Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Tek Ayağı Mezarda / Bir Gece Avcısı Romanı 2. Kitap
Tek Ayağı Mezarda / Bir Gece Avcısı Romanı 2. Kitap

Tek Ayağı Mezarda / Bir Gece Avcısı Romanı 2. Kitap

Jeaniene Frost, Mehmet Karaosmanoğlu

MEZARDAN KAÇABİLİRSİN FAKAT SAKLANAMAZSIN! ATEŞLE Mİ OYNUYORSUN, KEDİCİK? Yarı vampir Kedicik, FBI’ın gizli bir biriminde özel dedektif. Tehlikeli ‘ölümsüzler’in kökünü kurutmak için devletin emrinde…

MEZARDAN KAÇABİLİRSİN
FAKAT SAKLANAMAZSIN!
ATEŞLE Mİ OYNUYORSUN, KEDİCİK?

Yarı vampir Kedicik, FBI’ın gizli bir biriminde özel dedektif. Tehlikeli ‘ölümsüzler’in kökünü kurutmak için devletin emrinde çalışıyor. Halen, seksi ve tehlikeli eski sevgilisi Bones’tan öğrendikleriyle hayatına devam ediyor ancak ya biri genç kadını öldürmeyi kafasına koyduysa? Dahası Kediciğe yani Cat’e yardım edebilecek tek güç, maziye gömmeye çalıştığı ancak kalbinden bir türlü atamadığı eski aşkı Bones!

Her nekadar Bones’la bu yakın temas kafasını karıştırıyorsa da, direnmeye çalışıyor Kedicik. Birlikte vampir avlamanın heyecanı önüne geçilemez bir tutkuya dönüşüyor. Ortam geriliyor. Arzular ve tutkular bir yana Kediciğin başına konmuş bir de ödül var. Ölü ya da diri! Paçayı sıyırabilmesinin tek yolu Bones’la işbirliği yapmak. Aralanndaki ‘o şeyi’ profesyonel bir çerçevede tutmak elbetteki kolay değil. Kaldı ki Bones bu kez Kediciği kaçırmak istemiyor.

“Frost soluk kesen, seksi romanlar yazmaya devam ediyor.”
-USA Today

….

Teşekkürler

Geçen yıl kitaplara neden bir teşekkür sayfası eklendiğini anladım. Başlangıçta yazılan taslak tek başına yazılabilir ama aynı şey bundan sonra yazılacaklar için geçerli değil.

Öncelikle, gerçekleşmesi için dua etmeye bile cesaret edemediğim şeyleri gerçekleştiren Tanrı’ya teşekkür etmek istiyorum.

Daha sonra, eşim Matthew’e teşekkür diyorum. Matthew rüyalarımın peşinden koşabileceğime inanmamı sağlayan sevgisini ve desteğini benden esirgemedi ve beni olduğum gibi kabul etti, ki asıl farkı yaratan da bu oldu.

Gece Avcısı serisinin hayranlarına teşekkür ediyorum. Karakterlerime duyduğunuz sevginin benim için anlamını anlatmam mümkün değil.

Bu kitap için benimle birlikte kollarını sıvayan editörüm Erika Tsang’e de büyük teşekkür borçluyum. Hikayedeki gerekli ve gereksiz öğeleri belirlemesinin yanı sıra gulyabanilerin yemek listesi üzerinde de benimle bir saat tartıştı. Umarım iştahın artık yerine gelmiştir. Harikasın Erika.

Temsilcim Rachel Vater’a teşekkürler. Bu yolculuk boyunca bana bu kadar çok destek olan başka birini bilmiyorum.

Muhteşem kitap kapaklarımı çizen Tom Egner’e sonsuz teşekkürler. Yayın dünyasıyla hoş bir ilişki kurmamı sağlayan Avon Books’taki muhteşem insanlara da teşekkür ediyorum.

Basılmadan önce kitabı okuyan ve konuya bağlı kalmamı sağlayan Melissa Marr, Jordan Summers, Mark Del Franco ve Rhona Westbrook’a en içten teşekkürlerimi iletiyorum.

Doğal olarak aileme, özellikle de anneme, babama ve kızkardeşlerime teşekkür borçluyum. Koşulsuz desteğiniz benim için çok şey ifade ediyor.

Listenin sonunda, en sona konmasına rağmen kesinlikle diğerlerinden daha az teşekkür borçlu olmadığım Melissa Marr var. Bu garip, inişli çıkışlı yolda, arkadaşlığının benim için ne kadar önemli olduğunu bilemezsin. Bunu ifade etmeye çalışırdım ama senin kelimelerle aranın, benden daha iyi olduğunu ikimiz de biliyoruz.

BİR

Bay LIAM FLANNERY’NİN, MANHASSET’TEKİ dört katlı evinin önünde bekliyordum. Beni gören herhangi biri, bunun dostça bir ziyaret olmadığını anlayabilirdi. Giydiğim uzun ceketin önünden, tabancamla omuz askım ve FBI rozetim rahatlıkla gözüküyordu. Bol pantolonumla bluzumun altındaysa kollarıma ve bacaklarıma bantlanmış, toplamda yaklaşık on kiloluk gümüş silah saklıydı.

Kapıyı çaldıktan bir süre sonra, takım elbiseli yaşlıca bir adam kapıyı açtı. “Özel Ajan Catrina Arthur,” dedim. “Bay Flannery’yi görmeye geldim.”

Catrina gerçek adım değildi ama rozetimde böyle yazıyordu. Uşak yapmacık bir gülümseme takınıp “Bay Flannery evde mi diye bir bakayım. Burada bekleyin.”

Liam Flannery’nin evde olduğunu zaten biliyordum. Ayrıca Bay Flannery’nin ve uşağının insan olmadığını da biliyordum.

Eh, aslında ben de insan değilim. Ama üçümüz arasında kalbi atan sadece bendim.

Birkaç dakika sonra kapı yeniden açıldı. “Bay Flannery sizinle görüşmeyi kabul etti.”

İlk hatası buydu. Eğer işler planladığım gibi giderse, bu aynı zamanda son hatası olacaktı.

Liam Flannery’nin evine girdiğimde aklımdan geçen ilk düşünce Vay be, oldu. Tüm duvarlar elle işlenmiş ahşaptandı, yerler çok pahalı gözüken bir çeşit mermerdendi ve her yerde zevkle yerleştirilmiş antika eşyalar vardı. Belli ki ölü olmak, iyi yaşamamak anlamına gelmiyor.

Odadaki güçten dolayı ensemdcki tüyler diken diken oldu. Flannery, benim bu gücü hissedebildiğimden ve uşağının bir gulyabani olduğunu anladığımdan şüphelenmeyecekti. Ne de olsa herhangi biri gibi görünüyordum. Ama birkaç sırrım ve gizli bir sürü bıçağım vardı.

“Ajan Arthur,” dedi Flannery. “Bu ziyaret iki çalışanım hakkında olmalı. Ama ben zaten polise ifade verdim.”

İngiliz aksanıyla konuşuyordu, bu da İrlandalı ismine tersti. Telaffuzunu duyduğumda, üzerime ani bir titreme geldi. İngiliz aksanının bende anısı var da…

Arkamı döndüm. Vay, Flannery gerçek hayatta, FBI dosyasındaki resminden bile daha iyi gözüküyordu. Bronz rengi gömleğinden görünen, pürüssüz solgun teni, kristal gibi ışıl ışıl parlıyordu. Vampirlerle ilgili bir tek şey kesindi: Hepsinin teni muhteşemdi. Liam’ın gözleri turkuvaz rengiydi ve kestane rengi saçları yakasının üzerine dökülüyordu.

Evet, gerçekten güzeldi. Akşam yemeğini korkutup kaçırmak gibi bir derdi yoktu. En etkileyici tarafıysa enerjisiydi. İnsanı ürperten, güç dolu dalgalar yayıyordu etrafa. Efendilerden biri olduğu şüphe götürmezdi.

“Evet, Thomas Stillwell ve Jerome Hawthorn için geldim. FBI, işbirliğinize minnettar olacaktır.”

Kibar laflarla onu oyalarken bir yandan da evde kaç kişi olduğunu hesaplamaya çalışıyordum. Kulaklarımı zorladım ama tek duyabildiğim Flannery, gulyabani uşak ve bendim.

“Elbette. Kanuna yardımcı olmak için her şeyi yaparım,” dedi. Eğleniyormuş gibi görünüyordu.

“Burada mı konuşalım?” diye sordum. “Yoksa daha özel bir yeri mi tercih edersiniz?”

Ağır ağır yürüyerek bana yaklaştı. “Ajan Arthur, eğer özel bir şey konuşmak istiyorsanız bana Liam deyin. Ve umarım, şu sıkıcı Jerome ve Thomas’tan başka bir şey konuşmak istiyorsunuzdur.”

Liam’la baş başa kaldığımızda, niyetim konuşmak değildi. Buraya onu tutuklamak için de gelmemiştim. Çalışanlarının ölümünden sorumlu olduğundan şüphelendiğimiz andan itibaren, I.iam ‘işi bitirilecekler’ listeme girmişti. Sıradan insanlar vampirlere ve gulyabanilere inanmadığı için, katil vampirleri cezalandırmanın yasal bir yolu yoktu. Onlarla Ulusal Güvenlik’in gizli bir kolu ilgileniyordu ve patronum Don bu tür işlere beni yollardı. Yaşayan ölüler dünyasında benim hakkımda söylentiler dolaşıyordu, bu doğru. Görevde olduğum son birkaç yılda, bu söylentiler giderek artmıştı. Ama benim gerçekten kim olduğumu bilen sadcce bir vampir vardı. Ve onu da dört yıldan uzun süredir görmemiştim.

“Liam, iki cinayetle ilgili olarak seni sorguya çeken bir federal ajana asılmıyorsun, değil mi?”

“Catrina, masum bir adam, kanunun çarklarının dönmeye bağladığını duyduğunda endişelenmez. Ve bana senin gibi güzel bir kadın yolladıkları için de federallere minnettarım. Yüzün biraz tanıdık geliyor ama önceden tanışmış olsaydık, eminim seni hatırlardım.”

“Tanışmadık,” dedim hemen. “Bana güven, tanışmış olsak seni unutmazdım.”

Bunu bir iltifat olarak söylememiştim ama imalı bir şekilde kıkırdadı.

“Evet, bahse girerim hatırlardın.”

Seni kendini beğenmiş piç. Bakalım sırıtmaya daha ne kadar devam edebileceksin?

“İşimize dönelim Liam. Burada mı konuşacağız, yoksa özel bir yerde mi?”

Boğazından pes etmiş gibi bir ses çıkardı. “Eğer bunda ısrarlıysan, kütüphanede daha rahat ederiz herhalde. Benimle gel.”

Kocaman, boş odalardan geçerek onu kütüphaneye kadar izledim. Kütüphane, yüzlerce yeni ve eski kitapla çok ihtişamlı görünüyordu. Vitrin camlarının arkasında muhafaza edilen parşömenler bile vardı. Ama benim dikkatimi asıl çeken, duvardaki büyük heykel oldu.

“Bu sanki… İlkel bir şey gibi.”

İlk bakışta tahta ya da fildişi gibi görünüyordu ama daha yakından bakıldığında kemiğe benziyorlardı. İnsan kemiklerine.

“Aborjin kemikleri, üç yüz yıllık. Avustralya’daki dostlarımın hediyesi.”

Liam yanıma geldi, turkuvaz rengi gözleri şimdi zümrüt gibi parlamaya başlamıştı. Gözlerindeki yeşil pırıltının ne olduğunu biliyordum. Vampirlerde, şehvet ile açlığın belirtisi aynıydı. İkisi de gözlerin zümrüt yeşili parlamasına ve vampir dişlerinin ortaya çıkmasına sebep oluyordu. Liam ya acıkmıştı ya da azmıştı. İki arzusunu da karşılayacak değildim.

Cep telefonum çaldı, açtım. “Alo?”

“Ajan Arthur, hala Bay Flannery’yi sorguya mı çekiyorsun?” diye sordu yardımcım Tate.

“Evet. İşim yarım saate kadar biter herhalde.”

Bunun anlamı şuydu: Eğer yarım saat sonra telefonuma cevap vermezsem, Tate ve ekibim içeri dalacaktı.

Tate başka bir yorum yapmadan telefonu kapattı. İşleri tek başıma halletmemden nefret ediyordu. Ah, vah vah! Flannery’nin evi bir mezar kadar sessizdi. Tam sahibine göre! Ve ben, bir usta vampirle dövüşmeyeli uzun zaman olmuştu.

“Thomas Stillwell ve Jerome Hawthorn’un cesetleri bulduğunda, vücutlarında hemen hemen hiç kan olmadığını polis size söylemiştir. Ve üzerlerinde bu durumu açıklayacak bir yara da yokmuş,” diye hemen konuya girdim.

Liam omuz silkti. “FBI’ın bir teorisi var mı?”

Bir teoriden fazlası vardı elimizde. Liam’ın, Thomas ve Jerome’un boyunlarındaki küçük delikleri kendi kanından bir damlayla iyileştirip kapatmış olabileceğini biliyordum. Böylece, elimizde kanı emilmiş iki ceset olmasına rağmen, insanların bir vampirden şüphe etmesine sebep olacak hiçbir iz yoktu. Tabii eğer vampir hilelerini biliyorsanız, o zaman başka.

Düz bir sesle soruyu ona çevirdim. “Senin bir teorin var, değil mi?”

“Benim hangi konuda bir teorim olduğunu bilmek ister misin Catrina? Tadının da görüntün kadar güzel olduğu konusunda. Aslında içeri adım attığından beri başka bir şey düşünemiyorum.”

Liam aramızdaki mesafeyi kapatıp çenemi kaldırdığında ona karşı koymadım. Ne de olsa bu onun dikkatini, benim yapabileceğim herhangi bir şeyden daha çok dağıtacaktı.

Dudaklarımın üzerindeki dudakları soğuktu ve enerjiyle titriyordu sanki. Ağzımda hoş bir karıncalanma olmuştu. Çok iyi öpüşüyordu. Öpüşünü ne zaman derinleştireceğini ve ne zaman gerçekten derinleştireceğini biliyordu. Bir an için tadını çıkardım. Tanrım, neticede dört yıldır bekardım! Ve sonra işe koyuldum.

Kollarımı onun sırtına doladım, böylece bluzumun kolundan bir hançer çıkardığımı görmedi. Ama aynı anda o da ellerini belime kaydırmış ve pantolonumun altındaki sert çıkıntıları hissetmişti.

“Bu da ne?” diye söylenerek geri çekildi.

Gülümsedim. “Sürpriz!” Ve darbeyi indirdim.

Öldürücü bir vuruş olacaktı ama Liam tahmin ettiğimden daha hızlı çıktı. Ben tam bıçağı saplarken bir çelmeyle dengemi yitirmemi sağladı. Bu yüzden de gümüş bıçağım, kalbini birkaç santimle ıskaladı. Dengemi korumaya çalışmak yerine, bilerek yere düştüm ve savurduğu tekmeden yuvarlanarak uzaklaştım. Liam tekrar vurmak için hızla bana yöneldi ama göğsüne saplanan üç bıçak yüzünden geri adım atmak zorunda kaldı. Kahretsin, kalbini yine ıskalamıştım.

“Tanrım!” diye bağırdı. Artık insan rolü yapmayı bırakmıştı. Gözleri tamamen zümrüt yeşiline dönerken vampir dişleri ortaya çıktı. “Sen şu efsanevi Kızıl Melek olmalısın. Vampir canavarının benim evimde ne işi var peki?”

Sesi sadece meraklıydı, korkmuş gibi değildi. Ama şimdi daha dikkatliydi ve etrafımda daireler çiziyordu. Ayağa kalktım, silahlarıma daha kolay erişebilmek için ceketimi yere attım.

“Her zamanki sebepten,” dedim. “Sen insan öldürdün. Ben de skoru eşitlemek için buradayım.”

Liam gözlerini devirdi. “İnan bana cicim, Jerome ve Thomas bunu kesinlikle hak etmişti. O hırsız piçler benden para çaldı. Bugünlerde güvenilir çalışanlar bulmak öyle zor ki.”

“Konuşmaya devam et tatlı çocuk. Umrumda değil.”

Boynumu iki yana oynattım ve elime yeni bıçaklar aldım. İkimiz de gözümüzü bile kırpmadan karşı tarafın hamle yapmasını bekliyorduk. Liam onun yardım beklediğinin farkında olmadığımı sanıyordu.

Eklendi: Yayım tarihi

“Tek Ayağı Mezarda / Bir Gece Avcısı Romanı 2. Kitap” için bir yanıt

  1. 1. ve 2.kitapları okudum tam anlamıyla kusursuz … bones a aşığım kitapta kediciğe olan aşkı daha belirginleşiyo

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıTek Ayağı Mezarda / Bir Gece Avcısı Romanı 2. Kitap
  • Sayfa Sayısı390
  • YazarJeaniene Frost
  • ÇevirmenMehmet Karaosmanoğlu
  • ISBN6054228980
  • Boyutlar, Kapak13,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviArtemis Yayınları / 2010

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Mezarla Randevu / Bir Gece Avcısı Romanı 1. Kitap ~ Jeaniene FrostMezarla Randevu / Bir Gece Avcısı Romanı 1. Kitap

    Mezarla Randevu / Bir Gece Avcısı Romanı 1. Kitap

    Jeaniene Frost

    ATEŞLEMİ OYNUYORSUN, KEDİCİK? Yarı vampir Kedicik, Catherine Crawfield, kendini bildi bileli ölümsüz kan emicilerin peşinde. İntikam almak istiyor. Çünkü bu parazitlerden biri babası olabilir....

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Suç ve Ceza ~ Fyodor Mihayloviç DostoyevskiSuç ve Ceza

    Suç ve Ceza

    Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

    Suç ve Ceza, dünya edebiyatının en çok okunan, en büyük romanlarından biri olarak kabul edilir. Sefalet içinde yaşayan, üniversite ile ilişkisi kesilmiş genç Raskolnikov,...

  2. Sirena ~ Tricia RayburnSirena

    Sirena

    Tricia Rayburn

    İlk bölümünde okuru ele geçiren benzersiz ve ilginç bir hikaye.. Ruby’s Slippers ve Maggie Bean üçlemesinin yazarından… Sirena.. Maine, Winter Harbor kasabasının dalgalarının derinliklerinde...

  3. Kral Katili ~ Virginia BoeckerKral Katili

    Kral Katili

    Virginia Boecker

    Eski cadı avcısı Elizabeth Grey, Harrow'un büyülerle korunan köylerinden birinde saklanıyor, Anglia Krallığı'nı zorla ele geçiren Lord Blackwell'in kellesi için biçtiği bedelden kaçmaya çalışıyordu. Karşı karşıya geldikleri son seferde Blackwell büyük bir yara almıştı ama güce olan tutkusu günbegün artıyordu. Kurallarına karşı gelenlerle karşılaşacağı bir savaş için hazırlanıyordu: Elizabeth ve onun yanında yer alan cadılar ile büyücüler.

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur