Tek Yalnız Ben Değilim Jean-Louis Fournier’nin en melankolik, en hüzünlü ve belki de en vurucu anlatılarından biri.
“Yalnız olmaktan bıktım artık, bıktım her geçen gün daha yalnız, daha yaşlı, daha çirkin olmaktan. Bunların başıma geleceğini bilseydim hiç yaşlanmazdım.
Yazın en sıcak günleri, boğuluyorum sıcaktan, hükümetin yaptığı sert uyarılara rağmen yakınlarım –artık yakınım değil de uzaktan tanıdıklarım oldular– arayıp yeterli miktarda su içip içmediğimi sormuyorlar.
Herkes beni terk etti, on yıl önce karım Sylvie, kısa bir süre önce de küçük kedim Salomé, bir başka deyişle hayatımı sürdürmeme yardımcı olan herkes beni terk etti.
Evim artık benim için fazla büyük ve karşı komşularımın panjurları da sürekli kapalı.”
Fournier, kara mizahı kaleminden eksik etmeden, mağazada unutulup annesini bekleyen bir çocuğun huzursuz masumiyetiyle anlatıyor yalnızlığını.
*
Sayesinde yalnız kalmadığım Laurent Laffont için…
*
“Ben yalnızlığı istemiyorum ama yalnızlığa gereksinim duyuyorum.”
R.Barthes
*
Üzerinde kırmızı bir kazak olan, saçları kısacık kesilmiş, isminin “bilili”‘ olduğunu söyleyen oğlan, mağazanın girişinde annesini yanına çağırıyor…
Yetmiş yıl sonra seksenli yaşlarını sürmeye başlamış hayat dolu Jean-Louis, tüm panjurları kapalı olan komşusunun evinin kapısında öfke içinde tepinip söyleniyor.
Yanında biri olsun istiyor. Acı veren yalnızlığına daha fazla katlanamıyorum.
*
Yalnız olmaktan bıktım artık, bıktım her geçen gün daha yalnız, daha yaşlı, daha çirkin olmaktan.
Bunların başıma geleceğini bilseydim hiç yaşlanmazdım.
Yazın en sıcak günleri, boğuluyorum sıcaktan, hükümetin yaptığı sert uyarılara rağmen yakınlarım-artık yakınım değil de uzaktan tanıdıklarım oldular- arayıp yeterli miktarda su içip içmediğimi sormuyorlar.
Herkes beni terk etti, on yıl önce karım Sylvie, kısa bir süre önce de küçük kedim Salomé, bir başka deyişle hayatımı sürdürmeme yardımcı olan herkes beni terk etti.
Evim artık benim için fazla büyük ve karşı komşularımın panjurları da sürekli kapalı.
“En korkuncu, yalnız başıma ölecek olmam. Beni rahatlatmak, elimi tutmak, gözlerimi kapamak için yanımda olmayacaksın. Bir yandan da, bütün bunlardan kurtulduğuna seviniyorum. Sen en azından, hiçbir zaman dul olmayacaksın.”*
Dul olma halinde de yalnızım.
Dul ve yalnız, bu iki sözcük birbirine ne kadar yakışıyor! İkisinin ortak bir öğesi var: “eu” sesi**, Yunancada “iyi” anlamına geliyor.
Sözcüklerin de kendilerine özgü bir mizahı var.
Yaşlanınca yalnız kalmamanın yolu, kalabalık bir aileye sahip olmaktan geçiyor, o zaman ileride tekerlekli sandalyenizi çocuklarınız itiyor.
Benim şansım yaver gitmedi bu konuda, iki oğlumun tekerlekli sandalyesini ben itmek zorunda kaldım. Kendini dine adamış kızım da bir an önce nalları dikmem için dua ediyor.
*
Yalnızlık üzerine bir kitap yazmaya karar verdim.
Hayatım kötü gittiğinde neden mutsuz olduğumu yazıyorum, böylece ruh halimle dalga geçmeyi başarıyorum.
“Bizi dinleyecek kimse olmadığı için yazı yazıyoruz. Edebiyat olmasaydı, yalnız kaldığında bir insanın neler düşündüğünü hiçbir zaman öğrenemeyecektik.”
*
Yalnızlık üzerine bir kitabı iki kişi birlikte yazamayız.
Başkalarından yardım alamayız. Yalnız olmak zorundayız. Bu koşullar bana uyuyor, önümdeki beyaz kâğıda bakarken yalnızım.
Kitap kısa olacak, öyle olmasını umduğum yalnızlığım gibi.
*
Doğduğumda nefes almıyormuşum, doktor olan babam öldürmeden önce tavşanlara yapıldığı gibi ayaklarımdan tutup baş aşağı sallamış beni. Hayatın tadını alabilmem için sırtıma sert bir şaplak atmış.
Endişeli bir bebek olarak geleceği düşünüp kaygılanıyor ve tehlikenin yakınımda olduğunu hissedip nefesimi tutuyordum. Kırk yıl sonra yazacağım çizgi dizide yükseklik korkusu olan bir kuşun maceralarını anlatacaktım, kahramanım uçmaktan korkuyorum, bu yüzden adını Antivol* koymuştum.
