Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Suna’nın Serçeleri
Suna’nın Serçeleri

Suna’nın Serçeleri

Gülten Dayıoğlu

Mahallenin erkek çocukları çıkmaz sokakta ayaktopu oynuyorlardı. Birdenbire orada beliren on yaşlarında bir kız, meşin topu kapıp kaçmaya başladı. Oğlanlar hemen peşine takıldılar. Vargüçleriyle…

Mahallenin erkek çocukları çıkmaz sokakta ayaktopu oynuyorlardı. Birdenbire orada beliren on yaşlarında bir kız, meşin topu kapıp kaçmaya başladı. Oğlanlar hemen peşine takıldılar. Vargüçleriyle ona yetişmeye çalışıyor, bir yandan da, Bırak o topu, Suna, yoksa fena olacaksın diye bağırıyorlardı. Suna oğlanların önünde yel gibi koşuyordu. Mahallenin en güçlü çocukları Hüseyin’le Osman bile ona yetişemiyorlardı. Hepsi de soluk soluğaydı. Kovalamaca uzadıkça, bu öfke çığ gibi büyüyordu. Oyunun en tatlı, en coşkulu yerinde Suna’nın topu kapıp kaçması, oyuncu çocukları çileden çıkarmıştı…

1

SUNA’NIN SERÇELERİ

Mahallenin erkek çocukları çıkmaz sokakta ayaktopu oynuyorlardı. Birdenbire orada beliren on yaşlarında bir kız, meşin topu kapıp kaçmaya başladı. Oğlanlar hemen peşine takıldılar. Vargüçleriyle ona yetişmeye çalışıyor, bir yandan da, “Bırak o topu, Suna, yoksa fena olacaksın!>> diye bağırıyorlardı.

Suna oğlanların önünde yel gibi koşuyordu. Mahallenin en güçlü çocukları Hüseyin’le Osman bile ona yetişemiyorlardı. Hepsi de soluk soluğaydı. Yüzleri kıpkırmızı olmuştu. Bedenlerinden ter fışkırıyordu. İçlerinde korkunç bir öfke kabarmıştı. Kovalamaca uzadıkça, bu öfke çığ gibi büyüyordu. Oyunun en tatlı, en coşkulu yerinde Suna’nın topu kapıp kaçması, oyuncu çocukları çileden çıkarmıştı.

Suna topu sımsıkı göğsüne bastırmış, soluk soluğa koşuyordu. Benekli entarisi terden bedenine yapışmıştı. Oğlanların hiçbirinden korkmuyordu. Onlarla pek çok kez bozuşup kapışmıştı. Her seferinde ellerinden kurtulmayı başarmıştı. Yakalanırsa dövüşe de hazırdı. Üstüme saldırırlarsa dişlerimle, tırnaklarımla, tekme ve yumruklarımla kendimi savunurum diye geçiriyordu içinden. Bir yandan da topu ne yapması gerektiğini düşünüyordu.

Bir süre sonra Suna yavaşlamaya başladı. Bunu gören çocuklar daha bir hızlandılar. Hemen hepsi de, Suna’nın beline kadar inen kumral saç örgülerine yapışıp, onu yere çalmak niyetindeydi. Oğlanların öfkeli bakışları Suna’yı biraz ürkütmüştü. Bu nedenle dönüp dönüp onlara gülümsüyordu. Çocuklar iyice yaklaşmışlardı. En önde Osman koşuyordu. Aradaki uzaklık azalınca, Osman gür sesiyle bağırmaya başladı. “Bırak o topu, ölesiye dayak yemek istemiyorsan at o topu!>>

Suna biraz önce hazırladığı planı uygulamaya girişti. Bir yandan koşuyor, bir yandan da, «Durun çocuklar, durun. Gelmeyin ardımdan!» diye bağırıyordu.

Çocuklar yavaşladılar. Suna da yavaşladı. Sonra yerden bir taş alıp geriye doğru fırlattı. Taş çocuklarla Suna’ nın arasında bir yere düştü.

Suna, “Bu taş sınırımız olsun. Taşı geçip bana saldıran erkek değildir,” dedi. Çocuklar taşa yaklaşınca durakladılar. Suna sözlerini sürdürdü.

«Topu neden kaptığımı biliyor musunuz?>>

Oğlanlar soluk soluğa cevapladılar.

“Hayır, ama biz seni bir güzel pataklayacağız…”

Suna sözlerini kesti. Bütün sevimliliği üstündeydi. Topu koltuğunun altına sıkıştırmış, erkek arkadaşlarına Sıcak sıcak gülümsüyordu.

“Size kaç gündür yalvarıyorum. Beni ayaktopu oyununa almıyorsunuz. Ben de…>>

Osman atıldı.

“Sana kaç kez söyledik, bu erkek oyunudur, diye. Çöp gibi bacaklarını kırıp başımıza dert olursun demedik mi?

Suna üzüntüyle içini çekip boynunu büktü.

“Kız olmak suç mu? Ne kadar hızlı koştuğumu gördünüz işte! Topunuzu, bacaklarımın güçlü olduğunu ispatlamak için kaptım. Şimdi beni oyuna alırsınız, değil mi?”

Çocuklar bir an şaşaladılar. Osman henüz öfkesini yenememişti.

“Hayır,” diye haykırdı. «Seni oyuna alırlarsa ben takımdan çıkarım.≫

Suna tatlı bir sesle diretti.

“Sen kalecisin, Osman, sensiz takım olur mu?>> Osman yumuşar gibi oldu.

“Yapamazsın, ayaktopu oynayamazsın. Öteki oyunla. rımızın hepsine alıyoruz seni. Ama buna almamız doğru olmaz.≫

Çocuklar, «Boş verin şimdi lallaşmayı. Akşam oluyor zaten. Topu alıp gidelim, yarım kalan oyunu tamamlayalim,» diye söylenmeye başladılar.

Suna sevinçle zıpladı. “Topu kime atayım?»>

Hepsi birden coşkuyla bağrıştılar. “Bana at, bana at, bana at!..>>

İçlerinde kabaran öfke balon gibi sönmüştü. Şimdi hepsinin de tek dileği, topu ele geçirip oyuna yeniden başlayabilmekti. Suna bunu sezinlemişti.

“İsterseniz oyuna bugün girmeyeyim. Başka bir gün katılırım,” dedi.

Çocuklar taşı geçmiş, sabırsızlıkla ona doğru yaklaşıyorlardı. Suna topu başının üstüne kaldırdı, atacakmış gibi yapti.

Sonra, «Söz mü?» diye bağırdı.

Çocuklar gözlerini istekle meşin topa dikmişlerdi. “Olur, olur,” dediler. «Haydi, at artık.>>

Osman, “Bana at,” diyerek göz kirpti Suna’ya. Erdal, Osman’ı iteleyip ileri atıldı.

“Bana at, bana!>>

Öteki çocuklar hep bir ağızdan bağırıyorlardı.

“Bana at, bana at!..>>

Suna topu kalabalığa doğru fırlattı. Oğlanlar birbirlerine girdiler ve topu Hüseyin kaptı. Vargücüyle oyun yerine doğru koşmaya başladı. Ötekiler de peşine takıldılar.

Suna bir süre gülümseyerek arkalarından baktı. Sonra evlerine yöneldi. Olanları anlattığı zaman annesi kimbilir nasıl kızacak, «Kızlar ayaktopu oynar mı? Hangi sokakta, hangi mahallede gördün? Olmaz böyle şey. Oğlanlar seni oyuna almamakta haklı, diye ona çıkışacaktı. Sonucu öğrenince üzülecek, Suna’yı bu işten caydırmak için dizinin dibine oturtup öğütler verecekti… Suna bir yandan koşuyor, bir yandan da bunları düşünüyordu.

Annesini çok meraklı bir anne olarak görüyordu. «Her şeyime karışıyor, diye dertleniyor; «Terliyken su içme», «Bağırarak konuşma», «Yemekte ağzını şapırdatma», «Arkadaşlarına karşı saldırgan olma», «Çevrene say. gılı ol», «Tutumlu ol», «Şunu yap», «Bunu yapma»… İşte annem bu, diye düşünüyordu.

Suna yaramaz, savruk, biraz da kaba bir çocuktu. Ama çok dürüsttü. Hiç yalan söylemez, iyi ya da kötü hiç. bir olayı annesinden, babasından, öğretmeninden ve arkadaşlarından saklamazdı. Bir konuda söz verdi mi, ölür,

yine de sözünden dönmezdi. Sınıf arkadaşları arasında çıkan anlaşmazlıklarda ve kavgalarda, öğretmen Suna’nın tanıklığına başvururdu. Güzel bir huyu daha vardı Suna’ nin: Acımak. Acıma duygusu çok güçlüydü. Yoksullara acır, aç ve güçsüz hayvanlara acır; kedilere, köpeklere işkence eden çocuklarla kıyasıya kavgaya girişirdi. Yoksullara yardım eder, öksüz çocuklarla birlikte gözyaşı dökerdi…

Eve yaklaşırken, dizlerinin gücü azalmaya başladı. Sokağın köşesini dönünce birden karşıdan gelmekte olan babasını gördü. İçi sevinçle doldu. Yeni bir güçle ileri atıldı. Babasının elinde paketler vardı.

<<Dur, dur, kızım! Koşma öyle!..” demeye kalmadan, Suna soluk soluğa varıp babasının boynuna sarıldı. O anda babasının elindeki yumurtalar çatır çutur ezildi.

Suna, “Kötülük yapmak için koşmadım, babacığım. İçimden size sarılmak geldi…» dedi.

Babası daha çok kızdı.

“İçinden hep böyle şeyler geliyor. Oysa güzel güzel gelsen, ‘Hoş geldiniz, babacığım, paketlerinizi taşımaya yardım edeyim mi?’ desen… Bak komşu kızı Zehra’ya! Anasının dizinin dibinden ayrılmaz. Akşamüstleri babasını kapıda karşılar, paketlerini…>>

Suna ağlamaklı oldu. Babasının peşinden eve girerken, ben ne yaptım sanki, diye geçirdi içinden. Babam da annem gibi düşünüyor. Galiba beni sevmiyorlar, keşke onların kızı Zehra olsaydı. Sonra birden durakladı. Zehra onların kızı olsaydı, ben ne yapardım?.. Annemi, babamı hiç kimsenin annesi ve babasına değişmem… Çabuk çabuk merdivenleri tırmandı. Babası yatak odasında, bir yandan giysilerini değiştiriyor, bir yandan da yumurta olayını yana yakıla karısına anlatıyordu.

Suna ellerini yıkayıp sofrayı kurmaya girişti. Yatak odasından çıkan annesiyle babası, «Bizim kız sofra kuruyor! Hangi dağda kurt öldü acaba?» diye Suna’ya takıldılar.

Suna çorbasını yudumlarken, babasına o günkü top kapma olayını anlatmaya başladı.

Bir ara annesi, «Çorbanı höpürdeterek içme,≫ diye Çıkıştı ona.

Suna saygıyla, «Peki anneciğim,» dedi ve sözünü sürdürdü. «Köşe başına saklanıp bana doğru gelmesini bekle. meye başladım… Oyuna girmeye can atıyordum. Ama çocuklar bir türlü razı olmuyorlardı… Ben de topu kapip kaçmaya karar verdim…>>

Üç gün sonra Suna takıma alındı. Çocuklar oyunun kurallarını anlattılar. Suna hepsini biliyordu. Yıllardır mahalledeki maçları izler dururdu. Ama hiç sesini çıkarmadı. İyi bir öğrenci gibi, anlatılanları ilgiyle dinledi. Sonra oyun başladı… Çocuklar kendilerini yitirmişcesine topun peşinde oradan oraya atılıyorlardı. Suna saç örgülerini elbisesinin kuşağıyla birbirine sımsıkı bağlamıştı. Yel gibi koşuyor, topa pars gibi atılıyordu. Karşı takımda irice bir oğlan vardi: Sadi. On iki, on üç yaşlarındaydı. Bir ara topa öyle bir tekme vurdu ki… top ev boyu yükseldi. Çatının yağmur oluğuna çarpıp karşı evin bahçesine düştü.

Çocuklar bakakaldılar.

Osman, «Yazık oldu topumuza,» dedi. «Geçen gün Zeynep Hanım Teyze, ‘Bir daha top bahçeye düşerse, ekmek bıçağıyla lokma lokma doğrarım, demişti. Vermez artık, vermez,” diyerek içini çekti. Öteki çocuklar duvar dibine çömelmiş, soluklarını yatıştırıyorlardı. Hepsi de Zey-

nep Hanımın azarını işitmişti. O nedenle hiç kimse gidip topu istemeye yanaşmıyordu. Zeynep Hanımdan Suna da çekiniyordu. Küçükken camını kırmıştı onun.

Osman, «N’olur, Suna, topu istemeye sen git,» dedi. Çocuklar hep bir ağızdan yalvarmaya başladılar.

