Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Sonsuzluğun Tarihi
Sonsuzluğun Tarihi

Sonsuzluğun Tarihi

Jorge Luis Borges

Bu sayfalara adını veren o sıra dışı “sonsuzluğun tarihi” hakkında çok az şey söyleyeceğim. Zaman bizim açımızdan bir sorundur; sarsıcı ve talepkâr bir sorun,…

Bu sayfalara adını veren o sıra dışı “sonsuzluğun tarihi” hakkında çok az şey söyleyeceğim. Zaman bizim açımızdan bir sorundur; sarsıcı ve talepkâr bir sorun, belki de metafiziğin en can alıcı sorunu; sonsuzluksa bir oyun ya da yıpranmış bir umut. Farklı anlarda farklı yerlerin işgal edilmesi –yani hareket– zaman olmaksızın kavranamaz. Aynı şekilde, farklı anlarda, aynı yeri işgal etmek anlamına gelen hareketsizlik de öyle. Sayısız şairin özlemle yanıp tutuştuğu sonsuzluğun bizi en azından kaçamak tarzda olsa da ardışıklığın baskısından kurtaran maharetli bir aygıt olduğunu nasıl hissedemedim?Borges’in sanattaki zaferi entelektüel bir çıkmazı kendisiyle savaştırarak insanlık adına yeni bir ürün ortaya koyması.John Barth

İçindekiler

Önsöz ……………………………………………………………………. 13
Sonsuzluğun Tarihi …………………………………………………… 15
Kenning Şiirleri ………………………………………………………… 39
Metafor ………………………………………………………………….. 61
Döngüler Öğretisi ……………………………………………………. 67
Döngüsel Zaman ……………………………………………………… 79
Binbir Gece Masalları’nın Çevirmenleri ……………………….. 85
İki Kısa Yazı …………………………………………………………… 113

SONSUZLUĞUN TARİHİ

1

Zamanın doğasını sorgulamak ve tanımlamak isteyen Enneadlar’daki* o pasajda ilkin sonsuzluğu anlamanın kaçınılmaz olduğu ortaya konur – öyle ya herkesin bildiği üzere sonsuzluk zamanın modeli ve arketipidir. Samimi olduğu düşünülürse ciddiyeti daha da artacak bu giriş uyarısı, onu yazan insanın anlayışını kavramaya yönelik beslediğimiz bütün umudu adeta söndürüverir. Zaman bizim açımızdan bir sorundur; sarsıcı ve talepkâr bir sorun, belki de metafiziğin en can alıcı sorunu; sonsuzluksa bir oyun ya da yıpranmış bir umut. Platon’un Timaios adlı eserinde zamanın, sonsuzluğun hareketli bir imgesi olduğunu okuruz; fakat bu fikir, sonsuzluğun zamanın tözüne kazınmış bir imgeden ibaret olduğunu düşünenleri bu kanaatlerinden koparmayı pek başaramaz. İşte hikâyesini anlatmaya koyulacağım şey bu imge ve insanlığın fikir uyuşmazlıklarıyla zaman içinde semirmiş bu kuru kelime. Plotinos’çu yöntemi dahil ederek (ondan yararlanmanın yegâne yolu olarak) öncelikle, zamanın doğasında mevcut olan karanlık noktaları sayarak başlayacağım işe – insanlığın yaratımı olan sonsuzluktan önce gelmesi gereken o metafizik ve doğal gizemin karanlık noktalarını sayarak… En yamanı değilse de azımsanmayacak güzellikteki bu karanlık noktalardan biri bizi zamanın yönünü tayin etmeye mecbur kılar. Zamanın geçmişten geleceğe doğru aktığı fikri genel kanıdır, öte yandan tam aksi de büsbütün mantıksız değildir, tıpkı Miguel de Unamuno’nun dizelerinde olduğu gibi:

