Tasavvufa Giriş, adı üzerinde bir giriş kitabı. Tasavvuf nedir, nasıl bir ilimdir ve hatta bir ilim midir, bugünün insanına neler söyler, sorularının cevaplarını arayan, bu sorulan soranlarla söyleşen bir kitap. İçeriden bakan bir kitap Tasavvufa Giriş. Bu yönüyle okuru bekleyen, akademik mesafesi olan, bilimsel bir ölçü içinde ilerleyen (ve hadi itiraf edelim) sıkıcı bir kitap değil, aksine sıcak, çarpıcı, kana karışan, kalbe dokunan bir eser.
Tasavvufa Giriş, özellikle modern eğitimden geçmiş, kafası haliyle bir parça karışık okur için sürprizlerle, beklenmedik yeniliklerle dolu. Niyazi-i Mısri’den bahsederken, aynı hızla kuantum fiziğine geçebilen, psikiyatriden dem vururken fenâ makamını söz konusu edebilen kıvrak, disiplinlerarası bir çalışma. Bu yönüyle, bütün insani ilimleri, bütün beşeri disiplinleri aynı potada eritmeyi deneyerek tasavvuf mektebinin tevhid ilkesini, üslubuyla da hatırlatan bir kitap.
Tasavvufi bilginin mahiyeti nedir, seyrü sülük nasıldır, mürşid kimdir, ledünni bilgi nedir gibi, tasavvufun ana konularını bir de, hem maddi hem manevi dünyamızın dinamiklerini yorumlamada istisnai bir isim olan Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç’tan okuyun.
***
Önsöz
Modernitenin katı rasyonalist, pozitivist, materyalist ve anti- tradisyonel yapısı artık ciddi eleştiriler almaktadır ve tahtı sallanmaya başlanmıştır. Post-modern insan artık mana arayışına girmiş, kaybettiği anlam haritalarını yeniden aramaya koyulmuştur. Düşüncede, inançta, eylemde, hayatta, kısacası bütün beşerî sahalarda hep bir “anlam” arayışının ve derine inme çabasının öne çıktığı gözlenmektedir. Modern insan için “Nasıl?” sorusu önemli iken post-modern insan için “Neden?” sorusu öncelikli olmaya başlamıştır.
“Siyah siyahtır, beyaz da beyazdır.” gibi kategorik ifadelerle modern dünyanın zihin kalıplarını oluşturan Aristotelesçi mantık artık bazı yazarlarca çağdaş ayrımcı ve parçalayıcı düşünceleri doğuran birinci etken olarak görülmektedir. Aksine “Kırçıl Mantık”ın (Fuzzy Logic) daha açıklayıcı olduğu ileri sürülmektedir. Yani siyah ve beyazın yanında hem siyah ve hem de beyaz olan gri gerçeklik alanları da vardır. Bu bize bir hukukçu olarak mahkemedeki herkesi dinleyen Nasreddin Hoca’nın o meşhur: “Sen haklısın. Sen de haklısın. Ama ben de haklıyım.” sözlerindeki çok katlı mantığını hatırlatmaktadır.
Çağımızın önemli İngiliz mantıkçı filozofu Bertrand Russell Mistisizm ve Mantık isimli kitabında şüphenin ötesinde yakin ifade eden bir içsezgisel biliş tarzının da mümkün olabileceğini kabul etmiş gözüktü. Ona göre mistisizm şahsidir, bilim ise gayrı şahsidir. Şahsi olmayan şey soyuttur ve kişinin tecrübesi ile bir alakası yoktur. Şahsi olan ise tamamıyla ferde özgüdür ve o kişinin kendi yaşantısı olmadan bir anlam taşımaz. Bilim demek sistematizasyon ve kategorizasyon demektir. Mistik bilgi için bu ameliyeler kayıtlama getirir ve onun yapısını bozar. Zira mantık ötesi bilgiler düzensizdir ve belki de orijinallikleri buradadır.
Modern düşüncenin, özellikle dil ve edebiyat felsefesinin vardığı noktalarla tasavvufun söylemi arasında büyük paralellikler bulunmaktadır. Bu sebeptendir ki son yıllarda gerek yerli gerek yabancı mütefekkirlerin, şair, yazar ve sanatkârların eserleri üzerine yapılan yorumlarda sıkça tasavvufi konulara da girilmektedir. Benzer şekilde biyoenerji, Reiki, transpersonal psikoloji, orgon terapi, enegram terapisi, oto-telkin vb. tedavi yöntemleri de günümüzde hayli revaç bulan ve doktrin olarak da tasavvufi ilimlerle yer yer kesişmeler içerisine giren uygulamalardır. Yurt dışı ve yurt içi birçok bilimsel toplantıda psikiyatristler ile tasavvuf uzmanları arasında çok güzel diyaloglar kurulmaya başlandığı müşahede edilmektedir. Bu iki ilim dalı da kendi tecrübelerinden katkılar sunarak güzel sentezler oluşturmaya çalışmaktadırlar. Artık “Sufi Psikolojisi” tabiri literatürde yerini almıştır.
Velhasıl görüleceği gibi bütün dünyada siyasette, ticarette, tıpta, felsefede herkes bir tür ezoterik yaklaşım sahibi iken, bizde dinî ilimlerde bile “Bazı şeyler kafa gözünün gördüğü gibi, bazı metinler ilk okuyuşta anladığımız gibi değildir, mana bunların altındadır, derine inmek gerekir.” diyecek olsanız, itirazlarla karşılaşırsınız.
Ülkemizde modern bir ilâhiyatçı tipi ortaya çıkmış durumda. Bu nevzuhur ve geleneği olmayan neo-pozitivist tip, çağın insanının manevi ve fikri sorunlarına bir çözüm teklif etmekten uzaktır. Metinlerin hermenötiğini yapamayan bu literalist yaklaşım ne evrensel manada dünya insanlığına ne de özel anlamda ülkemiz insanına yeterli olamamaktadır. Ehli olanlar müstesna İlahiyat fakültelerindeki bazı akademisyenlerle olan bilimsel diyaloğumuzdan çok daha samimisini bazen diğer fakülte branşlarıyla kurabilmemiz gerçeği düşündürücüdür. Mesela Fen fakültesinden fizikçi arkadaşlarla beraber maddenin aslının enerji olduğu ve enerjinin aslının da ışık olduğu görüşünü sufi muhakkiklerin “Allâhu nûru’s-semâvâti ve’l-ard” (Allah yerin ve semavatın nurudur) ayetine getirdikleri yorumlar muvâcehesinde düşünmek ve nurun letafetten kesafete geçerek maddi âlemi nasıl oluşturduğu görüşleriyle yan yana koyarak anlamaya çalışmak bendenize, artık kabak tadı veren “Tasavvuf şirktir.” sözüne cevap vermeye çalışmaktan çok daha fazla heyecan vermiştir. Veyahut psikolog arkadaşlarla insan bilincinin derinlikleri üzerinde fikir alışverişinde bulunurken meseleye mutasavvıfların açıkladığı gibi insanın yedi katlı (septenaire) yapısı üzerinden açılımlar getirmek onlara da bana da çok keyifli anlar yaşatmıştır.
♦ ♦ ♦
Hayatın manasını düşünmeden yaşamaya kodlanan modern insanın anlamsızlığı, gayesizliği bazı çıkar çevrelerinin istediği bir müşteri tipini meydana getirdi. Maneviyatı merkeze alan insan, modern-kapitalist tüketim anlayışı çarkının içine âdeta bir çivi sokar. Maneviyat, tüketim çarkına girmeyen bir insan modeli çıkarır ortaya. Hayatın anlamını nesnelerde değil kendisinde arayan insanlardır bunlar. Kendisine asli ve değişmez olanın zevki tattırılmadığı sürece insan, bozulan ve her gün değişen şeylere bağımlılığını arttıran bu çark içerisinde öğütülmeye devam etmektedir. Psikolojik olarak sıkıntıdadır çağdaş insan. “Kalpleri ancak O’nu anmak tatmin eder” yasası durmadan çiğnenmektedir çünkü. Modern insana, sahip olduğu şeyle anlam veriliyor; “Sen, neye sahipsen osun” deniliyor. Oysa geleneksel anlamda kişiyi insan yapan, sahip olduğu bilgilerle ne kadar tekâmül ettiğidir, neyin peşinde olduğudur. Mevlâna “Ne arıyorsan osun sen ” der.
