Suda Ölüm’de Oe, alter egosu olarak bilinen yazar Kogito Choko’yu memleketine, Shikoku Adası’nda ormanla kaplı vadinin içindeki köyüne gönderir. Choko, bu kaybı tam anlamıyla sindirebilmek için babasının gizemli boğulma öyküsünü kurgulamayı gençliğinden beri planlamıştır. Uzun süre babasının fırtınalı bir gecede neden tekneyle nehre açıldığını bulmaya çalışır. Babasının ve bir grup isyancı askerin Japon imparatoruna intihar saldırısı düzenleme planını tartıştıklarına kulak misafiri olduğunu hatırlasa da Choko, anılarını hayal gücünden ayıramaz ve umutsuzluk içinde romanı yazmayı yarıda bırakır. İlk romanlarını sahneye koyacak bir tiyatro grubuyla işbirliği yaptığında içindeki yazma arzusu yeniden canlanır. Bu arada gizemli bir kırmızı deri bavuldaki belgeleri kullanarak babasının hikâyesini anlamayı ve romanını tamamlamayı ister. Ancak işler istediği gibi gitmez.
Miras ve ölümlülüğün çalkantılı derinliklerine dalan Suda Ölüm, ulusal ve kişisel travmaları yeniden gün yüzüne çıkarmasının yanı sıra hikâye anlatımına dair politik, toplumsal ve ailevi çatlakları onarma yollarının mükemmel bir keşfi.
“Oe tam bir Japon olsa da umut ve umutsuzluk konusunu ele alışında Dostoyevski’den bir şeyler var sanki.”
Henry Miller
“Savaş sonrası Japon edebiyatında yeni bir zirve.”
Yukio Mişima
1. KISIM
Suda Ölüm Romanı
Giriş
Şaka
1
Eski taşra evlerinin övünülesi olmayan, o yöreye özgü söylenceleri vardır. Her ne kadar tuhaf ve gülünesi olsa da o evlerin dışındakilere bir anlam ifade etmese de bir tür popüler “şaka” olarak hafızalardaki yerini korur. Üniversiteye başladığım yıldı. Vakitsiz ölen babamın geleneksel Budist anma tören serisinin sonuncusuna katılmıştım. Evimiz çok uzun zaman sonra ilk kez akrabalarımızla dolmuştu. İçlerinden biri amcamdı; büyük kızı Tokyo Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun bir devlet memuruyla evlenmişti. “Sen de aynı üniversitede okuyorsun, tebrik ederim. Peki branşın ne?” diye sordu. Edebiyat okuduğumu söyleyince hayal kırıklığını gizlemedi. “O halde,” dedi, “belli ki düzgün bir iş sahibi olamayacaksın.” Sosyal ortamlarda genellikle sessiz kalan annem, Fransız edebiyatı uzmanı olmayı arzu eden oğlunu şaşırtarak söze karıştı. “Bir iş bulamazsa yazar olur,” dedi. Odayı derin bir sessizlik kapladı. “Kırmızı deri bavulda romana malzeme olacak birçok şey bekliyor onu,” demesiyle herkes güldü ve ortamdaki gerginlik de geçti.
Kırmızı deri bavul evimizdeki tuhaf ve gülünesi söylencenin kaynaklarından biriydi. Annemin bu sözleri ve akrabalarımın gülüşmeleri içime oturmuştu. Üniversiteden sonraki yaşamıma nasıl bir yön vereceğimin belirsiz olduğu o üç yıl boyunca öyküler kaleme aldım. Ne zaman ki bu öykülerimden biri Tokyo Üniversitesi Gazetesi’nde yer aldı işte o zaman çıkış yolunu bulmuştum; geçimimi yazarlıkla sağlayacaktım. Diğer bir deyişle, annemin yaptığı “şaka” gideceğim yolu belirlemişti. Bu anlattıklarımda “şaka” sözcüğü gülünüp geçilemeyecek bir yol olarak görünüyor, değil mi? Bu konuyu anlatmayı sonraya bırakacağım.