“Sen git, Suna, n’olursun sen git! Zeynep Hanım Tey. ze belki seni görünce yumuşar. Bugünlerde bize çok kızıyor…”

Suna, «Olur, dedi ve koşarak uzaklaştı. Böyle bir görev verilmiş olması onu çok sevindirmişti.

Zeynep Hanım evde yoktu. Gündelikçi kadın temizlik yapıyordu. Suna kolayca bahçeye girip topu aldı. Kapının önüne fırladı. Yüreği küt küt atıyordu. Topu yere bıraktı. Ayağıyla vura vura oyun yerine yöneldi. Ama yol eğilimliy. di. Top ayağından kaçtı. Yokuş aşağı yuvarlanmaya başla. di. Suna peşinden koşuyor, ama yetişip engelleyemiyor. du.

Yokuşun sonuna doğru, yolun sağında yeni bir yapı yapılıyordu. İşçiler yapının önündeki kuyuda kireç söndü. rüyorlardı.

Suna birden arkasından hızla bir kamyonun gelmekte olduğunu gördü. Şoför durmadan klakson çalıyordu. Topun peşinden koşmakta olan Suna dehşete kapıldı. Ezilmemek için kaldırıma yöneldi. Ama dengesini sağlayamadı. Hızla gelip kireç kuyusunun içine düştü.

Kuyudan, söndürülmekte olan kirecin keskin kokulu dumanları yükseliyordu. İşçiler ellerindeki kürekleri bırakıp Suna’ya yardıma koştular.

Suna işçilerin kucağında, “Anneciğim, anneciğim,≫ diye ağlayıp inliyordu.

Bacaklarında derin yanık yaraları açılmıştı.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Bambaşka Bir Ülke Amerika’ya Yolculuk ~ Gülten DayıoğluBambaşka Bir Ülke Amerika’ya Yolculuk

    Bambaşka Bir Ülke Amerika’ya Yolculuk

    Gülten Dayıoğlu

    Amerika bugüne dek gezdiğim ülkelerden daha değişik bir ülke… Gülten Dayıoğlu ile çok şaşırtıcı, tadına doyulmaz bir Amerika gezisine hazır mısınız? Sevimli çizgi film...

  2. Yeşil Kiraz ~ Gülten DayıoğluYeşil Kiraz

    Yeşil Kiraz

    Gülten Dayıoğlu

    Kiraz, ailesinin sürdürdüğü yaşam biçimini beğenmeyen, gözü yükseklerde bir genç kızdır. Çevresiyle sürekli olarak, sosyal, kültürel ve ruhsal çatışma içindedir. Çocukluğundan beri hep toplum...

  3. Okyanuslar Ötesine Yolculuk ~ Gülten DayıoğluOkyanuslar Ötesine Yolculuk

    Okyanuslar Ötesine Yolculuk

    Gülten Dayıoğlu

    Bir Güney Amerika gezisi sırasında yaşanan sevinç, coşku, korku ve mutluluğun öyküsü. Güney Amerika Gezi İzlenimleri Sevgili okuyucularım! Benimle Güney Amerika gezisine var mısınız?...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Dört Duvar Beş Pencere ~ Cemil KavukçuDört Duvar Beş Pencere

    Dört Duvar Beş Pencere

    Cemil Kavukçu

    Geçen kuşaklardan sonra öykü edebiyatımızda derin bir iz bırakmaya aday hangi öykücü geldi, diye sorulursa ben kendi payıma ilkin Cemil Kavukçu’yu söylüyorum. Okuru etkileyen...

  2. Beethoven’li Ölüm ~ Kriton DinçmenBeethoven’li Ölüm

    Beethoven’li Ölüm

    Kriton Dinçmen

    “Celâl Bey’in Yüksekkaldırım’daki gezintilerinin başka bir amacı da vardı: Fazilet ile buluşmadan önce, doğrudan doğruya Yüksekkaldırım’dan yukarı çıkar ve oradaki yaşlı bir Rum plakçıya...

  3. Harry Potter ve Felsefe Taşı ~ J. K. RowlingHarry Potter ve Felsefe Taşı

    Harry Potter ve Felsefe Taşı

    J. K. Rowling

      Harry Potter sıradan bir çocuk olduğunu sanırken, bir baykuşun getirdiği mektuplarla yaşamı değişir: Başvurmadığı halde Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’na kabul edilmiştir. Burada...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur