Çağdaş edebiyatın en gizemli yazarlarından birinden, Shirley Jackson’dan zamana meydan okuyan bir klasik: Tepedeki Ev. Sıradan hayatların ürkütücü yanlarına yönelik ilgisi, insan ruhunun kuytularına teklifsizce girebilmesi ve okurun zihnini kolayca yönlendirebilmesiyle tanınan Jackson, bu romanda korkunun temeline iniyor, zihnin tekinsiz koridorlarında yürüyor. Yürekteki karanlıklar ile ve en ham haliyle duygular, Shirley Jackson’ın ustaca anlatımıyla Tepedeki Ev’in temellerini atıyor ve insan psikolojisi, başlı başına bir dehşet unsuruna dönüşüyor. Algının tuzakları hafızanın yanıltıcılığıyla, geçmişin gölgeleriyle birleşiyor ve Tepedeki Ev, bu usta yazarın kaleminde adeta diriliyor, okurunu kendi dört duvarı arasına çekiyor.
Stephen King’den Neil Gaiman’a varan pek çok yazara ilham veren Shirley Jackson’ın bugün çağdaş edebiyat klasikleri arasında anılan Tepedeki Ev’i, dehşet ve deliliği anlatıyor.
“Tepedeki Ev’e adım atmak, bir delinin zihnine adım atmak gibi… Ürkmeye başlıyorsunuz.” – Stephen King
I
Mutlak gerçeklik koşulları altında hiçbir canlı organizma akıl sağlığını koruyarak yaşamayı sürdüremez; kimilerine göre tarlakuşlarıyla çekirgeler bile hayal görür. Akıl sağlığı yerinde olmayan Tepedeki Ev, tepelerin karşısında tek başına yükseliyor ve karanlığı içinde tutuyordu. Seksen senedir böyleydi bu, bir seksen sene daha durabilirdi. Duvarları dimdik yükseliyordu, tuğlaları düzgünce yan yana dizilmişti, döşemeleri sağlamdı ve kapıları sağduyulu bir şekilde kapatılmıştı. Sessizlik, Tepedeki Ev’in tahtalarıyla taşlarının üstünde muntazaman uzanıyordu ve orada gezinen her ne ise, tek başınaydı.
Dr. John Montague felsefe doktoruydu, asıl ilgi alanı olan doğaüstü tezahürlere en yakın şeyin bu olduğunu belli belirsiz hissettiğinden antropoloji okumuştu. Unvanını kullanmaya özen gösteriyordu; araştırmaları bilimsellikten tamamen uzak olduğundan eğitiminin kendisine bir saygınlık, hatta akademik bir ciddiyet kazandıracağını umuyordu. Tepedeki Ev’i üç aylığına kiralamak hem kesesinden hem de gururundan epey götürmüştü. Yalvarmaya pek alışkın değildi, ama halk arasında ‘perili’ olarak bilinen evdeki psişik hareketlerin etkilerine ve sebeplerine ilişkin yazacağı kusursuz eserin ardından kazanacağı başarının, çektiği sıkıntıları kesinlikle telafi edeceğini düşünüyordu. Hayatı boyunca gerçekten perili bir ev aramıştı. Tepedeki Ev’i duyunca başlangıçta şüpheye kapılmış, sonra umutlanmış, ardından da bütün azmiyle çabalamıştı. Tepedeki Ev’i bulmuştu bir kere, kolay kolay peşini bırakmaya niyeti yoktu.
Dr. Montague yapacaklarını on dokuzuncu yüzyılda yaşamış gözü kara hayalet avcılarının yöntemlerinden ilham alarak tasarlamıştı. Tepedeki Ev’de kalacak ve orada olup bitenleri izleyecekti. Başlangıçta, Ballechin Konağı’na yerleşip yaz boyunca süren bir parti düzenlemiş olan ve orada hem şüpheciler hem de inananlara eğlence niyetine kriket oynattırıp hayalet seyrettiren o ismini bilmediği leydiyi örnek almak istemişti; ama bugünlerde şüphecilere, inananlara ve iyi kriket oyuncularına rastlamak eskisinden daha güçtü. Dr. Montague’nün asistan tutması gerekmişti bu yüzden. Belki de Victoria Dönemi yaşam tarzına özgü aylaklık, psişik araştırmalara daha uygun düşüyordu veya fenomenleri titizlikle belgelemek zamanın gerçekliğiyle uyuşmuyordu. Her halükârda, Dr. Montague asistanlarını bulmakta zorlanmıştı.
Kendini dikkatli ve titiz biri olarak gördüğünden asistanlarımı aramakla epey zaman harcamıştı. Psişik derneklerin kayntlarını, sansasyonel gazetelerin eski nüshalarını, parapsikologların raporlarını incelemiş ve ne denli kıyısından köşesinden ya da şaibeli olduğuna bakmaksızın anormal olaylara şöyle ya da böyle adları karışmış kişilerin bir listesini çıkarmıştı. Listesinden önce ölüleri elemişti. Şöhret budalası, akılsız veya egosu açıkça fazla şişik gibi görünen kişilerin isimlerini de silince geriye aşağı yukarı bir düzine isim kalmıştı. Sonra bu kişilerin her biri Dr. Montague’den kendilerini yazın bir kısmını veya tamamını eski ama gayet donanımlı, sıhhi tesisatlı, elektrikli, merkezi ısıtmali ve temiz yataklı, konforlu bir köşkte geçirmeye davet eden bir mektup almıştı.
Mektuplarda orada kalma amaçlarının seksen senelik tarihi boyunca ev hakkında çıkmış nahoş söylentileri araştırmak olduğu belirtiliyordu. Dr. Montague, mektuplarında evin perili olduğunu açıkça söylememişti, çünkü o bir bilim insanıydı ve Tepedeki Ev’de psişik bir tezahürü bizzat deneyimleyene değin şansını fazla zorlamayacaktı. Bu yüzden yazdıklarında, özel olarak seçilmiş okuyucuların hayal güçlerini harekete geçireceğini tahmin ettiği üstü kapalı bir ciddiyet havası seziliyordu. Dr. Montague’nün bir düzine mektubuna dört yanıt geldi. Diğer sekiz aday muhtemelen yeni adreslerini bırakmadan taşınmış, doğaüstü olaylara ilgilerini yitirmiş ya da hatta belki hiç var olmamışlardı. Dr. Montague yanıt verenlere tekrar yazdı, evin ikamete resmen hazır olacağı tarihi verdi ve yolun ayrıntılı tarifini ekledi, çünkü evin yolu sağa sola sorularak bulunamıyordu, özellikle de civar köyün ahalisi adresi tarif etme konusunda isteksiz davranıyordu. Tepedeki Ev’e gitmeden önceki gün Dr. Montague seçkin grubuna ev sahibi ailenin bir ferdini de katma konusunda ikna oldu. Adaylarından biri vazgeçtiğini telgrafla, sudan bir bahane göstererek bildirmişti. Bir başkasıysa, belki de kişisel bir sorun yüzünden ne geldi ne de yazdı. Diğer ikisi geldiler.
2
Eleanor Vance, Tepedeki Ev’e geldiğinde otuz iki yaşındaydı. Annesi öldüğünden beri dünyada gerçekten nefret ettiği tek kişi ablasıydı. Eniştesinden ve beş yaşındaki yeğeninden de hoşlanmıyordu ve hiç arkadaşı yoktu. Bunun en büyük sebebi yatalak annesine on bir sene bakmış olmasıydı, bu sayede az çok hemşirelik öğrenmiş ve yoğun gün ışığına gözlerini kırpıştırmaksızın bakamaz olmuştu. Bir yetişkin olarak hayatında gerçekten mutlu olduğu tek bir an bile hatırlayamıyordu; annesiyle geçirdiği yıllanı küçük suçluluk hisleri ve ufak azarlar ile daimi bir bezginlik ve bitmek bilmez bir umutsuzluk çerçevesinde sadakatle biriktirmişti. İçine kapanık ve utangaç olmayı hiç istemese de, kimseleri sevmeden tek başına o kadar uzun süre geçirmişti ki başka bir insanla havadan sudan konuşurken bile mahcup oluyor, söyleyecek söz bulmakta tuhaf bir şekilde zorlanıyordu. İsminin Dr. Montague’nün listesinde yer almasının sebebi bir gün, Eleanor on iki, ablası on sekiz yaşındayken ve babaları öleli henüz bir ay olmamışken, durup dururken amaçsız ve mantıksız bir şekilde evlerine taş yağmış olmasıydı. Taşlar duvarlardan aşağı gürültüyle yuvarlanmış, camları indirmiş ve damı deli gibi dövmüştü. Aralıklı olarak üç gün boyunca taş yağmıştı ve bu süre içinde Eleanor’la ablası taşlardan çok her gün kapının önünde toplanan komşularla turistlerden, bir de annelerinin bütün bunların sebebinin oraya taşınmasından beri kendisine sinir olan fesat, iftiraci sokak sakinleri olduğunu duygusuzca ve isterik bir şekilde ısrarla söylemesinden rahatsız olmuşlardı. Üç gün sonra Eleanor’la ablası bir arkadaşlarının evine yerleşince taş yağmuru kesilmiş ve Eleanor’un, ablasının ve annesinin tekrar o evde oturmaya başlamalarına ve mahalleyle aralarındaki düşmanlığın sürmesine rağmen bir daha da görülmemişti. Bu hikâye, Dr. Montague’nün danıştığı insanlar hariç herkes tarafından unutulmuştu; o sıralarda olaydan birbirlerini sorumlu tutan Eleanor’la ablasının bile unuttukları kesindi.
Eleanor hayatının tüm o kötü günleri boyunca, kendini bildi bileli Tepedeki Ev gibi bir şey beklemişti. Annesine, o huysuz yaşli bayana bakarken, onu koltuğundan kaldırıp yatağına taşırken ve sürekli çorba ve yulaf lapası doldurduğu küçük tepsiler hazırlarken, kirli çamaşırlara alışmışken hep ama hep günün birinde bir şeyler olacağı inancına tutunmuştu. İlk postayla yanıt vererek daveti kabul etmişti, oysa eniştesi birkaç kişiyi aramasında diretmişti, çünkü Doktor’un amacının Eleanor’u, ablasının bekâr bir genç kadının bilmesinin yakışık almayacağını düşündüğü meselelerle yakından alakalı olan vahşi ayinlere sokmak olmadığına emin olmak istiyordu. Belki de, diye fısıldamıştı Eleanor’un ablası kocasına yatak odasının mahremiyetinde; belki de Dr. Montague -gerçek adı buysa tabii belki de bu Dr. Montague bu kadınları bazı -şey- deneyler için kullanıyordur. Bilirsin… Hani deney yapıyorlar ya. Eleanor’un ablası bu doktorların yaptığını işittiği deneylerden uzun uzadıya bahsetmişti. Eleanor’un aklında böyle fikirler yoktu veya vardıysa bile korkmuyordu. Kısacası Eleanor, nereye olsa giderdi.
Theodora -soyadını kullanmazdı, eskizlerini “Theo’ diye imzalardı ve dairesinin kapısıyla dükkânının camekânında, rehberde, solgun mektup kâğıtlarında ve şömine rafında duran o güzel fotoğrafının alt kısmında sadece Theodora ismi yazılıydı hepEleanor’a hiç mi hiç benzemiyordu. Theodora’ya göre sorumluluk ve vicdan gibi nitelikler izci kızlara mahsustu, onun dünyası hazlar ve yumuşak renklerden ibaretti. Dr. Montague’nün listesine girmesinin sebebi, gülerek ve çiçeksi bir parfüm kokusu saçarak girdiği bir laboratuvar deneyinde göremediği ve duyamadığı bir asistanın kaldırdığı yirmi karttan sırayla on sekizini, on beşini ve on dokuzunu her nasılsa doğru bilmesi ve sahip olduğu bu inanılmaz yeteneği eğlenceli ve heyecan verici bulmasıydı. Theodora’nın başarısı laboratuvar kayıtlarında adeta göz kamaştırıyordu, dolayısıyla Dr. Montague’nün dikkatini çekmesi kaçınılmazdı. Theodora, Dr. Montague’nün ilk mektubunu ilginç bulmuş ve sırf meraktan yanıtlamıştı -belki de göremediği kartlardaki sembollerin isimlerini ona söyleyen güç uyanmış, Tepedeki Ev’e gitmesinde diretmiştifakat yine de daveti reddetme konusunda kesin kararlıydı. Ancak belki de içindeki o kıpır kıpır ve israrlı hisse kapılarak Dr. Montague’nün onay mektubu geldiğinde tekliften hoşlanmış ve ev arkadaşıyla nedense, körlemesine ve yok yere, vahşi bir kavgaya tutuşmuştu. Birbirlerine ancak zamanla silinebilecek sözler sarf etmişlerdi. Theodora arkadaşının kendisi için yonttuğu hoş, minik heykeli kas-
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıTepedeki Ev
- Sayfa Sayısı232
- YazarShirley Jackson
- ISBN9786055903275
- Boyutlar, Kapak13.5 x 19.5 cm, Karton Kapak
- YayıneviSiren Yayınları / 2020
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Ateş Merdivenleri ~ Anais Nin
Ateş Merdivenleri
Anais Nin
Anaïs Nin’in kendi sözleriyle “kadındaki yıkımla ilgili” olan Ateş Merdivenleri daimi, yerleşik meskeni olmayan ruhların içsel kentlerden dışarı taştığı yakıcı bir roman.
- Gece Mavisi Elbise ~ Karen Foxlee
Gece Mavisi Elbise
Karen Foxlee
Gecenin içinde düşünürken, denizin keskin soluk alıp verişlerini çok net duyabiliyor. Yatağına uzanıp yine sıkı sıkı gözlerini yumuyor. Işığı olsa küçük yeşil defterine bir...
- Meleğin Çürüyüşü ~ Yukio Mişima
Meleğin Çürüyüşü
Yukio Mişima
“Meleğin Çürüyüşü” ile birlikte “Yukio Mişima”nın dünyaca ünlü “Bereket Denizi” dörtlemesi tamamlanıyor. Japonya’nın yirminci yüzyıl deneyiminin bir özeti olarak nitelenen dörtlemenin, eleştirmenler, bir epik,...