2
Son yıllarda karım Chikashi ile kız kardeşim Asa birbirlerinin yeni yılını yeniden kutlamaya başladılar; karım benim adıma yeni yıl tebrik kartı yazıyor, Asa da gönderdiği kartta bana selamı eksik etmiyordu. Ancak o yıl farklı bir şey yaptı ve ev telefonumuzdan arayıp benimle konuşmak istedi. “Annemin vefatının üzerinden on yıl geçti. Vasiyetine göre, gerçi bana söylediklerini gelişigüzel bir kâğıda yazdığım için bunun hukuki açıdan bir yaptırımı olup olmadığını bilmiyorum, en iyisi ona verdiğim söze göre diyelim, bu yıl kırmızı deri bavulu sana vereceğim. Öte yandan bu yıl 5 Aralık’taki ölüm yıldönümünde işlerim her zamankinden daha yoğun olacak. Ne dersin, o güne kadar beklemesek mi? Bu yaz da mı Kuzey Karuizawa’ya gideceksin? Onun yerine Shikoku’ya gelmeye ne dersin? Kırmızı deri bavulu veririm sana. Yoksa onu unutmuş muydun? Son zamanlarda tek yaptığın ayda bir gazetede makale yayımlatmak, epeydir roman yazmayı ihmal ettin.”
“Aynen dediğin gibi. Kırmızı deri bavulun içindekilerle Suda Ölüm romanımın devamını yazabilirim belki. Peki bavulu bana on yıl sonra vermeyi hanginiz düşündü, annem mi sen mi?” “Annemdi. Gözleri artık iyi görmediğinden çok güç yazıyordu, ancak aklı her zamanki kadar canlı çalışıyordu. Kendisi öldükten sonra senin on yıl daha yaşamayacağını düşünüyordu. Ailemizdeki erkekler hep erken öldüğünden. Yıl sonunda işlerim her zamankinden daha yoğun olacak, Chikashi’ye söylemiştim, senin eski eserlerini tiyatro oyununa uyarlayan gençlerin grubuna katıldım.
Onların Orman Evi kullanımıyla ilgili soruları ve istekleriyle meşgul olacağım. Kırmızı deri bavulun içindekileri inceledikten sonra bir süre burada, Orman Evi’nde kalmaya ne dersin? Chikashi’den izin aldım bile, hem gençler oraya yeni bir hava katacaktır; ayrılırken de düzenli bir şekilde bırakacaklar.” Ah, kırmızı deri bavul ve Suda Ölüm romanı! Ne kadar yaşlanmış olsam da hâlâ roman yazma hevesiyle doluydum! Güneş henüz tepedeydi; hem çalışma hem de yatak odası olarak kullandığım odanın perdelerini çektim, yatağa uzandım. Yazmaya daha öğrenciyken başladığım için yeterli yaşam deneyimi olmayan bir yazar olarak kısa sürede tıkanacağımı veya çok geçmeden de genç yazarlara özgü şekilde tökezleyip düşeceğimi söyleyerek benimle ne çok alay etmişlerdi…
Ama ben hiç tökezlemedim. Zamanı gelince Suda Ölüm romanımı da yazacaktım! Bunun için gereken çalışmaları aksatmadan yapmaya karar vermiştim. Bu romanı “Ben” olarak yazmaya başlayacak, kendimi suyun altındaki akıntıya teslim edecek, bir su yüzüne çıkıp bir aşağıya inecek ve neticede bir çırpıda girdap tarafından yutulacak… Henüz nitelikli tek bir edebiyat eseri okumadığım gençlik zamanlarımdan beri rüyalarımda Suda Ölüm romanımdan sahneleri görüyordum. Sıklıkla gördüğüm bu rüyanın temeli on yaşındayken yaşadığım bir olaya dayanır. Yirmi yaşına geldiğimdeyse bir şairin İngilizce şiirinden (kitapta Fransızca çevirisi de yanında verilmişti) “Suda Ölüm” kısmını aldım. Henüz öykü yazmaya bile başlamamış olmama rağmen bu roman zihnimde neredeyse tamamıyla oluşmuştu. Ne var ki o romanı yazmaya hiç başlamadım. Çünkü bunun için henüz yeterli donanıma sahip olduğumu düşünmüyordum. Genç bir yazardım, bir yazar olarak var olmaya devam edip edemeyeceğim riskini hissettiğim o kıyıda olsam da özünde iyimserdim. Bir gün gelecek ve ben Suda Ölüm romanımı yazacaktım. Çok geç olmadan yazmaya başlasam iyi olur diye düşündüğüm zamanlarda henüz vakti gelmedi diye bastırdım kendimi. Eğer Suda Ölüm’ü yazmakta kolaya kaçacaksam, o romanı yazmak için gerek duyduğum başka romanları yazma zahmeti ve kendimi aşmaya çalışırken çektiğim eziyetin ne anlamı kalıyordu?
3
Suda Ölüm romanını yazmaya sadece bir kez teşebbüs etmiştim. Otuzlu yaşların ortalarındaydım. Sessiz Çığlık romanımı yayımlamış olmak daha yetkin yazabildiğimin bir işaretiydi bana göre. Artık Suda Ölüm romanımı yazabilirdim. Giriş bölümüyle hacim olarak ondan az kalmayan bazı kısımları Shikoku’daki Orman Evi’nde yaşayan altmışlı yaşlarındaki anneme gönderdim. Mektubumda babamı merkeze koyarak yazdığım romanımda kullanmak üzere babama ait notları görmek istediğimi de ilettim. O notlar annemin Şanghay seyahati sırasında satın alıp getirdiği kırmızı deri bavulun içindeydi. Ne var ki en başta kırmızı deri bavulun roman malzemesi olacak notlarla dolu olduğunu söyleyen annemden doğrudan bir cevap gelmediği gibi ona yolladıklarımı da geri göndermedi. Çaresiz kalmıştım, yazmayı bıraktım. Ertesi yaz hâlâ sinirliydim; babama, onun evladı olarak kendime, hatta annemin de karikatürize edilmiş haline yer verdiğim Gözyaşlarımı Sileceği Gün adlı uzun öykümü yayımladım. Bunun üzerine annemle yaşayan Asa’dan bir mektup aldım. Mektupta şunlar yazıyordu: “Öykünün sonunda yaptığın eleştirilerden daha beter şekilde eleştiriyor annem seni. İkimiz de artık Kogii’yle (çocukken bana böyle seslenirlerdi) tüm ilişkimizi sona erdiriyoruz.”
4
Gözyaşlarımı Sileceği Gün adlı uzun öykümün yayımlanmasından önce büyük oğlum kafatasında bir hasarla dünyaya geldi. Gerçek yaşamda yer alan bu zor durum annemle aramdaki pürüzlü ilişkide bir düzelme sağladı. Bu engelinin üstesinden gelerek yaşayan büyük oğlum Akari’nin varlığı aramızda uzlaştırıcı görevi gördü ve Chikashi sayesinde Shikoku’daki baba evimle yeniden iletişim kuruldu. Ben de bu sakin aile ilişkisine doğal bir şekilde dahil oldum. Ancak annem Suda Ölüm romanımın giriş bölümü, notlar ve kırmızı deri bavulla ilgili tek bir söz bile etmedi, doksan beş yaşına dek de bu konuyu hiç açmadı. Annem kız kardeşime anılarından söz ederken benimle ilgili olarak, “Kogii buradaki vadide yaşarken, çocukluğunda yani, çok ıstıraplı zamanları olmuştu, ben araya girip olanları düzeltmeye çalışınca da kişiliği bir türlü oturmadı,” diye anlatmış. Belki şimdi de bu yetiştirme tarzından kaynaklanan hatasını tekrarlamak istemiyordu. Dahası ölümünden on yıl sonrasını düşünme zahmetine girmişti!
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Dünya Edebiyatı
- Kitap AdıSuda Ölüm
- Sayfa Sayısı376
- YazarKenzaburo Oe
- ISBN9789750763533
- Boyutlar, Kapak14x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Sıradan Şeylere Övgüler ~ Pablo Neruda
Sıradan Şeylere Övgüler
Pablo Neruda
O müşfik yüreğiyle bir savaşçı gibi giyinmiştir enginar, dimdik, alçacık bir kubbe de inşa etmiştir, yapraklarının altında içine bir şey işlemeden durur öylece “Yirminci...
- Basti ~ Intizar Husain
Basti
Intizar Husain
Çağdaş Pakistan ve Güney Asya edebiyatının en önemli yazarlarından olan Intizar Husain, Basti’de Hindistan-Pakistan ayrılığının trajik sonuçlarına ışık tutuyor. Basti, savaşların ve yasal sınırların...
- Sensiz Olmaz ~ Susan Elizabeth Phillips
Sensiz Olmaz
Susan Elizabeth Phillips
Plan; Bir dahî olan fizik profesörü Dr. Jane Darlington bebek sahibi olmak için yanıp tutuşmaktadır. Ama bir baba bulması hiç de kolay değildir. Çocukken...