Elinizdeki kitap, yazarın daha çok İstanbul Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde 2002 – 2008 yılları arasında devam etmiş olan “Bir Doktrin ve Kültür Olarak Tasavvuf” derslerine katılan bazı dostların tuttukları notlardan ve bant çözümlerinden hazırlandı. Sohbet havasında geçen bu derslerde gerek doktrin gerekse pratik olarak kültür ve medeniyet tarihimiz üzerinde derin izler bırakan bir “dünya görüşü” karşılaştırmalı olarak ele alınmaya çalışıldı. Bu vesileyle tuttukları notlan ve bant kayıtlarını bizlerle paylaşan bütün dostlara ve değişik kalemlerden çıkan bu notlar üzerinde gönüllü çalışarak elinizdeki metni hazırlayan pek muhterem Yrd. Doç. Dr. Rahşan Gürel Hanımefendi’ye teşekkürü bir borç bilirim. Onların vesilesiyle bu dersler dinleyenlerle sınırlı, şifahi bir atölye çalışması hâlinden umuma hitap eden yazılı eser hâline gelmiş oldu. Konuşma üslubundaki bu metni baştan sona okuyarak üslubunu elden geçirip bazı ilaveler ve belki de çıkarmalar yapmak suretiyle âdeta yeniden yazmak arzusunda idim. Lâkin bunu kısa sürede yapamayacağım aşikar olunca, daha fazla bekletmemek için şimdilik olduğu gibi basılmasına karar verdik. Kitabın adını da Tasavvufa Giriş koyduk. Tabii ki bu başlık bir ilim disiplinine gerek tarihsel ve gerekse kavramsal, sistematik bir “giriş”i çağrıştırır. Fakat bizim bu kitabımız, öylesi sistematik bir giriş değildir. Belki öylesi giriş kitaplarına bir giriş olabilir. Buna tasavvuf düşüncesine giriş de denebilir.
Güzellikler O’na, kusurlar bize aittir. “Şüphesiz doğruyu yalnız O bilir.”
Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç
Tasavvufa Giriş
Fizikî dünya bir ruhun, bir iradenin somutlaşmasıyla oluşur. O ruhun, bu fizikî âlem içerisinde, en mükemmel düzeydeki yansıması insandır. Bütün varloluş onun etrafında döner. Fizik dünyada zuhura gelen her şey bir içe bir de dışa sahiptir. İnsan âlemin içi ve ruhu, âlem ise onun dış yüzüdür. Oluşum içten dışa, yani bâtından zahire doğrudur. İç, birliğin ve bütünlüğün yeri iken dış, ayrışmaların ve farklılıkların yeridir. Her şey gibi dinler de bu çift yönlü yapıya sahiptir ve dışarıda gösterdiklerinden çok daha fazlasını aslında içlerinde barındırırlar. Dinlerin özü, bütün beşerî yorum çabalarının, felsefelerin, sanatların doğduğu kaynaktır. Fakat modern çağda bu yönleri unutulmuş ve özde barındırdıklarından ziyade dış düzenlemeleriyle alakadar olunmuştur.
Tasavvuf bir bilgi değil bir düşünce tarzıdır, bir usuldür, metodtur ve ancak o metodoloji izlenmek suretiyle bir tür bilgiye ulaşılır. Arızi, geçici, değişken olandan ziyade özde yatan, kalıcı esasların araştırılmasına yönelen tasavvuf birçok kimseye bir açıklama modeli sunmuş metafizik ekollerden birisidir. Üstelik bu düşünce tarzı salt teorik bir fantezi olarak kalmamış, tarihî süreç içerisinde kültür, sanat, bilim ve medeniyet tecrübesi doğurmuştur. Bazı geleneksel Müslüman toplumlarda yaşayan fertlerin ilmî, dinî, siyasi, iktisadi, estetik ve bürokratik tavır alışlarının arka planında tasavvuf denilen bu İslami dünya görüşünün yatmakta olduğu araştırmalarda gözlemlenen bir olgudur.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Tasavvuf
- Kitap AdıTasavvufa Giriş
- Sayfa Sayısı336
- YazarMahmut Erol Kılıç
- ISBN9759161705
- Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
- YayıneviSufi Kitap Yayınları / 2012