gösterilerini bir ayaklanma olarak niteliyor, fesat ocaklarının söndürüleceğinden söz ediyordu. NATO konseyi 2 Mayıs Pazartesi günü, İstanbul’da yeni belediye binasında toplandı. Belediye Sarayı’na giden yollar tutulmuş, çok sıkı güvenlik önlemleri alınmıştı. Her bir yan polis, asker, zırhlı araç doluydu. Ama gençler gene de gösteri yaptılar; “Menderes istifa!” diye bağırdılar. Pek çoğu gözaltına alındı. Bir grup genç de, dışişleri bakanlarının konakladığı Hilton Oteli önünde gösteri yaptı; onlar da gözaltına alındı. Aynı gün Adliye Sarayı’nda avukatların gruplar oluşturdukları görülüyordu. Hararetli tartışmalar yapılıyordu. Sinirli, gergin bir hava esiyordu. Demokrat iktidarın, Meclis’teki çoğunluğuna dayanarak bir dikta rejimi getirmeye kararlı olduğu artık apaçık ortadaydı. İnönü hemen her konuşmasında erken seçim öneriyordu. Ama Bayar-Menderes ikilisi seçimi göze alamıyordu. Seçimlerden önce muhalefeti sindirmeye, dağıtmaya kararlı görünüyor….

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Neden Sosyalizm? Marksizmde Örgüt Sorunu: Leninist Parti Burjuva Modelinde Bir Örgüttür ~ Mehmet Ali AybarNeden Sosyalizm? Marksizmde Örgüt Sorunu: Leninist Parti Burjuva Modelinde Bir Örgüttür

    Neden Sosyalizm? Marksizmde Örgüt Sorunu: Leninist Parti Burjuva Modelinde Bir Örgüttür

    Mehmet Ali Aybar

    Aybar’ın 1979 ve 1987’de yayımladığı, içerikleri itibarıyla bir bütün oluşturan iki kitabı Neden Sosyalizm? ve Marksizmde Örgüt Sorunu’nu bir araya getiren bu kitap, sadece...

  2. Vietnam Günlüğü – ABD’nin Vietnam’da İşlediği Savaş Suçlarına Karşı Russell Mahkemesi ~ Mehmet Ali AybarVietnam Günlüğü – ABD’nin Vietnam’da İşlediği Savaş Suçlarına Karşı Russell Mahkemesi

    Vietnam Günlüğü – ABD’nin Vietnam’da İşlediği Savaş Suçlarına Karşı Russell Mahkemesi

    Mehmet Ali Aybar

    Mehmet Ali Aybar, ABD’nin Vietnam’da işlediği savaş suçlarını araştırmak amacıyla filozof Bertrand Russell’ın girişimiyle oluşturulan “Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi”nin bir üyesiydi. “Russell Mahkemesi” olarak...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur