Milyonlarca yıl önce bizim evrenimizin dışında devasa “Uzay Gemisi” ile gelen çok yüksek bir uygarlığın -Dünyanın Bahçıvanları- gezegenimizin üzerine kurdukları medeniyeti ve insan ırkının başlangıcının şaşırtıcı bir tarihini okuyacaksınız.
Dünya’nın Bahçıvanları’nın kendi aralarında çıkan bir anlaşmazlık, iki gruba bölünmelerine neden olur. Kaçınılmaz bir uyumsuzluğun sonucunda çıkan savaşların yıkımıyla, yeryüzünün coğrafi yapısı tamamen değişmiştir.
Fünyanın Bahçıvanları, gezegeni terk ederken yüksek teknolojilerini Himalayaların sarp kolaylıklarla dolu mağralarına gizlerler. Milyonlarca yıl öncesine ait bu teknoloji harikası aletlerin bazıları günümüzde yeni yeni keşfedilebilmiş, birçoğu da keşfedilmeyi beklemektedir. Bunlar; zaman makinesi, akaşik kayıtları gösteren makine ve simülaşyon cihazları gibi daha birçokları…
İşte bu kitapta, Lobsang Rampa’nın Dünyanın Bahçıvanları’nın geride bıraktıkları olağanüstü teknolojilerinin ve bilgilerinin bulunduğu Tibet’in gizemlerle dolu mağralarına yaptığı inanılmaz ziyaretine şahit olacaksınız!..
ÖNSÖZ
Birkaç yıl önce sadece ‘bilim kurgu’ olarak düşünülen, ancak şimdi neredeyse günlük olayların bir parçası haline gelmiş pek çok şey vardır. Uzayda bir uyduya sahip olabiliriz veya Londra’da bulunuyorken, Japonya’dan ya da ABD’den televizyon programlarını seçebiliriz. Bunları öngörmüştüm ben.
Şimdi, Ay üzerinde yürüyen insanımız ya da daha doğrusu, insanlarımız da var. Ben bu kitabın yazarı.,, bildiririm ki, bu kitap kesinlikle doğrudur. Maddeciliğe gırtlağına kadar gömülü bazı kişiler, bu kitabı bir hayal ürünü olduğunu düşünebilirler. Bu kitap, bir roman veya bilim kurgu değildir. Bu, kesinlikle, başımdan geçenlerin parlatılmamış bir gerçeğidir. Belki siz, kitabımı okumayı bitirmeden, kitabımın gerçekliğini kanıtlayan bazı olaylar ortaya çıkacaktır.
Bu kadar yeter!… İşte kitap!… Umarım onu sever ve inanılabilir bulursunuz. İnanmak ya da inanmamak yolundaki bir tercih, kişinin gelişimine bağlıdır.
Bölüm 1
“Lobsang! Lobsang!” bir yorgunluk uykusunun derinliklerinden dönüyor gibiydim. Berbat bir gün geçirmiştim ama şimdi iyiyim. Ses tekrar yankılandı içimde, “Lobsang!” Fakat, bir karışıklık hissettim aniden kendimde, gözlerimi açtım ve dağın tepeme indiğini düşündüm. Bir el beni yakalayıp, dinlendiğim yerden yukarıya hızlı bir refleksle kaldırarak bir kenara savurdu; tabii, tanı zamanında. Çünkü keskin kenarlı devasa bir kaya, arkamdan aşağıya kaydı ve cübbemi parçaladı. Ayaklarımı sürüyerek ilerledim. Yuvarlanan kaya parçasının ardından, yarım düzine kadar kaya parçası onu takip ederek, küçük münzevi evinin bulunduğu uzak uçtaki küçük çıkıntıya sökün etti.
Kar, lapa lapa yağıyordu etrafımıza. Bize doğru olabildiğince hızla koşan yaşlı münzevinin çıldırmış şeklini gördüm aniden. Ama hayır, büyük bir kaya yığını, dağdan aşağıya yuvarlanarak münzeviyi ve evinin çıkıntı kayasını aşağılara doğru süpürdü gitti. Çıkıntıyı oluşturan kaya, yaklaşık yetmiş metre boyundaydı ve fırtınadaki bir yaprağın uçup gidişi gibi sürüklenip gitmişti.
Rehberim Lama Mingyar Dondup, omuzlarımdan sıkıca tutuyordu beni Etrafımız karanlıktı. Yıldızların donuk ışıklan yoktu. Lhasa’nın evlerinden bize ulaşabilecek, titreyen bir kandil parıltısı yoktu, her yer karanlıktı.
Aniden devasa kayaların, kumların, karların ve buzun, yeni bir sağanağı başladı. Üzerinde bulunduğumuz çıkıntı, çok tehlikeli bir biçimde dağa doğru eğildi ve kendi kendimize kaydığımızı hissettik. Durmadan kayıyor gibiydik ve sonunda gerçek bir çarpışmayla durduk. Şuurumu kaybettiğimi düşünürken, bizi bu çok uzak inziva evine getiren durumu hatırlayarak tekrar kendime geldim.
İyi niyet armağanı olarak bir İngiliz beyefendisi tarafından Dalay Lama’ya hediye edilmiş bir teleskopla Potala’dan etrafı seyrediyordum. Dağın kenarından çok yukarılarda dalgalanan dua bayraklarını gördüm birden; şifreli bir şekilde dalgalanıyor gibiydiler. Teleskobu yanımda bulunan Rehberime verdim ve dalgalanan bayrakları işaret ettim.
Lama, Potala’nın en yüksek duvarlarına teleskobu dayayarak bir süre dua bayraklarını gözledi ve sonra konuştu:
Münzevinin yardıma ihtiyacı var, çünkü hasta. Yönetici Abbot’a, hemen gitmeye hazır olduğumuzu söyleyelim, dedi,
Teleskobu kapattı ve Dalay Lama’nın özel hediyeler deposuna geri bırakmam için bana verdi.
Bir yerlere takılmamak ve bugüne kadar görmediğim şeyleri görmemi sağlayan bu teleskobu düşürmemek için özellikle dikkatli olmak düşüncesiyle aceleyle koşturdum. Ve sonra dışarı çıktım ve torbamı arpayla doldurdum. Ateş tutuş turucularımın yeterli olup olmadığını kontrol ettikten sonra, Lama Mingyar Dondup’u beklemeye başladım.
Lama, iki çıkınla birlikte göründü çok geçmeden. Oldukça ağır olanını kendi omuzlarına, daha hafif olanını da benim omuzlanma koydu. Lama: Dağın eteklerine kadar atla gideceğiz, sonra atlan eve göndermek zorunda kalacağız tırmanacağız ve yine tırmanacağız. Oldukça zor bir tırmanış olacak, çünkü daha önce birkaç kez tırmanmıştım buraya, dedi.
Atlarımıza atladık ve Lhasaı kuşatan yolların dış çemberine inen basamaklardan aşağıya doğru yola koyulduk. Sapağa varınca, çok geçmeden ve her zaman yaptığım gibi, sol tarafta bulunan doğmuş olduğum eve doğru hızlı bir bakış attım. Fakat onu düşünecek zaman yoktu artık, şimdi bir merhamet vazifesindeydik.
Atlar güçlükle nefes alıyor, burunlarından soluyor vezor şartlar altında ilerliyorlardı. Bu tırmanış onlar için çok fazlaydı; çünkü, ayaklarını kayalara bastıkça kayarak tökezleniyorlardı. Sonunda Lama Mingyar Dondup bir iç çe
Pekala Lobsang, atların işi burada bitiyor. Bundan sonra kendi yorgun ayaklarımıza güveneceğiz, dedi.
Atlardan indik ve Lama onları hafifçe okşayarak eve geri dönmelerini söyledi. Atlar, yukarılara tırmandırılmak yerine eve dönmek hissiyle daha da canlanarak, geri dönüş yoluna doğru hızla koştular.
Çıkınlarımızı yeniden düzenledik ve ağır değneklerimizi, üzerlerinde ölüme sebebiyet verecek herhangi bir çatlak ya da kusur olmaması için tekrar kontrol ettik. Taşıdığımız diğer şeyler de kontrol edildi. Çakmak taşimiz ve tutuş turucularımız vardı, yiyecek stoğumuz vardı. Böylece, sonunda geriye bakmaksızın yukarılara, zor dağ kayalarına tırmanışa geçtik. Kayalar camdan yapılmış gibi görünüyorlardı, çok sert ve çok kaygandılar. Ellerimizi ve ayaklarımızı herhangi bir küçük çatlağa sokarak ve baldırlarımızı bağırtarak, yolumuzu yavaşça yukarıdaki bir çıkıntıya çevirdik. Nefesimizi ve gücümüzü tekrar kazanmak için bir süre durduk burada. Kayanın içindeki bir çatlaktan gelen küçük bir su akıntısından suyumuzu içtik ve sonra biraz tsanıpa yaptık. Tsampa yeterince tuzlu değildi, soğuk suyla yapıldığı için böyle olmalıydı. Çıkıntı üzerinde ateş yakacak bir kovuk da yoktu. Fakat tsampamızla yeniden tazelendiğimizi hissettik. Yüzey pürüzsüzdü ve tırmanışı adeta imkansız kılacak kadar zorluyordu. Yavaş yavaş, güçlükle ilerledik yukarılara doğru. Görmekte olduğumuz küçücük bir nokta, münzevi evinin şekillendiği özel kayaları görebilene kadar gittikçe büyüdü yavaş yavaş.
Münzevi evi, dağın kenarından dışarı uzanan bir kaya çıkıntısının ucuna kondurulmuş tu. Biz onun altından yukarıya doğru tırmandık. Bulunduğumuz yer, Lhasa Vadisi’nden oldukça yüksekte, hava seyrek ve keskin derecede soğuk olduğundan, zorlukla nefes aldığımız için bir süre mola verdik. Tekrar ayakta durabilecek kadar dinlendikten sonra, yolumuza devam ellik ve münzevi evinin girişme vardık. Yaşlı münzevi bize kapıya açtı. İçeriye bir göz attım ve odanın küçüklüğü beni epeyce şaşırttı. Gerçekte burası üç kişilik bir oda olamazdı, bu yüzden dışarı ya çıkmayı düşündüm. Lama Mingyar Dondup’un başı ile onaylamasının ardından, dışarı çıkarken kapı arkamdan kapandı.
Doğa, her zaman dikkat edilmek zorundadır ve bazen de gerçekten zorlayıcı olabilir. Bu yüzden, “sağlıkla ilgili nitelikleri” araştırmak için etrafta dolaşmaya başladım. Evet, sağ tarafta çıkıntı yapan kayanın kenarında, daha da ileriye uzanan yassı bir kaya vardı. İnsan yapımı ya da insanlar tarafından büyütülmüş olması muhtemel, ulaşılması da kolay bir deliği vardı. Deliğin üzerine çömelirken beni şaşırtmış olan bir şeye yorum getirmeye çalıştım: Yukarıya çıkan yolumuzun üzerinde, olağanüstü görünüşlü bir kümeyi geçmiştik; buzdan kırılmış sarımsı parçalar gibi görünen bir şeydi bu. Ve buzdan sarımsı bastonlar gibi görünüyordu bazıları. Şimdi bu çok şaşırtıcı tepeciklerin, bir zamanlar münzevi evinde yaşamış insanların kanıtı olduğuna emindim.
Etrafta dolaşırken, bir şey daha dikkatimi çekti; haddinden fazla kaygan olan bir kaya idi bu. Patika boyunca yürüdüm ve besbelli hareket eden bu kayaya ulaştım. Bu kaya, rafa benzer dü2 bir çıkıntı şeklindeydi. Niçin bir çıkıntı kayası olması gerektiğine önemsemeden, onun bu ilginç konumunu merak ettim. Sorgulayıcı bîr şekilde, kayayı özenle inceledim. Çünkü insan yapımı olduğu açıktı. Fakat yine de bu kayanın nasıl bir insan yapımı olabileceğini ani ayamıy ordu m! Böylece, çıplakayaklı olduğumu unutarak kayaya amaçsızca bir tekme yapıştırdım. Bu yüzden, birkaç dakika incinmiş oları ayak parmaklarımı iyileştirmek için bekledim ve sonra tırmandığımız tarafı incelemek için bu kenardan ayrıldım.
Bu taraf tamamen şaşırtıcıydı! Dimdik yüzeyden yukarıya tırmanmış olduğumuzu düşünmek, neredeyse inanılmazdı! Aşağıya doğru baktığımda, kaya adeta cilalanmış bir kağıt gibi görünüyordu. Dönüşümüzde, tekrar bu yoldan aşağıya inmek düşüncesi, kusacakmışım gibi hissettirdi beni!
Tutuşturucu madde ve çakmak taşı kutumu hissedebilmek için aşağıya uzandım ve acil bir durumun tüm farkındalığıyla sıçradım. Dikişsiz bir elbiseyle, hayati önemdeki arpa, kâse, tutuşturucu madde ve çakmaktaşı olmaksızın burada, dağın içerisinde bir yerlerdeydim. Budistliğe yakışmayan bir ünlemle söylenmiş olmalıydım kî, bir fısıltı duydum;
Lobsang! Lobsang! iyi misin?
Ah!.. Rehberim Lama Mingyar Dondup benimleydi. Güven içinde olduğumu hissettim ve hemen cevap verdim;
Evet buradayım. Düştüğüm zaman zannedersem cübbemin içindekileri ve bütün sahip olduklarımı kaybettim. Nerede olduğumuz ya da dışarı nasıl çıkacağımız hakkında en ufak bir fikrim bile yok. Ayaklarınıza ne yapılabileceğimi görmemiz için bir ışığa ihtiyacımız var. Rehberim;
Bu girişi gerçekten çok iyi biliyorum. Yaşb münzevi, geçmişin ve geleceğin büyük sırrının bekçisiydi. Zamanın başlangıcından, zamanın sona erişine kadar dünya tarihi burada duruyor, dedi.
Birkaç dakika sessiz kaldı ve sonra:
Eğer sol elinle duvarı yoklayarak ilerlersen, bir sırta geleceksin. Şimdi sırtı sertçe itersen geri kayacak ve içinde yedek elbiseler ve gerektiğinden çok arpa bulunan büyük bir gizli odaya geçişi sağlayacak sana. Yapman gereken ilk şey, gömme dolabı açmak ve tutuşturucu maddeleri, çakmak ve kandilleri elinle yoklayarak bulmandır. Zeminden üçüncü rafta bulacaksın onları. Eğer bir ışığımız olursa, birbirimize nasıl yardım edebileceğimizi biliriz dedi.
Lamanın sol tarafına dikkatle baktım ve giriş yolunun duvarına sol elimi dokundurdum, ama sonuçsuz bir arama oldu. Duvar olabildiğince pürüzsüzdü, insan elleriyle yapılmışça sına düzdü.
Neredeyse vazgeçmek üzereyken keskin bir kaya parçası hissettim. Parmaklarımın oynak yerleriyle güm güm vurdum. Gömme dolapta erzakları bulmayı başaramayacağımı düşünene kadar, duvara ittim. Ekstra özel bir güç kullandım ve kaya, ödümü patlatan gıcırtılarla yana kaydı. Evet, tamam, bir gömme dolap vardı, raftan hissedebildim. İlkönce, aşağıdan üçüncü rafa kilitlendim. Yağ kandilleri vardı burada, çakmak taşı ve tutuşturucu malzemeler yerleştirilmişti. Tutuşturucu malzeme; daha önce hiç kullanmadığım şekilde kuru bir maddeydi. Ateşi hemen alevlendirdim. Hemen hemen parmaklarıma ulaşan tutuşturucu malzeme sönmeden önce bir kandilin fitilini tutuş tu rab il meyi başardım.
İki kandil, biri senin, biri benim için Lobsang. Eğer gerekirse, bize en az bir hafta yetecek kadar bol bir stok var orada.
Lama yavaş yavaş sessizliğe gömüldü ve gömme dolapta kullanabileceğimiz neler olduğunu görmek için etrafa bakındım ve metal bir değnek gördüm. Onu zor kaldır ab iliyordu m, ama böyle bir değnekle rehberimin bacağı üzerindeki kayayı kaldırabiliriz gibi geldi bana. Bu yüzden kandille geri geldim ve ne yapacağımı Lamaya söyledim. Metal çubuk, rehberimi bu büyük kayanın pençesinden kurtarmak anlamı taşıyordu benim için.
Kayaya vardığımda, metal çubuğa bir destek noktası bulmaya çalışarak, ellerimle kayanın üzerini yoklamaya başladım. Etrafta çok kaya vardı, ama ben kendi gücümden şüphe duyuyordum. Çünkü, demir çubuğu güç bela kaldırabiliyordu m, fakat bir plan yapabildim sonunda; eğer çubuklardan birini Lamaya verirsem, bu kayayı bir parça kaldırınca kayanın altına bir taş itebilirdi belki. Bunun mümkün olabileceğini Lama da onayladı:
Yapabileceğimiz tek şey bu Lobsang. Çünkü kayayı bu taşın üzerine alabilirsek, kemiklerim serbest kalacak, öyleyse şimdi gel, çubuklarla bu işi bitirelim, dedi.
Kare ş eklinde bir kaya parçası buldum, dört karış kalınlığındaydı hemen hemen. Onu tam kayanın dibine dayadım. Evet, eğer ben kayayı kaldırabilirse m, Lamanın da kare şeklindeki kaya parçasını, üstlerindeki kayanın altına itebileceğini ve bunun da ayaklarını dışarı çekebilmek için bize yeterince boşluk bırakacağına karar verdik. Demir çubuğu güvenle sokabileceğim herhangi bir yer olup olmadığını görmek için, yerde hareketsizce duran kayaya verdim tüm dikkatimi. Böyle bir yer buldum sonunda. Tutucu ucu, olabildiğince kayanın altına ittim. Bu basit bir şeydi, sonra etrafı araştırdım ve çubuğun tutucu ucuna yakın koyabileceğim başka bir kaya buldum destek olarak.
“Hazır,” diye bağırdım ve neredeyse tüm gücümle demir çubuğun üzerine yüklendim. Hayır, kaya hareket etmedi, yeterince güçlü değildim. Bu yüzden birkaç dakika dinlendim ve sonra kaldırabileceğim en ağır kayayı aradım etrafta. Onu bularak demir çubuğun yanına taşıdım. Orada, demir çubuğun uzak ucu üzerinde dengeledim kayayı ve aynı zamanda çubuktan düşmemesi için tutarak üzerinden tüm ağırlığımla tekrar bastırdım. Beni memnun eden küçük bir hareketlenme, küçük bir kıpırdanış oldu ve demir çubuk zemin seviyesine doğru aşağıya hareket etti yavaşça. Lama Mingyar Dondup seslendi:
Tamam Lobsang. Küçük taş parçasını kayanın altına ittim. Şimdi demir çubuğu salabilirsin, ayaklarımı dışarı çekebiliriz.
Çok sevindim ve büyük kayanın diğer tarafına geri döndüm. Evet, büyük kaya Lamanın bacaklarından uzaklaşmıştı, ama bacakları acıyor ve kanıyordu. Kırılmış olduğundan korktuk. Ayaklarını hareket ettirmemeye dikkat ettik. Bu yüzden Lamanın ayaklarına ulaşana kadar büyük kayanın altına sürünerek girdim. Sonra, Lamanın kendini dirsekleriyle yukarı kaldırması gerektiğini ve ben ayak tabanlarından iterken, onları geri çekmeye çalışmasını önerdim. Çok dikkat ederek, onu ayak tabanlarından ittim. Deride ve kaslarda yırtılmalar vardı, fakat neyse ki kemiklerde hiçbir kırık yoktu.
Lama taşın altından kendini çekmeye devam etti. Bu oldukça zordu, ayaklarını zıt yönde tüm gücümle itmek ve kayanın altındaki bir çıkıntıdan sakınmak için bir parça çevirmek zorundaydım. Tahminimce çıkıntı. Lamanın bacaklarını tamamen sıkıştırılmaktan koruduğum tek şeydi ve rahatsızlık veriyordu hâlâ. Ve nihayet Lamanın bacakları dışarıdaydı artık. Kayanın kenarına oturmasına yardım ettim. İki küçük kandil, yanımızda götürmek için….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Budizm
- Kitap AdıTibetli Bilge
- Sayfa Sayısı160
- YazarT. Lobsang Rampa
- ISBN9944180184
- Boyutlar, Kapak 13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviONBİR YAYINLARI / 2009