“Jean-Louis, doğduğu o lanetli güne kadar her şeyin iyi gittiğine inanan, varoluşsal endişelerle kuşatılmış bezgin bir kaçıktır.”1
O lanetli günde yuvamdan kovulacaktım, artık tek başıma uçmak zorunda kalacak ve ilk kez yalnızlığı tadacaktım.
*
Uzun bir süre yüzdüm. Kıyıdan uzaklaştım. Artık ayağım yere değmiyor, buraya kadar yüzmek yasak.
Girilmesi yasak yerleri hep sevdim.
Kıyıdakiler kollarını kaldırmış elleriyle beni geri çağırıyorlar. Yüzmeye devam ediyorum. Yalnız olmak istiyorum, denizin sadece bana ait olduğunu düşünmeyi seviyorum.
Manş Denizi’ni yüzerek geçtiğimi hayal ediyorum, İngiltere’ye gitmek, bir paket Craven A* ve ekose desenli bir kravat almak istiyorum.
En sonunda yüzmekten bitkin düştüğümde geri dönüp sudan çıkıyorum, plajda beni bekleyen kimse yok artık, herkes gitmiş. Yalnızım. Kuzey Denizi’nin kıyısında ağlamaya başlıyorum. On yaşındayım.
*
Otuz yıl sonra televizyon için Manş Denizi’nin altından geçen tünelle ilgili bir belgesel hazırlayacaktım.
Açıldığı günden itibaren Fransa ile İngiltere’yi birleştiren bu kocaman göbek kordonuyla ilgili her şeyi öğrenecektim.
Manş Denizi’ni kendimi perişan ederek yüzerek geçmeye çalışmak yerine, bu yolculuğu denizin suları başımın üzerinden geçerken rahat bir kadife koltukta oturarak, içecek olarak da elime a cup of tea* alarak yapacaktım.
*
Yetmiş yıl sonra Gris-Nez Burnu’ndayım, deniz önümde uzanıyor.
İngiltere hâlâ orada duruyor, elinizi uzatsanız değebileceğiniz kadar yakın. Artık kolum daha uzun olduğuna göre İngiltere’ye dokunabilirim. Denizin önünde yalnızım, beni beklediği izlenimine kapılıyorum, sularının yalnızca benim için buraya kadar geldiğini düşünüyorum.
Deniz, Monet’nin fırçasından çıkmış gibi duran muhteşem ışık yansımaları ve Debussy’nin notalarını andıran çırpıntı sesleriyle sürekli beni büyülemeye çalışıyor sanki…
Yetmiş yıl sonra aynaya bakıyorum.
Başıma gelen felaketin boyutlarını ölçebiliyorum, gittikçe daha da kötü görünüyorum. İnsan yaşlanınca, bronzlaşmış da olsa, yine çirkin kalıyor. Aynada kendime gülümsemek gelmiyor içimden.
Yalnız bir adam gülümsemeyi unutmuştur, neşe içinde melek- lere gülme alışkanlığını yitirmiştir, hem artık çevresinde melek de kalmamıştır.
Bana iltifat eden kimse yok artık. “Saçların güzel olmuş” diyen kimse yok.
“Yeni gözlüklerin çok yakışmış” diyen kimse yok.
Kimse artık beni mutlu etmeye çalışmıyor, Kuzeyli annem di- şında…
Aynamın önünde yalnızım. Kimse bana bakmıyor.
Aynadaki yansımam da yalnız.
Aynamın önünde kendimi beğenerek inceliyorum, ama yine de hayatımda bana hayranlık besleyen başka kimse yok artık.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Anı - Anlatı
- Kitap AdıTek Yalnız Ben Değilim
- Sayfa Sayısı152
- YazarJean-Louis Fournier
- ISBN9789750848834
- Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2021
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek / 70’li Yıllarda Hayatımız ~ Ayfer Tunç
Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek / 70’li Yıllarda Hayatımız
Ayfer Tunç
70’li Yıllarda Hayatımız… O yılları hatırladıkça bizim kuşak için anlamlı olan bir on yıldan, başka türlü anlamlar yüklenmiş başka bir on yıla geçtiğimizi, bu...
- Haluk’a Mektuplar ~ Bilge Karasu
Haluk’a Mektuplar
Bilge Karasu
Halûk’a Mektuplar, Bilge Karasu’nun dostu, şair ve eleştirmen Halûk Aker’e otuz yıl boyunca yazdığı mektuplarla, 1980’den itibaren Halûk Aker’in ona yazdığı mektupları bir araya...
- Beni Gözünüzde Büyütmeyin! ~ Gülse Birsel
Beni Gözünüzde Büyütmeyin!
Gülse Birsel
Mutsuz olmak için milyonlarca sebep bulabilirsiniz: Ekonomi, ülkenin hali, küresel ısınma, gelecek kaygısı, iyi dönerin artık çok zor bulunması… Ama gülmek için çok sağlam...