İstanbul’un Çamlıca Tepesi’nde bazen asude, bazen dar vakitlerde yazıldı bu kitap. İki yazar, yaklaşık on beş yıldır devam eden, birbirlerini tüketen değil çoğaltıp meyvelendiren dostluklarının mahsulünden bir demet sunmayı deniyoruz size. Kitapta tam kırk başlık seçtik ki bu kırk başlık, tek tek bir araya gelinerek, teknolojik uzaklıklar araya girmeden, yüzleşilerek yazıldı. Biz bu kırık başlığı kendimiz için bir kırk çıkarmak saydık.
Biz, bir gönül dağı’nı tırmanan iki yolcuyuz ki yolda düşündeklerimizi sizinle paylaşmak istedik, yolcunun azığını bölüşmesi gibi.
Sözün özü, yaratıcı diye bildiğiniz ama bir türlü tanışamadığınız Rabbimizle sizi yormadan, kırmadan, usandırmadan, yanıltmadan tanıştırmak istiyoruz.
SÖZ’E GİRİŞ: ÖNSÖZ
Günümüzde birçok insanın başı yaratıcıyla dertte… En azından, yokluğun koynunda sessizce uyurken kendilerini uyandırıp bunca acının ortasına attığı için yaratıcının başlarını derde soktuğunu düşünüyorlar. Hele de yaratıcı adına konuşanların, kendilerini “göklerin temsilcisi” görenlerin yaptıkları 6a araya girince, Rabb ve insan arasındaki bu anlaşmazlık büyüyor, kördüğüme dönüşüyor. Yaratıcı ile insanı buluşturmaya, tanıştırmaya adanmış kimi dindar adamlar, kimi dinî kurumlar da maalesef sanki giderek aksine iş görmeye başladı.
Yaratıcıyı yok saymak, O’nu yoksamak demektir bize göre. “Tanrı öldü!” diyen filozof, zaten kendisine bir şey söylemeyen bir “tanrıyı ölüme mahkûm etti. Bizce, sorun “tanrıların yokluğu ve varlığından beride, “Tanrı”yla aramızın nasıl olduğudur. Sorumuz açık ve net olarak şu: Rabbinle aran nasıl?
Hiç ilişkinizin ve ilginizin olmadığı birinin varlığı ya da yokluğu, ölmesi ya da ölmemesi sizi ilgilendirmez ki.
Oysa, gerçek anlamıyla inanmak kendini Rabbinle ilişkilendirmek demektir. Sorun, “Yaratıcı var mı, yok mu?” değil; sorun “Yaratıcı neyimiz olur?” sorunudur. İlişkinizin olmadığı, olsa bile sizin iç dünyanızın kıpırtılarını, yüreğinizin ince sızılarını ciddiye almayan bir ilahın yokluğu ya da yok sayılması kimseye bir şey kaybettirmez. Gündelik hayatın akışı içinde, hiç hesaba katılmadan, sanki yokmuş gibi yaşanılan bir “Tanrı anlayışı” neyi ifade eder?
Elinizde tuttuğunuz çalışma, sizi niceliksiz ve niteliksiz olarak bir olan Rab i!e yalın ve dolaysız biçimde yüzleştirmeyi hedeflemektedir. İnsanlara dair geliştirdiğimiz önyargıların ötesinde, kurumlardan çektiklerimizin karşısında olan, bizimle birebir ilgilenen, bizi kendimizi sevdiğimizden çok seven bir Yaratıcı’nın varlığının bizim için anlamını okuyacaksınız bu kitapta.
Hayır, hayır; niyetimiz, anlamadıkları bir dine, sadeliğini kabullenmedikleri, doğallığını bir türlü kavrayamadıkları son dine, dinlerin dinine sözüm ona rönesans getirmeye çalışanların filan yanında değiliz. Aksine, bu kitabın iki yazan da, dini hayatın özü bilerek, bütün detaylarıyla yaşamaya adanmış, İslam’ın inceliğini İslam’ın derinliğinde arayan insanlardır. Bu kitaba imza atan iki yazar da bütün güzelliklerin, bütün iyiliklerin, bütün erdemlerin İslam’ın içinde olduğuna emindir; İslam’ın kimin elinde olursa olsun, nereden gelirse gelsin her türlü güzelliği içinde barındırmaya hazır olduğunu bilmektedirler.
Bu kitapta, dini henüz yeni tanıyan, büyük bir ihtimalle de eskiden beri yanlış tanıyan, kötü imajların gölgesinden sıyrılıp da gerçeğin eşiğine varamayan İyi niyetli “arayış ehli”ne, cennet ve cehennem arasında kalmış günümüzün a’raftaki insanına hitap edilmektedir. Başlangıçta size ters, garip gelebilecek her başlık, özellikle Rabbimiz hakkında inşa edilmiş olması muhtemel önyargıları yıkmak adınadır.
İstanbul’un Çamlıca Tepesi’nde bazen asude, bazen dar vakitlerde yazıldı bu kitap, iki yazar, yaklaşık on beş yıldır devam eden, birbirlerini tüketen değil çoğaltıp meyvelendiren dostluklarının mahsulünden bir demet sunmayı deniyor size… Kitapta, tam kırk başlık seçtik ki bu kırk başlık, tek tek bir araya gelinerek, teknolojik uzaklıklar araya girmeden, yüzleşilerek yazıldı. Biz bu kırk başlığı kendimiz için bir “kırk çıkarmak” (erbain) saydık. Kitabın içinde bazı konuların ve cümlelerin tekrar ediliyor gibi görünmesi, o cümlelerin önemi dolayısıyladır. Üstelik bir şeye çok ihtiyaç varsa bunun tekrar tekrar vurgulanması bir inceliktir diye düşündük. Hem, tuğlaların üst üste konulmasının bir tekrar olduğunu kim iddia edebilir? Tekrar ile kurulur bütün sağlam binalar… Bazı başlıklarda yakın anlamlılık varsa, bu da nüansları, farklı pencerelerden bakışları dikkate sunmak içindir. Kitabın ilk başlığından itibaren kimi özel ifadeler hariç bütün cümlelere küçük harfle başladık ki bunun derindeki sebebini anlamak size düşüyor…
Biz, bir “gönül dağı”nı tırmanan iki yolcuyuz ki yolda düşündüklerimizi sizinle paylaşmak istedik, yolcunun azığını bölüşmesi gibi.
Sözün özü, “Tanrı” diye bildiğiniz ama bir türlü tanışamadığınız Rabbimizle sizi yormadan, kırmadan, usandırmadan, yanıltmadan tanıştırmak istiyoruz.
Biz bu kadar ettik, siz daha çoğunu eyleyin… Hepsi bu…
Senai Demirci Yusuf Özkan Özburun
Çılgın Bahar
Süzgün İstanbul
2006
tanrı seni şartlı sevmez
seni sevenler
seni sen var olduktan sonra sevdi.
seni sevenler için önce var olman gerekliydi.
yoksa nasıl severlerdi seni?
yok olanı kim sever ki?
hatırlamaya çalış;
bir zamanlar yoktun.
sen yoktun,
seni sevenler yoktu.
sen kendi yokluğunun farkında değildin.
rabbin seni yoklukta buldu.
seni yoktan var etti.
seni hiç yokken sevdi.
seni sevdiği için var etti.
başkaları seni var olduğun İçin sevdi.
rabbin seni şartsız sevdi.
seni sevmesi için var olman bile gerekmedi.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme
- Kitap AdıTanrı Sana Küsmedi
- Sayfa Sayısı160
- YazarSenai Demirci/ Yusuf Özkan Özburun
- ISBN9759139148
- Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviBİLGE KARINCA YAYINLARI / 2006
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Sinek Azabı ~ Elias Canetti
Sinek Azabı
Elias Canetti
Edebiyattan sosyolojiye farklı alanlarda çok sayıda eser veren Elias Canetti, bu kez de yalnızlık, ölüm, iktidar ve dil temalarını işlediği Sinek Azabı’yla okur karşısında. On yıllardır...
- Tango Geceleri ~ Orhan Duru
Tango Geceleri
Orhan Duru
Tango Geceleri “Adım adım gelen ölüm çekiyor insanı, yaşam kadar. İşte sanıyorum bu nedenle gelip yeniden televizyonun başına oturmuş olmalıyım. Kendimden utanıyorum ama bunu...
- İçime Gir Ama Sigaranı Söndürme ~ Cezmi Ersöz
İçime Gir Ama Sigaranı Söndürme
Cezmi Ersöz
Birden fermuarını çözdü, pantolonunu indirdi. Sonra da külodunu çıkarttı. Beni nasıl aşağılıyacağını biliyordu ama öfkesini kontrol edemiyordu da: “Hadi, gel, gir içime! Hadi, hakkındır,...