Gececil saatlerin nehri akar
sonsuz sabah olan kaynağından…

İkisi de eşit oranda makul, bir o kadar da kanıtlanamazdır. Bradley iki önermeyi de reddederek kişisel bir önerme geliştirir: Salt umudumuzla inşa edilmiş geleceği dışta bırakır ve “mevcut olanı” da geçmişin içinde dağılıp çözünen şimdiki zamanın ölüm döşeğinden ibaret sayar. Zamandaki bu gerileme genellikle düşüşe geçmiş ya da sönük durumlara tekabül ederken herhangi bir güçlenme de bize geleceğe doğru ilerlemeyi çağrıştırır… Bradley geleceği inkâr eder, Hindistan’ın felsefe ekollerinden biriyse, ele avuca gelmez olarak gördüğü için şimdiki zamanı inkâr eder. “Portakal ya daldan düşmek üzeredir ya yerdedir,” der bu tuhaf basite indirgemeciler. “Kimse onun düştüğünü görmez.” Zaman başka zorluklar da çıkarır karşımıza. Bunlardan biri ve belki de en büyüğü her insanın bireysel zamanını matematikçilerin genel zamanıyla eşzamanlı kılmaktır: Yakın zamanlardaki görelilik telaşı tarafından bıkkınlık verecek kadar tekrarlanmıştır bu, herkes anımsayacaktır – ya da yakın zaman önce hatırladığını anımsayacaktır. (Ben burada onu çarpıtarak yeniden kurguluyorum: Madem zaman zihinsel bir süreç, bunu binlerce insan, bırakalım binlerce insanı, iki farklı insan bile nasıl olup da paylaşabilir?) Diğer zorluksa Elea okulunun* hareketi inkâr eden önermesidir. Bunu şöyle ifade etmek mümkün: “Zamanın sekiz yüz yıllık diliminde on dört dakikalık bir sürenin akması imkânsızdır, çünkü ondan önce yedi dakikanın, o yedi dakikadan önce de üç buçuk dakikanın ve ondan önce de bir dakika kırk beş saniyenin akması gerekir ve on dört dakika asla tamamlanmadan bu böylece sonsuza kadar gider.

” Russell sonsuz sayıların gerçekliğini, hatta basmakalıp oluşunu ortaya koyarak bu savı çürütür, bununla birlikte onların sonsuz bir sayısal sürecin “son” terimi gibi değil de doğası gereği birdenbire var olduklarını söyler. Russell’ın bu anormal rakamları, aynı zamanda parçalarını numaralandırarak tanımlamamıza olanak tanımayan sonsuzluk hakkında da güzel bir ön fikir verir.

İnsanların tasarladığı sonsuzlukların hiçbiri –nominalizminki de, İrinaios’un ve Platon’un sonsuzlukları da– geçmişin, bugünün ve geleceğin mekanik biçimde birbirine eklenmesinden ibaret değildir. Sonsuzluk daha sade ve daha büyülü bir şeydir; bahsi geçen üç zamanın da eşzamanlı olmasıdır. Kullandığımız genel dil ve şu sersemletici dont chaque édition fait regretter la précédente‡ sözlük bunu görmezden geliyor gibidir ama metafizikçiler sonsuzluğu işte böyle tasavvur etmiştir. “Ruhun nesneleri art arda gelirler, kâh Sokrates kâh bir at,” diyor Enneadlar’ın beşinci kitabı, “bir şey yalıtılmış olarak tasavvur edildiğinde diğer binlercesi kaybolur; ancak İlahî Zekâ tüm şeyleri aynı anda kucaklar. Geçmiş şimdinin içindedir, gelecek de öyle. Her şeyin mevcut koşullarından mesut biçimde, varlığında süregittiği bu dünyada, hiçbir şey olup bitmez.”

İnsanların tasarladığı sonsuzlukların hiçbiri –nominalizminki de, İrinaiosDaha sonraki yorumlara esin kaynağı olan bu sonsuzluk tanımı hakkında yorum yapmayı geçiyorum. Bunu Platon’un başlatmadığı kesindir – sıra dışı bir kitabında kendisinden önce gelen “kadim ve kutsal filozoflar”dan bahseder ancak evvelkilerin tasavvur ettiği ne varsa onları genişletip toparlar. Daussen, Platon’u günbatımına benzetir; tutkulu ve son ışıktır o. Eski Yunan’da sonsuzluğa ait artık inkâr edilen ya da trajik biçimde süslenen tüm kavramlar onun kitaplarında buluşmuştur. Bundan ötürü, bana göre, birbirinden farklı fakat ayrılmaz biçimde kaynaşmış üç insanın tahta çıkardığı ikinci sonsuzluğu buyuran İrinaios’tan* önce gelir oun ve Platon’un sonsuzlukları da– geçmişin, bugünün ve geleceğin mekanik biçimde birbirine eklenmesinden ibaret değildir. Sonsuzluk daha sade ve daha büyülü bir şeydir; bahsi geçen üç zamanın da eşzamanlı olmasıdır. Kullandığımız genel dil ve şu sersemletici dont chaque édition fait regretter la précédente‡ sözlük bunu görmezden geliyor gibidir ama metafizikçiler sonsuzluğu işte böyle tasavvur etmiştir. “Ruhun nesneleri art arda gelirler, kâh Sokrates kâh bir at,” diyor Enneadlar’ın beşinci kitabı, “bir şey yalıtılmış olarak tasavvur edildiğinde diğer binlercesi kaybolur; ancak İlahî Zekâ tüm şeyleri aynı anda kucaklar. Geçmiş şimdinin içindedir, gelecek de öyle. Her şeyin mevcut koşullarından mesut biçimde, varlığında süregittiği bu dünyada, hiçbir şey olup bitmez.”

