Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Tuhaf Hikayeler Akademisi Baskerville
Tuhaf Hikayeler Akademisi Baskerville

Tuhaf Hikayeler Akademisi Baskerville

Ali Standish

HİÇ DÜŞÜNDÜN MÜ, BİR İNSAN SHERLOCK HOLMES GİBİ BİR KARAKTERİ NASIL HAYAL EDEBİLİR DİYE? PEKİ YA HAYAL ETMESİNE GEREK KALMADIYSA! YA ARTHUR CONAN DOYLE…

HİÇ DÜŞÜNDÜN MÜ, BİR İNSAN SHERLOCK HOLMES GİBİ BİR KARAKTERİ NASIL HAYAL EDEBİLİR DİYE?
PEKİ YA HAYAL ETMESİNE GEREK KALMADIYSA!
YA ARTHUR CONAN DOYLE HENÜZ GENCECİKKEN KENDİNİ İLERİDE ROMANLARINI SÜSLEYECEK KARAKTER VE TUHAFLIKLARLA DOLU BİR OKULDA BULDUYSA!

Genç Arthur Conan Doyle, sadece olağanüstü yeteneklere sahip çocukların davet edildiği Baskerville Akademisi’ne kabul edildiğinde, seçildiği ve ailesinin talihini tersine çevirme şansı verildiği için çok sevinir. Okula adım atar atmaz, gözüpek Irene Eagle ve dehasıyla Arthur’a rakip Jimmie Moriarty ile arkadaş olur. Birlikte, yeni okullarının eğik kulelere, açıklanamayan patlamalara, sinsi kurtlara ve nesli tükenmiş kuşlara ev sahipliği yapan tuhaf bir yer olduğunu keşfederler. Ancak Arthur sadece dost değil, düşmanlar da edinmiştir; onu okuldan attırmaya hatta daha kötüsünü yapmaya hevesli düşmanlar…
O ve arkadaşları çok geçmeden okulun gizli topluluğu Yonca’dan davet alır. Kabul edilmek için üç zorlu testi geçmeleri gerekmektedir. Arthur testi geçeyim derken, çok daha büyük bir maceranın ve ondan da büyük bir tehlikenin kapılarını aralayacak bir gizemi ortaya çıkaracaktır. Sadece iki şeye güvenebilir: Arkadaşları ve zekâsı.

“Hogwarts ve İyilik ve Kötülük Okulu ile birlikte en büyüleyici okullar listesinin zirvesinde.” —KATHRYN LASKY, Newbery Ödüllü yazar
“Yiğit kahramanların esrarlı kötüleri alt etmeye çalıştığı, tempolu, heyecan dolu bir hikâye…” —ALA Booklist

“İmkânsızı çıkardığında elinde kalan tek şey
–ne kadar olanaksız görülse de– hakikatin

kendisi olsa gerektir.”

–SHERLOCK HOLMES

İçindekiler

Kızıl Dosya 1
Epeyce Tuhaf Bir Karşılaşma 6
En Güzel Şey 10
Bir Davet 15
Günümüzün En Parlak Zihinleri 17
Arthur’un Kaidesi 23
Uçuş 27
Baskerville Akademisi 36
Grover ve Cep 43
Ringde 50
Baltayı Taşa Vurmak 55
Manzaralı Bir Oda 63
Meraklı Hırsız 71
Yemek Salonu 75
Dr. Watson’ın Oyunu 80
Sırrı Bilinen Sihir 89
Şans Yüzüne Gülünce 97
Baskerville Borazanı’nın Çözülmemiş Gizemleri 101
Yonca 109
Yeşil Şövalye 116
Domum Trifolium Incarnatum 122
İki Mektubun Hikâyesi 128
Valencia Fernandez 133
Mantık Sıçraması 139
Arthur Suya Atlıyor 145
Yanlış Anlama 154
Dagerotip Resimler ve Dinamit 160
Borazan Hayal Kırıklığı Yaratıyor 168
Her Şey Ortaya Çıkıyor 174
Irene Tavır Alıyor 185
Bir Cevap Geliyor 191
Saatin İçinde 197
Annesine Kavuşan Bir Bebek 206
Ringa 210
Ringa Yakalanmaktan Kıl Payı Kurtuluyor 215
Olağanüstü Bir Saat 220
Gece Ziyaretçisi 226
Lord Baker’ın Portresi 230
Dr. Watson’la İstişare 236
Yine Şimşekler Çakıyor 240
Şüpheler ve Gümüş 244
Büyülü Fener Gösterisi 248
İsimsiz Bir Mektup 253
Büyükanne Grey 259
Arthur’un Son Şansı 267
Yonca Arayı Kapatıyor 273
Karanlıkta 278
Makinedeki Küçük Kız 283
Profesör Dönüyor 290
Sherlock Holmes’un Soruşturmaları 297
Daha Yeni Başlıyoruz 301
Teşekkür 313
Arthur Conan Doyle’un Dünyasından
Fotoğraflar ve Çizimler 317
Arthur Conan Doyle Hakkında Her Şey 321

BİRİNCİ BÖLÜM
Kızıl Dosya

ARTHUR NEREDEYSE HİÇ YANILMAYAN BİR çocuktu. Okulda, soruları cevaplayan ilk kişi olmak gibi aşırı gıcık edici bir alışkanlığa sahipti, verdiği cevaplar da hep doğru çıkardı. Ama sınıf arkadaşları bunda onun suçu olmadığını bili- yordu; Arthur’un zihni bu şekilde çalışıyordu.

O soğuk eylül günü Arthur Conan Doyle’a, havada bir kı- pırtı olup olmadığını, yaklaşmakta olan bir maceranın –ve teh- likenin– kokusunu alıp almadığını sorsanız, sizi hemen, onu kandırıp yarım sent kapmaya çalışan bir falcı olmakla suçlardı.

Sonradan anlaşılacağı üzere arada sırada Arthur bile yanılabiliyordu.

O uğursuz öğle sonrasında Arthur, Bay Fraser’ın kesip tartıya koyduğu koyun etine kaşlarını çatarak bak tı ve “Hepsi bu mu?” diye sordu. Et, olsa olsa birer lokmalık yedi dilimden ibaretti.

“Ne yazık ki bugün paran bu kadarına yetiyor Arthur,” dedi

Bay Fraser hüzünlü bir gülümsemeyle. Kasabın gözlerinin altındaki morluklar Arthur’un dikkatini çekmişti.

Bakışlarını Bayan Fraser’ı çalışırken görmeye alışık olduğu yere, talaş serili dükkânın karşı tarafına çevirdi ama onu göremedi. Son zamanlarda kadının gözleri iyice bozulmuştu zaten;

Arthur bunu, kendisini karşılarken gözlerini kısmasından anlamıştı. Belki de durumu kötüleşmişti ve artık çalışabilecek kadar iyi görmüyordu. Bu da Bayan Fraser’ın bir doktora ihtiyacı olacağı, Bay Fraser’ın sa onun yerine birini işe alması gerekeceği
anlamına geliyordu. Kısacası Bay Fraser artık Arthur’a parasının yettiği miktardan biraz daha fazlasını verebilecek durumda değildi.

“Tamam efendim,” dedi Arthur görgülü davranmayı ihmal etmeyerek. “Teşekkür ederim.”

Kâğıda sarılı eti alıp kapıya giderken sırada bekleyen diğer müşterileri inceledi. Aralarından bir adam epeyce dalgın olmalıydı çünkü dükkâna girerken farkında olmadan at pisliğine basmıştı. Kadınlardan biri eteğindeki yırtığı özensizce yamalamıştı.

Çizmesindeki şişkinliğe bakılacak olursa bir çocuk yanında bıçak taşıyordu.

Bay Fraser’ın tezgâhının arkasındaki, diğer aileler tarafından satın alınmayı bekleyen, iştah açıcı etlerle ilgilenmektense bu tür şeylerle ilgilenmek daha iyiydi.

Onlar bizim için değil, dedi Arthur kendi kendine. En azından bugünlük değil.

Edinburgh’ un, alışverişe çıkanlar, gazeteci çocuklar, atlar ve her köşede gelincik satan kızlarla dolu inişli çıkışlı, Arnavut kaldırımı yollarına ayak bastığında rahatladı.

Havada Barrowclough’un Fırını’ndan yayılan taptaze zencefilli kek kokusu vardı ve güneybatıdan esen serin rüzgâr sonbaharın geldiğini fısıldıyordu. Cadde boyunca sıralanmış birkaç ağacın yaprakları tatlı tatlı sallanarak dökülecekleri ânın gelmesini bekliyorlardı.

Genç Arthur için bir eylül öğleden sonrası kadar harika pek az şey vardı. Eylül, yeni okul yılının başlangıcını müjdeliyordu.
Yeni dersleri. Yeni konuları. Gerçi o gün rüzgâr sadece Arthur’un kalbini üşütüyordu.

Ayaklarının onu nereye taşıdığını fark etmeden kendini caddeyi geçip W. Scott Kitapçısı’na giderken buldu ve orada durup bir kitapçının vitrini düzenlemesini seyretti. Vitrinin bu tarafından isimlerini seçemiyordu ama cilt cilt kitaplar, kasabın en leziz etleri kadar, hatta belki daha da iştah açıcı görünüyordu. Kitapların sayfalarındaki, İskoçya’dan uzak tüm o yerleri, yaşanmayı bekleyen tüm o maceraları düşünmek…

Vitrin camı, iç geçiren Arthur’un arzusuyla buğulandı.

Onlar benim için değil, diye hatırlattı Arthur kendine. Bugün değil.

Ailesinin parası karınlarını doyurmaya bile yetmiyorsa, Arthur’un zihnini doyuracak kitaplar almaya hiç yetmezdi.

Birileri sanki bunu doğrular gibi camın diğer tarafına sertçe vurunca Arthur düşüncelerinden sıyrıldı. Gri saçlı kitapçı, kaşlarını çatarak ona baktı ve vitrinin önünden çekilmesini işaret etti.

Tekrar kalabalık kaldırıma adım atan Arthur bir karar verdi.

Newington Akademisi’nin nefesi ekşi süt kokan müdürü Bay Crabtree, ona böyle keskin bir zekâyla çok iyi yerlere gelebileceğini söylemişti.

Fakat Arthur’un Bay Crabtree’nin bu teorisini test etme şansı olmayacaktı çünkü haftaya Newington Akademisi’ne dönmek niyetinde değildi.

Birilerinin aileyi geçindirmesi gerekiyordu ve babasının giderek daha az para kazandığı düşünülürse o kişi Arthur’dan başkası olamazdı. Bu düşünce, Arthur’un içini hem dehşet hem de hırsla doldurdu.

Belki yarın kasaba tekrar uğrar, Bay Fraser’dan kendisini çırak olarak işe almasını isterdi. Günlerini et doğrayarak geçirmek istemiyordu ama bu en azından baca temizleme ya da –düşününce bile ürperten– mezar kazma işinden çok daha iyiydi.

Gerçi şimdi eve dönmesi gerekiyordu. Annesi akşam yemeği hazırlıklarına girişmek için onu bekliyordu.

Arthur arkasını döndüğünde az kalsın bir bebek arabasını dönemeçli yokuştan yukarı iten bir kadına çarpacaktı.

“Affedersiniz hanımefendi,” dedi.

Ama kadın onu fark etmemişti bile.

Tuhaf, diye düşündü Arthur.

Kadına daha yakından baktı. Hoş bir kadındı fakat sanki acı çekiyormuş gibi yüzünü buruşturmuştu. Omzundaki çantadan dışarı sarkan canlı renklerdeki çiçek buketi ve parlak kırmızı elbisesi yüzünü fazlasıyla solgun gösteriyordu. Elbisesinin rengi, çoğunluğu griye çalan donuk renkli giysiler içerisindeki kalabalıkta dikkat çekiyordu.

Kadın kısa bir an donup kaldı.

Arthur bunu fırsat bilip kafasında üç farklı şeyi birleştirdi.

Birincisi, kadının elbisesi yepyeniydi.

İkincisi, bebek arabasındaki bebek çok küçük, en fazla iki aylıktı.

Üçüncüsü, kadın güçlükle nefes alıyordu.

Birden kadın, gözlerini kırpıştırıp tıpkı bir çaydanlık gibi öne doğru eğildi.

Arthur et paketini yere atıp kollarını öne uzattı ve bayılan kadını, düşüp başını kaldırıma çarpmadan hemen önce yakaladı.

Rahat bir nefes alarak onu beceriksizce yere yatırdı. İşaretleri doğru okumuştu. Kadın kendine geldiğinde bebeğiyle birlikte evine sapasağlam dönebilirdi.

Bebeğiyle!

Arthur başını hızla çevirir çevirmez bebek arabasının kaldırımda yokuş aşağı kaydığını gördü. Arabayı tutmak için hamle yaptı ama artık çok geç kalmıştı. Araba giderek dikleşen yokuşta hız kazanıyordu.

Çıkık bir taşa çarpan arabanın sarsılıp aniden ana yola doğru döndüğünü gördüğünde, Arthur’un kalbi duracak gibi oldu.

Dört devasa atın çektiği bir at arabası, tozu dumana katarak doğruca bebek arabasına yaklaşıyordu.

İKİNCİ BÖLÜM
Epeyce Tuhaf Bir
Karşılaşma

ARTHUR, ATLARIN TOYNAKLARI ALTINDA EZİLMEK üzere olan bebek arabasına yetişemeyecek kadar uzaktaydı! Etrafa şöyle bir baktıktan sonra eğilip yerden küçük bir taş aldı.

Avazı çıktığı kadar, “Hey!” diye bağırdı ve hedefi bulması için dua ederek taşı fırlattı.

Taş, tam da umduğu gibi bebek arabasının önünde yürüyen adamın başının arkasına isabet etti. Adam bunu kimin yaptığını anlamak için hışımla arkasına döndü ama onun yerine hızla ana yola doğru ilerleyen bebek arabasını gördü. Öne fırlayıp son anda arabanın kolunu tutmayı başardı. At arabası saniyeler içerisinde gürültüyle yanlarından geçip gitti.

Arthur rahat bir nefes aldı. Kargaşanın sebebini anlamak isteyenler küçük bir kalabalık oluşturmuştu ve insanlar başlarını uzatıp bebek arabasını durduran adamı görmeye çalışıyorlardı. Adam, bir elinde bastonuyla bebek arabasını iterek tekrar yokuşun başına çıkardı. Arthur böyle enerjik bir sıçrayış yapan birinin bu kadar yaşlı olmasını beklemiyordu.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Hikaye-Roman-Masal
  • Kitap AdıTuhaf Hikayeler Akademisi Baskerville
  • Sayfa Sayısı336
  • YazarAli Standish
  • ISBN9786051983417
  • Boyutlar, Kapak14 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviDomingo Yayınevi / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur