Sam ve Dan’in annesi, esrarengiz ve şeytani bir güç tarafından tam yirmi iki yıl önce öldürülmüştü. O günden sonra Sam ve Dan’in babası, Amerika’nın arka sokaklarında, karanlık köşelerde yaşayan doğaüstü yaratıklar hakkındaki her şeyi iki kardeşe öğretecekti, nasıl yok edileceklerini de…
Sam ve Dan, New York’a sıradan bir perili ev olayı için gelmişti. En azından başta böyleydi. Çünkü bir rockçının evinde inleyip duran hayaletten çok daha önemli, büyük ve ölümcül şeyler de olup bitiyordu etrafta. İki üniversiteli öldüresiye dövülmüştü ve dahası, saldırgan tek kelimeyle ‘tuhaftı. New York gerçeğini bile aşan acayiplikte bir cinayet meselesi de vardı. İki kardeşin, kendilerini Edgar Allan Poe’nun tüyler ürpertici öykülerinden esinlenen bir katliam zinciri içinde bulması uzun sürmedi.
Ele geçirdikleri her ipucu, onları Poe klasiklerinden birine götürüyordu. Şimdi, öykünün sonunu yeniden yazmaları lazımdı. Zira var olan sona göre katil, iki kardeşin işini sonsuza dek bitirecekti.
Sam ve Dan, nasıl öldüreceklerini öğrenerek büyümüştü. Kötülüğün peşine düşecek güce sahiptiler.
“New York’un arka sokaklarını hiç bilmesem de, Wİnchester kardeşlerle kendimi Bronx’un orta yerindeymişim gibi hissettim.”
“Supematural hayranlarını ancak bir sonraki romana kadar avutabilecek, so-luksuz bir hikaye.”
Keith R.A. DeCandido’nun otuzun üzerinde romanı ve birçok hikayesi var. Bronx’da doğup büyüyen Keith, halen nişanlısı ve iki çılgın kedisiyle yaşıyor.
1
Fordham Üniversitesi Pazar, 12 Kasım 2006
Soğuk kasım rüzgarı, John Soeder’in saçlarını yüzüne düşürdü. Her fırsatla basının etini yiyen annesinin yokluğunda, saçlarının gereğinden fazla uzadığı konusunda Doğa Ana onu uyarıyordu. Annesi, Bronştan en az on derece daha soğuk ve güvenli Ohio’ya geri dönmüştü Eğer Emily Soeder oğlunun birbirine girmiş kahverengi saçlarını görseydi, her zamanki gibi bir tıklama sesi çıkarır ve oğluna onun için kuaförden randevu almayı teklif ederdi.
John’un Fordham Üniversitesi’ni sevmesinin binlerce sebebi vardı ama üniversitenin bariz bir şekilde annesine uzak olması, listenin başlarında yer alıyordu .
John ve ev arkadaşı Kevin Bayer, McKinley Merkezi’nin bodrumundaki atölyede geçen uzun bir günün ardından kampusun dışındaki dairelerine dönüyorlardı. Fordham’ınkine alternatif olarak hasırlanan bir gazetede editörlük yapıyorlardı ve günün büyük bölümünü, on beş günde bir yayımlanan gazeteyi baskıya hazırlamakla geçirmişlerdi. Sonuçta dosyalar epostayla matbaaya yollanmıştı ve sah günü gazetelere kavuşacaklardı. Fordham’ın resmi öğrenci gazetesi The Ram’dan önce dağıtıma girmek istediklerinden, gazetenin zamanında basılması onlar için önemliydi; bilhassa da dekandan özel bir röportaj koparmayı başardıkları için.
Kampusu hızlı adımlarla geçip Memorial Hail tarafındaki Belmont Bulvarı çıkısına yöneldiler. Yıkık dökük, küçücük ve çok dağınık olsa da aynı zamanda inanılmaz ucuz olduğu için kendilerini şanslı saydıkları Cambreleng Sokağı’ndaki daireleri, buraya birkaç blok mesafedeydi.
Çıkışa ulaştıklarında John yüzüne dökülen saçları itti. Hızlanalım,” dedi. “Bir an önce eve gidip parti için üstümü değiştirmek istiyorum.”
“Ne partisi?”
“Amy’nin partisi, unuttun mu?”
Kevin gözlerini kırpıştırdı. “Yarın sabah sekiz buçukta dersim var ahbap. Ben gelemem.”
John omuz silkti. “Dersi as.”
