Sözün güzelini söylemek için
Kardeşimin hatırını onun yokluğunda da korumak için
Emaneti ehline vermek, kardeşimin hatasını (emanetini) başkalarına taşıtmamak için
Tercihimi kınayıcı, yargılayıcı, yakıcı olandan değil, ıslah edici, onarıcı, yapıcı olandan yana kullanmak için
İkiyüzlü/ikisözlü olmamak için
Hayatıma parça tesirli fiskos bombası fırlatmamak için
Gıybetin yaktığı dudaklarda artık çiçeklerin açması için
GIYBET ETMİYORUM!
Gıybet etmemek, “Allah’ı görür gibi yaşama” çabasıdır. Allah’ın duyduğunu bilerek konuşma duyarlılığıdır. Allah’ın işitmesine göre nefes tüketme inceliğidir.
Allah işitmiyormuş gibi konuşmak günah değil mi?
Senai Demirci, bir insanın, gıyabında da onurunun korunduğu, olmadığı yerde de saygı gördüğü, işitmediği kapı arkalarında da hatırının sayıldığı biricik medeniyetin mensupları olarak, gıybetsizliğe davet ediyor bizleri. Gıybet Gönülsüzlüğüne…
İÇİNDEKİLER
Önsöz
Kekeme ruhlar konserine kısa bir ara
Söylediğimin doğru olması, söylememi doğru yapmaya yetmiyor
Bir garip yangın, bir tuhaf soygun.
Faili/ne meçhul cinayet
Gıybet testi
Gıybetlerimi itirafım ve istiğfarım dır. Kabul edile
“Salih bir amel”de olmaması gereken özelliklerin hepsi tek cümlelik gıybete sığabiliyor
Her gıybetçi mütekebbirdir
Parça tesirli fiskos bombası
“Ölü eti”ni nereden buldun?
Allah’ın gıybeti yapılır mı?
Allah gıybet yapar mı?
Hızır ve Musa ile bir gıybet yolculuğu
Gıybete altı çarpı altı kere nefretler olsun!
Bari günah olan gıybeti etmiş olsaydık!
Mubah gıybeti yapmaya ne kadar hakkımız var?
99 esma 99 özür
ön/köz
Ortak arkadaşımızın arkasından konuştuğumu onun arkasından konuştuğumu saklayacağından emin olacak kadar sırdaşım bildiğim diğer arkadaşıma “Onun arkasından konuştum ama senin arkandan konuşmam!” diyemediğim,
kendimi arkadaşımın yüzüne başka, arkasından başka konuşan bir ikiyüzlülük içinde diğer arkadaşıma sobeleteceğimden utandığım için deme gereğini duymadığım.
diyecek olursam da, ikiyüzlülüğümle ister istemez yüzleşerek benim utancımı gidermeye çalışma utancından arkadaşımı koruyamayacağımı düşünerek utandığım.
utanmasam bile, onu “Ben senin arkandan da konuşabilirim” Şüphesine itmekten korkarak ister istemez dudaklarımı kilitlediğim.
konuşsam bile, ondaki “Burada olmayan o değil de ben olsaydım, sen onunla da benim arkamdan konuşurdun!” beklentisini önleyemediğim,
önleyemediğimi bildiğim için de iyice susarak katıldığım/katkıda bulunduğum
o tuhaf sessizliği dağıtmak için dilimden hiçbir şey gelmiyor…
Zorba bir sözleşme olarak aramıza konulmuş bu yakıcı sessizliğe boyun büküyoruz, birlikte razı oluyoruz. Bu zoraki sessizliğin tıslaması İçimize doğru ilerledikçe, sahiciliğimizi yakan közler kızışıyor, seslerimizin hepsini sahte kılan sinsi yangın harlanıyor. Herkes, kardeşi tarafından arkasından konuşulabilir biliyor kendini. Herkes, kardeşinin arkasından konuşmayı hak ettiğini düşünüyor. Herkes, kardeşi tarafından arkasından konuşabilir diye bilindiğini biliyor. Herkes, kardeşinin arkasından konuşabileceğini kardeşine bildirmiş gibi ses çıkarmıyor arkadan konuşabilir sanılmasına. Arkadan konuşabilir sanılanlar “Konuşmayacağız!” demekten utanıyor. Arkasından konuşulacağını sananlar “Konuşmayın!” demeye tenezzül etmiyor.
Belki de kimse konuşmuyor. Öyleyse kim konuşuyor konuşmayanların yerine? Kim konuşuyor konuşmayanlar konuştu diye? Kim attı bu közü sözümüzün arasına? Kim körüklüyor bu sinsi yangını?
Kekeme Ruhlar Konserine Kısa Bir Ara
Sözleriyle bizi (haklı/haksız) hayli hırpaladıktan sonra arkasını dönüp giden arkadaşıma, ayrılırken, “Yine de senin arkandan konuşmayacağız!” diyemiyorum. Diyemiyorum, çünkü arkasından konuşabileceğimi aklına getirmekten korkuyorum. Diyemiyorum, çünkü arkasından konuşabileceğimin, zaten aklında olduğunu bilmekten korkuyorum. Diyemiyorum, çünkü arkasından konuşmayacak kadar erdemli olabileceğime inanmadığın* da açık edip, “arkandan konuşmayacağım” dediğim halde konuşabilecek kadar yalancı olduğumu sandığını da itiraf etmesinden korkuyorum. Diyemiyorum, çünkü benim kendisi hakkında, arkasından konuşacağımı zannedecek kadar hakkımda kötü zan sahibi olduğumu bilmesinden korkuyorum. Onu “arkamdan konuşulmaz nasılsa…” demekten, beni de “arkasından konuşmayacağımdan emin nasılsa…” diye bir şey söylemek zorunda hissetmemekten yoksun bırakan dedikodu medeniyetini lanetliyorum. İkimiz de mağduruz.
Kim susturdu beni, onu ve seni? Kim?
Söylediğimin Doğru Olması,
Söylememi Doğruyapmaya
Yetmiyor
Gıybet eden, doğruyu söyler. Yalan söylemek, gıybetin tanımı içinde yoktur, “Kardeşin hakkında, onun hoşlanmayacağı doğru şeyleri söylemen gıybettir” der Peygamberimi!. Her söylediğimiz doğru olmalı, evet, ama her doğruyu söylemek doğru değil demek ki… Gıybetin konusu, söylememin doğru olmadığı bir doğrudur.
Gıybet ettiğimde haklı da olabilirim. Bana yapılan hareketi hak etmemişimdir. Ayrıca, yapılan yanlıştır da. Haklı olduğum halde, yapılan açıkça yanlış olduğu halde bile, gıybet etmekle haksızlık etmiş oluyorum. Demek ki gıybet, hak etmediğim birşey… Her yaptığımda haklı olmalıyım, ama her hak bildiğimi yapmam hak değil.
Gıybetini ettiğim kişinin yüzüne daha önce bunu söylemiş olabilirim. “Yüzüne de söyledim zaten!” diye başlayabilirim. Gıybetini ettikten sonra yüzüne de söyleyecek olabilirim, “BuTada olsa, yüzüne de söylerim!” diye başlayabilirim. Ama daha önce yüzüne söylemiş olmam ayrı bir eylem, şimdi yüzü yokken başkalarına söylemiş olmam ayrı bîr eylemdir. Kendi yüzüne söylediğimi, başkalarına söylememden hoşnut olmayabilir. Daha sonra yüzüne söyleyecek olsam bile, yüzü yokken başkalarına da söylediğimi söyleyebilecek miyim? Söylemeye vakit bulacak mıyım? Söylemeye yüzüm olacak mı? Ya o zaman, “Başkalarına söylemeseydin kardeş!” derse, ne cevap vereceğim?
Bir Garip Yangın, Bir Tuhaf Soygun…
Waylon Prendergast adında bir Amerikalı, gece boyu içtikten sonra, evinin yolu üzerindeyken, mesleğini icra etmeye karar verdi. Epeyce çakırkeyif olduğu halde, alışık olduğu üzere, içeride herkesin derin uykuda olduğunu tahmin ettiği bir evin penceresine tırmandı, bir iki zorlamadan sonra pencereyi açtı. Sessizce içeri süzüldü. Çantasını, çekmecelerden ustalıkla çıkardığı mücevherlerle, parayla doldurdu. “İyi bir is” çıkarmıştı. Evde kimse uyanmadan, pahada ağır yükle hafifleri kolayca buluvermişti.
Arka kapıdan sessizce çıkıp, evinin yolunu tuttu. Bir süre yürüdükten sonra, evinin olduğu sokağın köşesini döndü. Fakat o da ne!Üç İtfaiye aracı yolu kesmiş, bir evden çıkan alevleri söndürmeye çalışıyordu. Hayret; bu kendi eviydi.
Çok sonra anlayacaktı ki birkaç saat önce soyduğu, kendi eviydi. Pencereye tırmanırken ağzından düşürdüğü izmaritle kendi evini ateşe vermişti.
Bu yaşanmış hikâyenin sonunda, sarhoş ve hırsız Waylon’un gece kendi evinden çaldığı mücevher ve paralara bakıp “Bu kadar çok şeyimin olduğunu bilmiyordum!” dediği aktarılır.
Celin görün ki, Waylon’dan daha acınacak ve gülünecek haldeyiz. Kendi evini soyan Waylon’ın çaldıkları elinde kalmıştır. Ancak gıybet ederek, kendi sevap evimizi kendi ellerimizle soyduğumuzda, elimizde hiçbir şey kalmayacaktır.
Amellerimizi heba ettik, sevaplarımızı yaktık. Ellerimiz ebediyen boş kaldı!
Faili/Ne Meçhul Cinayet
Bir cinayet işlendi. Öldürülen ortalıkta görünmüyor. Öldüren öldürdüğünün farkında değil. Öldürülen öldürüldüğünü bilmiyor. Cinayet kesin. Faili meçhul değil. Failine meçhuldü cinayet.
Bir cinayet işlendi. Katil özellikle kurbanının uıakta olduğu zamanı kolladı. Cinayet işlendiğinde kurban çok uzaklardaydı. Öyle olması gerekti, yoksa cinayet işjenemezdi. Olay mahallinde ceset bulunamadı. Ceset hiç olmadı. Failine meçhul değil sadece. Kurbanına da meçhuldü cinayet.
***
….
“Söz Yangını” için bir yanıt
Bir yanıt yazın
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
bu kitabı öğretmenim bana hediye almıştı okurken çok keyif aldım herkese bu kitabı tavsiye ederim gıybet nedir çook iyi anlatıyor belkide çoğumuz gıybetin ne olduğunu bilmeyiz aam bu kitabı okuduktan sonra öğreneceğiz