Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Takım Çalışması
Takım Çalışması

Takım Çalışması

Ahmet Şerif İzgören

Size bu yazıyı martılarla ve dört tane tavşanla göz göze, bir adanın kıyısında, üzerim deniz suyu, üç arkadaşımla beraber ahtapot ve denizkestanesi yerken yazıyorum.

Ahmet Şerif İzgören’in İş Hayatı Futboldan Ne Öğrenir? adıyla ilk baskısını yaptığı bu kitap, yenilenmiş, genişletilmiş baskısıyla Takım Çalışması olarak okuyucuyla tekrar buluşuyor.

Liderlik, Takım Ruhu, Ortak Hedefler, İş Akışı, İletişim başlıkları altında, ortak değerlere sahip, aynı hedefe odaklanmış, rollerin doğru paylaşıldığı, birbirini anlayan ve yaptıkları işi sonuçlandırma becerisine sahip takımların nasıl oluşturulacağını ve yönetileceğini, futboldan ve diğer spor dallarından örneklerle anlatıyor.

Yüzlerce şehirde 3.000’den fazla eğitim ve konferans veren Ahmet Şerif İzgören, yaşamlarımızın merkezinde yer alan sporu ve iş yaşamını bir araya getirerek “aynı toprakta farklı çiçekler yetiştirme”nin sanıldığından kolay olduğunu gösteriyor. Üstelik kendine has üslubu ve sporla ilgili hiçbir fikri olmayan birinin bile rahatlıkla anlayabileceği örneklerle…

**

3 Ocak 2013

Bu fotoğraf Antalya’da yıllık toplantımızda çekildi.

Fotoğraftan önce maç yaptık, en büyüğümüz Bülent Yerlikaya, beyaz formalı.

Hepimizi ipe dizdi, bir goller attı, hayran hayran seyrettik.

Şakalaştık, gülüştük, iyi takımız cidden; severiz birbirimizi.

23 Nisan 2013

Bülent küçük oğlu Eren’le top oynarken birden fenalaştı.

Kalp krizinden kaybettik Bülentimizi.

İş hayatı ne öğrenir bu kitaptan bilmem ama ben en azından şunu biliyorum:

Şirket diye bir yer yok, takım arkadaşlarınız var.

Bir de… Eren, İrem; hepimiz çok ağladık çok.

Ben şimdi de ağlıyorum, gecenin üçü.

Ama Bülent’i eğer biraz tanıyorsam yukarıdan bakıp diyordur ki:

“İyi ki son anlarımda oğlumla top oynadım.”

Allah hepinize son anlarınızda sevdiklerinizle top oynamayı nasip etsin.

Ben bu kitabı Bülent Yerlikaya kardeşime, takım arkadaşlarımız Ayşegül, İrem ve Eren’e ve tüm ekibime hediye ediyorum.

30 Ağustos 2013
Ankara – Mutfak masası

İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ…………………………………………………………………………. 11
1 LİDERLİK ……………………………………………………………………. 19
Adalet………………………………………………………………………… 23
Motivasyon…………………………………………………………………. 35
Kaynak Yönetimi …………………………………………………………. 51
2 TAKIM RUHU……………………………………………………………… 63
Güven ……………………………………………………………………….. 63
Süreklilik ……………………………………………………………………. 77
Kurum Kültürü…………………………………………………………….. 85
3 ORTAK HEDEFLER ……………………………………………………..115
Strateji Oluşturmak……………………………………………………..117
Performans Yönetimi…………………………………………………..125
Rekabeti Yönetmek …………………………………………………….135
4 İŞ AKIŞI……………………………………………………………………..143
Roller ……………………………………………………………………….145
Farklılıklar …………………………………………………………………155
Proje Yönetimi……………………………………………………………159
5 İLETİŞİM ……………………………………………………………………173
Bilgi Paylaşımı……………………………………………………………175
Açıklık ……………………………………………………………………..183
Paydaşlarla Paylaşmak …………………………………………………201
SONSÖZ………………………………………………………………………213

ÖNSÖZ

Sporun nesini seviyorum?

Beş yaşımdayken, babamın tuttuğu takımla ilgili anlattığı hikâyeleri ve AGA marka radyodan bizim tuttuğumuz takımın ne olduğunu hiç anlamadığım hamlelerini dinleyip, sonra da neden olduğunu hiç bilmeden, radyodan gelen sesle birlikte odanın ortasında birbirimize sarılıp zıplamamızı seviyordum. Tuttuğumuz takımın inatla yenilmesine ve ilkokulda, sınıfta neredeyse benden başka kimsenin o takımı tutmamasına rağmen, ısrarla aynı takımı tutmamızı seviyordum.

Fenerbahçe’nin başında Didi diye bir teknik direktör vardı; Brezilyalı, hem yabancı hem de siyahi. Yani uzaylı gibiydi benim için. Daha önce hiç siyahi birini görmemiş olan ben, biri solun, diğeri sağın kalesi olan Milliyet ve Tercüman’ın arka sayfalarında Didi’yi görüp hayran olmayı severdim.

Fener’i üst üste üç defa şampiyon yapmıştı; iyice hayran olmuştum Didi’ye.

Beşiktaş’ta Kör Tuğrul diye bir oyuncu vardı; yarı görme engelli bir adamın (cidden tek gözü kördü ve sol açık oynardı; şimdi Yalova’da köfteci işletiyormuş) 1. Lig’de futbol oynamasını seviyordum (Adını Süper Lig yaptıklarına bakmayın, bildiğiniz 1. Lig işte).

İskender Gönen, benim Türk futbolunda seyrettiğim en iyi sol açıktı, inanılmaz ters çalımlar atar, topu ayağından kolay kolay alamazlardı. Bir Samsun-Trabzon maçı, 2. dakikada İskender’i ceza sahasında biçiyorlar, kesin penaltı. “Hocam penaltı vallahi” diyor İskender. Hakemin cevabı süper, “ikinci dakikada penaltı mı olur lan!”

Galatasaray’da Fuji Mehmet vardı, kalenin ağzından topu hep havaya dikerdi. İsmi yüzünden futbol kariyeri devam ederdi; isme baksana, Fuji. Sonra, Ayı Gökmen vardı Cimbom’da; kalenin ağzından topu havaya dikme konusunda Fuji’yi geçmişti. Bir milli maçta Romanya’ya çaprazdan süper bir gol atmıştı ki tarihinde yok. “Gökmen, o nasıl goldü? Nasıl attın?” diye sorduklarında yıllar sonra itiraf etmişti: “Cemil şahsi oynuyordu, niye pas atmıyor diye sinirlenip vurdum topa, kaleye gitti mübarek”. Şimdi TV’de futbol tekniği konusunda yorumlarını duyunca gülmeyi seviyorum.

80’li yıllar bir Arnavutluk milli maçı, Kuleli ikinci sınıf gazinosunda seyrediyoruz. Fenerli-Cimbomlu Arif maçın sonlarında ne yaptığını bilmeden ceza sahası dışından abandı topa, top bir yerden, kalabalığın içinden geçti, balına gol oldu. Arnavutluk’u 1-0 yendik. Maçtan sonra Çingene Arif’le röportaj yapıyorlar. “Nasıl oldu gol Arif?” “Bir an bir boşluk gördüm oraya plase yaptım!” Biz yerlerdeyiz. “Burun vurdun oğlum, burun vurdun!”

Cuma akşamları tüm Kuleli öğrencileri Beyaz Gölge seyretmenin tadı var ya… Basketbolda Çalenç Kupası’nda Finlandiya’yı son saniyede yendiğimizdeki sevincimiz… Efe Aydan gibi bir uzunumuzun olması müthişti. Tüm Türkiye Aytek’in saçlarına hayrandı. Onun gibi top süreceğim diye adım yengeç basketçiye çıkmıştı.

Pilli radyodan maç dinleyip diğer maçlardaki gelişmeleri tribüne haber veren eski adamları seviyordum.

Pazar günü tüm aile sohbet ederken radyodan, “şimdi, Giresun’a bağlanıyoruz” dendiğindeki heyecanı seviyordum.

Masa tenisi milli takımımızda bizi Vasili Alexandiridis temsil ederdi, bayılırdım Rum vatandaşımızın bizi temsil etmesine.

Altay Süper Lig’e çıksın diye iki sefer kızımla yükselme maçlarına gitmeyi; o kadar İzmirli Ankara’da bir araya gelmeyi; takım son dakikada gol yiyip maç uzatmaya gidince, uzatmanın son saniyesinde yine gol yiyip maç penaltılara kalınca, penaltılarda yine Süper Lig’e çıkamayıp başbakanın mahallesinin takımı üst lige çıkınca tek bir taraftarın küfretmeden stattan ayrılmasını seviyordum.

Babamla Bursa’da Bursaspor maçına gideceğimiz zaman annemin hazırladığı ekmek arası turşuyu seviyordum.

Sermet Timurlenk’le Semra Özdamar Balkan ikincisi, üçüncüsü oldular mı bütün ülke gururlanıyorduk. PKK, şehit bunlar yoktu hayatımızda…

Manchester United eski menajeri Ron Atkinson bir maçtan sonra hakemle ilgili görüşlerini soran gazeteciye “Biliyorsunuz hakemlerle ilgili konuşmam, o ‘döt’ yüzünden bu alışkanlığımı değiştirmek istemem” demişti. Ben de alışkanlığımı değiştirmeden şunları yazmak isterim: Futbol artık para anlamına geliyor. Üç büyükler eskiden küme düşme tehlikesi yaşayabilirdi; şimdi buna ihtimal yok. Üç takımdan başkasının şampiyonluk ihtimali yüzde 3’ten düşük. Zonguldak 1. Lig’deydi, siz hatırlamazsınız. Futbol, kara para aklama yeri değildi. Balıkesir de dahil, birçok şehir takımı vardı. Beş İstanbul, dört Ankara takımı yoktu. Kulüp başkanı sandığımız o adamların şeref tribünlerindeki önemli adamlardan devlet ihaleleri aldığını bilmiyorduk. Oyuncular, İddaa oynatmıyordu. Milli Takım dünya üçüncüsü olduğunda verilen onca primin üzerine bir de hediye cip sözü verdiler. Oyuncular verilen ciplere kazan kaldırdı, istediğimiz marka olmazsa almayız diye direndiler; aldılar istedikleri marka cipleri. Aynı kişiler, maçlardan sonra “Milletimiz için oynadık, çok duygulandık” falan diyor, içlerinden bazıları mafyalarla ve politikacılarla kucak kucağa geziyorlar.

Açardın TV’yi, siyah beyaz, bedava maç seyrederdin. Şimdi, acayip paralar ödüyorsun siyah kutulara. Uzun süre, orta yaşlı adamlar Teleon’un, Cine 5’in şifreli maçlarını, o siyah beyaz karlanmayı gözlerini kısa kısa seyrettiler; hatta “pozisyon ofsayt” diye itiraz edenler vardı. Takımlar şampiyon olunca camlardan tabancayla ateş edip küçük çocukları öldürmüyordu korkaklar. Karşıyaka-Göztepe rekabetinin o küçük İzmir’deki en ayıp tezahüratı “Göz göz Göztepe, gözün çıksın Göztepe”ydi. Spor güzel, sevimli bir şeydi. Rüşvetçilerin, kaçakçıların, ihalecilerin pis oyuncağı değildi.

Peki, bu kitap ne anlatıyor? Spordaki kirlenmeyi mi? Hayır. Bu kitap her şeye rağmen sporu sevmeye devam eden biri tarafından, iş hayatının sporla yapabileceği erdemli ve yararlı bir alışverişi anlatmaya çalışıyor.

Futboldan başka maçları berabere bitebilen bir spor yoktur; diğer sporların hepsinde bir taraf diğerini yenmek zorundadır. İş hayatında da rakibinizi yenmek, ezip geçmek zorunda değilsiniz. Aynı sektörde birbirinizden çok şey öğrenerek, üreterek ve birbirinize saygı duyarak var olabilirsiniz.

Takım olmanın en güzel tanımlarından biri “aynı toprakta farklı çiçekler yetiştirmek”tir.

Bana bir tanım yap derseniz; ortak değer kavramlarına sahip, aynı hedefe odaklanmış, rollerin doğru paylaşıldığı, birbirini anlayan ve yaptıkları işi sonuçlandırma becerisine sahip gruplara takım diyebilirim.

Kitabı hazırlarken sporla hiç ilgisi olmayan çalışan bir hanımefendinin de oturup bilgi edineceği bir çalışma olsun istedim. Kitabın içinde futboldan çok, spordan alınabilecek yönetim dersleri var. Çünkü spor, gözümüzün o kadar önünde ve kulağımızın o denli dibinde ki yönetsel gözle bakmamak olmazdı.

Kitabın örnekleri, takım çalışmasına sportif gözle bakarak oluşturuldu. Tam tersini yaparsak, spora yönetici gözüyle bakarsak orada takım çalışması denince halkanın beş öğesi var. Yanlış düşünüyor olabilirim. Okurum bilir; içeride yazdıklarım, şemalar, maddeler hep kişisel düşünce ve görüşlerimdir; alıntı yaparsam mutlaka kaynak gösteririm.

Kulübün liderinden beklediğiniz, bu beş faktörü bir arada tutarak yönetmesidir.

Bu beş öğe:

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) İş Dünyası
  • Kitap AdıTakım Çalışması
  • Sayfa Sayısı232
  • YazarAhmet Şerif İzgören
  • ISBN9786055286903
  • Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviElma Yayınevi / 2020

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Şu Hortumlu Dünyada Fil Yalnız Bir Hayvandır ~ Ahmet Şerif İzgörenŞu Hortumlu Dünyada Fil Yalnız Bir Hayvandır

    Şu Hortumlu Dünyada Fil Yalnız Bir Hayvandır

    Ahmet Şerif İzgören

    Daha önce iş yaşamı üzerine çarpıcı görüşleriyle tanıdığımız Ahmet Şerif İzgören bu kitapta daha genel bir yaklaşımla, hayatın her dalında başarı ve mutluluğa giden...

  2. Sarı Siyah Bursa ~ Ahmet Şerif İzgören, Ahmet NacarSarı Siyah Bursa

    Sarı Siyah Bursa

    Ahmet Şerif İzgören, Ahmet Nacar

    İki usta kalem Ahmet Nacar ve Ahmet Şerif İzgörenden yine ortak bir çalışma, yine mizah dolu nostalji. Ahmet Nacar ve Ahmet Şerif İzgörenin kaleme...

  3. Eyvah! İş Görüşmesi ~ Ahmet Şerif İzgörenEyvah! İş Görüşmesi

    Eyvah! İş Görüşmesi

    Ahmet Şerif İzgören

    Size bu yazıyı martılarla ve dört tane tavşanla göz göze, bir adanın kıyısında, üzerim deniz suyu, üç arkadaşımla beraber ahtapot ve denizkestanesi yerken yazıyorum.

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur