İlişkisel Sosyolojide Temel Yaklaşımlar
Pierre Bourdieu, Charles Tilly, Mustafa Emirbayer, Margaret Archer gibi önemli sosyal bilimcilerin takip ettikleri farklı ilişkisel düşünce patikalarından oluşan bir harita sayılabilecek bu derleme, günümüzde sosyoloji pratiğinin mantığını yeniden tesis etmede ve araştırma tasarımlarını sosyal teoriyle birlikte düşünmede Türkiyeli araştırmacılar ve sosyal bilim öğrencileri için bir başvuru metni olacaktır.
İlişkisel yaklaşım Türkiye sosyolojisi için ne ifade edebilir? Bu kitap ne tür katkılar yapabilir? Sosyolojik teoriyi kısıtlayıcı görülen varsayımlarla ilgili benzer dertleri paylaşan yazarları bir araya getiren bu kitaptaki incelemelerin, Türkiye sosyolojisine musallat olmayı sürdüren özcü kabuller ve bu kabullere karşı ilişkisel kavramlaştırmalar hakkında üretken bir muhasebeyi teşvik edeceği umuluyor. Elinizdeki kitap, sosyal teori alanındaki çağdaş araştırmacıların ilişkisel kavrayışlarının Türkiye’de de üretken ve yaratıcı araştırma programları içinde sahiplenilmesine yardımcı olma arzusuyla hazırlandı. İlişkiselci programın Türkiye sosyal bilim alanında da serpilmesini sağlayarak, teorik kuvvetlerinin yeni katkılarla geliştirilmesi ve mevcut ve yeni keşfedilecek zaaflarının eleştirilmesi temenni ediliyor.
Derlemede karşınıza çıkacak Pierre Bourdieu ve Charles Tilly gibi sosyal bilimciler ilişkisel düşünmenin bugün sosyoloji için ne kadar önemli olduğunu anlamamız için çok şey yaptılar. Onlar açısından bu mesai, zanaatle kendi kurdukları ilişkide varlığını sezdikleri sorunların üstesinden gelmek için verilmiş pratik, verilmli yanıtlar olarak yorumlanmalı. Bugün Türkiyeli sosyologların karşılaştığı sorunlar ve bilmeceler Bourdieu ve Tilly gibilerinin karşılaştıklarına kısmen benziyor, ama bir kısım farklı sorunlar da var. Kitapta önerilen sosyal-teorik patikaları Türkiyeli sosyologların kendi araştırma sorularını ele alırken nasıl kullanabileceklerini görmek heyecan verici olacak. Fikirler ne zaman uluslararası bir aktarım yaşasa, onlara daima böylesi bir heyecan ve belirsizlik eşlik ediyor. Kendisi dehayli ilişkisel bir düşünür olan Mikhail Bakhtin’in ifadesiyle: “Böyle diyalojik bir karşılaşma… kaynaşma ya da karışmayla sonuçlanmaz. Her biri kendi birliğini ve açık bütünlüğünü korur ama karşılıklı olarak zenginleşirler.”
İÇİNDEKİLER
Önsöz: İlişkisel Dönüş – Geçmiş Şimdi ve Gelecek Mustafa Emirbayer
1. Tözlere Elveda: İlişkisel Sosyolojinin Alametifarikası Güney Çeğin & Emrah Göker
2.İlişkiselci Sosyal Teori: Karşı Çıkış ve Davet
- 2.1.İlişkisel Bir Sosyoloji İçin Manifesto Mustafa Emirbayer
- 2.2.Faillik Nedir? Mustafa Emirbayer & Ann Mische
- 2.3.Failliğin Ötesi Stephan Fuchs
- 2.4.Pragmatist Metodolojik İlişkiselciliğe Doğru Osmo Kivinen&Tero Piiroinen
- 2.5.Öznelci-Nesnelci Bölünme: Aşmaya Karşı Nicos Mouzelis
3.Charles Tilly ve İlişkisel-Realist Tarihsel Sosyoloji
- 3.1.Eşitsizliğin İlişkisel Kökenleri Charles Tilly
- 3.2.Charles Tilly’nin Identities, Boundaries, and Social Ties Adlı Çalışmasındaki İlişkisel Unsur Mario Diani
- 3.3.Charles Tilly’nin Meta Teorik Temelleri, Sürekli Eşitsizlik Erik Olin Wright
4.Eleştirel Realizm ve Gerçekliğin Katmanları
- 4.1.Realizm ve Faillik Problemi Margaret Archer
- 4.2.Faillik ve Topluluk: Eleştirel Realist Bir Paradigma David L. Harvey
5.Pierre Bourdieu ve Yapısal-İnşacılık
- 5.1.Toplumsal Uzay ve Sembolik İktidar Pierre Bourdieu
- 5.2.Sosyal Sınıfı Yapan Nedir? Grupların Kuramsal ve Pratik Varlığı Üzerine Pierre Bourdieu
- 5.3.‘Gerçek İlişkiseldir’: Pierre Bourdieu’nün Üretken Yapısalcılığının Epistemolojik Bir Analizi Frederic Vanderberghe
İlişkisel Dönüş:
Geçmiş, Şimdi ve Gelecek
Mustafa EMIRBAYER
İlişkisel düşünmenin sosyal bilimlerde yeni olduğunu söylemek zor. Sermaye ve ücretli emeğin birbirini karşılıklı olarak kurduğuna ve birbirleriyle olan yapısal ve dinamik ilişkilerinin dışında kalarak, bu halleriyle var olamayacaklarına dikkat çeken Karl Marx’tan bu yana en azından, önemli sosyal düşünürler kilit önem taşıyan çok sayıda kavrayışı ilişkisel anlamda geliştirmişlerdi. Klasik sosyologlardan Georg Simmel, sosyalleşme biçimlerini analitik bir odağa alışıyla ilişkisel perspektife ufuk açıcı bir katkı yapmıştı; tıpkı kullanışlı ve çağrışım yüklü figürasyonlar kavramıyla yüzyılın ortasında Norbert Elias’ın yaptığı gibi. Ve geride bıraktığımız on yıllarda, sosyal ağ çözümlemesi, etkileşimsel ve dramaturjik soruşturma ve feminist sosyoloji gibi farklı alanlarda çalışan pek çok teorisyen ve empirik araştırmacıyla birlikte, Pierre Bourdieu ve Charles Tilly bir kere daha ilişkisel düşünmeye canlı ve mühim bir varlık kazandırdılar. Hatta öyle ki, bugün sosyal bilimlerde büyük bir ilişkisel dönüş yaşamakta olduğumuzu söyleyecek kadar ileri gidebiliriz. Özellikle bu tür bir entelektüel gelişime neden bu zamanda böylesine güçlü bir ihtiyaç hissedildiğinin kendisi de fikirlerin tarihsel sosyolojisi bakımından ilginç bir sorudur.
İlerleyen sayfalarda, ilişkisel perspektiflere duyulan bu ilginin son dönemde yeniden canlanmasında etkili olan çalışmaları okuyacaksınız. Bu çalışmalar, sosyal soruşturmaların bir tarafta Talcott Parsons ile Niklas Luhmann ve diğer yanda da Gary Becker ile James Coleman tarafından temsil edilen, sistemler-teorisi ile akılcı-aktör yaklaşımları arasındaki eskimiş zıtlığın ötesine geçmekte, ilişkisel düşünmenin bize nasıl yardımcı olabileceğini; ilişkiselliğin yapı ve fail gibi büyük fikirlere dair yeni kavramlaştırmaları nasıl yüreklendirebileceğini; ve sınıf, ırk, toplumsal cinsiyet, etnisite ya da ulus çalışmalarında, çağdaş bir sosyolog olan Rogers Brubaker’ın da “grupçu” diye nitelediği özcü varsayımları yeniden ele almak konusunda nasıl öncülük edebileceğini gösteriyorlar. Bu metinler aynı zamanda, tıpkı ABD’de hızlıca gelişim göstermiş sosyal ağlar alanında olduğu gibi, biçimsel modellemeye yönelik ilişkisel yaklaşımların geleneksel regresyon-temelli yaklaşımları nasıl etkin bir şekilde tamamlayabileceğini ortaya koyuyor. Niceliksel sosyolojiye karşı ilişkisel bir alternatif olarak uzun bir süre mütekabiliyet analizini savunan Bourdieu böyle olmasını umuyordu en azından. Nihayetinde mütekabiliyet analizi bugün kullanılmakta olan bazı diğer yaklaşımlar kadar güçlü olmayabilir. Ama örtük sosyal ontolojilerinde ilişkisel yaklaşımlara sahip çıkan ve bu sayede sosyal bilimlerdeki teori-araştırma boşluğunun kapatılmasına yardımcı, yeni formel soruşturma biçimlerinin gelişimini öngörmüş olan Bourdieu doğru yoldaydı hiç değilse.
Bu kitap, ilişkisellik yönelimi taşıyan sosyolojinin günümüzde karşılaştığı bazı zorlukları aydınlatmak bakımından da yararlı aynı zamanda. Sosyal ağ çalışmaları gibi formel-modelleme yaklaşımları, analitik güçleri ve sofistike olmaları bakımından kendilerinden çok daha gelişkin regresyon temelli muadillerinin gerisinde kalmaya devam ediyor; ve dahası, ilişkisel düşünme şimdiye kadar alan araştırmasına dayanan etnografya gibi disiplinlerin niteliksel yanlarına derinlemesine bir şekilde sızmakta başarısız oldu (Şu sıralar Bourdieu ile özdeşleştirilen ve ilişkisel baktığı çok bariz olan alan teorisi yaklaşımlarının o kadar da uzağına düşmeyen Chicago Okulu’nun erken dönemdeki ekolojik perspektifinin ilişkisel bir perspektif olduğu düşünülmediği sürece elbette). Daha teorik bir yerden bakacak olursak, sosyal düşünürler, Chicago etkilenimli empirik araştırmayı içeren, ama akla John Dewey ve George Herbert Mead’in ilişkisel felsefi düşünmelerini de getiren pragmatist sosyoloji gibi yaklaşımlarla, Bourdieucü sosyoloji gibi daha yapısal yönelimli yaklaşımları nasıl uzlaştırabilecekleri sorunuyla boğuşuyorlar. Bu iki tip yaklaşımın da ciddi ilişkisel kökenleri olduğu söylenebilir. Peki, o zaman bunları uzlaştırmak niye çok zor?
Sosyal bilimlerde ilişkisel düşünmenin potansiyelini keşfetmeye ilgi duyan sosyologları bekleyen, hem teorik hem de empirik pek çok zorluk var. Ne var ki, bugün bizi bekleyen asıl tehlike, belki de “ilişkisel düşünme” talimatının yakın zamanda her anlama gelebileceği ve böylece anlamını tamamen yitirebileceği tehlikesi. Kavramın teorik özgünlüğünün ve keskinliğinin korunabilmesi için, onu toplumsal gerçekliğe ilişkin mevcut analitik perspektifleri sorgulamaya çağıran bir şekilde kullanmaya devam etmeli. Burada Brubaker’ın grupçuluğa karşı çıkan meydan okuması, isabetli ve öğretici bir örnektir. Brubaker, geniş bir sosyal araştırmacı kesimin ırklar ve uluslar gibi gruplara nasıl önceden beri mevcut özler ya da varlıklarmış gibi muamele ettiğini dikkatlice çözümlüyor. Böyle düşünmenin sınırlarını gösterdikten sonra, Brubaker geniş bir alternatif olarak, bilhassa grupların şekillendiği ve sonrasında kendi varlıklarını yalnızca kendilerine borçlularmış gibi görmeye ve göstermeye başladıkları tarihsel süreçleri araştıran ilişkisel bir yaklaşım öneriyor. Böylesi bir yaklaşım salt slogancılığın ötesine geçip, fark yaratan farkı gerçekten gösteriyor. Yapıcı ve sorun çözücü. Yeni açılımlara ve olanaklara götürüyor. Bu türden başka çalışmalar olmazsa, herkes elindekiyle yetinir hale gelecek. Yeni motto “Artık hepimiz ilişkisel sosyologlarız” olacak ve bu da dinamizm ya da ileriye gidiş demek değil, entelektüel bir durgunluk anlamına gelecek.
İlişkisel dönüş Türkiye sosyolojisi için ne ifade edebilir? Bu kitap ne tür katkılar yapabilir? Yüzünü aynı temel entelektüel yöne dönmüş bir metin grubu ve farklı türlerin karmaşık bir birliği olarak okura sunulan bu kitaptaki yazıların, en azından, Türkiye sosyolojisine şu sıralar yön veren özcü varsayımlar, bu fikirlere içkin olan sınırlılıklar ve onları yeniden biçimlendirebilmenin daha ilişkisel yolları hakkında yapıcı bir düşünmeyi teşvik edeceği umuluyor. Yine, bu sürecin Avrupa ve Birleşik Devletler’deki hem geçmiş hem de çağdaş düşünürlerin ilişkisel kavrayışlarının yaratıcı bir şekilde sahiplenilmesine yol açacağı umudu var. Ve nihayet, bu yaratıcı ödünç almaların ve yeniden şekillendirmelerin kendisi, hâlihazırda devam etmekte olan tartışmaya taze ve beklenmedik bir şeyler katarak, ilişkisel dönüşe yeni bir enerji takviyesi sunacak diye umuluyor. Diğer kimi düşünürler gibi, Bourdieu ve Tilly de ilişkisel düşünmenin bugün sosyoloji için ne kadar önemli olduğunu anlamamız için pek çok şey yaptılar. Ama onlar için bu, kendi entelektüel bağlamlarında varlığını sezdikleri sorunlara verimli bir yanıttı. Bugün Türkiyeli sosyologların karşılaştığı sorunlar onların karşılaştığı sorunlara kısmen benziyor, ama kısmen de farklı. Türkiyeli sosyologların bu fikirlerle ne yapacağını, yorumlamalarında ne yenilikler getireceklerini ve kendi sorunlarını çözmek için bunları nasıl kullanacaklarını görmek heyecan verici olacak. Fikirler ne zaman uluslararası bir aktarım yaşasa, onlara daima böylesi bir heyecan ve belirsizlik eşlik ediyor. Zaten bu tam da ilişkisel sosyolojinin sahip olduğu şey. Kendisi de bir hayli ilişkisel bir düşünür olan Mikhail Bakhtin, bunu şöyle ifade etmişti: “Böyle diyalojik bir karşılaşma… kaynaşma ya da karışmayla sonuçlanmaz. Her biri kendi birliğini ve açık bütünlüğünü korur ama karşılıklı olarak zenginleşirler.”
Madison, 2012
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) İnceleme-Araştırma Sosyoloji
- Kitap AdıTözcülüğün Tasfiyesi - İlişkisel Sosyolojide Temel Yaklaşımlar
- Sayfa Sayısı440
- YazarGüney Çeğin,Emrah Göker
- ISBN9786055513337
- Boyutlar, Kapak16x24, Karton Kapak
- YayıneviNotaBene Yayınları / 2012