“İmkansız. Dr. Mendez canıma okur. O kadın ciddi ciddi yoklama alıyor. Çalıştığımı/, haftasonları yüzünden şimdiden üç ders katırdım. Bir ders daha kaçıramam.”
Belmont Bulvarı’yla Fordham Yolunun kösesine gelmişlerdi ve trafik ışığının yayalara yeşil yanmasını beklemeleri gerekiyordu. Pazar akçamı bu kadar geç bir saatle bile trafik oldukça yoğundu, kendilerini öylece caddeye atamaz kırdı John son sınıfa kadar Fordham’ın yemyeşil kampusunun içindeki yurtta kalmıştı. Fordham. dünyanın en büyük kentinin ortasındaki bir vaha gibiydi. Eh gerçi tam olarak ‘ortasında’ denemezdi, çünkü Bronx, New York’un kuzeyinde. Manhattan ve Queens in hemen üstünde kalıyordu ve şehrin anakaraya bağlı tek bölgesiydi. John lise son sınıfta Fordham’ı ziyarete gelmeden önce. New York’un Manhattan olduğunu varsayardı Şehrin dıs bölgelerinden haberi yoktu ve kendini Cleveland’dan her yünden daha cazip olan bu mahallede bulduğunda çok heyecanlanmıştı
Ama dokular arasındaki farklılık hala kafasının bulanmasına yol açıyordu Fordham’ın kampusu; yeşillikler, ağaçlar ile eski ve yeni binalardan oluşuyordu. Bazı binaların tarihi, üniversitenin kurulduğu 19. yüzyıla kadar gidiyordu, gerisi ise 20. yüzyılda eklenmişti. Bu binaları alıp New Englanddaki yarı ölü bir kasabaya yerleşirseniz garip kaçmazdı.
Sonra demir parmaklıklı kapılardan dışarı çıkar ve Fordham Yolu’nun araba ve ses karmaşasıyla karşılaşırdınız. Otobüsler yolda ileri geri dolanır veya iş çıktıysa sıkış tıkış sıraya dizilmiş beklerdi. Yayalar, benzin istasyonları, fast food restoranları, araba tamirhaneleri ve insanlar.. Bölge halkı genel olarak 20. yüzyılın baharında buraya yerleşen italyanlardan, 1960larda akın eden kitinlerden ve 1980lerde gelen Arnavutlardan oluşuyordu. Yolun sununda bir tarafta Sears, Fordham Plaza ve metro, diğer tarafta Trafik İdaresi, Bronx Hayvanat Bahçesi ve Botanik Bahçesi vardı. Küçük İtalya bölgesi hala enfes yiyecekler salan dükkanlar, şaraphaneler, restoranlar, fırınlar, pastaneler ve arada bir kumları sokak pazarıyla dikkat çekiciydi. John bu sömestrda, o enfes yiyeceklerin yakınına taşınmış olmanın sonucunda neredeyse on kilo almıştı
Elbette pazar gecesi bu saatte sokakta neredeyse hiç insan yoktu, sadece arabalar vızır vızırdı.
Işık değişti ve Kevin’la John karşıya koştu. Onlar daha yarıya varmadan ışık yeniden değişmiş, yayalar için kırınızı yanmaya başlamıştı bile.
“Ne demeye pazartesi erken saatteki bir dersi seçtin ki?” diye sordu John “Çoğu pazar geç saatlere kadar çalışmak zorunda kalacağını biliyordun.”
“Alabileceğim tek Ortaçağ edebiyatı dersi oydu. Diğer ders Shakespeare semineriyle çakışıyordu ve o iki sömestırlik bir ders, gelecek dönem ikinci yansını alacağım. Seçme şansım yoktu yani.”
Fordham’dan yukarı, Cambreleng’e doğru yürümeyi sürdürdüler. “İyi de, Ortaçağ edebiyatı dersini neden gelecek sömestr almıyorsun peki?”
“Çünkü o zaman Dr. Mendez izinde olacak. Bu da dersi Peder O ‘Su I livan’ in vereceği anlamına geliyor.”
Tarih bölümünde okuduğa için İngiliz Dili ve Edebiyatı’nda neler döndüğü hakkında hiçbir fikri olmayan John çenesini kaşıdı. Tıraş olması gerekiyordu Annesi bu halini görse bu konuda da demediğini bırakmazdı. “Eee, yani?”
Kevin’ın gözleri kocaman açıldı. “Peder O’Sullivan, Karanlık Çağ’dan beri ders veriyor.”
“Ortaçağ.”‘
“Efendim?”
Karanlık Çağ değil,” diye savunmaya geçti John. “Artık o döneme Karanlık Çağ denmiyor, adı…”
“Dostum, Kutsal Roma İmparatorluğu döneminde kanalizasyon vardı. Ortaçağ geldiğindeyse insanlar yeniden pencereden işemeye başlamıştı Kesinlikle karanlık bir çağdı.” John dişlerini gıcırdadı, cevap vermek üzereydi ama o sırada Kevin asıl konuya geri döndü. “Peder O’Sullivan, yemin ederim abartmıyorum, 1946dan beri ders veriyor.”
Dönüp Cambreleng’e girdiler. “Dostum, babam 1946’da doğdu.
“Ben de bundan bahsediyorum Adam tam bir fosil, imkanı yok onun verdiği dersi almam.”
“Her neyse.” John konuyla aslında o kadar ilgilenmiyordu. “Yine de partiye gelmelisin.”
‘İmkansız, güzellik uykuma ihtiyacım var.”
John şırıltı. “Dünyadaki bütün uykular bir araya gelse seni güzelleştirmeye yetmez.”
_Boş versene ahbap.”
Rüzgar yeniden üzerlerine doğru esli ve John önüne dökülen saçları yeniden yüzünden çekmek zorunda kaldı Fordham Yolu’ndan uzaklaştıkça etraf daha da sessizleşiyordu çünkü Cambreleng. işyerlerinden çok. yerleşimin olduğu bir semtti. Bloğun çoğu. üç katlı kırmızı tuğlalı evlerden ibaretti. Kaldırımdan, göğüs yüksekliğinde demir parmaklıklarla ayrılan evlerden oluşan, kartpostallara yakışır bir manzarası vardı. Bloğun geri kalanındaysa apartmanlar beş katlıydı. Çok 31 bina daha yüksekti çünkü şehir yasaları gereği mimarlar beş kattan yüksek binalar inşa ettiklerinde asansör koymak zorundaydı. Bloktaki pencerelerin çoğu karanlıktı o anda kaldırımda da sadece Kivin ve John duruyordu.
ben yine de gideceğim çünkü doğru düzgün bir de iş programı hazırlayacak kadar kafamı çalkıyordu ….
“Supernatural” için 2 yanıt
Bir yanıt yazın
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Bilimkurgu-Fantazya Roman (Yabancı)
- Kitap AdıSupernatural
- Sayfa Sayısı295
- YazarKeith R.A. DeCandido
- ISBN6054228829
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviArtemis Yayınları / 2010
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Beyaz Diş ~ Jack London
Beyaz Diş
Jack London
1906 yılında Beyaz Diş yayınlandığında, Jack London artık ünlü bir yazar olma yolunda önemli adımlar atmış, sadece Amerika’da değil, dünyanın başka ülkelerinde de popülerleşmeye...
- Kanatsız Melek 3 – Son Dilekler ~ Victoria Schwab
Kanatsız Melek 3 – Son Dilekler
Victoria Schwab
Aria ilk bakışta on iki yaşında sıradan bir kız gibi görünebilirdi. Ama o bir koruyucu melekti ve dünyaya kanatlarını kazanmaya gönderilmişti. Bunun için de...
- Semerkant ~ Amin Maalouf
Semerkant
Amin Maalouf
“Titanic’te Rubaiyat! Doğu’nun çiçeği Batı’nın Çiçekliğinde! Ey Hayyam! Yaşadığımız şu güzel anı görebilseydim!” Amin Maalouf, “Afrikalı Leo”dan (YKY, 1993) sonra bu kez Doğu’ya, İran’a...
Bu seriyi okumaya daha başlayamadım ama şunu söyleyebilirim ki, dizisine ve çizgi dizisine bağlılığım var. Dean’e bitiyorum. Sam ise ayrı bir konu :) Teşekkürler birazoku.
diziyle fazlasıyla benzer olduğundan diziyi izlemiş kadar oluyorum.dean ve sam’in tavırları, hal ve hareketleriyle, tepkileri dizidekiyle aynı.Winchester kardesleri seviyorum ve okuyarak hayalinde canlandırmak diziden daha iyi ;) sadece bu kitabı değil cevirilen kitapları, her biri harika… diziyi izleyip beğenenlere tavsiye ederim ;)