Meşhur tutkusuyla şöyle der Plotinos: “Anlaşılabilir göklerde her şey göktür ve orada yeryüzü de göktür, tıpkı hayvanların, bitkilerin, insanların ve denizin de öyle olduğu gibi. Sundukları manzara yaratılmamış bir dünyanın görüntüsüdür. Her biri başkasına baktığında kendini görür. Bu âlemde saydam olmayan hiçbir şey yoktur. İçine nüfuz edilmesi imkânsız hiçbir şey yoktur, hiçbir şey opak değildir ve ışık ışıkla buluşur. Her şey her yerdedir ve her şey her şeydir. Güneş tüm yıldızlardır ve her bir yıldız tüm yıldızlar ve güneştir. Kimse orada yabancı bir topraktaymış gibi yürümez.” Bu isimsiz cisimsiz, kaynaşma ve karşılıklı değiştokuşun yüceltildiği evren yine de sonsuzluk değildir; mekândan ya da nicelikten büsbütün kendini kurtaramamış bitişik bir gökyüzüdür bu. Sonsuzluk üzerinde düşünmek, evrensel formlar dünyasını tanımak için Enneadlar’ın beşinci kitabından şu bölümü önermek isterim: “Bu dünyaya –onun haşmetine, güzelliğine, ezelî ve ebedî hareketindeki düzene, görünür ve gizli tanrılara, şeytanlarına, ağaçlarına ve hayvanlarına– hayranlık besleyen insanlar, düşüncelerini her şeyin ondan kopyalandığı hakiki Gerçeklik düzeyine çıkarsın. Orada her şeyi idrakedilebilir nitelikleriyle, ödünç alınmış bir sonsuzlukla değil sonsuz halleriyle göreceklerdir. Aynı zamanda onları yönetenleri de göreceklerdir; saf Aklı, erişilmez Bilgeliği ve asıl adı Doygunluk olan Kronos’un gerçek yaşını. Ölümsüz olan her şey onun bağrındadır. Her bir zekâ her bir tanrı ve ruh. Her yer elinin altında olduğu için bir yere gitmesine gerek yoktur. Mutluluğun içindedir, neden sıkıntıya girip yerinden kımıldamayı denesin? Bu kutsal konumdan ta başta yoksun değildir ki sonradan kazansın onu: Tek bir sonsuzluğun içinde her şey onundur: Gelecek hırsıyla dolu ve geçmişi daima ardında bırakan zamanın, ruhu kuşatırken taklit ettiği de o sonsuzluktur.”

Önceki paragraflarda tekrarlanan çoğullukla ilgili açıklamalar, bizi bir hataya götürebilir. Plotinos’un bizi davet ettiği ideal evren, çeşitlilik açısından kıt, bolluk açısından zengin, tekrara ve laf kalabalığına gelemeyen, seçilmiş bir dağarcıktır. Platon’cu arketiplerin hareketsiz ve korkunç müzesidir. Ölümlülerin gözleri bunu görebilir mi (düşsel seziler ya da kâbuslar haricinde) ya da onu fikir olarak ortaya koyan Antik Yunan filozofu bunu bir kez olsun hayalinde canlandırabilmiş midir bilmiyorum… Ama onda müzelere has bir şey hissediyorum: sessiz, devasa ve sınıflandırılmış… Okurun göz ardı edebileceği, kişisel ve garip bir fikirden ibaret olabilir bu, öte yandan göz ardı edilmemesi gereken bir şey varsa o da sonsuzluğu oluşturan ve onun içinde bolca bulunan Platon’cu arketipler, temel nedenler ya da fikirlere dair genel kavrayıştır.

Burada Platon’cu sistemin ayrıntılı bir incelemeye tabi tutulması imkânsız olsa da konuya giriş babında bazı yorumlar yapılabilir. Bizim açımızdan şeylerin nihai ve sabit gerçekliği maddedir; atomların yalnızlığında yıldızlar gibi yol kat ederek dönen elektronlardır. Öte yandan Platon gibi düşünenler açısından gerçeklik denen şey türler ve biçimdir. Enneadlar’ın üçüncü kitabında maddenin gerçekdışı olduğunu okuruz; tıpkı bir aynaya düşen görüntü gibi, madde de evrensel formları kabul eden içi boş ve tekil bir edilgenliktir; bu formlar onu değişikliğe uğratmadan işgal eder ve devinime sokar. Sahip olduğu tüm bütünlük, kâh boş kâh doluymuş gibi yapan bir aynanın doluluğundan ibarettir ancak; kaybolmayı bile bilemeyen bir hayalettir, çünkü yok olmaktan da âcizdir. Asıl olan biçimlerdir. Pedro Malón de Chaide, çok sonra Plotinos’u tekrar ederken biçim hakkında şöyle der:“Tanrı’nın eylemi şöyledir; diyelim ki bir tarafında aslan resmi diğer tarafında kartal, öbüründe at resmi olan ve böylece giden sekiz kenarlı çokgen bir altın damga var; bir balmumu parçasına aslan resmini basalım, diğerine kartalı, öbürüne de atı, balmumuna çıkan her şey altın damgadan gelmektedir, halihazırda kazınmış formlar dışında bir şey basılamaz. Bir farkla; sonuçta balmumu balmumudur ve kıymeti pek azdır. Altınsa altındır ve çok kıymetlidir. Bu dünyadaki varlıklarda mükemmellik de işte böyle sınırlıdır ve pek az kıymetlidir: Ama Tanrı söz konusu olduğunda mükemmellik altındandır ve Tanrı’nın ta kendisidir.” Buradan maddenin bir hiç olduğu sonucuna varırız.

Bunun kötü, hatta algılanamaz bir ölçüt olduğunu varsayarız ama yine de mütemadiyen uygularız. Schopenhauer’den bir bölüm, ne Leipzig arşivlerinden bir belge, ne salt baskı, ne gotik yazının zariflikleri ve süslü kıvrımları, ne onu oluşturan seslerin bir dökümü, ne de bizim ondan edindiğimiz izlenimdir; Miriam Hopkins, Miriam Hopkins’ten yapılmıştır, Hollywood’un o elle tutulur özü ya da zarif gümüşi hayaletini meydana getiren uçucu maddenin bileşenleri arasındaki azot veya mineralden, karbonhidratlar veya alkaloitlerden değil.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Tango ~ Jorge Luis BorgesTango

    Tango

    Jorge Luis Borges

    Tango daha önce de gördüğümüz gibi milongayla başlamış, milongadan doğmuş, başlarda cesur ve mutlu bir dansmış. Sonradan tangonun takati kesilmiş ve hüzünlenmiş, hatta Ernesto Sabato’nun yakın zamanda çıkardığı bir kitapta

  2. Kum Kitabı ~ Jorge Luis BorgesKum Kitabı

    Kum Kitabı

    Jorge Luis Borges

    Jorge Luis Borges’in kendisine post-modern modern ötesi diye adlandırılan günümüzün yazarlarından. Her şeyin mümkün olduğu ve bunun hiç bir anlama gelmediği bir dünyayı anlatıyor....

  3. Atlas ~ Jorge Luis BorgesAtlas

    Atlas

    Jorge Luis Borges

    Fotoğrafların açıkladığı metinlerden ya da fotoğrafları açıklayan cümlelerden oluşan bir kitap değil bu. Her bir bölümün içeriğini meydana getiren, imgelerle sözcüklerin uyumlu birliği. Bilinmeyeni...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Aşka Dair ~ StendhalAşka Dair

    Aşka Dair

    Stendhal

    Klasik dünya edebiyatına Fransızca iki roman başyapıtı (“Kırmızı ve Siyah”, 1830 ve “Parma Manastırı”, 1839) armağan eden Stendhal’in İtalyan özgürlükçü Metilde Viscontini Dembowski’ye beslediği...

  2. Bekleyecek Vaktim Kalmadı Artık ~ Jean-Louis FournierBekleyecek Vaktim Kalmadı Artık

    Bekleyecek Vaktim Kalmadı Artık

    Jean-Louis Fournier

    Fournier’den ebedi yalnızlığa mahkûm olmuş ruhlar için edebi katkılar… “80 yıl sonra artık bekleyecek sabrım kalmadı. Daha yola çıkmadan varmak istiyorum. Her şeyin hemen...

  3. Atlas ~ Jorge Luis BorgesAtlas

    Atlas

    Jorge Luis Borges

    Fotoğrafların açıkladığı metinlerden ya da fotoğrafları açıklayan cümlelerden oluşan bir kitap değil bu. Her bir bölümün içeriğini meydana getiren, imgelerle sözcüklerin uyumlu birliği. Bilinmeyeni...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur