Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Tüfekle Vurulacak Şeyler
Tüfekle Vurulacak Şeyler

Tüfekle Vurulacak Şeyler

Vuslat Çamkerten

“O zamanki karmaşa, o zamanki keder, ihtiras, acılar, pişmanlıklar, bunların hepsi önce basit birer et acısına ve sonra morluğa dönüştü, en sonunda da bedenimin…

“O zamanki karmaşa, o zamanki keder, ihtiras, acılar, pişmanlıklar, bunların hepsi önce basit birer et acısına ve sonra morluğa dönüştü, en sonunda da bedenimin üstünde artık benim daha fazla dikkatimi çekemeden yok olup gittiler. Artık başka türlü, ben bir gün ölecek olsam da benden geriye ölmeyecek bir tarih yarattığımı düşünerek yaşıyordum.”

Vuslat Çamkerten, hayatın hiçbir zaman tek bir renkten ibaret olmadığını hissettiriyor öykülerinde. Her şeyi kapkara veya tam aksine toz pembe gördüğümüz anların, içlerinde zıddını da barındırdığını gösteriyor. Dünyadan umudunu kesmeyen ama ipleri de tamamen onun eline bırakmayan karakterler yaratıyor. Hiç bitmeyen hevesler, duygulardan çok planlar üzerinden yürümeye başlayan aşklar, intikam hissiyle geçen dakikalar, gizli saklı korkular…

Tüfekle Vurulacak Şeyler, kendi sesini bulan öyküler…

*

Kim karanlık hakkında sorular sormaya cesaret eder?
Kim karanlığa ismini sorar?
– URSULA K. LE GUIN, “Tehanu”

ama bu bale oynandı.
onu sahnede görmeliydiniz/
– İSMAİL SERTAÇ YILMAZ, “Jane”

*

İÇİNDEKİLER

Ateş Sezonu
9
En İyisi
25
Tuz Gölü
35
Ölmeden Önce Son Porno
59
Tüfekle Vurulacak Şeyler
75
Angel
91
3003 No’lu Oda
105
Son Tango
121

Ateş Sezonu

“Geçmişin,” dedi, “öldüğüne inanıyor musun?”
“Evet,” dedi Margaret. “Evet, şimdiki zaman gırtlağını keserse ölür.”
“O küçük beyaz eller kimsenin gırtlağını kesemez.”
– LEONORA CARRINGTON, “Bekleyiş”

Taşlık yolu tozutarak mobileti durdurdu. Dirseğindeki naylon torbayı hop diye parmaklarının arasına aldı, sinekliği ittirip verandaya çıkan yaşlı kadına uzattı. Kadın torbayı araladı, içinden gazeteyi çekip koltukaltına sıkıştırdı. “Niye zahmet ettin oğlum,” dedi, “komşunun bahçesi incir ağacı dolu, sağ olsunlar, hiç sakınmazlar.”

“Bizimkiler köyün en iyisi,” dedi oğlan. Kırmızı tişörtünün yakasını düzeltti. Yanık sarı, gür kaşlarından biri kalktı, verandadaki masaya doğru kaçak bir bakışla, “Denizden dönüşte yersiniz,” diye ekledi. Uzanıp oğlanın sol omzunu patpatladı yaşlı kadın. Arkasından, “Selam söyle sizinkilere,” diye seslendi. Oğlan ardında bıraktığı gürültü ve tozun içinden elini kaldırıp indirdi.

“Suratsız,” dedi Duygu, burnundan kısa, sert bir nefesle.

Kitabı masaya bıraktı.

“İnanamıyorum bu kadar büyüdüğüne,” dedi İdil. “Bizim uzun eşeğe filan almadığımız, zeytinliklerde yanımızdan kovaladığımız sarı çiroz mu bu sahiden? Son geldiğimde şu kadardı.” Eliyle küçük birinin boyunu gösterdi. “Beş sene gelmedim, dünkü çocuk koca adam olmuş.”

Gaye omzundaki dövmenin etrafında bir yeri kaşıyıp duruyordu. “Günlerdir her köşe başından çıkıyor.” Ağzını bükerek kızarttığı yere baktı. “Gelip konuştuğu da yok, böyle uyuz uyuz bakıyor işte.”

“Aman siz de. Her şeyime koşar Sefa benim, bir dediğimi ikiletmez. Oğlan sizinle yeniden arkadaş olmaya çalışıyor, anlasanıza.”

“Biz onunla hiç arkadaş olmadık ki anneanne,” dedi Duygu. “Aramızda nereden baksan beş-altı yaş fark vardır.”

“Hadi hadi, ukalalar sizi,” dedi anneanneleri, havluları ipten alarak üst üste omzuna atmaya başladı. “Haberiniz olsun, bugün hep beraber denize gidiyoruz. Günlerdir vardiyalı gibi ayrı ayrı gittiniz geldiniz, hiçbir şey anlamadım. Oturacağım kumsalda, eski günlerdeki gibi sizi izleyeceğim.”

Havlular, incirler ve gazeteyle içeriye girmesine rağmen açık pencerelerden sesi gelmeye devam etti. “Böreği fırına veriyorum, pişene kadar vaktiniz var.”

Günün birinde onu uzaklardan gelen sesiyle hatırlayacağını düşündü Duygu, gülümsedi.

“Kahvenizi filan içecekseniz için, falınıza bakacaksanız bakın, meyil filan da istemem, telefonlar da evde!”

İdil içeriye doğru bir göz işaretiyle kaydırdı telefonunun ekranını. “Birkaç meyil daha yanıtlayayım bari.”

Kızla oğlan denize koşuyor. Kızın limon kıçı, yeni kabarmış memeleri ne kadar tanıdık. Henüz kıvrımına kavuşmamış, dümdüz beli. Şimdiki halimin geçmişi, diye düşündü Duygu, insan ne çok şekil değiştiriyor aslında. Geçmiş ne kadar büyük bir şey. Her halimizi ıskalamadan içine alıyor.

Ve hafıza, kaydetme işini hiç atlamıyor. Keşke yeniden görmekten mutlu olacaklarımızı gösterse sadece. Kavrulan ayak bileklerini sakınmak için doğruldu, havluyu altından kaydırıp bir köşesiyle ayaklarını örttü. Kuzenleri açılmış. Deniz, güneşin altında ışıl ışıl. Anneanneleri iki şezlong ötede gazeteyi katlaya katlaya okuyor.

“Anneanne böreklerden versene.”

“Uyumuyor muydun sen. Bak seninkiler ta dubaların oradan gördü böreği.”

“Motoru takmıştır şimdi onlar. Hiç acımam, bilirler.” Bir böreği iki parmağının arasına alıp ısırdı. “Dubalar ne zaman kondu anneanne? Küçükken taa nerelere kadar yüzerdik. Ne kadar açıldığımız umrumuzda bile olmazdı.”

“Hiç de merak etmezdim sizi biliyor musun, el kadar bebeydiniz üçünüz de, birer birer attım denize sizi. Dubalar filan hepsi şu kafelerle birlikte oldu işte.”

Gaye’yle İdil alelacele kurulandı, havlular şemsiyenin üstüne gelişigüzel serildi, üçü tek şezlonga sığıştı. Arıları kovalayan, borcama dalıp çıkan parmakların mesaisi başladı. Dolu yanaklarla gülüşmeler. Islak göğüslere, bacaklara dökülüp yapışan kırıntılar. Ayakları parmak arası terliklerin üstünde. Anneannelerinin yanında hâlâ çocuklar. İnce, sivri omuzlu, kavruk bir oğlana bira siparişi verildi. “Buz gibi olsun oğlum,” diye seslendi anneanne arkasından. Köşelerinin metali aşınmış küçük telefonunu çantasında arayıp buldu, akşam için kıyma, ekmek sipariş etti. “Verandadaki masanın üstüne bırakıver her zamanki gibi çocuğum,” deyip kapattı.

“Araba var altımızda anneannecim,” dediler ağız birliğiyle, siparişin kime verildiği belli çünkü. “Dönüşte alırdık hepsini.”

“Biz de rakıyı alırız,” diye göz kırptı anneanne.

Şile bezinden diktiği pareosunun düğümünü sıkılayıp mayosunun askılarını düzeltti, biri uzanıp lacivert mayonun…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Hikaye
  • Kitap AdıTüfekle Vurulacak Şeyler
  • Sayfa Sayısı140
  • YazarVuslat Çamkerten
  • ISBN9789750536847
  • Boyutlar, Kapak13 x 19.5 cm, Karton Kapak
  • Yayıneviİletişim Yayınları / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Filmin Ağlanacak Yeri ~ Muhsin MacitFilmin Ağlanacak Yeri

    Filmin Ağlanacak Yeri

    Muhsin Macit

    Muhsin Macit, divan edebiyatı uzmanı bir profesör ama bu öyküleri okudukça bir Anadolu profesörüyle karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz. Kitap, kamyon şoförlüğüyle edebiyat öğretmenliği arasında...

  2. Erken Kaybedenler ~ Emrah SerbesErken Kaybedenler

    Erken Kaybedenler

    Emrah Serbes

    AnKara polisiyeleriyle tanıdığımız Emrah Serbes, bu defa direksiyonu kırıyor ve edebiyatımızda pek de işlenmemiş bir başka meseleye el atıyor. Erkek çocukların enerjik, hüzünlü, alengirli...

  3. Öç Hikayeleri ~ KolektifÖç Hikayeleri

    Öç Hikayeleri

    Kolektif

    Klasik dünya yazarlarının öç olgusunu ilginç kurgulamalarla işleyen hikâyeleri arasından derlenen ve öç nedenleri ihanetten kişisel hesaplaşmaların çeşitli türlerine dek uzanan bu hikâyeler unutulmayacak...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur