“Teyzem Latife, Mustafa Kemal ile karşılıklı olarak birbirlerine verdikleri söz gereği hiç konuşmadı. Ancak o dönemde zaten bir kadının boşanmadan sonra konuşması ailemizde olmayan bir şeydi, ayrıca bu sözü de verdiği için hiçbir şekilde konuşmadı. Aile de, aslında onun vermiş olduğu bu sözü onurlandırarak bir vasiyet bildi, bu sebeple onlar da konuşmadı. Ancak Latife teyzemin Mustafa Kemal’i, evliliğini, kocasını korumak için vermiş olduğu sözü tutması o zaman için Paşa’yı korumuş olabilir ama bugün artık korumuyor. Çünkü o kadar çok yanlış fikir, yanlış bilgi var ki, bugün artık bazı şeyleri konuşmak lazım. Latife teyzemin hayatı gizli, saklı bir şey değil. Nereye gittiği, ne yaptığı belli fakat yorumlamalar o kadar yanlış ki, bunlar hakkında yanlış bilinenleri açıklamayı bir görev olarak görüyor ve bir borç olarak biliyorum.”
-Mehmet Sadık Öke
“Paşa kendisini öpmek için eğildiğinde tavana üç el ateş eden Latife Hanım, Mustafa Kemal’e ‘Son kurşunu kendime sakladım. Siz memlekete lazımsınız,’ demiş… Efsane değil gerçeklerle yüz yüzeyiz. Uşşakizade ailesinden Mehmet Sadık Öke, 90 yıldır aile içinde saklı tutulan değerli anlatıları okurlarla paylaşıyor. Mustafa Kemal-Latife Uşşaki izdivacının bilinmeyen yanlarına ayna tutan bir nehir söyleşi.”
-İpek Çalışlar, yazar
“Mehmet Sadık Öke, ‘Teyzem Latife’ ile, mutluluğu ve acıyı da yaşamış Latife Hanım’ı, hak ettiği değerde ve samimi bir dille anlatan, zevkle ve beğenerek okuyacağımız bir eser ortaya koyuyor. ‘Teyzem Latife’ ile, Latife Hanım’ı daha iyi tanıyacağız ve onu daha iyi anlayacağız.”
-Oğuz Akay, yazar
“Anne yarım Gülümser oğlu Mehmet’in ağzından iki sıradışı insanın ekseninde bir devrin ve bir ailenin, bizim ailemizin melodramını, o bildik hikâ- yeleri, tarihçi titizliği ile süzülmüş kelimelerde yeniden hatırlıyorum.”
-M. Muammer Erboy, Latife Hanım’ın Yeğeni
Uşşakizade Lâtife Hanımın yeğeni Sayın Mehmet Sadık öke’nin Esentepe, Barbaros Bulvarındaki evindeyiz. İstanbul Boğazı hemen tam karsımızda duruyor. Bir yanda köprü, bir yanda Ortaköy Camii, öte yanda Beylerbeyi Sarayı. Işıl ışıl bir İstanbul manzarası, geniş bir salon. Oldukça özel eşyaların sergilendiği bu salon sanki bir zaman tüneli gibi… Osmanlı’nın son çeyreğine ait fotoğraflardan tutun da, yakın zamana ait birçok değerli eşya var.
En çok dikkatimizi çekense. Latife Hanıma ait otan fotoğraf, tablo ve eşyalar. Her birisinde ayrı bir iz var. Gençlik fotoğraflarında heyecan, evlilik fotoğraflarında letafet, aile fotoğraflarında olgunluk hâkim.
Mustafa Kemal Paşa’nın eşi olma şerefini kazanmış ve iki buçuk yıllık evliliğin ardından boşanmalarına rağmen O’nun verdiği soyadı ile gömülme onuruna erişmiş Latife Uşşaki’nin bugün yaşayan aile fertlerinden birisidir Mehmet Sadık Öke. Kendileriyle bu tarihi röportaja başlamadan önce, neden böyle bir çalışma yaptığımıza dair, bir anlamda bir önsöz olması kabilinden bir açıklamaya ihtiyaç duyuyoruz ama ondan önce Mehmet Sadık Beyi tanımaya çalışalım.
Mehmet Sadık Öke; Ayşe Gülümser ilmen ile Prof. Dr. Nevzat öktem Öke’nin tek çocuğu olarak 1967 yılında İstanbul’da doğdu. Annesi Gülümser Hanım, Atatürk’ün eşi Latife Uşşaki’nin kız kardeşi Vecihe İlmen ile, İstanbul’un, özellikle de Kadıköy’ün büyük hayırseverlerinden Süreyya Paşanın oğlu Hayri İlmen’in kızıdır. Süreyya Paşa, Sultan Abdülhamid’in Seraskeri Emiroğlu Rıza Paşa’nın oğludur. Anneannesi Vecibe Hanım ise Uşşakizade Muammer Bey ile Adeviye Hanım’ın kızı olup Uşaklı Helvacızade sülalesinden Sadık Beyin torunudur. Mehmet Sadık Beyin baba tarafı Peygamber sülalesi olup. Es Seyid El Sammani diye bilinir. Mecellede ve İslam hukukunda büyük âlimler yetiştirmiştir.
Babası Nevzat Öke, Atatürk devrinin önemli bürokratlarından Rahmi Bey ile İzmir’in ilk Türk avukatı Tevfik Nevzat Beyin kın Menije Hanım’ın oğludur. Böyle bir aile geçmişine sahip olması nedeniyle, her zaman Türkiye’nin yakın tarihiyle iç içe olmuş birisi olarak, kendini çok şanslı hissettiğini ve bunun kendisine büyük onur verdiğini söylemekte ve bu talihe layık olmak istemektedir. Babasının teyzesi de Türkiye’nin ilk kadın milletvekillerinden Benal Nevzat Arıman’dır. Meşhur muhalif Dr. Rıza Nur ailesine uzaktan damat olmuştur.
Annesi Dammc De Sion mezunu olup ev hanımı, babası ise cildiye profesörüydü. Ne yazık ki vefat ettiler. Amcası Altan Öke yüksek mimar-mühendis, dayısı Erdem İlmen tekstil ve malana mühendisiydi.
Mehmet Sadık öke, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi, Uluslararası İlişkiler bölümünde başladığı yüksek öğrenimini Avrupa Birliği’nin sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel entegrasyon teorisi üzerine yurtdışında yüksek lisans yaparak tamamladı. Sonra bir dönem İş Bankası Fon Yönetimi ve Ziraat Bankası Dış İlişkiler Müdürlüğü’nde çalıştı. Daha sonra Avrupa Birliğinden Sorumlu Başbakan Başdanışmanlığında görev aldı. 2002 yılından itibaren İstanbul’da tekstil sektöründe ihracat firmalarına danışmanlık hizmeti vermektedir. Karşılaştırmalı antik dinler, özellikle Sümerve Mısır dinlerinin tek tanrılı dinler üzerindeki etkisi konusunda uzman olan Mehmet Sadık Beyin neolitik tarih ve Anadolu’nun anaerkil donemi üzerine çeşitli araştırmaları mevcuttur. Kendi ifadesiyle, ailesindeki hanımların aksi ne sadece iki yabancı dil bilmektedir az Fransızca, çok İngilizce.
Fatih Bayhan; Sayın Öke, böyle bir röportajı sizin nezdinizde ge-rekli kılan gerekçeler nelerdir acaba?
Mehmet Sadık Öke: Birkaç tane gerekçe var ama öncelikle latife Hanım bu kadar zamandan sonra yeniden önemli bir şahsiyet olarak Türkiyenin gündemine oturdu. 25 yıllık yayın yasağıyla ilgili bir durum olduğu için de herkes mektuplarını, anılarını ve yazılarını özellikle merak etti. Dolayısıyla 2005 yılında çok ciddi olarak gündeme oturdu ama çok değişik fikirler ortaya çıktı. Çok güzel üç kitap yazıldı. İpek Çalışlar {Latife Hanım). Fatih Sayhan (Latife Hanımın Kâğıtları) ve Oğuz Akay’ın (Seni İki Kadın Çok Sevdi) üç önemli çalışmaları oldu. Latife teyzemi daha iyi anlayan, daha iyi anlatan ve ona daha yatkın olan eserlerdi bunlar. Daha önce yazılmış olan çok sayıda olumsuz eser de vardı. Nezihe Araz’ın eseri (Mustafa Kemalle 1000 Gün), yazılan eserler arasında daha tarafsızdı. Ancak orada da Latife Hanım karakteri son derece yanlış bir şekilde, havai ve hoppa olarak çizilmişti. Halide Edibin anlattığı Latife karakterinin tam tersine bir yaklaşım vardı. Dolayısıyla temeli yanlıştı.
Latife teyzem, Mustafa Kemal ile karşılıklı olarak birbirlerine verdikleri söz. gereği hiç konuşmadı. Ancak o dönemde zaten bir kadının boşanmadan sonra konuşması ailemizde olmayan bir şeydi, ayrıca bu sözü de verdiği İçin hiçbir şekilde konuşmadı. Aile de, aslında onun vermiş olduğu bu sözü onurlandırarak bir vasiyet bildi, bu sebepte onlar da konuşmadı. Ancak Latife teyzemin Mustafa Kemal’i, evliliğini, kocasını korumak İçin vermiş olduğu sözü tutması o zaman için Paşayı korumuş olabilir ama bugün artık korumuyor. Çünkü o kadar çok yanlış fikir, yanlış bilgi var ki, bugün artık bazı şeyleri konuşmak lazım. Latife teyzemin hayatı gizli, saklı bir şey değil. Nereye gittiği, ne yaptığı belli fakat yorumlamalar o kadar yanlış ki, bunlar hakkında yanlış bilinenleri açıklamayı bir görev olarak görüyor ve bir borç olarak biliyorum. Bu sebepten dolayı da bu röportajı yapmayı kabul ettim. Ayrıca annem Gülümser öke de, son dönemlerde çıkan ve yayınlanan birçok yanlış bilgiden dolayı büyük üzüntü duyduğu için, bana gerçekleri her platformda anlatmam gerektiğini vasiyet etti. Bu, Paşa’ya ve Latife İlanıma olduğu kadar, anneme de bir vefa borcudur.
Bugüne kadar Latife Hanım üzerine kitaplar yazıldı, programlar yapıldı ama ilk defa Latife Hanım’ın ailesi tarafından bir açıklama -bunu bir savunma ya da İddianame olarak değerlendirmiyorum kendini anlatma gereği ortaya çıkmıştır. Sanırım 85 yıl sonra aile İlk defa konuşmuş olacak.
Daha önce bazı programlarda, bazı gazetelerde düşüncelerimizi, durumla ilgili bilgilerimizi bir miktar aktardık. Bunların bir kısmı olumlu karşılanırken, bir kısmı olumsuz karşılandı, bir kısmına ise kamuoyu hazır olmadığı için bazı şaşkınlıklar yaşandı. Aslında bunlara verilen tepkiler çok Önemli değildi çünkü olan olmuştur. Bunlar yaşanmıştır, bunları değiştirmek mümkün değil ama tabii acı da olsa, tatlı da olsa bunlar ailenin anılarıdır. Bu anılar her şeye rağmen ailemizin onur duyduğu, gurur duyduğu, sahip olmaktan büyük mutluluk duyduğu anılardır ve ailemizin tarihçesinin de önemli bir parçasıdır. Dolayısıyla bu kadar geniş çapla bir açıklama ilk defa olacak. Benden önce, özellikle anneannem Vecihe İlmenin, Meral ve Dilek Bebenin. Muammer Erboyun yapmış okluğu açıklamaların hepsi de çok değerli açıklamalardır. Hepsi gerçeğin bir parçasıdır. Ama belki şimdi yapılması gereken o parçalan bir araya getirmek, daha açık, daha sarih bir Latife ve Gazi resmini ortaya koymak olacaktır. Yani şunu söyleyebiliriz; bu çalışmayla Latife Hanım ve Mustafa Kemal hakkındaki sırları değil, yanlış bilinenleri açıklamak istiyoruz; belki böyle demek daha doğru olur.
Bu açıklamanın söyle de bir katkısı olacak; biz bu çalışmada etrafımızı (el örgülerle sınırlamadık. Tartışılan bütün konulan konuşacağız. Bir nevi tabuları yıkacağız. Ama tabii hiç kimseyi suçla yarak degil…
Tabu, herkesin kendi kafasından yarattığı ya da bazı kesimlerin topluma dikte ettirdiği bazı sınırlamalardır. Ben burada bir tabu görmüyorum. Tabu bizim kendi sınırlamalarımız. Fakat tabii adaletli davranarak, kimseyi kırmadan bazı şeyleri söylemek, konuşmak lazım. Aynı zamanda, mümkün olabildiğince açık bir şekilde gerçekleri, doğruları ortaya koymak gerekir Bunu herhangi bir şekilde bir savunma olarak da görmüyorum, çünkü bîr saldırı yok. Zira Latife teyzem, kendisi hakkında söylenen olumsuzluktan, Paşa’ya herhangi kötü bir laf gitmemesi için sineye çekerek üstüne almış bir insandı. Fakat bu evlilik yanlış bilinen şeylerden kurtulmalı. Hem Latife Hanım, hem Mustafa Kemal, hem de Fikriye Hanım açısından önemli bu. Artık doğru resmin ortaya kon ması gerekir. Mümkün olduğunca kolay anlaşılması açısından ağır bir anlatımdan kaçınmaya çatışacağım. Kronolojik bir sıra olma yacak, bir sohbet havasında konu nereye götürürse okuyucuyu daalarak oraya gitmeyi düşünüyorum. Benim için olduğu kadar onlar içinde bir macera olmasını arzu ediyorum. Sınırlar yok, her
şey açık ve sumimi olacak. Latife teyzemi, Mustafa Kemali, karakterlerini, dönemi, Evliliklerini ve boşanmalarını, hayatlarını daha iyi anlatabilmek için zamanda bazen ileri bazen geri gidebilirim. Anlatım sırasında belki okuyucuları şaşırtabilecek ifadeler olabilir. Ancak bu ifadeler Özellikle anneannemden, dedemden ve annemden ve dahi diğer aile büyüklerinden duyduklarımın hafızamda ve kulağımda kaldığı şekildedir. Onların anlatımının samimiyetini bozmamak icin ifade biçimlerini aynen korumaya ve kullanmaya çalıştım. Kişisel görüşe sapmamaya gayret ederek, aile içi anlatımları ve yorumları dikkate aldım. Amacım mümkün okduğunca açık, saf doğrulara ve olan olaylara dayalı bir tablo ortaya koymak Umarım amacıma ulaşırım ve çizmek istediğim resmi okuyucuya karışık gelmeden, onun kafasını karıştırmadan anlatabilirim. Elbette ne kadar uğraşılsa da hiçbir kitap eksiksiz veya mükemmel değildir, hele hele bîr anı-röportaj kitabıysa… Bu sebeple şimdiden kusurlarım için tüm samimiyetimle özür dilerim.
Fatih Boyhan: Önce Latife Hanımın ailesi Uşşakizadelerden başlasak iyi olacak. Uşşakizade ailesi, Mustafa Kemal Paşa Iile evlilikten önce de aslında çok bilinen, hem ekonomik hem asalet olarak güçlü, kökleri daha eskilere dayanan bir ailedir, önce dilerseniz bu aileyi bir tanıyalım, dedelerinizden bahsedelim. Kimdir Uşşakizadeler? İzmir’e nasıl geldiler, İstanbul’da hangi ortamlarda bulundular?
Mehmet Sadık öke: Uşşakizade ailesi aslında gerçekten çok eski bir aile. Tabii İzmir kökenli olarak biliniyor. Aslında kökenleri Uşak’tadır, adı üzerinde Uşşakizade. Halk arasında İzmir’e ilk geldikleri zaman Uşaklıgiller, daha halk tabiriyle’Uşak’a ait’, Uşak’tan gelenler’ olarak biliniyorlar. Fakat zaman içinde İzmir’e yerleştikçe, servetleri de arttıkça halk onları ‘gil’ statüsünden ‘zade’ statüsüne taşıyor. Bir nevi halk tarafından verilmiş bir asalet gibi düşünebilirsiniz bunu. Bu bağlamda, Uşşakizadeler için burjuva aristokrasisi, ticaret aristokrasisi demek de yanlış olmaz. Zira aile Uşak’tan geliyor, ama İzmir’e geldikten sonra zengin olmuyor. Uşak’ta da çok zengin bir ailedir. Ailenin üç önemli iş kaynağı var. Bunlardan bir tanesi zaten ailenin Uşakta bilinen adıyla alakalı ki, Helvacızadeler. yani Helvacıgiller olarak da orada biliniyor. Ailenin Helvacızadelerden daha önceki bir kolu silah yapımıyla uğraştığı için Demircizadeler olarak biliniyor. Yörenin en başarılı ve ünlü silah yapımcıları onlarmış. Üçüncü olarak da halı dokuma ve kumaş tezgâhları ile ilgili işleri geliyor.
Aile her zaman ticaretle ugraşmış. ticaretle geçimini sağlamış. çok fazla sayıda üyesi olan, çok geniş bir aile. Tabii ailenin Uşak’a ve civarına gelişinin de hikayesi ilginçtir. Çünkü kökenleri Ertuğrul Gazi’ye dayanır. Aile içinde anlatıldığına göre Ertuğrul Gazinin küçük kardeşi Ertulga. ağabeyinden izin alıyor, Söğütten ayrılıyorlar ve İç Ege’ye, güneye hareket ediyorlar. Güney Marmara’dan Uşak civarına geliyor ve yerleşiyorlar. Yerleştikleri zaman silah yapıyorlar, yani Demircizade diye bilinmesi, nin sebebi oradan geliyor. Çünkü o bölgede tımarlara silah yapar larmış. Tımar Osmanlı’da bir toprak sistemi, aynı zamanda belirgin sayıda asker ve at sağlamakla yükümlü. Onlara silah yapmışlar, silahları çok iyi olduğu için bütün bölgede Demircizade olarak bilinmişler ve servetleri de çok yüklü miktarda artmış. Tabii zamanla bu aile dokuma isine, kumaş işine giriyor ve ailenin dokuma tezgahları Uşak civarında çok ciddi bir biçimde artıyor, işlerinin bir kısmını İstanbul’a götürüyorlar. İstanbul’a bir şube açıyorlar ve ihracat yapmaya başlıyorlar. Gittikçe genişleyen ve zenginleşen aile artık Uşşak ve havalisini yetersiz bulmaya başlıyor. Sadık Bey (ailenin o dönemdeki büyüğü olan Hacı Ali Efendinin oğlu) babasına diyor ki: “Ben İzmir’e yerleşmek istiyorum. İzmir’e gideceğim ve kendi servetimi orada kuracağım.” Anlatılanlara göre babasından üç tane halıyı borç olarak alıp İzmir’e gidiyor. Ancak ahali Sadık Beyi çok severmiş. Sadık Beyin İzmir’e gideceğini duyan Uşak ahalisi diyor ki, biz seni üç halıyla göndermeyiz İzmir’e ve her biri gönlünden ne koparsa yardım ediyor. Çok büyük bir servete ulaşıyorlar ki, 1900 Paris Fuan’nda da sergi açıyorlar. Dokuduklan halılar Paris Fuarında altın madalya kazanıyor. Bu fuarda kazandıkları altın madalya beratında adlan Etvagi-zade (Helvacızade) olarak yazılmış.
“Teyzem Latife” için bir yanıt
Bir yanıt yazın
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Anı - Anlatı Biyografi-Otobiyografi Hatıralar Kişiler
- Kitap AdıTeyzem Latife
- Sayfa Sayısı512
- YazarFatih Bayhan / M. Sadık Öke
- ISBN6054456253
- Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviPegasus / 2011
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kilaman/Anadolu’dan Gelen Bir Rum’un Anıları ~ Lazaros K. Aşıkoğlu
Kilaman/Anadolu’dan Gelen Bir Rum’un Anıları
Lazaros K. Aşıkoğlu
1919-1922 Türk-Yunan Savaşı sırasında, Anadolu Rumlarının yaşadıkları pek bilinmez. İşte Lazaros Aşıkoğlu ailesinin öyküsünü anlatırken, aynı zamnda coğrafyamızın acı ile dolu, pek bilinmeyen dönemini...
- Bekleyecek Vaktim Kalmadı Artık ~ Jean-Louis Fournier
Bekleyecek Vaktim Kalmadı Artık
Jean-Louis Fournier
Fournier’den ebedi yalnızlığa mahkûm olmuş ruhlar için edebi katkılar… “80 yıl sonra artık bekleyecek sabrım kalmadı. Daha yola çıkmadan varmak istiyorum. Her şeyin hemen...
- Yarim Haziran ~ Can Dündar
Yarim Haziran
Can Dündar
Katran karası bir geceyi haziran bulutlarının arasından yırtarak, avuçlarında kıpır kıpır yıldızlarla odamın penceresini tıklattı dolunay… “Sana samanyolu getirdim” dedi ve bütün gökkubbeyi yeryüzüne...
Okumak için sıradaki ilk kitabım. Çok büyük aile sırları bekliyorum :D Ama fazla büyük bir beklenti olduğuna eminim :)))