Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Tereza Batista – Savaş Yorgunu
Tereza Batista – Savaş Yorgunu

Tereza Batista – Savaş Yorgunu

Jorge Amado

Brezilya sözlü kültürünü çağdaş romanın anlatım olanaklarıyla buluşturan Tereza Batista modernist romanın en etkileyici örneklerinden biri. Henüz 12 yaşında cinsel istismara uğrayan Tereza Batista,…

Brezilya sözlü kültürünü çağdaş romanın anlatım olanaklarıyla buluşturan Tereza Batista modernist romanın en etkileyici örneklerinden biri.

Henüz 12 yaşında cinsel istismara uğrayan Tereza Batista, önce kendini savunmak zorunda kaldığı bir kavganın sonucunda hapse girer, ardından genelevde çalışmaya başlar. Genelevden ayrıldıktan sonra talihsizliklerden yakasını kurtaramayan Tereza, her şeye rağmen hayattan zevk almaya ve etrafındaki insanlarda hayranlık duyguları uyandırmaya başlar. Zorluklar karşısında yılmak yerine özgün bir yaşama kültürüyle var olan ve zamanla şairlerden ressamlara, denizcilerden dansçılara hemen herkese ilham veren bir aşk tanrıçasına dönüşen Tereza Batista, çağdaş edebiyatın en büyüleyici kadın kahramanlarından biri.

“Amado folk-roman türünün en iyi örneklerini vermiştir.”
Jean-Paul Sartre

“Amado’nun sıradan insanı evrenin merkezine nasıl ustalıkla yerleştirdiğini gösteren en başarılı romanlarından biri Tereza Batista’dır.”
Eduardo de Assıs Duarte

*

Tereza Batista’yı son kez geçen şubatta, Menininha de Gantois’un Oşossi’nin1 kutsal kızı ilan edilişinin on beşinci yıldönümü töreninde gördüm. Bahia Yalorişa’larının2 kraliçesi, bol etekli beyaz dantel giysisiyle kutsanmak için diz çöktü. İşte bu ve daha başka nedenlerle, onu Tereza ile yazarın ortak dostları listesinin başına koydum. Menininha de Gantois’tan sonra da listede Nazareth’le Odylo, Zora ile Olinto, Inas ile Dmeval, Auta Rosa ile Calá, küçük Eunice ile Chico Lyon, Elisa ile Alvaro, Maria Helena ile Luiz, Zita ile Fernando, Clotilde ile Rogério yer alıyorlar – hepsi de okyanusun iki yakasındaki dostlar. Ama içlerinde en eski dostlar Ermiş Anası3 Menininha ile kitabın yazarı – onların dostluğu ta Ketu Krallığı’ndan, Aioká kumsallarından beri sürüyor. Biz ikimiz Oşossi ve Oşum’a4 bağlıyız. Aşe.5


1 Avcıların tanrısı. Ok ve yayla gösterilir. 2 Bahialı zencilerin dini olan Candomble’nin en büyük rahibesi. 3 Candomble büyük rahibesine verilen ad. 4 İçilir su, aşk ve zenginlik tanrıçası. 5 Ruhlara selam.

Dorival Caymmi’nin
Tereza Batista için bestelediği şarkı:
Tereza derler bana
Hani ballıbaba kokan
Benden söz edenler
Hep ağızlarından bal akan
Saçları çiçekli
Çiçeklerle bezeli
Sever ırmağı ve denizi

Salgın, kıtlık, savaş; aşk ve ölüm,
Sokaklar boyunca söylenecek bir türküdür.
– Tereza Batista öyküm
“Que ta coquille soit très dure pour permettre d’être
très tendre: la tendresse est comme l’eau: invicible.”
Kabuğun öyle sert olsun ki, için gerçekten yumuşak olabilsin;
Yumuşaklık suya benzer; görünmez.
– ANDRÉ BAY (“Aimez-vous les escargots?”)1


1 (Fr.) Salyangozları sever misiniz?

Gene oraya gideceğimi duyanlar, bana Tereza Batista’nın başına gelenleri araştırmamı, bir şeyler öğrenmemi söylediler. İnsanlar fazla meraklı oluyorlar, öyle değil mi?

Ben de boş durmadım. Kasaba pazarlarında, rıhtım boylarında sordum, soruşturdum. Sonunda kimi gülünç, kimi tatsız bir yığın şey öğrendim. Anlatılan öykülerin kendine göre acı ve tatlı yanları var, artık siz nasıl bakarsanız. Ağızdan ağıza dolaşan söylentilerden, armonikayla çalınan türkülerden, dans adımlarından, umutsuz yakarışlardan ve aşk mırıltılarından bölük pörçük toparladığım öyküleri bir araya getirdim ve bakır saçlı kızın öyküsünü merak edenlere anlatmak için derledim. Öğrendiklerim fazla sayılmaz, buraların insanları pek konuşkan değildir. Ve en çok bilenler, en az konuşurlar. Buralılar, masalcılıktan diploma almaya meraklı değil.

Tereza Batista’nın serüvenlerinden bir bölüğü, Bahia ile Sergipe’nin birleştiği Real Irmağı boylarında, ama epey içerlerde, uzak kasabalarda geçmiş; bir bölüğü de başkentte. Taşralıların hepsi ya melez, ya kara derili yerli, ya da sarı tenli, yani hepsi de düşündüklerinden daha çabuk hareket eden kişiler. Bir başkentteki şarkıcılarla davulcu melezler öyle değil. “Başkent” derken, Bahia ya da öteki adıyla Salvador’dan söz ettiğimi biliyorsunuz elbet. Kentin neden iki adı olduğunu bilen yok. Bahia adı ta Fransız sarayına, Almanya’nın donmuş topraklarına ve elbet Afrika kıyılarına dek yayılmış.

Tereza’nın öyküsünü gerçeğe tıpatıp uygun anlatmadığım için beni bağışlayacağınızı umarım. Bunu yapamadığım için yapmadım. Tereza Batista ile ilgili bütün doğruları, yaşamının inişlerini çıkışlarını, acı tatlı yanlarını bilen tek kişi var mıdır acaba? Sanmıyorum.

TEREZA BATISTA’NIN
ARACAJU BARI’NDA
ÇALIŞMAYA BAŞLAMASI
YA DA
TEREZA BATISTA’NIN
TEFECİYE HADDİNİ BİLDİRMESİ

1

Madem bu kadar tatlı sordun delikanlı; öyleyse anlatayım sana: İnsanın şansı bir kez ters dönmeyegörsün. Arkası çorap söküğü gibi gider. Bahtı kara olanı istediğiniz gibi dilinize dolayın, şanssızlığın insanın başına getirdikleri anlatmakla bitmez nasıl olsa. Oysa mutluluk bir nazik çiçek gibidir arkadaş. Uzun ömürlü olmaz. Çiçeğe durduğu zaman da ne fazla güneşe dayanır ne de gölge verir. Yağmuru, rüzgârı hiç kaldırmaz. Her gün bakım ister – hem de ince bakım, ne fazla su vereceksin ne de çok kuru bırakacaksın. Mutluluk dediğin, har vurup harman savuracak kadar parası olanlara göre bir sera çiçeğidir. Mutluluğu şampanyaya banarsın. Rom ise olsa olsa acını hafifletir biraz. Evet beyim, kötü talih arsız ota benzer. Toprağa bir kök daldır, sonra kendi haline bırak. Her yanı sarıverir, göz açıp kapayana kadar bir de bakarsın ki, ayrıkotu dolmuş dört yanın. Yoksulun bahçesinde tek yeşillik bitmese de, ayrıkotu eksik olmaz. Güneş yoksulun derisini kavurmamışsa, içi dışı nasır bağlamamışsa, istediği kadar büyücüye, sihirbaza gitsin, ecinnilerden ona bir yarar gelmez. Bir şey daha diyeyim sana arkadaş, ne kadar güçlü, ne kadar yüce olduğumuzu söyleyip övünmek değil bu. Ama bil ki, böylesine bir bahtsızlığın altında ezilmeden yaşamını sürdürebilenler, ancak acılarla pişmiş, katılaşmış ve onurunu yitirmemiş yoksul kişilerdir. Sözümü kesmeden dinledin beni, ben de içimi döktüm. Şimdi söyle bakalım, Tereza Batista’nın çetin yaşamını neden öğrenmek istersin? Tereza’nın çok eskiden başından geçenleri değiştirebileceğini mi sanıyorsun?

Tereza çok sıkıntı çekti, bundan kuşkun olmasın. Benim diyen erkekler bile onca yükü omuzlayamazdı, oysa Tereza yılmadı, üstelik bir günden bir güne ne yakındı ne de kendine acındırmak için uğraştı. Arada bir ona yardım eden olduysa, bu, Tereza’nın güçsüzlüğünü gördüğünden değil, dostluktan oldu. Tereza nereye gitse, üzüntüyü kovar, uzaklaştırırdı. Kötü talihe aldırmaz, bunun üzerinde durmazdı. Onun derdi mutluluğu yakalamaktı. Tereza demirden mi yapılmıştı da böylesine dayanıklıydı, yoksa yüreği zırhla mı kaplıydı diye düşünürsün belki. Teninin tatlı rengine bakarsan, belki demir değil de bakırdan dökülmüş sanırsın. Ama yüreği yağ gibi yumuşacıktı, daha doğrusu bal gibi. Değirmenin sahibi olan doktor1 – ki Tereza’yı onun kadar iyi tanıyan olmamıştır Tereza’ya hep Şeker Tereza ya da Balışığı Tereza derdi. Kızcağıza doktordan kala kala bu yakıştırmalar miras kaldı zaten.

Kötü talih, Tereza’nın yaşamında pek erken açmış bir çiçektir arkadaş. Onun Kapitano’nun2 evinde çektiklerine kaç erkek dayanabilirdi ki?

Hangi Kapitano diyeceksin şimdi. Kapitano Justo, daha doğrusu ölmüş Justiniano Duarte da Rosa. Hangi orduda Kapitano ha? Silahları kamçı, sustalı, Alman tabancası, yalan ve kötülük olan bir ordunun yüzbaşısıydı o. Yani zengin ordusunun, toprak ağası ordusunun. Gerçi albay3 sayılacak kadar çok parası ve toprağı yoktu, ama sivil olacak kadar da yoksul değildi. Albaylığa yükselecek kadar toprağı olan, Guedes kardeşlerin en büyüğü, şeker fabrikasının sahibi Emiliano’ydu. Göz alabildiğine şekerkamışı tarlaları vardı. Ama Emiliano hukuk diplomasını aldıktan sonra, avukatlık yapmadığı halde “Doktor”dan başka sıfat kullanmadı. Zaman değişiyor arkadaş, ama buna aldanmamak gerek. Sıfatlar da değişiyor, –bakıyorsun albay kendisine “doktor” diyor, kırk yıllık kâhya “yönetici” oluveriyor, plantasyona da “özel girişim” diyorlar– ne ki, değişen yalnızca sıfat, yoksa zengin yine eskisi gibi zengin, yoksul da, eskisi gibi olanca bahtsızlığıyla yoksul.

Tartışma götürmeyecek bir şey varsa arkadaş – o da, Tereza Batista’nın, doğduğu günden başlayarak talihin yüzüne gülmemiş olduğudur. O zavallı yetimin çektiklerini, cehennemdeki günahkârlar bile çekmemiştir. Ana yok, baba yok – eskilerin dediği gibi Tanrı’nın ve şeytanın karşısında yapayalnız bir yavrucak. Tanrı bile bakmadı kızcağızın yüzüne. Ama her türlü belayı tek başına savuşturmasını bildi, hem de bir gün of demeden. Yüzünden gülümsemeyi eksik etmeden. Doğrusunu istersen, gülümseyişini gözümle görmedim, ama hep anlatırlar. Tereza Batista’nın çocukluğunu öğrenmek istersen, Leste Brasileira trenine atlayıp ta içerlere gideceksin. Yaşlılar belki Tereza’nın oradaki günlerini anlatabilirler sana.

Tereza Batista’nın en zor öğrendiği şey ağlamak oldu. O, gülmek ve eğlenmek için dünyaya gelmişti. Oysa kimse onun yüzünü güldürmeye çalışmıyordu, ancak Tereza Batista katır gibi inatçıydı. Pek yerinde bir benzetme olmadı bu, çünkü Tereza’nın inatçılığından başka katıra benzer yanı yoktu. Ne erkeksi tavırları vardı, ne ağzı bozuktu ne de kavga delisiydi. Öyle diyen çıkarsa, ya dalga geçmiştir ya da Tereza’yı tanımıyor demektir. Ama iş sevda faslına gelince, Tereza dizginleri ele alırdı. Dedim ya, aşk için yaratılmıştı Tereza ve sevgi söz konusu oldu mu, boşuna zaman yitirmezdi. Peki öyleyse, ona neden Dövüşken Tereza adını taktılar? İyi dövüşürdü de ondan. Yiğitlik, onur ve iyi yüreklilik dedin mi, onun gibisi bulunmaz. Kavgadan, şamatadan nefret ederdi ve bela çıkarmak istemezdi. Ama belki de çocuklukta çektikleri yüzünden, bir erkeğin kadına el kaldırmasına da dayanamazdı.

2

Sergipe dei Rey bölgesinde, Aracaju rıhtımlarının yakınında Vatikan diye adlandırılan yapıdaki Şen Paris barında Tereza Batista’nın merakla beklenen programı, dişinin tedavi edilmesi gerektiği için bir süre ertelendi. Kuşkusuz bu durum, Flori Pachola diye tanınan Floriano Pereira’nın, yani bar sahibinin kazancına sekte vurdu. Ama doğrusu ya, Flori, bu olayı delikanlı gibi karşılamayı bildi, ağzını açıp da tek söz etmedi.

Samba’nın4 Akkor Gibi Parlak Yıldızı (reklam sloganları ve sıfatları bulmakta Pachola’nın üzerine yoktu) Tereza’nın işe başlaması merakla bekleniyordu, çünkü Tereza’nın adını bilmeyen yoktu. Hele gezgin satıcılar, pazardaki esnaf, liman işçileri, balıkçılar ve Kırmızı Fenerler Mahallesi’nde oturanlar için Tereza, sanki akrabaları kadar yakın bir bildikti. Flori’nin aklına Tereza Batista’yı sokan, Dr. Lulu Santos oldu. Yoksullar ona “doktor” adını takmışlardı, oysa Lulu Santos’un ne okumuşluğu vardı, ne doktorası. Ama jüri karşısındaki savunmalarıyla, insanı yılan iğnesi gibi sokan konuşmalarıyla, akıllı buluşlarıyla, mahkemede olduğu kadar meyhanede de ağırlık koymasıyla bütün Sergipe’ye nam salmış bir dava vekiliydi. Her gün öğleden sonra, Mısır Kahve ve İçki Salonu’nda müşterilerini kabul eder, ağzından eksik etmediği purosunun dumanları arasında şakalaşarak, onunla bununla eğlenerek akşamı ederdi. Küçükken çocuk felci geçirmiş, bacakları sakat kalmıştı. Bu yüzden Lulu Santos koltuk değnekleriyle gezerdi, ama sakatlığı keyfini bozmazdı hiç. Tereza Batista’yla çok eskilere dayanan bir dostluğu vardı. Bahia ve Sergipe sınırındaki şeker fabrikasının sahibi ölmüş (hem de ne gıpta edilecek biçimde ölmüştü adamcağız), Dr. Emiliano Guedes, birkaç yıl önce Tereza Batista aleyhine açılan bir dava için Lulu Santos’u çağırtmıştı. Gerçi o sıralarda Tereza Batista henüz ergen olmadığı için, cezai ehliyeti yoktu ve dava nasılsa düşecekti, ama bu olay, Tereza’yla çekirdekten yetişme ve okulluları cebinden çıkaran dava vekili arasında güçlü bir dostluğun doğmasına yol açtı.

Bar tıklım tıkış doluydu. Canlı, hareketli ve renkli bir topluluk vardı. Gece yarısı Caz Orkestrası, bütün becerisini ortaya koyarak çalıyor, müşteriler birayı, romu, viskiyi su gibi içiyorlardı. Kentte dağıtılan el duyurularında belirtildiği üzere, “Aracaju’nun seçkin gençleri, Şen Paris’te makul fiyatlar üzerinden hesap ödeyerek eğlenebilirlerdi.” Aracaju’nun seçkin gençleri, memurlardan, yazmanlardan, öğrencilerden, belediye işçilerinden, gezici satıcılardan, şair José Saraiva’dan, genç ressam Jenner Augusto’dan, bir avuç üniversite öğrencisinden, bir o kadar serseri ve pezevenkten oluşuyordu. Bunların içinde gençliklerini elli altmış yıl geride bırakmış olanlar da vardı. İşinin ehli bir melez olan Flori Pachola, samba kraliçesinin programını halka duyurmak için hiçbir özveriden kaçınmamış, Tereza’nın Şen Paris sahnesindeki ilk gecesini unutulmaz bir olay haline getirmek için yapılabilecek her şeyi yapmıştı. Gerçekten de o gece, unutulmaz bir gece oldu.

3

Açılış gecesi Tereza Batista, çok kontrollü ve ölçülüydü. Kuşkusuz biraz gergindi, ama salonun bir köşesindeki masada gözden uzak biçimde otururken, bu sinirliliğini kimseye sezdirmemeyi beceriyordu. Lulu Santos’la ahbaplık ediyor, onun müşterilerle ilgili şakalarına gülüyor ve sırası gelip de giysilerini değiştirmek için odasına gideceği âna kadar zaman dolduruyordu. Tereza Batista, kente yeni gelmişti, pek tanıdığı yoktu. Oysa dava vekilinin de tanımadığı yoktu.

Salon oldukça loş olmasına ve köşe bucak bir masada oturmalarına karşın, Tereza’nın güzelliği kimsenin gözünden kaçmadı. Lulu, dans pistinin hemen yanındaki masada oturmuş kokteyl içen iki solgun benizli genci gösterdi. Birinin solgunluğu hastalıktandı. Sergipeli olan öteki delikanlının koyu mavi gözleri ve açık teniyse ona bir yabancı havası veriyordu.

“Şair gözünü senden alamıyor Tereza.”

“Hangi şair? Şu delikanlı mı?”

Sağlıksız görünüşlü delikanlı ayağa kalktı ve kadehini Tereza’yla dava vekiline doğru kaldırdı. İçtenliğini belirtmek için de bir elini yüreğinin üzerine bastırıyordu. Lulu Santos, delikanlının kadeh kaldırışına, elini sallayarak karşılık verdi. Elbette purosu da her zamanki gibi parmaklarının arasındaydı.

“José Saraiva bu. Dünyanın en yetenekli şairlerinden biri, gerçekten iyi bir şair. Ne yazık ki, önünde fazla zamanı yok.”

“Neden, nesi var?”

“Verem.”

“Peki neden bakmıyor kendisine?

“Kendine bakmak mı? Tam tersine, ölmek için ne gerekliyse hepsini yapıyor – sabahlara kadar gezmek, içki, kadın, ne ararsan var. Sergipeli en uçarı gece kuşu odur.”

“Senden de mi beter?”

“Ben onun yanında solda sıfır kalırım. Ben kırk yılın başı iki kadeh bira içerim, ama o öyle mi ya? İçkiye başladı mı, durmak bilmez. İntihar etmek istiyor sanırsın.”

“İnsanın ölmek istemesi kötü.”

Bir bardak bira içmek için müziğe birkaç dakika ara veren cazcılar, taze enerjiyle aletlerinin başına döndüler. Genç şair yerinden kalktı, Tereza’yla Lulu’nun yanına geldi.

“Lulu kardeş, beni bu gecenin tanrıçasına tanıtsana.”

“Arkadaşım Tereza – şair José Saraiva.”

Şair, kızın elini öptü. Çakırkeyifti. Gözlerindeki hüzün, bürünmeye çalıştığı vurdumduymaz havanın yapaylığını ortaya vuruyordu.

“Bu ne güzellik israfıdır böyle? Şu gözlerde, üç kadına bol bol yetecek kadar güzellik var. Melek yüzlüm, dans edelim mi?”

Piste doğru yürürlerken, şair Saraiva kendi masasında bir an durdu. Romunun geri kalanını içti ve Tereza’yı arkadaşına tanıttı. “Ressam efendi, işte sana Raphael ve Titian’a yaraşır eşsiz bir model.”

Ressam Jenner Augusto, Tereza’nın yüzüne baktı ve ömrünün sonuna kadar bu yüzü hiç aklından çıkaramadı. Tereza, nazik ama mesafeli bir tavırla gülümsedi. Yüreğinde sevinç tükenmişti, yüreğine kilit vurulmuştu. İster utangaç, ister küstah olsun, hiçbir erkeğin bakışı onu ilgilendirmiyordu. Sonunda huzura kavuşmuştu ve yeni yeni kendini toparlamaya başlıyordu.

Tereza’yla şair dans etmeye başladılar. Çok iyi dans bilen, kulağı son derece ritme uyan Tereza’yla dans etmesine karşın, genç adamın yorgun yüzünde ter tanecikleri belirdi. Tereza’ya dans etmesini Dr. Guedes öğretmişti ve Tereza kendini müziğin ritmine kaptırdığı zaman dünyayı unutur, gözlerini kapatır, kusursuz dans ederdi.

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Sonsuz Topraklar ~ Jorge AmadoSonsuz Topraklar

    Sonsuz Topraklar

    Jorge Amado

    Jorge Amado’nun doğup büyüdüğü Bahia’nın verimli topraklarının bağrı herkese açıktır: Yoksulluğa mahkûm tarım işçilerine yaşam güvencesi ve başlarını sokacakları bir yuva, ayrıcalıklı sınıflara ise...

  2. Alınteri ~ Jorge AmadoAlınteri

    Alınteri

    Jorge Amado

    Sömürge döneminden kalma eski binanın çinko damlarını, kırık dökük kiremitlerini kızdıran güneş, içerideki pis havayı daha da yoğunlaştırıyor; ter, kan ve sidiğin ağır kokusu...

  3. Gecenin Çobanları ~ Jorge AmadoGecenin Çobanları

    Gecenin Çobanları

    Jorge Amado

    “Sınırsız otlağımızda susuzluğu ve açlığı, yalvarışlarla hıçkırıkları, acıların tortusunu ve umudun goncalarını, aşk çığlıklarını ve acı çekenlerin anlaşılmaz sözlerini devşirerek ilerliyoruz ve bunlardan kan...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. İlişki Durumu: Karmaşık ~ Rachel Gibsonİlişki Durumu: Karmaşık

    İlişki Durumu: Karmaşık

    Rachel Gibson

    Delaney yıllar önce terk ettiği Truly’ye üvey babasının cenazesi için geri döner. Fazla kalmak gibi bir niyeti yoktur çünkü bu küçük, dedikoducu kasaba, ona...

  2. Bir Dilekle Başladı Her Şey ~ Debbie MacomberBir Dilekle Başladı Her Şey

    Bir Dilekle Başladı Her Şey

    Debbie Macomber

    Bir Dilekle Başladı Her Şey Dilekler, içtenlikle istenince gerçekleşen hayallerdir… Hayata yeniden tutunmak için önünde yirmi dilek duruyordu… Kâğıda döktüğü yirmi hayal… Acı çekmektense...

  3. Petersburg’lu Usta ~ J.M. CoetzeePetersburg’lu Usta

    Petersburg’lu Usta

    J.M. Coetzee

    1869 yılının sonbaharında, ünlü Rus yazar Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, gönüllü bir sürgün olarak yaşadığı Almanya’dan Petersburg’a çağrılır. Ellisine merdiven dayayan, mutsuz ve öfkeli yazar,...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur