“Judith Ivory’ye karşı koyamayacaksınız.” Susan Elizabeth Phillips
“Ivory olağanüstü bir yazar.” Minneapolis Star – Tribune
“Ivory her zamanki gibi okurlarını büyülüyor.” Publishers Weekly
Yarattığı heykele aşık olan bir kadın. Sevdiği için her şeyi göze alan bir erkek.
Edwina, ıslah edilmesi mümkün olmayan Mick Tremore’u yalnızca altı haftada (Xavier’in vereceği yıllık baloya kadar) bir asilzadeye çevirebileceğine dair bahse girmiştir. Her ne kadar dilbilimci yanı bu işin altından kalkacağını söylese de adamın delici bakışlarının etkisinden kurtulup kurtulamayacağından pek emin değildir.
Londra’nın dış mahallelerinden birinde yaşayan Mick dış görünümün son derece aldatıcı olduğunu gayet iyi bilir. Mükemmel bir İngiliz leydisi olan Edwina ise buna önem veriyor gibi görünmektedir ama içinde serbest kalmayı bekleyen tutkular gizlidir. O Mick’i cemiyete girmesi için hazırlarken, Mick de Edwina’yı kalbindeki yeri alması için hazırlamaktadır… Ve de yatağındaki.
I. Kısım
MICK
Aşkım kırmızı, kıpkırmızı bir güle benzer. .
Robert Burns un Kırmızı,
Kıpkırmızı Bir Gül şiirinin birinci mısrası
JOHNSON’S MÜZİK MÜZESİ, 1796
Bölüm 1
Hayatı boyunca Mick’in birlikle olduğu en soylu kadın, Lordlar Kamarası üyelerinden birinin karısıydı. Ve kadın bir süre sonra ona duyduğu hisleri Fransızların kullandığı bir deyimle açığa vurmuştu. Ona “aslan yürekli erkeğim,” diyordu ve bu da Mick’in hatırladıkça hoşuna giden bir ifadeydi.
“‘Gönül bu, aka da konar boka da,’” diyordu. “Fransızlar bunu böyle kullanırlar.”
Bu mukayese hiç hoşuna gitmemişti. Yine de işittiği ilk andan itibaren bu tabirin açık görüşlülük veya bilgelik içerdiğinden de zerre kadar şüphe etmemişti doğrusu. Kendisinden hoşlanan zarif kadınlar bahane yaratabilmek için bu ve benzeri tabirleri kullanmayı severlerdi. En iyi ihtimalle onu ‘acayip’ diye tanımlarlardı. Temizlikle kuşatılmış, eğlenceli bir hayat süren kadınların oyuncağı bir parça bük nitelemesiyse, en kötüsüydü.
Şimdi her zamankinden de pis bir halde Kensington’daki bir kumaş dükkanında yüzükoyun yere uzanmıştı. Etrafındaki üç süslü kadından biri sandalyenin, diğeri tezgahın, sonuncusuysa kumaşların sergilenmekte olduğu masanın üzerindeydi. Mick kulağını yere dayayıp dinlerken üçü de nefesleri kesilmiş bir halde onu izliyorlardı.
Adam iri yarıydı. Yere uzanınca vücut hatları daha da belirginleşmişti Geniş omuzlan, kaslı göğsü, uzun, kalın kol ve bacaklar, varil Çarpıcı göründüğünden kokusu yoktu ve de etkileyici. Daha beş dakika önce arkada tem çırağına kur yaparken de cazibesinden yararlanmalı zaten. İlk denemede kızı güldürmeyi başarmıştı. Sonra tam bir adım yaklaşacakken içendeki terziyle müşterileri çığlık çığlığa bağırmaya başladılar. “Fare’ Fare!” Çevredeki tek erkek olarak da 15 başa düşmüştü
Gerçekten de korkanlar için fare başlı basına bir beladır Tırinanamayacakları yer yoktur. Eteğinin altına girip. Kombine sununun, iç çamaşırlarının üzerinde bir farenin dolaştığını düşünmek bile bir kadın için müthiş bir kabusa eşdeğerdi çünkü fare eteğin altına giyilen her türlü şeyin içinde adeta bir labirente düşmüş gibi uzun süre dolaşabilirdi
Hem terzi hem de çırağı farenin elbiselerinin altındaki sırada maması için odanın ortasında buldukları en yüksek yere çıkarlarken bir yandan da eteklerinin uçlarını iyice gerip, bileklerine sarmışlardı. Mick onlara bunun bir işe yaramayacağını söyleyebilirdi. Neticede fareler masalara, sandalyelere kolayca çıkabilirlerdi. Ama söylemedi. Onları daha da korkutmak istemiyordu
Avuçları yere yapışmış vaziyette, dirseklerinden destek alarak sesini çıkarmadan dinliyor; fareyi bulabilmek için çevresine bakmıyordu. Nihayet onu gördüğünde bir hayal kırıklığı yaşadı. Kadınlardan çok daha fazla korkmuş haldeki küçük şey dikiş makinesiyle pres ütünün arasına sıkışmış tir tir titriyordu. Uzanıp eliyle yakalayabilecek kadar minikti. Ne bir ses ne de bir hareket olduğuna göre ondan başka fare de yoktu.
“Yakınlarda yuvası vardır belki,” diye fısıldadı terzi, endişe dolu bir ifadeyle. “Başka fare var mı?”
O an Mick hayır deyip ayağa kalkabilirdi ama yapmadı, Adeta kendinden geçmiş gibiydi.
Başını çevirip diğer kulağını yen; dayayarak dinlemeye devam etti. Ve o anda yan taraftaki aynadan yansıyan ikinci müşterinin bacaklarını gördü. Burada üç değil dört kadın vardı. Bu; patırtı koptuğunda giyinenlerden biri olmalı, diye akıl yürüttü. Belli ki soyunma odasında sıkışıp kalmıştı. Aynadan kadının bir şeyin üzerine tünediğini görebiliyordu; sandık gibi bir şeyin. Her neyin üzerine çıkmış olursa olsun bulunduğu yerden, açık perdenin arasından ve aynadaki yansımadan kadının muhteşem bacakları net bir biçimde görülebiliyordu. Harikulade bir çift bacak.
Orada öylece hayranlıkla bakakalmıştı. Kadın parmak uçlarında yükselip bir dizinin tam üzerinde bir delik bulunan pembe çoraplarının sardığı uzun bacaklarını gösterircesine gergin bir havayla dans ediyordu adeta. Uzun. Tanrım uzun kelimesi bu bacakları tanımlamak için yetersiz kalıyordu. Sanki metrelerce uzayıp gidiyor gibiydi bu bacaklar. Gerçekten oldukça uzun boylu olmalıydı. Ve şiir gibi görünen bacaklara bakılırsa tüm vücudu da müthiş derecede biçimliydi. Dengeli, biçimli ve muhteşem. Güzel kavramına yepyeni bir tanım getirir gibiydiler.
Normalde Mick nazik bir adamdı. Kadınların boş bulunduğu böyle anlarda basşını diğer yana çevirip, bakmamaya çalışırdı. Ya da en azından böylesi durumlarda bakmayacağını düşünürdü Ama bunlar dayanılmazdı. “Şşş,” diye yanıt verdi terzinin korkusunu katlayarak.
Çevresindeki kadınlar sakinleşebilmek için soluklarını tutmuşlar, onun herhangi bir başka farenin sesini duyabilmesine olanak vermek için çıtlarını çıkarmadan beklemeye koyulmuşlardı. İçlerinden biri mırıldandı. “Bu müthiş bir kahramanlık. Bay…”İsmini soruyordu.
“Tremore. Şşşş.”
Ah, evet kahramanlık. Kahraman yerde göbeğinin üzerine uzanmış hemen Ötesinde otuz yıllık yaşamı boyunca gördüğü en muhteşem bacakları seyrediyordu. Doğrulsa ancak bileklerin biraz üzerini görebilecekti. Çünkü perde yerden ancak birkaç santim yukarıdaydı. Tabii bu bile bir hayli etkileyici olabilirdi. Çünkü biçimli bilekleri ve ayakkabısının yumuşak derisiyle bütünleşmiş aşık kemikleri bile göz alıyordu.
Ama başını bu pozisyonda tuttuğunda bileklerinden itibaren dizlerini ve kalçalarına dek uzanan bacaklarını görebiliyordu. Bunlar ancak düşlerinde görebileceği türden bacaklardı
Mick’in düşlerinde böyle bacaklar görmüşlüğü vardı. Uzun bacaklı kadınları severdi. Rüyalarında dudaklarım bu bacaklara dayar, dilini bacağın kıvrımlarında gezdirerek kasıklara kadar tırmandığını görürdü. Güçlü bacaklar. Rüyalarında bu bacaklar onu büyük bir hevesle sararlardı. Sonra da onu şehvetten kendim kaybedinceye dek sıkarlardı.
“Bay Tremore, Bay Tremore!” diye seslendi arkasındaki kadınlardan biri, “Buraya bakın! Burada!”
Hayır, değildi. Kadınlar her yerin farelerle dolu olduğunu zannederek zıplıyorlardı. Küçük titreyişler, kadınsı öfkeler, endişeli kıkırdayışlar arasında tünedikleri yerde sıçrayıp duruyorlardı.
Mick işaret parmağını dudağına götürüp bir kez daha, “Şşşş.”
Bakma fırsatı bulduğu bu bacakları bırakıp, fareyle ilgilenmek üzere ayağa kalkmak zorunda oluşu hiç de hoşuna gitmiyordu. Bu bacaklar ve iç çamaşırları kendinden geçmesine neden olmuştu. Yukarıda, tezgahın üzerindeki terzi öyle zorlukla nefes alıyordu ki eğer bir an evvel bir şey yapmazsa kadının nefesi kesilebilirdi.
Mick yavaşça, “Bekleyin,” dedi. “Onu gördüm. Kıpırdamayın” Yine bir fare! Yavaşça kapıya doğru ilerleyip diz çöktü, ardından ani bir hareketle ileri alıldı. Fareye pres ütünün yanından yaklaşmış, böylece hayvanı kaçmak için öne çıkmaya zorlamıştı…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıTeklif
- Sayfa Sayısı400
- YazarJudith Ivory
- ISBN6054188550
- Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviKoridor Yayıncılık / 2010
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Sabotaj Çetesi ~ Edward Abbey
Sabotaj Çetesi
Edward Abbey
Maden şirketlerinin, yol çalışmalarının, köprülerin, reklam tabelalarının, devasa barajların ve her tür endüstriyel saldırganlığın Amerikan doğasında ve doğal yaşamında açtığı yaralar, çevreyi geri döndürülemez...
- The Gray Man – Sierra Altı ~ Mark Greaney
The Gray Man – Sierra Altı
Mark Greaney
Gray Man’in İlk Görevinin Üzerinden Yıllar Geçmiştir Ama New York Tımes’ın En Çok Satan 1 Numaralı Serisinin Bu Son Kitabında Sorunlar Daha Yeni Başlıyor…Court...
- Hizmetçi ~ Nita Prose
Hizmetçi
Nita Prose
40’TAN FAZLA DİLE ÇEVRİLDİ! “Ben hizmetçinizim. Sizin hakkınızda çok şey biliyorum ama gerçekten düşünürsek siz benim hakkımda ne biliyorsunuz?” Kırmızı kadife halıları, altın yılanlı...